'AKP-MHP 'HDP'ye yanaşan yanar' mesajı veriyor'

'AKP-MHP 'HDP'ye yanaşan yanar' mesajı veriyor'
Siyaset bilimci İsmet Akça, Erdoğan'ın 750 bin oyla kazandığını, bu oranın dünya ortalamasına göre usulsüzlük marjının içindeki bir rakam olduğunu söyledi.

Rıfat DOĞAN


ARTI GERÇEK- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 750 bin oyla başkanlığı kıl payı kazandığını, bunun dünya ortalamasına göre seçim usulsüzlüğü denilen marjın içinde kalan bir yüzde olduğunu dile getiren Doç. Dr. İsmet Akça, 1 Kasım’da AKP’ye giden MHP’li seçmeninin yüzde 80’lik bir oranın partiye geri döndüğünü, kaydetti.

Seçimler bitti ancak tartışmalar devam ediyor. AKP’deki oy kaybı, MHP’nin Kürt illerindeki açıklanmaya muhtaç oy oranı, İYİ Parti’nin başarısız olup olmadığı gibi başlıkların yanı sıra seçim güvenliği konusunda alınan önlemlere ilişkin ana muhalefet ve diğer partilerin sessizliği halen gündemdeki yerini koruyor. Seçimlerden çoğunluk oluşturarak çıkan Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki geleceği, İYİ Parti’nin bu ittifaka dahil olup olmayacağı konusu da siyasetin ana başlıklarından biri. Öte yandan sonuçlar nedeniyle başarısız olarak değerlendirilen CHP’deki liderlik tartışması ve batıdan aldığı oylarla barajı geçtiği belirtilen HDP’nin nasıl bir siyaset izleyeceği merak konusu.  

Yıldız Teknik Üniversitesi’nden OHAL KHK’si ile ihraç edilen Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü eski Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmet Akça, "Her şeyden önce konuşulması ve açıklanması gereken bir seçim gecesi var" diyerek seçim gecesi yaşananlar hakkında bir açıklama yapmanın muhalefetin boynunun borcu olduğunu belirtti.

Akça, merak edilen konu ve başlıkları Artı Gerçek’e değerlendirdi: 

'NORMAL ŞARTLARIN OLMADIĞI BİR SÜREÇTE SEÇİMLERE GİDİLDİ'

- Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu seçimlerle ilgili her şeyden önce siyasal, sosyolojik analiz yapmadan önce şunu konuşmak gerekiyor: Bu seçimler normal parlamenter bir sistemde seçim güvenliğinin sağlanmış olduğu dolayısıyla seçmenin de kendisini güven içinde hissettiği seçimler olmadı.

- Neden?

Her şeyden önce bu seçimlerin bir OHAL rejimi altında gerçekleştiğini söylemek lazım. Normal bir anayasal OHAL’in ötesinde, anayasal düzenlemelerin ötesine de geçen bir OHAL rejimi ile yaşıyoruz. Anayasa birçok noktada ihlal edilerek KHK ile olağanüstü halin gerekliliğinin ötesinde düzenlemeler yapıldı, bütün bir devlet alanı ve mimarisi şekillendirildi. Bu çerçevede seçim kanunlarında son anda yapılan değişikliklerle ittifaklar konusu da dahil olmak üzere Türkiye’nin yepyeni bir teknik düzenlemeyle seçim sürecine sokulmuş olması, OHAL rejiminin hem filli hem de yasal olarak verdiği yetkiyle muhalefet üzerine uygulanan baskılar, örneğin eş başkanları ve milletvekilleri hapiste olan HDP üzerindeki baskılar, İYİ Parti’yi seçimlere sokmamak için yapılan engellemeler oldu. HDP’nin baraj altında kalması gerekliliği iktidar partisi mensuplarınca açıkça dillendirildi.

'SEÇİM GÜVENLİĞİ HALEN TARTIŞMA KONUSU'

- Seçim güvenliği de çok tartışılıyor halen...

Kürt illerinde sandık birleştirme ve taşıma dediğimiz yöntemle seçmenin oy kullanma imkânının büyük yara aldığı, TRT imkanları ve devlet olanaklarının iktidar lehine kullanıldığı bir ortamda seçimlere gidildi. İkincisi Türkiye’de en azından son iki seçim, seçim güvenliği konusunda, oy kullanan önemli bir seçmen kitlesi açısından, oy kullanımının, oy sayımının ve daha sonra YSK’da oy işlenmesinin güven telkin etmediği seçimler olarak görülüyor. 2014 Ankara ve Üsküdar yerel seçimlerinin çok ufak oranlarla kazanılması, 16 Nisan referandumunun aynı şekilde çok az bir farkla iktidarca kazanılması ilk akla gelenler. Bu seçimde çıkan sonuçlara bakıldığında da seçimlerin güvenilir olup olmadığına ilişkin bir tartışma halen sürüyor.

'MUHALEFETİN SEÇİM GECESİYLE İLGİLİ AÇIKLAMA YAPMASI BOYNUNUN BORCU'

- Bu konuda muhalefet yeterli mücadeleyi veremedi mi?

Veremedi tabi, muhalefetin OHAL altında seçimlere gidilemeyeceğini söyleyerek bastırması lazımdı. Muhalefetin OHAL’in kaldırılması, adil bir seçime dair güvenceler için yasal hazırlıklar yapması, iktidarı bu konuda zorlaması gerekirdi. YSK’nın doğrudan iktidarın bir seçim aygıtı olmadığına dönük, YSK’ya bağımsız bir kurum olduğuna ilişkin hatırlatma yapmalıydı. Bu seçimlerde de ciddi şaibeler olan yerler var. Bunlar bütün sonucu etkiliyor mu bu ayrı bir soru ama biz bu şekilde seçimlere gittik ve bu şekilde yaşadık. Üstüne üstlük bu soru işaretleri ortadayken muhalefet seçim sonuçlarını apar topar kabul etti. Sandık güvenliği için o kadar vatandaş mobilize olmuşken, muhalefetin oy takip sistemi çöktü, ilçe seçim kurullarında, YSK’da muhalefet varlık gösteremedi. Bu önemli bir seçmen kitlesinde ciddi soru işaretleri bırakıyor. Bu şerhi koymadan seçim sonuçlarını tartışmak mümkün değil. Seçim sonuçlarıyla ilgili, seçim gecesi neler yaşandığına dair açıklama yapmak muhalefetin boynunun borcu.

'ERDOĞAN 750 BİN GİBİ OYLA, BAŞKANLIĞI KIL PAYIYLA KAZANDI'

- Muhalefetin bu konudaki sessizliği de sürüyor.

Bütün muhalefetin sandık sandık o gece yapamadığı açıklamaları hiç olmazsa sonrasında yapması gerekiyor. Kamuoyunu tatmin edecek bir rapor hazırlanması lazım, yoksa insanların haklı şüpheleri onları komplo teorilerine sarılmaya itiyor anlaşılır biçimde. Yoksa şunu açıklayamazsınız: Muharrem İnce "10 milyon oy fark var" diyor. Evet böyle bir fark seninle Erdoğan arasında var ama Erdoğan’ın yüzde 50’yi geçebilmesi 750 bin oyla oluyor. Bu oy oranı ise çok küçük bir yüzdeye tekabül ediyor. 50 milyon seçmenin olduğu bir ülkede gerçekten düşük bir oran. Dünya ortalamasına baktığınızda seçim usulsüzlüğü dediğiniz marjın içinde kalan bir yüzdedir. Başkanlık kıl payıyla kazanılmıştır. Oy oranı yüzde 52, aradaki oy farkı 750 bin. Dolayısıyla bu noktada oy kullanma, sayma ve işlenme sürecine dair ortaya çıkan soru işaretlerini gidermek normalde siyasal iktidarın sorumluluğudur ama Türkiye’nin koşullarında maalesef muhalefetin boynunun borcudur.

- Bunları ayrıca konuşmak lazım ama seçim sonuçlarını nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Erdoğan’ın bizatihi kendisi bu oy oranına MHP’nin oylarıyla gelebilmiştir. Yani yapılan seçim analizlerinde de Çilek Ağacı’nın yayımladığı verilerde de açıkça görülüyor ki Erdoğan aslında AKP artı MHP oyu kadar oy alarak (hatta yüzde 1 altında) seçimleri kazanmıştır. Erdoğan’ın oyu aslında partisinin oyudur, yüzde 42’nin altına inmiştir. Hemen hemen 7 Haziran seviyesidir diyebiliriz. AKP bu süreçte kan kaybetmektedir. Bu seçimin sürprizi hiç kimsenin öngörmediği şekilde MHP oldu, ben hiçbir ankette MHP’nin aldığı oy oranın tahmin edildiğini görmedim. En yüksek 8.6’ydı.

'MHP, 1 KASIM’DA KAYBETTİĞİ OYU BÜYÜK ORANDA AKP’DEN GERİ ALDI'

- MHP’nin oy oranındaki bu sürprizi nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Buna dönük daha da ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç olmakla birlikte, şimdilik bazı genel eğilimleri tespit edebiliriz. Seçmen oy kaymalarının nerelerde olduğunu kabaca görebiliyoruz. Öyle görünüyor ki MHP bazı yerlerde, özellikle İç Ege, kıyı bölgeleri, Akdeniz gibi bölgelerde daha seküler ve milliyetçi seçmenin olduğu yerlerde İYİ Parti’ye oy kaybetti. Buralardan kaybederken MHP’ye nerden oy gelmiş? Özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz de dahil olmak üzere AKP’nin de güçlü olduğu bölgelerde ve 7 Haziran’dan 1 Kasım’a geçerken AKP’ye kaybettiği oyların büyük bir bölümünü geri almış. Bir defa bunu not etmek lazım. Ayrıca MHP seçim güvenliğinin en düşük olduğu iller olan Kürt nüfusun yoğun olduğu illerde de açıklanmaya muhtaç biçimde oylarını 2-3 kat artırmış. Bu arada Eskişehir, Aydın, Muğla, Çanakkale, Zonguldak, Balıkesir gibi CHP’nin ve ulusalcı damarın güçlü olduğu yerlerde de CHP’den İYİ Parti’ye oy kayması olmuş.

'2014 SONUNDA KÜRT SORUNUNDA GÜVENLİKÇİ BİR GÜZERGAHA GİRİLDİ'

- Niye böyle oldu?

Yorumlar yapabiliriz. Seçmen davranışına ilişkin çok daha ayrıntılı analizlere ihtiyaç var tabii. Benim yorumum şu: Türkiye aslında 2014 sonundan başlayarak ve 2015 seçimleri ertesinde Kürt sorunu etrafında yeni bir milliyetçi-güvenlikçi bir güzergaha girmiştir. Bu sadece bir AKP-MHP meselesi değildir. Devlet içinde de belirli aktörlerin işin içinde olduğu bir süreçtir. Suriye’deki Kürt hareketinin büyük mevziler kazanmış olması, 2014 yazı ardından Kobane süreci ve protesto olayları, Ekim sonunda yapılan ve 10.5 saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısı, 28 Şubat’ta Dolmabahçe mutabakatına rağmen hemen ardından Erdoğan’ın bunu tanımadığını açıklaması, 7 Haziran’a giderken AKP ve Erdoğan açısından tek başında iktidarı sürdürme konusunda HDP’nin barajı aşıp aşamayacağının kilit unsur haline gelmesi, tüm bu süreci büyük bir güvenlik tehdidi olarak algılayan, tarif eden bir bloğun oluşması ve sonucunda hem Türkiye içinde hem Suriye’de askeri ve polisiye operasyonlarla müdahalelerin başlamasıyla birlikte başka bir güzergaha girilmiş oldu.

'MHP’Lİ SEÇMEN 1 KASIM’DA KAOSTAN ÇIKIŞI BAHÇELİ’DE DEĞİL ERDOĞAN’DA GÖRDÜ'

Bu politik bir tercihti. Burada 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giden süreçte hem bunlar yaşandı hem de Türkiye’nin büyük kentlerinde bombaların patladığı bir dönem yaşadık. MHP’li seçmenin kayda değer bir yüzdesinin ortaya çıkan bu kaotik süreçten Türkiye’yi kurtaracak gücün MHP ve Bahçeli değil, Erdoğan ve AKP olduğunu düşündüğünü ve bu sebeple 1 Kasım’da önemli oranda AKP’ye kaydığını düşünüyorum.

'24 HAZİRAN’DA TEKRAR ADRESE DÖNÜŞ'

Bu seçimlerde neden aksine kayma oldu?

Bu seçmen bugün niye kayıyor? Çünkü aynı koşullarda değiliz. Türkiye bugün halen aynı güzergahta ancak 7 Haziran ile 1 Kasım arasında hepimizin iliklerinde hissettiği sürekli bombaların patladığı sivil insanların öldüğü o "terör" havası ortamının olmadığı bir noktada MHP’li seçmenin, özellikle 15 Temmuz’dan sonra iki partinin birlikte işbirliği yapabileceğinin görülmesiyle de birlikte, yeniden kendi adresine geri döndüğünü düşünüyorum. Bu yorum bana makul geliyor. Dolaysıyla MHP’ye büyük kayma AKP’den ve bu nedenle olmuş gibi görünüyor.

'BÖLGEDEKİ SURİYELİ KARŞITLIĞI MHP’YE YARADI'

- MHP’yi konuşuyorken, Kürt illerindeki beklenmedik artıştan da bahsetmek gerekiyor. Çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Sizin yorumunuz nedir?

Bilmiyoruz. Tahminlerde bulanabiliriz. Toplu oy kullanmalar, silahlı sivil güçlerin fazla oluşu, onlarca oyun atılması ve sandık taşımalar söz konusu. Bu söylediğim noktaların seçim sonuçlarını ne kadar etkilediğini bilemiyoruz tabi ama azımsanmayacak bir etkisi olduğu aşikar. Bunu, en başında söyledim, muhalefetin çok iyi çalışarak açıklaması lazım. Bunun dışında neyi söyleyebiliriz? Bölgede OHAL sürecinde JÖH ve PÖH gibi güvenlik birimlerinin sayısının aşırı yükselmesi var. Ne kadarı bölgede bunu tam olarak bilmiyoruz ama onların aileleri, korucu aileleri, aşiretleri de eklediğimiz de bu belli bir oy bloğu oluşturuyor. Bunun yanı sıra Türk ve Arap nüfusundaki Kürt karşıtlığından daha çok Suriyeli karşıtlığı üzerinden yükselen göçmen karşıtlığının ve milliyetçiliğin AKP’den ziyade MHP’ye aktığı da dile getiriliyor. Bunların hepsi faktör, hangisinin MHP’nin Kürt illerinde geçmişe göre oyunu arttırmasına ne oranda etki ettiğini tam olarak bilemiyoruz.

'MUHALEFET ÇIKIP AÇIKLAMA YAPMALI, YOKSA SEÇMENDE İNANÇSIZLIK ARTAR'

- HDP’li Ayhan Bilgen’in masa başında kaydırmalar yapıldı açıklaması var.

Olabilir. Buna hayır diyebileceğiniz bir kurumsal-yasal güven ortamı yok. Pervin Buldan da buna ilişkin "elimizde belge var" dedi. Bu belgelerin kamuoyuyla paylaşılması lazım. Tekrar söylüyorum CHP’si, HDP’si, İYİ Partisi, Saadet’i, hepsinin boynun borcudur, bunları açıklamalı. Kaç sandıkta muhalefetin müşahidi yoktu bilmiyoruz. Bunları çıkıp anlatmaları lazım, yoksa insanlarda seçimlere dönük ciddi bir inançsızlık ortaya çıkar.

'AKP, 7 HAZİRAN SEVİYESİNE GERİLEMİŞ DURUMDA'

- Erdoğan ile AKP arasında 10 puan fark var ve AKP açısından yüzde 7’lik bir kayıp var. AKP’de bir erime söz konusu. Bu erime devam edecek mi?

AKP’deki oylar nereye gitmiş, bu konuda detaylı bir analize ihtiyacımız var. İstanbul ve İzmir’de yaklaşık olarak 7 Haziran seviyesinde. Ankara’da 7 Haziran seviyesinin altına düşmüş. Erdoğan’ın da bu sonuçlardan memnun olmadığını dile getirdiği basında aktarıldı. Aslında 7 Haziran, yani tek başına iktidar kapasitesini kaybettiği seviyeye gerilemiş durumda. O dönem 40.9’du, şimdi 41.8. 1 Kasım’a göre 2 milyon 400 binlik oy kaybı söz konusu.

'MHP, DAHA ÖNCE KAYBETTİĞİ YÜZDE 80’LİK OY ORANINI GERİ ALDI'

- Nerelerde kaybediyor, kimler oy vermiyor?

Görünen o ki AKP bu oyları güçlü olduğu ancak ikinci seçenek olarak da MHP’nin güçlü olduğu milliyetçi muhafazakar aidiyeti de güçlü İç Anadolu, Doğu Anadolu, Karadeniz bölgelerinde kaybediyor, buralarda MHP’ye kayış var gibi gözüküyor. Çilek Ağacı’nın tahminine göre MHP daha önce kaybettiği oyun yüzde 80’lik oranını geri almış durumda. Bu çok büyük oranda AKP’nin oy kaybını açıklıyor. Buna kısmen şunu ekleyebiliriz diye düşünüyorum: Büyük kentlerde doğrudan Erdoğan’cı olmayan, AKP ve geldiği gelenekten gelmeyen ama uzun bir dönem AKP’yi desteklemiş, daha kentli orta, alt-orta sınıf bir seçmen var. Bu seçmende son süreçte bir bıkkınlık vardı. Ekonomik krizin farkında. Buradan çıkaracak kişi olarak Erdoğan’ı görüyor evet ama bir kısmı da Erdoğan’ın izlediği tek adamcılık halinden rahatsız, bunun sorunların kaynağı olduğunu da düşünüyor. Bu seçmen profiline bakmak lazım. Bir de kentlerdeki muhafazakar Kürt seçmene bakmak lazım.

'AKP KÜRT MUHAFAZAKARINDAN DA OY ALAMADI'

- Kürt illerindeki oy oranını nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Bana göre AKP buralarda Kürt seçmenden anlamlı bir oy alamadı. HDP’de bir oy kaybı var, 1 Kasım’a göre sayı olarak çok büyük değil ama 7 Haziran’a göre önemli bir kayıp ve bunun da düşünülmesi gerekiyor. Klasik Kürt muhafazakar seçmene seslenen AKP’nin buralardan oy alamadığını, bir oy kaybı yaşadığını söyleyebiliriz. Diğer dört parti HDP’den giden oyları almış ancak bunlar çok ufak oy oranlarına denk geliyor.

'DERİN BİR DEVLET KRİZİ YAŞANIYOR'

- Erdoğan ile AKP arasına MHP-Bahçeli girmiş görünüyor. Bahçeli 'denetleme görevi bizde' açıklaması da yaptı. Bu tabloyu nasıl okumak lazım? Kürt sorununa nasıl yansıyacak?

Biraz geriye giderek baktığımızda Türkiye’de hemen hemen Gezi’den başlayarak 7 Haziran ve 16 Nisan referandumunda da kendisini açığa vuran bir çeşit "hegemonya krizi"yle karşı karşıya. Siyasal alanda AKP’nin hegemonya krizi bu. Daha da önemlisi bütün bir krizin en sert yaşandığı yer devlet alanı. Derin bir devlet krizi yaşanıyor. Aslında AKP toplumsal ittifaklarının bir bölümünü kaybederek 7 Haziran’a gitmişti. Ama daha önemlisi onu yönetebilir kılacak devlet içindeki bir takım ittifaklarını da kaybetti. 15 Temmuz’dan sonra AKP-Erdoğan MHP ve ülkücü hareketle, yani devlet içinde varlığı olan bir kesimle ittifak kurmak durumunda kaldı. Buna kısmen ulusalcı kadroları da dahil etmek lazım. Ancak 24 Haziran’da gördük ki AKP artık sadece devleti yönetmek için değil, aynı zamanda Meclis'te çoğunluğu elde edebilmek, Erdoğan’ı başkan seçtirebilmek, Meclis'te yasa geçirmek için de MHP’ye muhtaç. Hatta anayasa değişikliği için İYİ Parti’nin desteğine de ihtiyacı var.   

'İYİ PARTİ İKTİDARLA UYUMLU BİR POLİTİKA İZLEYECEK'

İYİ Parti de bu ittifak’a dahil olur mu? Çünkü böyle iddialar var.

Kürt sorununda yeni bir güvenlikçi siyaset olacak ve AKP İYİ Parti’ye çengel atacaktır, hem MHP’ye karşı kartının olması için hem de Meclis içinde elini güçlendirmek için. Akşener ne yaptı? Seçimlere giderken daha merkez sağ siyaseti, bir çeşit ANAP-DYP çizgisi izledi. Biraz milliyetçi, muhafazakar biraz da liberal bir yönelim izledi. Kürt sorunu ile ilgili başlıklar parlamentoya getirildiğinde İYİ Parti sıkışacaktır ve muhtemelen iktidarla daha uyumlu bir politika izleyecektir. Bu bir yumuşak karındır.  

‘EZİK İSLAMCILIK’ PRİM YAPMIYOR'

Muhalefet açısından seçimler başarısız geçti diyebiliriz. Millet İttifakı istediği çoğunluğu sağlayamadı. Genel olarak bakıldığında dağınık bir muhalefet var. Önümüzdeki süreçte muhalefet ne yapmalı?

Tek tek gidelim, sağdan başlayarak sola gelelim. Saadet Partisi AKP’den niye alamıyor? Çok basit bir şey söyleyeceğim. Bizim o kendisini Müslüman kimliğiyle bildiğimiz kesimi dönüştürdü AKP ve yani bir çeşit "ezik İslamcılığı" dediğimiz başlık prim yapmıyor. Haktan, adaletten yana bir Saadet profilini herkes çok beğendi, Temel Karamollaoğlu’nun söylemleri vs. ama günün sonunda insanlar kazanmak istiyor, kazandıklarını kaybetmek istemiyorlar. Kendisini İslamcı kimliğiyle tanımlayanlar dahil AKP’nin onlara bir alan açmış olduğunu, kazanımlar sağlamış olduğunu düşünüyorlar. Günün sonunda da çok büyük oranda kazanmaya yönelik tercihler yapıyorlar. Sonuçta 16 yılda o kitlede bir sosyolojik dönüşümde oldu. AKP o kitleyi dönüştürdü, dolaysıyla Saadet bu yüzden oy alamadı diye düşünüyorum.

'İYİ PARTİ BAŞARISIZ SAYILMAZ'

- Diğer partileri tek tek ele alacak olursak, ne tür değerlendirmeler yapabilirsiniz?

İYİ Parti’nin çok başarısız olduğunu düşünmüyorum. CHP’den de MHP’den de oy kazandı. Yeni kurulmuş bir parti. Ne yapabilir? Yani hemen hemen böyle bir şey yapabilirdi. Umutlar, beklentiler ve tahminler biraz daha yüksekti ama yine de çok başarısız sayılmaz. Bundan sonra İYİ Parti’de sorun olacaktır çünkü MHP’nin iktidarda olduğu bir dönemde kadrolarını MHP’ye kaptırabilir. Kürt sorununda sıkışan ve söz söyleyemeyen ve muhalefette etkisiz bir parti haline gelebilir. Birçok noktada İYİ Parti iktidarla birlikte hareket edebilir.

'CHP’NİN ‘HEGEMONYA PROJESİ’ YOK'

CHP bitmeyen mesele. CHP’de şunu görmek lazım: Belirli bir oy oranını koruyor. 1 Kasım’daki yüzde 25 oranından yüzde 22’lere indi ancak bunun bir kısmı İYİ Parti’ye, bir kısmı HDP’ye gitti. Bunun karşısında İnce çok çok daha iyi bir performans sergiledi. İYİ Parti’liden de Kürt illerinde de oy alabilen bir İnce var. Bazı Kürt illerinde 3-4 katı oy almış durumda. CHP’nin birkaç sorunu var. Bütünlüklü bir hegemonya projesi oluşturamıyor. CHP uzun süre sağa kayarak büyüyebileceğini düşünüyordu ancak bu sadece oyunu konsolide etmesini sağlıyor, parti büyümüyor.

'NE KILIÇDAROĞLU NE DE İNCE LİDERLİK YARIŞINI BIRAKIR'

Örgütlenmediği sürece, tabana yayılmadığı sürece bu örgütlenmenin parti içinde önünü açmadığı sürece bundan çok farklı bir şey yapamayacaktır. Seçim gecesi yaptığınız gibi yaparsanız olmaz. İkincisi sendikalarla, kadın örgütleriyle, gençlerle farklı bir ilişki kurulmalı. İnsan gücüne beyin emeğine çok fazla ihtiyaç var. Hegemonya projesi ancak bunlar yapılabildiğinde oluşur. Kılıçdaroğlu ile İnce arasında artık bir liderlik yarışı olduğu ortadadır. İki taraf da kolay kolay liderlik yarışını bırakmayacaktır.

'HDP’Yİ ZOR GÜNLER BEKLİYOR'

HDP kendisini bir yere sabitledi. Artık önemli bir seçmen kitlesi HDP’ye oy veriyor. HDP’de bir oy kaybı var. Kürt illerinde bir kayıp var. Bunun araştırılması lazım. Bunu telafi edecek batıda bir stratejik oy kayması yaşanmıştır. Bu sadece CHP oyu değildir, sol-sosyalist kesimden oy gitmiştir. Dolayısıyla sadece emanet oy olarak görmemek gerekir. Parçalı bir hali olsa da solun seçmen kitlesi, genç seçmen, daha önce oy kullanmayan ancak bu seçimlerde kullanan heterojen bir seçmen kitlesi HDP’ye oy verdi. HDP’nin açmazları çok büyük. Kürt sorununun alacağı ya da almış olduğu seyir siyasi alanda HDP’nin alanını daraltmış durumda ve bu durumun kendisi HDP’nin işini zorlaştırıyor. Bu sıkışmışlık içinde daha fazla siyasi hamaratlık gerekiyor ancak partinin milletvekilleri, eski eş başkanları, kadroları içeride, üzerinde çok fazla siyasi baskı var. Dolaysıyla böyle bir ortamda HDP’yi zor günler bekliyor.

'AKP-MHP 'HDP’YE YANAŞAN YANAR' MESAJI VERİYOR'

- Kürt sorununda ülkeyi nasıl bir gelecek bekliyor?

Daha fazla güvenlikçi siyaset. Kürt hareketinin siyasal ve toplumsal olarak geriletilmesi, oraya yanaşanların açık bir biçimde uzaklaştırılması, demin dediğim gibi Süleyman Soylu’nun ifadeleri, CHP çelenklerinin şehit cenazelerinden atılması emrini vermesine kadar bir dizi karar "HDP’ye yanaşan yanar" mesajı veriliyor. AKP-MHP ve devlet içindeki bir grup "buraya yaklaşanı yakarız" diyor. Tam 1990'lara girerken olduğu gibi 2014 sonu 2015 başında Kürt hareketine karşı yeni bir abluka siyaseti başlatıldı. Burada milliyetçi-güvenlikçi bir siyasi hat ve blok oluştu, Erdoğan da kendisini buraya eklemledi. Kendisi açısından hem devleti yönetebilmek hem de toplumsal siyasal destek açısından burayı tercih etti. Yakın geleceğimizi bu ittifak şekillendirecek. Bu ittifakta belirli bir gerilim olacaktır.

 

 

Öne Çıkanlar