Erdoğan'ın kaos politikası çöktü

Önümüzdeki dönem Ankara siyaseti, AKP ve ortağının aylar boyunca kurduğu söylemin etkilerini dağıtmak, kendi elleriyle açtıkları sistem tartışmasını bitirmek üzerine kurulu olacak.

23 Haziran öncesi ve 23 Haziran sonrası… 

Ankara’da siyasi partilerin politik söylemlerini bu milat açısından ikiye ayırmak gerekiyor. AKP ve ortağı; yılbaşından bu yana seçim kampanyasını öyle bir söylem üzerine kurdu ki; seçimleri bir belediye başkanlığı seçiminden çıkarıp adeta bir pilesibite, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin onayına dönüştürmeye çabaladılar. 

Bu AKP ve ortağı için hayli tanıdık, alışageldik bir seçim taktiği. AKP sürekli topluma, bir kaosun, krizin, savruluşun, darma duman olmanın ucunda, kıyısında olduğu mesajını veriyor. Erdoğan, -benim ayağım tökezlerse siz savrulursunuz, ben düşersem taru duman olursunuz- diyor; tüm bu korku atmosferinin seçim dönemine dönen propagandası da kendiliğinden başlayan bir sistem tartışması ve oradan dönüşecek bir kaos hikayesine bürünüyor. 

Türkiye bu senaryoyu 7 Haziran 2015’ten bu yana her seçimde bir dejavu, bir kabus, bir karabasan gibi yaşıyor. Ocak ayında başlayıp da 31 Mart seçimlerine kadar geçen süre de AKP ve ortağı aynı taktiği yeniden sahaya sürdü. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin "Üç büyük şehri kaybedersek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tartışmaya açılır" çıkışı direkt topluma "Beni seçmezsen kaos olur" mesajıydı. AKP en büyük hatayı da bir yerel seçimi, kaos sürecine döndürerek yapıyordu. 

Ocak ayından 31 Mart’a kadar geçen sürede muhalefet liderleri ise tam tersine "Sadece belediye başkanı seçeceğiz" diyerek, bu korku iklimine meydan okumaya çalışıyordu. 

31 Mart seçimlerinde yaşanan hezimet ve ardından yenilenen 23 Haziran seçimlerinde de başarısız sonuçların katlanması üzerine bugün Ankara tam tersi bir söyleme tanıklık ediyor. 

AKP Genel Başkanı Erdoğan ve ortağı Bahçeli 23 Haziran seçimleri için "İstanbul halkı başkanını seçti" diyerek, geç olmakla birlikte bu seçimi basit bir belediye başkanlığı seçimine dönüştürmeye çalışıyor. 

Sistem tartışmasını açan ise bu kez muhalefet.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı ilk grup konuşmasında, seçim sonuçlarını "Halk tarafsız cumhurbaşkanı istiyor" diye yorumlayarak, Erdoğan’a referandum çağrısında bulunuyor. Parti kurmaylarıyla konuştum. Bu sadece Cumhurbaşkanının tarafsız olmasına ilişkin bir istek mi yoksa bütünüyle bir Anayasa değişikliğini de kapsıyor mu? CHP’nin bugün için ilk adımı; tarafsız, yani partisiz bir cumhurbaşkanı. Özellikle bu seçim döneminde tüm Türkiye’den valilerin, kaymakamların İstanbul’a gelip nasıl çalışma yaptıklarını, mahallelerdeki hemşehrilere verilen vaatleri birebir izlemişler. Hakiminden savcısına, polisinden memuruna, valisinden kaymakamına tamamen AKP kadrolarından atanmış bir sisteme büyük itirazları var. Türkiye’nin bir parti devleti olmasının önünü almak ilk talepleri… 

İYİ Parti’nin çıkışı "parlementer sisteme dönüş", HDP’nin ise "yeni demokratik bir Anayasa"…

Öyle görünüyor ki; önümüzdeki dönem Ankara siyaseti, AKP ve ortağının aylar boyunca kurduğu söylemin etkilerini dağıtmak, kendi elleriyle açtıkları sistem tartışmasını bitirmek üzerine kurulu olacak. 

AKP’de hesaplar

23 Haziran seçimi sonrasında AKP’de hesaplar bitmiyor… 

Şimdiye kadar AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın başkanlık ettiği iki ayrı toplantı yapıldı. Birincisi matematiksel hesaplar.  

AKP kulislerine göre AKP tabanındaki kayma; seçimlerin yenilenmesini istemeyen genç seçmenden kaynaklanıyor. AKP’nin YSK’nın iptal kararının hemen öncesinde yaptırdığı bir anket masada. Bu ankete göre seçimlerin yenilenmesine hayır diyen AKP’li seçmenin genç olanların oranı yüzde 5’lik bir kesim. İşte oy kaymasının da bu kesimden kaynaklandığı belirtiliyor. 

Matematik hesapları böyle, ya siyasi hesaplar? 

Açıkçası İstanbul üzerinden kurulan kampanya dili bu toplantılarda çok tartışılmıyor. Onun yerine oldukça sert olan Erdoğan’ın örgütlerden rapor istediği bilgisi var; Erdoğan kendi örgütlerinden kelle istiyor… 

İstanbul seçimi kampanyası sırasında yapılanlar, ulaşım, göç politikaları, YSK kararının tam olarak açıklanamaması gibi nedenler üzerinde uzun uzun durulmuyor ama Erdoğan’ın da tüm MYK’nın da aklında en önemli not; ekonomi. 

Erdoğan’ın damadını bugünden görevden alması zor ama Berat Albayrak’ın ekibini dağıtacağı kesin. Albayrak’ın ekibinde yer alan ve dönemin parlayan yıldızı Ali İhsan Yavuz da bu açıdan Erdoğan için en iyi kurban olacak. 

Son umut: Ordu

AKP’de İstanbul dosyası kapandı mı? 

AKP Grubu artık İstanbul dosyasının kapanmasını istiyor. MYK’da da hesaplar böyle ama olanlara bakılırsa Erdoğan için dosya henüz kapanmadı. Erdoğan’ın son İstanbul umudu Ordu. Ordu Valisi Seddar Yavuz’un şikâyet etmesi üzerine İmamoğlu’na açılacak bir dava ana gündem maddesi.

Mümkün mü? 

Konuştuğum hukukçular bunun mümkün olmadığını savunuyor. Zira Ordu Valisi Seddar Yavuz ve o gün havaalanında bulunan polislerin yapacağı suç duyurusu bir hakaret davasının yolunu açacak. 

Böyle bir dava ise İmamoğlu’nun belediye başkanlığının düşürülmesinin bir yolu değil. Yasada, belediye başkanlıklarının seçilme yeterliliklerine ilişkin madde milletvekili seçilme yeterliliğine atıfta bulunuyor. Bir düşürme ancak yüz kızartıcı suçlar kapsamında oluyor ve hakaret suçu bu kapsamda değil. 

Mektup milliyetçileri küstürdü 

Masaya gelmeyen bir diğer konu ise Abdullah Öcalan’ın mektubu. 

Bu konu masaya gelmedi ama bağımsız anketler bu mektubun İmamoğlu’na verilen oyları arttıran en önemli etken olarak değerlendiriliyor. Son üç gün kala seçmen eğiliminde bu kapsamda büyük bir değişiklik olduğu ifade ediliyor. 

En büyük kayma ise MHP’den gerçekleşti. Veriler doğru ise MHP’de yaşanan kayma dudak uçuklatıcı boyutta.  

Kimbilir belki de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu aralar Ankara’daki en sinirli lider olmasının nedeni de bu!

Cumhur İttifakı mektup hamlesi ile sadece MHP’den alacağı milliyetçi tabanı kaybetmedi. Gücünü ister beğenin ister beğenmeyin Büyük Birlik Partisi ile de ipleri koparma noktasına getirdi. 

BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’nin TBMM’de yaptığı ancak medyada çok yer almayan basın toplantısında ifade ettiği sözler de o tabanın tepkisini özetleyecek noktada: 

"BBP olarak bizce bu seçim sürecinin en büyük yanlış ya da seçim stratejisi hatası -o hatayı siyaset kurumumu yoksa bürokrasi kurumumu mu yaptı bilmiyorum- seçimden iki gün önce Öcalan’ı siyaset üreten bir aktör haline getirmek olmuştur. …Bin düşmanın veremeyeceği tahribatı verenlere yönelik Cumhur İttifakı'nı desteklediğimiz halde tek tepki veren şahsım olmuştur." 

Destici bu ve benzer adımların her zaman aynı niyetle devreye sokulduğunu söylüyor ve bunun da "ülke kaosa gidiyor Erdoğan kumpasla karşı karşıya" diye gerekçelendirildiğini belirtiyor. 

Cumhur İttifakı’nın en küçük ortağı bile bugün Erdoğan’ın her seçimde devreye koyduğu kaos planlarının artık çöktüğüne işaret ediyor. 

23 Haziran’ın en büyük mesajı da tam olarak burada gizli:

Erdoğan’ın kaos politikası artık çöktü!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sibel Hürtaş Arşivi