Erdoğansız bir hiçlikten Erdoğanlı bir hiçliğe doğru

İktidardayken bile partisindeki kaynaşmayı, iç çatışmayı, kopmaları, kanamayı durduramayan bir Erdoğan figürüyle karşı karşıyayız.

Erdoğan’ın anneler üzerinden HDP’ye fırlattığı bumerang dönüp AKP’yi vuruyor.

10 günden fazla bir süredir HDP Diyarbakır il binası önünde annelerin acıları sömürülerek yaptırılan devlet destekli eylem tam bir orta oyununa dönmüş durumda.

AKP artık soğukkanlılığını yitirmiş, puan toplamak için giriştiği her eylemden zararla çıkan, siyasi bir menfaat umarak çıkardığı krizin kendi krizine dönüşmesini engelleyemeyen dağınık bir organizasyon durumunda.

Ama süreç öyle bir gelişiyor ki, AKP’nin ikiyüzlülüğü, hukuk tanımazlığı her alanda teşhir ediliyor.

HDP Diyarbakır il binası önünde sergilenen devlet destekli orta oyunu kısa bir süre sonra gelip AKP’yi vuruyor.

Dört yıldır tutuklu olan askerî okul öğrencilerinin anneleri dün gelip AKP İstanbul il binası önünde eyleme başladılar. Ancak HDP önündeki annelere verilen destek, AKP önündeki annelere kösteğe dönüşüyor. AKP önündeki annelere polis müdahale ediyor, basın açıklaması yapmalarına izin vermiyor, sonunda da parti binası önünden sürüyor anneleri.

Yine dün KHK ile kamudaki görevinden ihraç edilen Cemal Yıldırım, AKP Ankara il binası önünde eyleme başlıyor. Daha önceden sosyal medya hesabından duyurduğu gibi beş gün boyunca bir saat sessiz eylem yapma kararında olduğunu açıklıyor Yıldırım. Ama burası HDP binası değil ki… Anında yaka paça gözaltına alınıyor Yıldırım.

AKP, HDP’yi kriminalize etmek, kayyım atamalarına her kesimden gelen tepkinin önünü kesmek için açtığı çukura bir kez daha kendi düşüyor.

Düştüğü kuyuyu daha da derinleştirmek için olsa gerek, iki seçim arasında işe alındıkları için çıkartılan İstanbul Büyükşehir Belediye işçileri bugüne kadar Saraçhane’de yaptıkları eylemleri CHP İstanbul il binasının önüne taşıyorlar.

Dün itibarıyla ortaya çıkan manzara şu ki Erdoğan iktidarında muhalefet partileri HDP ve CHP’nin önünde eylem yapmak serbest, AKP önünde eylem yapmak yasak.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde herhalde bu büyüklükte bir "devlet olma anlayışı" iktidara gelmemiştir.

AKP içindeki "hainlerin" ve "ümmeti bölenlerin" istifaları, yeni parti kurma çalışmaları giderek yoğunlaşıyor.

Parti içerisinde farklı bir ses çıkartanı "reis adına" linç etmeye hazır bir çete alesta bekliyor.

Ahmet Türk’ün "terörist olmadığını" söyleyen, Canan Kaftancıoğlu’na eski tweetlerinden dolayı verilen cezayı eleştiren Bülent Arınç işin ilginci sadece AKP içindeki tetikçiler tarafından değil, MHP’liler tarafından da linç ediliyor. Hatta "FETÖ" sopası gösteriliyor.

Bu arada kalemlerini Saray’a kiralayanlar da kendi içlerinden çıkan en küçük farklı sesi bastırıp boğmak için hazır bekliyor. Birbirlerini linç ederken bütün pislikler de ortaya dökülüyor.

Saray’dan beslenmeli Yeni Şafak’ın yazarı Özlem Albayrak’ın, Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezasını "hafifçe" eleştiren bir yazısı yayınlanmadı. Albayrak da Twitter hesabından bu yazıyı paylaşarak gazeteden ayrıldığını açıkladı.

Star yazarı Ersoy Dede, Albayrak hakkında "Canan Güzellemesi’nin dayanılmaz hafifliği" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Dede, yazısında Albayrak’ı Yeni Şafak’ı linç ettirmekle, İBB’nin olanaklarıyla bir yıl ABD’ye dil öğrenmeye gitmekle, belediyeden kovulmamak için Canan güzellemesi yapmakla suçladı.

Albayrak, ABD’ye dil öğrenmeye İBB’nin olanaklarıyla gitmediğini, yasal hakkı olan bir yıllık ücretsiz izinle gittiğini ve belediyeden tek kuruş almadığını anlatmaya çalıştıysa da yandaşlar sesini hiç duymak istemediler.

Sabah’tan Hilal Kaplan, Dede’nin bu yazısını sosyal medya hesabından paylaşarak linç girişimine katıldı:

"Meğer yıllardır kadrosu İBB’ye bağlı olan BİMTAŞ şirketi personeliymiş. Ayrıca İBB olanaklarıyla ABD’ye dil eğitimine de gitmiş."

Albayrak, Kaplan’ı yanıtlarken yandaşların maharetleri de bir bir ortaya dökülüyordu:

"Ne ihale aldım, ne danışmanlık yaptım, ne genel müdür oldum. Yalıda oturup hükümet kurup hükümet yıkan birine çok gelmiş! Belediyeden burs alıp ABD’ye gittiğimi ispatlamayan ise şerefsizdir."

Kaplan da altında kalmazdı elbette bu sataşmanın:

"İBB kendisinden nemalanmış ne kadar yandaş/Candaş gazeteci varsa açıklasın. Kim nereden nemalanıyor, hangi yazıyı hangi saikle yazıyor, bilmek okurumuzun hakkıdır. Hodri meydan!"

İçlerinden çatlak ses çıkartan birini susturmak isterken bile birbirlerinin maharetlerini ortaya döküyorlardı.

Bu atışmadan anladığım şu; demek ki Saray’ın kalemşorları sadece yandaş gazetelerde yazmakla kalmıyor; danışmanlık yapıyor, genel müdürlük kapıyor, yalıda oturup hükümet kurup hükümet yıkıyor, belediyelerden nemalanıyorlarmış.

Aslında bu daha başlangıç ve henüz AKP iktidarda. Mutlak iktidarları sarsıldıkça varın siz hesap edin ortaya dökülecek pislikleri.

Ancak bütün bu sürecin başlangıç noktası Erdoğan’ın yenilmezlik unvanını kaybetmesi.

Gözden kaçırmaya, gizlemeye, çatışmalı bir sürecin, patlayan bombaların arkasına gizlemeye çalıştılar ve bunda da başarılı oldular. Aslında Erdoğan ilk kez 7 Haziran seçimlerinde yenilmezlik unvanını yitirdi. Ancak bu gerçeğin berrak bir şekilde anlaşılması için 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinin yaşanması gerekiyordu.

İktidardayken bile partisindeki kaynaşmayı, iç çatışmayı, kopmaları, kanamayı durduramayan bir Erdoğan figürüyle karşı karşı karşıyayız.

Artık kendi oyunuyla yenilen, rakiplerine kazdığı çukura kendisi düşen bir iktidarla ve bir "reyiz"le karşı karşıyayız.

Geçenlerde bir televizyon programına çıkan AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan "Halkımız bize ‘Erdoğan’la olun’ diye oy verdi. Ben biliyorum ki Erdoğansız Bülent Turan Çanakkale’de bir hiçtir" diyordu.

Aslında bu tespit artık mazide kaldı. Evet, bu zamana kadar Erdoğansız bir hiçtiniz ama şu anda Erdoğan’la birlikte bir hiç olmaya doğru yola koyuldunuz… Yolunuz açık olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi