Mustafa Sağlamer

Mustafa Sağlamer

Futbol Federasyonu, Zillet İttifakı'na çalışıyor

Tüm zamanların en iyi futbolcusu tribünde değil de sahada olsaydı, maç en az 7-0 biterdi.

Cumhuriyet Gazetesi'nin Spor Servisi'nde üç şefle çalıştım.

İşe Altuğ İstanbulluoğlu aldı.

O ayrılınca başımıza Mehmet Tezkan geçti.

Bir süre sonra da kadim patron Abdülkadir Yücelman gazeteye geri döndü ve koltuğunu devraldı...

Üçünün iktidarında da tek korkum vardı:

Ya haftasonunda Eskişehir'deki maça beni gönderirse... 

Ne yatacak doğru dürüst otel bulabilirdiniz, ne oturup bir şeyler atıştıracak temiz bir mekân...

Ya şimdi?..

Dünya çapında cazibe merkezi.

Yerel seçimden önceki son pazartesi akşamı milli maçı burada yapmayı kim akıl ettiyse, aha da şuraya yazıyorum; kesinlikle Zillet İttifakı'nın propagandasını görev edinmiş.

Bre nabekâr; çağdaş belediyeciliğin ne olduğunu milletin gözüne sokmak için milli maçı bahane etmek, vatan hainliği değilse nedir?..     

***

Moldovalılar da bir âlem yani.

Toprakları da nüfusları da Türkiye'nin 23'te 1'ine denk geliyor. Eskişehir'de daha hesaplı sürüyle beşyıldız otel dururken, boyuna bosuna bakmadan sen git, en pahalı olan "Hilton Garden Inn"de kal...

Uçak, Kişinev'e indiğinde fanatikler kapıda karşılayıp, "Patru mancator, face griji mancatori(*)" nidalarıyla kafanızı gözünüzü uf yaparsa, o muhteşem açık büfe burnunuzdan geliyor mu gelmiyor mu; görürsünüz siz...   

***

Editörümüz, yazılarımızı gerekli formata oturtup Artı Gerçek'te yayımlarken, yanına giriş zamanını da saati ve dakikasıyla ekliyor. Benim yazıya bakın, kaçta girmiş. Henüz gazeteler baskıya girmeden, değil mi? Buna rağmen, başlıkların ne olduğunu size söyleyeyim:

"Güneş ufuktan doğdu"

"Güneşli günler hiç bitmesin"

"İşte beka bu..."

Yani yine ve yeniden hamaset edebiyatı...

Oysa futbolcularımızın kaçıncı sınıf olduklarını hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Ayrıca karşıdaki takım, yüzölçümü ve insan sayısında Türkiye'nin 23'te biri.

Yapmayın... Önce şişirip, hüsrana uğrayınca da patlatmayın.

Rakipten üstündük. Bu sonuç da zaten olması gerekendi.

Hatta dört gol az bile.

Hele futbol icat edildiğinden bu yana kâinatın görüp göreceği en iyi futbolcu; ayrıca en iyi hekim, en iyi hâkim, en iyi savcı, en iyi şarkıcı, en iyi fizik profesörü, en iyi edebiyatçı rte tribünde değil de sahada olsaydı, en azından üç gol de o atardı...     

***

Yazıyı, maç boyunca en ufak bir harekette bulunmadığı için soğuktan donan, dolayısıyla salı sabahı yataktan nezleye yakalanmış olarak kalkacağına inandığımdan, kaleci Mert'e acil şifalar dileğiyle bitirmeyi planlıyordum... Ne var ki, 93'üncü dakikada çocuk, kucağına gelen pamuk gibi topla kendini fırlatıp yere atarak biraz ısındı da, hastalanmaktan kurtuldu. Zaten yuvarlana yuvarlana 18 çizgisine kadar gelip ayağa kalktığında da hakem düdüğü çaldı.  


(*) Dört yiyen dert yesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa Sağlamer Arşivi