Gazetecilik suç değildir

Hukuk, gazetecilere karşı sadece ceza davalarında değil, asliye ceza ve tazminat davalarında da caydırıcı olarak kullanılmaktadır.

Dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde Adalet Nöbeti çağrısı kapsamında avukatlar, gazeteciler, STK temsilcileri, yazarlar, milletvekilleri bir kez daha bir araya geldi. Ben de gazeteci olarak oradaydım.

Çağrının amacı, Cumhuriyet davasında verilen cezaların istinaf mahkemesi tarafından onaylanmasını protesto etmekti.

Bu bir araya geliş, demokratik hakkın kullanılmasıydı. Yapılan basın açıklamasında avukatlar, gazeteciler, milletvekilleri davayı, dava sürecini ve kararlarla ilgili haksızlıkları bir kez daha dile getirdiler.

YENİDEN HAPİS YOLU

Bu davada 5 yılın üzerinde ceza alanlar için süreç Yargıtay’da devam edecek. Ama 5 yılın altında ceza alanların kararları onaylandı. Onlar artık hükümlü.

İstinaf mahkemesinin onayının kötü tarafı davada 5 yıldan az ceza alan 8 kişinin yeniden cezaevine girecek olması.

Cezaevine girecek olanlardan en az cezayı (2 yıl 6 ay) Kadri Gürsel aldı. Gürsel’in yattığı süre göz önüne alındığında şu anda denetimli serbestlik kapsamında. Yani cazasının infazının son 12 ayında. İnfaz yasasına göre hapse girmemesi gerekiyor.

Ancak o da, benim geçen yılın sonunda yaşadığım gibi prosedürel işlemlerin yerine gelmesi için 1-2 günlüğüne tutuklu kalacak. İyimser beklenti bu.

Gürsel, teslim olduktan sonra denetimli serbestlik kapsamında olduğuna gelecek "müddetname" sonrasında cezaevi yönetimi karar verecek. Bu durumu ilgili infaz hâkimliği onayladıktan sonra, Gürsel önce açık cezaevine geçecek. Açık cezaevinde de benzer bir prosedür sonrasında tahliye edilecek. Normal şartlarda 1 gün bilemediniz 2 gün sürecek bu işlemler, uzarsa bu büyük ölçüde keyfiyetten olacak. Ancak izlenecek temel prosedür bu.

Gürsel dışında kalanlar ise, denetimli serbestlik kapsamına girene kadar tutuklu kalacak. Kimi 7 ay, kimi 1 yıldan fazla tutuklu kaldıktan sonra denetimli serbestlik kapsamına girecek. Sonrasını hep birlikte izleyeceğiz.

HERKES AYNI TORBAYA

Cezaları onaylananlar, "terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım" suçundan hüküm giymişti.

Bu davanın bir kısmını tutuklu bulunduğum Silivri Cezaevi’nden bir kısmını özgür olduğum dönemde dışarıdan izledim. Dava dosyasına, iddianameye, delillere, tanıkların söylediklerine, savunmalara bakıldığında davanın bir gazetecilik davası olduğu görülmektedir.

Gazetenin manşetlerinin, köşe yazılarının, yemek siparişi için aranılan pidecinin, ev tadilatı için parkecinin telefon numarasının delil olduğu bir davada, maddi bir gerçek olarak suç unsurundan bahsetmek de çok kolay ve mümkün görünmemektedir.

Bu davada verilen kararlar esas olarak hukukun lafzının en otoriter yorumuna dayanmaktadır.

FISILTI GAZETECİLİĞİNİN MALİYETİ DAHA YÜKSEK

Karşı karşıya olduğumuz durum, kamu hizmeti olarak gazeteciliğin suç olarak görülmesidir. İktidarın kendisine eleştirel yaklaşan medyayı denetim altına almak için hukukun bir araç olarak kullanılmasıdır.

Hukuk, gazetecilere karşı sadece ceza davalarında değil, asliye ceza ve tazminat davalarında da caydırıcı olarak kullanılmaktadır.

İktidar her alanda olduğu gibi medyada kendi yaptıklarına, siyasi tasarruflarına eleştiri değil destek istiyor. Yani bu alanda da devlet memuru gazeteciler istiyor.

Oysa gazetecilik, bağımsız gazetecilik, sadece kamu yararı için değil, iktidar için de vazgeçilmezdir. Çünkü özgür olmayan gazeteciliğin yazamadığı gerçekler, gerçek olmaktan çıkmıyor.

Gerçeklerin ifade edilememesi, gerçekleri ortadan kaldırmıyor. Tam tersine bu durumda devreye fısıltı gazetesi giriyor. Bunun yarattığı maliyet ise herkes için daha yüksektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi