Güncellenmiş ‘çok korunaklı yapı’

Urfa’da örneklenen resmî-sivil güçlerin koordineli çalışmaları belki ‘pilot’ bölgelerde belki de tüm ülkede organize olmuş yeni nesil bir yapılanmanın varlığını işaret ediyor.

Görüntüler önüme düşünce, o acıdan, korkudan, çaresizlikten boğulmuş sesi, tıkanmış nefesi duyunca alın başınıza çalın seçiminizi de, iktidarınızı da dedim.

Nasıl bir acıdır, tahayyül bile edemiyorum.

Dört araba, bir traktör dolusu adam, ellerinde otomatik silahlar, bütün aileyi katlediyor. Saklanmayı başarabilen Dilan İzol çığlık bile atamadan babası Hakkı, annesi Zozan, amcasının eşi Meral ve amcasının oğlu Musa Serhat İzol’un öldürülüşünü, başlarının taşlarla parçalanmasını izlerken bir de kayıt altına çalışıyor ki adalet sağlansın!

Olay akraba arasındaki arazi kavgası olarak yansıtılırken, katliamın faillerinin AKP eski Milletvekili Zülfikar İzol’un kardeşleri Cihan İzol, Medeni İzol, Cemal İzol, Bülent İzol ve Ferman İzol olduğu iddia ediliyor.   

 Siverek’teki katliamın görüntüleri sosyal medyaya 19’unda düşüyor ama gerçekleşme tarihi 15 Haziran.  Dilan İzol, zanlıların korunup kollandığına kanaat getirdiği için dört gün sonra görüntüleri sosyal medyada paylaşmaya karar veriyor.

Dilan’ın kanaatini doğrulayan emareler var.

Bir gün önce jandarma komutanının eve gelip ‘yeni atandığı’ gerekçesiyle kontrol yapması, olaydan sonra yaralı iki amcaoğlu tutuklanırken, baskın yapan 10 kişiden ise birinin tutuklu olması gibi…

Diğer ilginç ayrıntıları Remzi Budancir’in haberinden okuyabilirsiniz. 

Olaya adı karışanların sosyal medya hesaplarında otomatik silahlarla verdikleri pozlardan, jandarmayla, AKP’li siyasilerle verdikleri samimiyet karelerinden akanlar yalnız cesaret buldukları odakları işaret etmiyor.

Zaman tünelinden geriye 90’lara dönüşün, "Susurluk" başlığı altında yer alan "Çete-Ticaret-Siyaset" ilişkilerinin yeniden hüküm kazandığı bir ülkenin fotoğrafını da veriyor.

 Bucakların biraz daha görünmez olduğu, vitrine devlet destekli başka aşiretlerin yerleştiği,  kendilerini ‘kanun hükmünde kararname’ kadar yetkili buldukları anlaşılıyor.

 Biz bunları son birkaç yıldır sayısız örnekten tanıyoruz.

Geçen yıl 24 Haziran’daki  seçim sürecinde AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın akraba ve korumaları Suruç’ta Hacı Esvet Şenyaşar’ı ve  çocukları Adil ile Celal Şenyaşar’ı öldürmüşler ama hiçbiri tutuklanmamıştı.

Yine aynı yıl AKP’li bir aşiretin adamları, sandık görevlisi bir kadın avukatı öldürmeye kalkmış, avukat canını zor kurtarmıştı yine tutuklanan falan olmamıştı.

Yine sandık kurullarını canlı yayında otomatik silahlarla tehdit edip, boş pusulalara seri halde AKP mührü basmaktan, muhalif parti temsilcilerini sokmamaya muhtelif seçim çalışmalarına tanık olmuştuk.  

Bu arada gelen bilgilere göre Zülfikar İzol başta olmak üzere, Bucak, Karahan, Kırvar aşiretleri ve Menzilciler, seçim çalışmaları için İstanbul’a "mitil atmışlar". 

Umarım Urfa’daki çalışma yöntemlerini İstanbul’a da taşıyarak başka gündem konuları yaratmazlar.

Asıl konuya dönersek, Urfa yalnız ‘yarı resmî’ sivillerin işlediği suçlarla değil resmi görevlilerin yarattığı dehşet görüntüleriyle de gündem oldu, daha yeni.  

Halfeti ve Bozova ilçelerinde gözaltına alınan 60 kişiye yapılan işkenceleri gizleme gereği bile duymayan emniyet görevlileri hakkında Urfa Barosu suç duyurusunda bulunmuştu.

Raporun en çarpıcı kısmı kamuoyuna pek yansımayan işkencelerin 2015 yılından beri sistematik olarak sürdüğü, 90’lı yıllardan tanıdığımız Filistin askısından, cinsel işkenceye insanlık dışı bütün yöntemlerin kullanıldığına ilişkin tanıklıklardı.

Urfa’da örneklenen resmî-sivil güçlerin koordineli çalışmaları belki ‘pilot’ bölgelerde belki de tüm ülkede organize olmuş yeni nesil bir yapılanmanın varlığını işaret ediyor.   

Lübnan’dan kaçırılarak Türkiye’ye getirilen, 6 ay Halfeti’deki işkencelerin bin beteri yapılan Ayten Öztürk’ten, bir yıl sonra mahkemeye çıkarıldığında haberdar olduk.

Ayten Öztürk Ankara’da sorgucuların "Burası başka yere benzemez. Buradaki herkes işini profesyonelce yapar. Konuşmazsan buradan çıkamazsın. Aylarca, yıllarca yaşatırız. Burası emniyet ya da hapishane değil, Burada süre sınırı yok. Bir Allah, bir de biz varız" diye tarif ettiği bir yerde tutulduğunu anlatıyordu.

Anlattıkları Hak İnisiyatifi Derneği’nin açıkladığı rapordaki tespitlerle birebir uyuşuyordu.

Dernek, 2016 yılından bu güne kadar 28 kişinin kendilerini devlet görevlisi olarak tanıtan kişilerce kaçırıldığını, 6 kişinin kayıp olduğunu belirterek,  22 kişiden en az 16’sının Ankara’da alıkonulduğunu açıkladı.

Dernek raporunda, "2016 yılı ve sonrasında gelişen yasadışı bir şekilde alıkonma vakalarına ilişkin iddialarda sıklıkla Volkswagen Transporter marka araçların kullanıldığı yönünde iddiaların olduğuna" da vurgu yaptı.

Ve bildiğimiz son kayıp, Dersim Ovacık’ta beş gündür haber alınamayan 28 yaşındaki Engin Eroğlu.

Dersim Araştırmalar Merkezi yetkililerden kamuoyu vicdanını rahatlatacak, inandırıcı bir açıklamanın yapılmasını isteyerek şu soruları yöneltti:

"Ovacık ilçe jandarma komutanının, kaybolduğunun fark edilmesinden bir süre sonra Engin’in ağabeyini telefonla arayıp ‘Engin’in cesedi Torunova yakınlarında bir yerde gidin alın’ dediği doğru mudur, doğruysa bu açıklamasını neye dayandırmıştır? Eğer öldüyse ölümü karanlıkta mı bırakılmak isteniyor? Bu olay daha önce yaşanan Pertek ve Mazgirt'teki cinayetlerle birleştirildiğinde, acaba Dersim'de karanlık bir el korku iklimi mi yaratmaya çalışıyor?"

Kayıplar, kaçırmalar, tehditler, işkenceler, beyaz Toros’ların yerini alan siyah Transporter’lar…

Güç odaklarının yeniden işlevselleştirdiği "O" yapının tanımını bir kez daha sevgi ve saygıyla anarak Tahir Elçi’ye bırakıyorum:

"Bu yapı çok korunaklı. Jandarma gibi, güvenlik bürokrasisi gibi son derece ulaşılmaz bir yerden geliyorlar. 1990’larda oluşturulmuş bu yapı, itirafçılar, sivil unsurlar, sivil haber elemanları, korucu ağaları halen bölgede aktif. Halen çoğu jandarma içinde resmî bir pozisyona sahiptir. Yani bunların hâlâ askerî personel olduklarına dair elimizde belgeler var."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi