Hayata dönüş operasyonunda kullanılan kimyasal hala devlet sırrı

Hayata dönüş operasyonunda kullanılan kimyasal hala devlet sırrı
Türkiye'deki cezaevi katliamlarının sembol ismi 'Hayata dönüş operasyonu'nda kullanılan kimyasalın araştırılması için 19 yıldır uğraşan avukat Gülizar Tuncer, halen bir sonuç elde edemedi.

Cezaevlerinde koğuş yerine tabutluk deni,len hücre uygulamasına geçmek isteyen DSP-MHP-ANAP hükümetinin F Tipi uygulamasına karşı çıkan bir çok siyasi tutuklu, 19 talep ile 20 Ekim 2000’de Bayrampaşa ve Ümraniye cezaevleri başta olmak üzere çok sayıda cezaevinde açlık grevi başlattı.

Açlık grevinin 45’inci gününde eylemlerini ölüm orucuna dönüştüren tutukluların eylemi cezaevlerinden daha da destek görünce, devlet 'Hayata dönüş operasyonu' adı altında cezaevlerine askeri müdahalede bulundu.

3 gün boyunca 20 cezaevine eş zamanlı yapılan ve tutuklulara karşı çeşitli kimyasal maddelerin kullanıldığı opreasyonlarda, 30 mahkum feci şekilde katledildi.

Devletin Adli Tıp uzmanlarının hazırladığı raporlarla, içeriden dışarıya hiç silahlı atış yapılmadığı, atışlarının tamamının dışarıdan içeriye yapıldığının ispatlandığı operasyonda 2 asker da hayatınuı kaybetti.

Yüzlerce tutuklu yaralanırken, kimisinin vücudundaki yaralar iyileşmedi. Bu durum operasyonda kullanılan silah ve kimyasallar hakkında hep bir şüphe uyandırdı.

KATLİAM YAPIP ADINA 'HAYATA DÖNÜŞ' KOYDULAR

Operasyonları sürdüğü günlerde avukat olan ve katliama tanıklık eden Gülizar Tuncer, yıllarca kimyasalın niteliğinin ne olduğunun açıklanması için çaba gösterseler de geçen 19 yıl buyunca hiç bir sonuca ulaşamadıklarını söyledi.

Davanın geldiği aşamada, üst rütbeli komutanlara, olayla ilgili siyasi yetkililere dair de hiçbir dava açılmadığını belirten Tuncer, operasyon kararının Milli Güvenlik Kurul’unda alındığı hatırlattı.  Katliamın sorumluları yerine hayatını kaybedenlerin ailelerine davalar açıldığını hatırlatan avukat Gülizar Tuncer, 'Hayata Dönüş Operasyonu'nu ve davanın bu güne kadar geliş öyküsünü Mezopotamya Ajansı'ndan Sadiye Eser ve Barış Ceyhan'a değerlendirdi.

‘KAPALI ALANDA KULLANILMASI YASAK’

Yıllarca kimyasalın niteliğinin ne olduğunun açıklanması için çabalar içinde olduklarını dile getiren Tuncer, Adli Tıp'ın, kapalı alanlarda yasaklanan gaz bombalarının çok sayıda kullanıldığına yer verdiğini belirtti:

"Ben morgu da gördüm. Çok ağır bir tablo vardı. Cinsiyeti dahi belli olmayan cenazeler vardı. Bunun ne olduğunun araştırılması ve ortaya çıkarılması gerekir. Devletin resmi bilirkişi konumundaki insanlar dahi, ‘bırakalım çok sayıda kullanılması, insanlara karşı kullanılması yasak. Yine kapalı alanda kullanması yasaktır’ diyorlar. Bunların hepsi birden gerçekleşmiş ve kapalı alanda binlerce gaz bombası kullanılmış. Çok sayıda ölüm olabilirdi. Yaşananların araştırılması için yıllarca çaba gösterdik. Yılardır mahkemeler, ‘bu kimyasalın niteliği ne?’ diye soruyor. Mahkeme, dosyayı Adli Tıpa gönderip getiriyor. Halen bir sonuç elde etmiş değiliz. En son İstanbul Üniversitesi Anabilim Dalı Başkanlığı’na başvuruda bulunduk. Sorularımızı tek tek yazdık ve oradan gelecek raporu bekliyoruz."

‘HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU' CEZAEVLERİ KATLİAMLARININ EN AĞIRIYDI

Türkiye’de cezaevlerinde birçok katliamın yaşandığını ve bunlar arasında sonuçları itibariyle en ağırının 19 Aralık olduğunu söyleyen Tuncer, "Devlet tüm gücünü seferber ederek, binlerce asker, polis, özel harekatçı, infaz koruma memuru ve iş makineleriyle operasyon gerçekleştirdi. Burada binlerce mermi ve gaz bombası kullanıldı. 30 tutuklu yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı. Operasyonun hazırlığı medyada çok önceden yapılmıştı. Operasyon canlı olarak izletildi. İnsanlara seyirlik bir oyun gibi servis edildi" diye konuştu.

‘6 TUTUKLU KADIN DİRİ DİRİ YAKILDI’

Operasyonda kullanılan kimyasalların daha önce hiç kullanılmayan türden olduğunu belirten Tuncer, "Saldırıda hangi tür kimyasallar kullanıldığını halen öğrenmiş değiliz. Operasyonun en dehşet anlarından biri de budur. Özellikle; Bayrampaşa Cezaevi’nde 6 tutuklu kadının diri diri yakıldığını biliyoruz. Buna dair Adli Tıp’tan bir sonuç alamadık. O dönem Adli Tıp uzmanları ‘Filistinliler üzerinde İsrail devletinin kullandığı fosfor gazı’ benzeri bir gazın kullanıldığını söyledi. Zaten o dönem operasyonda görev alan askeri yetkililer de hayatlarında ilk defa gördükleri ‘askeri envanterde olmayan’ el bombalarını kullandıklarını söylemişlerdi" ifadelerini kullandı.

‘DÜŞMAN GÜÇ OLARAK GÖRÜLDÜLER’

Operasyon üzerinde yıllarca çalışıldığını belirten Tuncer, "Bu plan, tam bir savaş terminolojisine göre hazırlanmış, bir dost ve düşman güçler ayrımına göre yapılmıştır. Dost güçler; jandarma, polis, infaz koruma memurları düşman güçler ise içerideki tutuklulardı. Düşman olarak görülen tutukluları bertaraf etmek amacıyla hazırlanmıştı. Özcesi bütün silahlı güçleriyle onlara karşı savaşacağı ilan edilmişti. Hazırlıklar kapsamında bütün cezaevleri gezilmiş; yerellerden, savcılıklardan yazılar istenmiş. Hangi cezaevinde hangi insanlar kalıyor öğrenilmişti. Kimler direnebilir veya cezaevlerinin bulunduğu illerdeki toplumsal muhalefetin durumu nedir. Hangi kurumlar buna karşı etkili biçimde karşı koyup, protesto gerçekleştirebilir diye bakılmış. En ince ayrıntısına kadar hesap yapılmış" diye anlattı.

‘ÖLÜM ORUÇLARI OPERASYON İÇİN BAHANEYDİ’

Dönemin siyasi ve askeri yetkililerinin ölüm sayısının az olmasına ilişkin yaptıkları açıklamalarda bu azlığı "operasyonun başarısızlığı" sözleriyle yorumladığını dile getiren Tuncer, "Yetkililer için ölüm oruçları operasyon için bir bahaneydi. Esas yapmak istedikleri; cezaevlerinde bulunan tutukluları, tek kişilik ve 3 kişilik hücrelerin bulunduğu cezaevlerine götürmekti. Ölüm orucundakileri sadece bahane ettiler. Yoksa onları hayata döndürmek gibi bir amaçları yoktu. O dönemin seçilmişleri Başbakanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı hepsi, ‘aslında çok daha büyük zayiat’ beklediklerini söylemişlerdi" diye konuştu.

Müdahalede yaralanan Hacer Arıkan’ın durumuna değinen Tuncer, "Hacer, bu operasyonun en ağır yaralılarından birisidir. Yüzü ve vücudu tamamen yandı. Aylarca o şekilde elleri ve ayakları bağlı hastanede tuttular, halen tedavi görüyor" dedi. 

‘SİLAHLI ATIŞLARIN TÜMÜ DIŞARIDAN İÇERİYE YAPILDI’

Operasyonu meşrulaştırmak adına devlet yetkililerinin, tutukluların da ateşli silah kullandığına dair açıklamalar yaptığını ifade eden Tuncer, şunları söyledi: "Devletin Adli Tıp uzmanları o dönem yaptıkları araştırmalarda içeriden dışarıya hiç silahlı atış yapılmadığını, atışlarının tümünün dışarıdan içeriye yapıldığını söylemişlerdi. O dönem operasyonda görev almış özel birimlerin isimlerini vermedi. Jandarma ve savcılık onlarla ilgili herhangi bir soruşturma açılması girişimlerinde bulunmadı. Tam 10 yıl sonra 39 er hakkında dava açıldı. Yıllar sonra da komutanlara dava açıldı. Duruşmalara gelmiyorlardı, sadece SEGBİS ile katılıyorlardı. Davayı zaman aşımına uğratma gibi bir durum söz konusuydu."

‘AİHM'İN BİLE GÖRMEZDEN GELDİĞİ KATLİAM

F Tipi cezaevlerinin Avrupa’da yaygın olarak kullanılması sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) operasyona ilişkin alacağı hak ihlali kararlarının önünün kesildiğini belirten Tuncer, "Yaşam ihlali nedeniyle hükümet sorumlu tutulmuyor. AİHM, Hacer Arıkan olayında bile ‘nasıl yandığı belli değildir’ diye karar verdi. Diğer sonuçlanan kararlarda da hiçbir şekilde devletin kusurları görülmedi. AİHM’de bulunan yargıçlar özgürlük ve güvenlik kavramları içerisinde kararlarını alırken, güvenlikten yana karar alıyorlar. Bizim delillerimizden çok,  devletin sunduklarını esas aldılar" dedi.

‘SİYASİLERE DAVA AÇILMADI’

Davanın şu anki halinde operasyonda görev alan komutanların dinlendiğini dile getiren Tuncer, "Üst rütbeli komutanlara halen dava açılmadı. Olayla ilgili siyasi yetkililere dair de hiçbir dava açılmadı. Milli Güvenlik Kurul’unda (MGK) bu kararın alındığı ifade edilmişti. Katliamın sorumluları hakkında bir karar alınmadı. Aksine, yaşamını yitirenlerin ailelerine davalar açıldığı" ifadelerini kullandı.

‘KAPALI ALANDA KULLANILMASI YASAK KİMYASALLAR KULLANILDI’

Yıllarca kimyasalın niteliğinin ne olduğunun açıklanması için çabalar içinde olduklarını dile getiren Tuncer, şöyle devam etti: "Adli Tıp, kapalı alanlarda yasak olan gaz bombalarının çok sayıda kullanılmış olduğuna yer verdi. Ben morgu da gördüm. Çok ağır bir tablo vardı. Cinsiyeti dahi belli olmayan cenazeler vardı. Bunun ne olduğunun araştırılması ve ortaya çıkarılması gerekir. Devletin resmi bilirkişi konumundaki insanlar dahi, ‘bırakalım çok sayıda kullanılması, insanlara karşı kullanılması yasak. Yine kapalı alanda kullanması yasaktır’ diyorlar. Bunların hepsi birden gerçekleşmiş ve kapalı alanda binlerce gaz bombası kullanılmış. Çok sayıda ölüm olabilirdi. Yaşananların araştırılması için yıllarca çaba gösterdik. Yılardır mahkemeler, ‘bu kimyasalın niteliği ne?’ diye soruyor. Mahkeme, dosyayı Adli Tıpa gönderip getiriyor. Halen bir sonuç elde etmiş değiliz. En son İstanbul Üniversitesi Anabilim Dalı Başkanlığı’na başvuruda bulunduk. Sorularımızı tek tek yazdık ve oradan gelecek raporu bekliyoruz" diye konuştu.

Öne Çıkanlar