HDP'den Binali Yıldırım'a: Fırat'ın doğusunu belediye zabıtalarıyla mı temizleyeceksiniz?

HDP'den Binali Yıldırım'a: Fırat'ın doğusunu belediye zabıtalarıyla mı temizleyeceksiniz?
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç: Binali Yıldırım açıkça, 'Sayıştay raporlarını okumadım' dedi. İstanbul adayı, İstanbul'da usulsüzlük yapıldığına dair raporu nasıl okumamış olabilir?

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın ortak yayınına ilişkin konuşan Oluç, Binali Yıldırım'ın İstanbul'da oyların çalındığı iddiasına ilişkin tek bir belge veya kanıt sunamadığını söyleyen Oluç, bu iddianın tamamen mesnetsiz olduğunu, Yıldırım'ın da oyların çalındığına inanmadığını söyledi. Programda Sayıştay raporlarının da gündeme geldiğini hatırlatan Oluç, "Binali Yıldırım açıkça, 'Sayıştay raporlarını okumadım' dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi adayı, Sayıştay raporlarında, İstanbul'da usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığına dair belirlemeleri nasıl okumamış olabilir" diye sordu.

Oluç açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

"İlk olarak değineceğim konu dün akşamki televizyon programı olacak. Sizleri de ilgilendiren bir konu olduğu için Anadolu Ajansı’nın (AA) durumundan başlamak isterim. Gerçekten içler acısı. Üstünde konuşuldukça itibar yitiren bir kurum haline gelmiştir AA.

ANADOLU AJANSI VERİLERİ NEREDEN ALIYOR?

Malum, mesele seçim gecesi veri akışının durdurulmasıyla ilgiliydi. Bu mesele konuşulduktan sonra AA bir açıklama yaptı. AA, 'Seçim sonucu açıklayan değil veri aktaran bir medya kuruluşuyuz' dedi. Tartışılan bu değildi AA ile ilgili. Tartışılan; veri akışını saatlerce niye durdular? İkincisi, ama daha önemli olan konu ise AA bu verileri nereden alıyor?

Bu tartışmalar esnasında YSK Başkanı Sadi Güven, 'AA bizim müşterimiz değildir, bizden almıyor  verileri' dedi. O zaman, AA'nın her sandıktan, her okuldan veri aktaracak muhabiri olmadığına göre, bu verileri bir yerden alıyor. CHP 'biz veriyoruz' demedi, HDP 'biz veriyoruz' demedi, MHP ve İYİ Parti de demedi. Geriye hiçbir şey söylememiş olan bir yer kaldı. O zaman AA bu verileri doğrudan doğruya AKP ilçe örgütlerinden alıyor demektir. AA'nın esas cevap vermesi gereken konu budur.

'AA BASIN AHLAKINDAN ZERRE KADAR NASİPLENMEMİŞ BİR YÖNETİME SAHİP'

AA, sadece 31 Mart seçimlerinde değil bundan önceki 6 seçimde de aynı hukuksuzluğu, usulsüzlüğü uygulamıştır. Seçim geceleri toplumu manipüle eden, sonuçlar ile oynayan ve sandık başından insanların ayrılmasına ve dolayısıyla denetimin düşmesine neden olan veri açıklaması yapmıştır. Önceki 6 seçimde de aynı işi yapmıştır. AA bu tutumuyla kendi hukukunu da çiğnemekte, basın ahlakını da yok saymaktadır. Basın ahlakından zerre kadar nasiplenmemiş bir yönetime sahiptir AA. Mesele esas itibariyle budur.

'DÜN AKŞAMKİ TARTIŞMADA OYLARIN ÇALINMADIĞI BİR KEZ DAHA ORTAYA ÇIKTI'

Tartışmayı bütün toplum izledi. O tartışmanın içinde İstanbul'da oyların çalındığına dair Sayın Yıldırım, bir tek belge ve delil sunamadı. Zaten YSK'nin seçimlerin yenilenmesi kararında da 'oylar çalındı da o nedenle seçimleri yeniliyoruz' diye bir ibare yok. Oylar çalındı iddiası tamamen mesnetsizdir ve bunun İstanbul halkının iradesinin gasp edilmesine bir bahane olduğu dün akşamki tartışmada da ortaya çıktı.

'OYLARIN ÇALINDIĞINA BİNALİ YILDIRIM DA İNANMIYOR'

Hak yediler, hukuku ve demokrasiyi çiğnediler, seçimin kirlenmesine neden oldular. Ortada bir oy çalınması yoktur. İstanbul halkı bu tartışmayı merakla izledi, acaba Binali Yıldırım oyları kimin çaldığını söyleyecek mi diye, tek bir şey söylemedi. Binali Yıldırım'ın söylediği cümle şuydu; 'Sayılırken oylar garip, acayip işler oldu.' Yani kendisinin de inanmadığı bir meseledir oyların çalınması meselesi, bu net olarak ortaya çıkmıştır.

'İSTANBUL ADAYI SAYIŞTAY RAPORLARINI NASIL OKUMAZ?'

Bir başka tuhaflık, ki sadece İstanbul Belediyesi'ne aday olan kişi açısından değil daha önce bakanlık, başbakanlık yapmış bir kişi açısından da vahim bir nokta vardı. Binali Yıldırım dedi ki, 'Sayıştay raporlarını okumadım.' Bütün Sayıştay raporlarını okuması gerekmiyor ama Sayıştay raporlarında İstanbul'da usulsüzlük ve yolsuzluk yapıldığına dair belirlemeleri nasıl okumamış olabilir İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı olan bir kişi. Sayıştay raporlarında 753 milyon liralık bir usulsüzlükten bahsediliyor, nasıl okumazsınız. Bu çok acayip bir durumdur.

Sadece İstanbul değil, kayyım atanmış belediyelerde de yapılan usulsüzlük ve yolsuzluklar son Sayıştay raporları ile ortaya çıktı. Bu usulsüzlük ve yolsuzlukları yapmış olanların yargılanması gerektiği çok net ortadadır.

'SİZ PARTİZANLIĞIN CİSİMLEŞMİŞ HALİSİNİZ'

'İstanbul'da 23 bin dernek, vakıf var ve belediye bunlara destek oluyor' dedi Sayın Yıldırım. Hangileri? Bu vakıf ve derneklerden kendinize ait olanlara, size yakın olanlara, sadece işbirliği yaptıklarınıza destek oldu İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Onlara çok açık destek verdi maddi anlamda. İstanbul'da çok sayıda vakıf ve dernek var ve İstanbul Belediyesi'nin bunların hepsine destek olduğu asla söylenemez. Binali Bey diyor ki, 'Partizanlık bizimle telaffuz edilemez.' Doğru partizanlık sizinle telaffuz edilemez. Çünkü siz partizanlığın cisimleşmiş halisiniz. Telaffuz etmek ne kelime. İstanbul'daki dernek ve vakıflardan sadece kendinize yakın olanları zenginleştirdiniz, imkanlar sundunuz ve bu imkanları iktidarınızı güçlendirmek için kullandınız.

'FIRAT'IN DOĞUSUNU BELEDİYE ZABITALARIYLA MI TEMİZLEYECEKSİNİZ?'

Bir konu da Kürt seçmenlerle ilgili. Binali Yıldırım konuşurken şöyle dedi mülteciler meselesine ilişkin: 'Fırat'ın doğusunu temizleyip Suriyelileri oraya göndereceğiz.' Görevleri karıştırdı. Siz nereye adaysınız? İstanbul'a. Fırat'ın doğusunu kiminle temizleyeceksiniz? Belediye zabıtalarıyla mı? Nereye aday olduğunuzu unuttunuz. İstanbul halkına hizmet için aday oldunuz, Fırat'ın doğusunu temizlemekten bahsediyorsunuz.

'İKİ KÜRTÇE CÜMLEYLE KÜRT SEÇMENİ KANDIRABİLECEĞİNİZİ Mİ DÜŞÜNDÜNÜZ?'

Fırat'ın doğusundan kimi temizleyeceksiniz? Fırat'ın doğusunda yaşayan Kürt halkına yönelik bu düşmanca tutumunuzu Kürt seçmeni duymadı mı? Diyarbakır'da iki tane Kürtçe cümle kurmakla, 'Kürdistan' demekle İstanbul'daki Kürt seçmeni kandırabileceğinizi düşünmeniz çok büyük bir tuhaflık.

'DEFOLUN GİDİN' ZİHNİYETİ İLE 'FIRAT'ıN DOĞUSUNU TEMİZLEYECEĞİZ' ARASINDA FARK YOK'

Sizin 'Fırat'ın doğusunu temizleyeceğiz' sözünüzü Diyarbakır'lı, Mardin'li, Şırnak'lı, Bitlis'li, Van'lı, Hakkari'li, Batman'lı ve diğer illerdeki bütün Kürtler ve elbette İstanbul'da yaşayan milyonlarca Kürt duydu. Duydular. Yani Diyarbakır'da, Van'da, Siirt'te akrabası olanları oradan temizleyeceksiniz. Etnik temizlik yapacaksınız. Bunu duydu Kürt seçmen. Emin olun, 31 Mart öncesi 'defolun gidin' zihniyeti ile 'Fırat'ın doğusunu temizleyeceğiz' sözü arasında zerre kadar bir fark yoktur. Kürt seçmen bu söylediklerinizi anladı ve buna uygun davranacaktır. Sizin Diyarbakır'daki iki cümlenizle kimse seçim tavrını değiştirmez, bu tutumunuzu da yutmaz.

'BİZDE KÜRT'E KÜRT DENİR'

Bu konuda bir şey daha söylemek istiyorum, programın moderatörüne. Bizde Kürt'e 'Kürt' denir. Alman'a Alman, Fransız'a Fransız, Türk'e Türk dendiği gibi. Kürt kökenli ne demek? Siz Avrupa'da yaşayan, Türkiye'den gitmiş olan milyonlarca vatandaşa 'Türk kökenli' mi diyorsunuz. İnsanların Kürt olması lafını rahatça kullanamıyor musunuz? Tekrar hatırlatıyorum, Kürt'e 'Kürt' denir. 'Kürt kökenli' diye bir şey yoktur. Dünkü tartışmayı böyle kapatalım. İstanbul halkı kendi iradesinin kimler tarafından, nasıl gasp edildiğini dün akşam bir kez daha görmüş oldu ve bunun cevabını 23 Haziran seçimlerinde verecektir.

'İŞSİZLİKTE DÜŞÜŞ YOK, BİR ÖNCEKİ YILA GÖRE CİDDİ ARTIŞ VAR'

İkinci değinmek istediğim konu işsizlik rakamları. Biraz önce açıklandı, biliyorsunuz. İşsizlik verilerine baktığımızda, işsiz sayısının 2019 Mart döneminde bir önceki yılın Mart dönemine göre 1 milyon 334 bin kişi arttığını görüyoruz. Yani şu andaki işsiz sayısı 4 milyon 545 bine yükselmiştir. Bu resmi rakamlar. Geniş işsizlik oranına baktığımızda 4 puanlık bir artış var. Tarım dışı işsizlik oranında 4.2 puan artış olduğunu görüyoruz. Genç işsizliğine baktığımızda, 7,5 puan artış olduğunu görüyoruz. Yüzde 25.2 olmuş genç işsizlik oranı. Bir yıl öncesi ile karşılaştırma bu verilere işaret ediyor. Biraz sonra çıkacaktır Hazine ve Maliye Bakanı ve işsizlikte düşüş olduğunu açıklayacaktır. Mevsim etkilerinden arındırıldığında, işsizlik oranı 2019 Şubat'ta yüzde 13,6, iken Mart'ta 13,7 olmuştur. Yani işsizlikte bir düşüş yok, tersine yükseliş vardır. Neden bunları söylüyoruz? İşsizliğin düşmediği, arttığı dönemde Türkiye'de ekonomide ciddi bir kriz yaşanmaktadır. Resesyon yaşandığını hepimiz artık biliyoruz, bir tek Hazine ve Maliye Bakanı bunu kabul etmiyor, pembe tablo çizmeye devam ediyor. Bunu bugün ve önümüzdeki günlerde de tartışmaya devam edeceğiz.

'VİCDANİ RET HAKKINI SAVUNACAĞIZ'

Bir diğer konu Meclis gündemi ile ilgilidir. Bu hafta, eğer olağan akış devam ederse, askerlik düzenlemesi görüşülecektir. Bu konuda bizim şerhimiz olan maddeler vardır. Zorunlu askerlik karşısında vicdani ret hakkını ve kamu hizmeti hakkını savunmaya devam edeceğiz. Askerlik meselesinde saptanmış olan bedel miktarının yüksekliğine dair itirazımızı dile getirmeye devam edeceğiz. Ayda 5 bin liradan 30 bin liralık bir bedelli askerlik ücreti kesinlikle ülkedeki dar gelirlilerin, yoksulların kullanabileceği bir hak değildir. Sadece ve sadece parası olanların, parasını verenlerin düdüğü çaldığı bir hak haline getirilecektir. Bu konudaki eşitsizliğe değinmeye devam edeceğiz ve elbette 45’inci maddedeki itirazlarımızı sürdüreceğiz. Önümüzdeki haftalar için askerlik kanununda yapılan uygulamanın devam ettirilmemesi konusunda bir uyarıda bulunmak istiyoruz. Askerlik yasa teklifi komisyondan çok hızlı bir şekilde geçti, ama bir türlü Genel Kurul'da layıkıyla tartışılır hale gelemedi. Çünkü muhalefet partilerinin itirazları var, AKP içinde itirazlar var, çünkü TSK ile konuşularak adımlar atılmamış. Komisyondan bir yasa teklifini hızla geçirmek marifet değildir. Konunun enine boyuna tartışılması, ki Meclis'in demokratik müzakere açısından yapması gereken budur ve değerlendirilmesi gerekir."

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Oluç, 'Dün akşamki program bir kırılma noktası oldu mu seçmen açısından baktığınızda? Sayın Cumhurbaşkanı 'bir kırılma noktası olacak' demişti. Sonucu etkileyecek bir program oldu mu' sorusuna şu cevabı verdi:

"Bir halk deyimi var, 'dağ fare doğurdu' diye. Dün akşam dağ fare doğurdu. İstanbul halkının tercihini değiştirecek köklü bir tablo ortaya çıkmadı. Elbette sakin bir tartışmanın yapılması önemli. Ama siyasetçilere polemik yapma olanağının da verilmesi gerekir. Geçmiş yıllardaki bu tür programları hatırlarsak, orada siyasetçiler birbirleriyle polemik yapardı ve o polemik düzeyli olurdu, kavgaya dönüşmezdi. Polemik yapmayı engelleyerek halkın kararlarını etkileyecek bir program yapmanız mümkün olmaz. Dolayısıyla İstanbul halkının kararının değişeceği bir program olarak şekillendiğini düşünmüyorum. Herkes kararında biraz daha kararlı hale gelmiştir. Çünkü programda net olarak ortaya çıktı ki, İstanbul halkının iradesi, 31 Mart iradesi gasp edilmiştir, hak yenmiştir, hukuk çiğnenmiştir ve bunun karşısında da İstanbul seçmeni gerekeni yapacaktır. İradesinin gasp edilmesini kabul etmeyecektir." (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar