Koray Düzgören

Koray Düzgören

Hem Kürtlerin liderlerini zindana at hem de oylarını iste!

AKP’nin yenilenecek İstanbul seçiminde muhafazakar Kürt oylarını alabilmek için Öcalan’a uygulanan tecridi kaldırma oyunu boşa çıktı.

İktidar koalisyonu zor durumda, yine İmralı’dan yardım istiyor.

Acımasızca, her türlü ulusal ve uluslararası yasayı ve insan hakları kurallarını 8 yıl boyunca çiğneyerek uyguladığı tecridi, kaybettikleri yerel seçim hezimetinin darbelerinden kurtulabilmek uğruna kaldırıyor. (Tam olarak kaldırıldı mı o da tam belli değil)

Yine İmralı’ya sığınıyor.

Beka tehdidi ile seçmeni korkutma girişimleri para etmeyince iktidar hırsı, koltuk sevdası aşkına, Öcalan’ın ve Kürtlerin can düşmanı, devletin en has adamı Devlet Bahçeli bile, bakıyorsunuz haktan, hukuktan yana olmuş, "Avukatlarıyla görüşebilir" fetvası verebiliyor.

Saray’ın danışmanları yine bir gecede Öcalan’ı ‘katil’likten, ‘sayın’lığa terfi ettirme yüzsüzlüğü yarışını başlatmış bulunuyor. (Sonradan özür dileme numaralarına yatsalar da)

Sıra Saray’ın broşürlerinde ve ekranlarında… En hızlı Kürt düşmanlarını, en süzme ırkçıları da yakında görürüz...

Saray’ın Adalet Bakanı, tecridi kaldırdıklarını normal bir uygulamaymış gibi duyuruyor, laf arasında… Niçin 8 yıldır yasalara aykırı davrandıklarını açıklama zahmetine bile katlanmadan…

Bu arada, yani yerel seçimlerdeki hezimet ve kaybedilen İstanbul seçiminin yenilenmesi kepazeliğinden hemen önce, CPT (Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi) üyelerinin yıllardır reddedilen talepleri kabul edilmiş ve bir heyetin Öcalan’ı ziyaret etmesine izin verilmiş bile.

Arkasından avukatlarının Öcalan’ı ziyaret etmesi sağlanmış. Öcalan’dan kamuoyuna açıklanma üzere bir mektup bile alınmış.

Kimilerinin iddialarının aksine Öcalan, onların istedikleri doğrultuda bir açıklama yapmamış olsa bile ne gam...

Ama bu ziyaretler de, Öcalan’ın mektubu da çok ilginç bir zamanda, YSK’nın (Yüksek Seçim Kurulu) iktidarın baskısıyla İstanbul seçimini iptal ettiği tarihte açıklanıyor.

"Zamanlaması çok manidar!" diyerek, bu gelişmeyi hemen içlerindeki Kürt düşmanlığı ile birleştirerek, "Hah işte Kürtler devletle, iktidarla anlaşıyor, Binali’ye oy verecekler" diye düşünmeye hazır olanlara malzeme olsun diye…

Bıkmadıkları, usanmadıkları, Kürt düşmanlığı ve Kürtleri aşağılamaya odaklı şablon hazır:

"AKP yine çözüm falan diyerek adım atacak ve böyle bir girişimi dört gözle bekleyen Kürtler de hemen bu tezgaha kanarak Binali’ye oy vermek için sıraya girecekler".

MUHAFAZAKAR KÜRT OYLARI NEREYE GİDER?

Kürtler ve HDP seçmeni sanki kandırılmak için hazır bekliyor!

Hemen hesaplar yapılıyor, ne idüğü belirsiz anketler, devletin gizli bilgilerinden derlenen sayılar ortalığa saçılarak, muhafazakar Kürtlerin oranları üzerinden analizler yapılıyor!

Yüzde 2 ya da 3 oranında muhafazakar Kürt bu durumda AKP’nin adayına oy verebilirmiş! AKP hesaplarını buna göre yapıyormuş…

Öte yandan CHP içindeki ve dışındaki ulusalcılar, Kürt düşmanları dişlerini gıcırdatmaya başladılar.

İktidarın-devletin, 31 Mart’ta oluşan Demokrasi Cephesi’ni parçalamaya yönelik tuzağına malzeme olacaklarını düşünemeyen Kürt düşmanları, "Vay, yine Öcalan'la görüşülüyor, yoksa barış süreci yeniden mi başlatılıyor?" yaygarasını dillendiriyor.

Neyse ki kazandığı başkanlığı elinden alınan İmamoğlu ve Demokrasi Cephesi için bütün iyi niyeti ile çabalayan İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu ile bu beylik iktidar numarasına kulak asmayan kesimler şimdilik oynanmak istenen oyunu teşhir ettiler.

Bu gelişmelerin iktidarın pis bir oyunu olduğunu vurguladılar.

Ve, tecrit madem kaldırılacaktı, bunun niçin daha önce değil de, İstanbul seçiminin yenilenme kararı üzerine alındığını sorgulamaya başladılar

Bu soruya devletin bir diğer elemanı İçişleri Bakanı Soylu’nun verdiği cevaplar oynanmak istenen oyunun içyüzünü bize anlatıyor.  

Soylu, "Devlet şimdi uygun gördü tecridi kaldırdık, biz ne yaptığımızı biliyoruz" demiş.

Elbette ne yaptıklarını biliyorlar. İstanbul’u bu sefer de kaybetmemek için her türlü kirli oyunu tezgahlayabileceklerini anlatıyorlar.

"Devlet şimdi uygun görmüş!"

Peki o devlet yüzlerce, binlerce, insanın tecridin kaldırılması için başlattığı açlık grevlerini ve yeni başlayan ölüm oruçlarını şimdiye kadar görmedi mi?

Devletin derdi ne? Açlık grevleri ve ölüm oruçlarını şimdiye kadar umursamayan hatta bu eylemlere destek olan analara bile şiddet uygulayan devlet, Öcalan’a yönelik tecridi niçin tam da İstanbul seçiminin yenilenme kararından sonra kaldırmaya karar verdi?

Tecrit bir insanlık suçu değil mi? Tecrit kararı devletin ya da devleti yönetenlerin keyfine kalmış bir şey mi?

İçişleri Bakanı adeta bir itirafta bulunuyor:

"Devlet şimdiye kadar uygun görmedi ama şimdi Kürtlerin oylarına ihtiyaç var, tecridin kadırılmasına karar verdi" demek istiyor.

Devletin uygun gördüğü şey HDP seçmeninin, Kürtlerin hiç olmazsa sandığa gitmemesini sağlamak mı?

O Saray kaynaklı, "AKP’nin hedefi yüze 2-3 oranındaki Kürt seçmenler" haberleri bu amaçla mı çıkartılıyor?

Daha da önemlisi HDP seçmeni, Kürtler bu kadar saf mı?

Vaziyeti kurtarmak ve oy devşirmek amaçlı olarak tecridin kaldırılması ile Kürtler kendilerini sürekli aşağılayan, yok varsayan, liderlerini ve siyasetçilerini zindanlara tıkan bir iktidarı niye desteklesin?

Daha önceki gün Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100’üncü yıldönümü vesilesiyle yapılan resmi devlet törenine bütün partiler davet edildiği halde Meclis’in üçüncü büyük partisi olan HDP’yi dışlayan iktidarın adayına niye oy versin?

(Tabii bu davetin de yine iktidarın göstermelik birlik beraberlik fotoğrafı vermek amacıyla düzenlediği bir oyunu olduğunu HDP ve Kürtler çok iyi biliyor. Bu nedenle belki de davet edilseler de bu tiyatroya katılmayabilirlerdi)   

HDP YİNE OYNANMAK İSTENEN OYUNU BOZACAK

Nitekim HDP geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada,

"El konulan mazbataların, yerlerde sürüklenen annelerin hesabını sandıkta soracağız" diyordu.

Oynanmak istenen beylik oyunu bir kere daha bozmak için kararlı olduklarını ve ‘Dün olduğu gibi bugün de politik tercihini demokrasiden yana yaparak, 31 Mart'ta aralanan demokratik değişim kapısının 23 Haziran'da kapanmasına izin vermeyeceklerini’ vurguluyordu.

Evet, tecriti, bir hukuksuzluğu kaldırmak iktidarın görevidir.

Bunu yapıyor diye HDP seçmeni gidip, Kürtlere sadece zulüm uygulayan, liderlerini rehin alan, analarını yerlerde sürükleyen bir iktidara oy vermezler.

Tam tersi, ben bu son olaylardan sonra sandığa gitmeyen Kürtlerin bir kısmının daha gidip oy kullanacaklarını tahmin ediyorum.

Kuşkusuz bu oylar Binali için olmayacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi