Kadınlara karşı özel savaş yürütüyorlar

Hatırlatayım, 90’lı yıllarda da kadına karşı savaş açılmıştı ama kadın mücadelesi bu dönemde yükseldi ve pek çok hakkı da söke söke aldı.

İktidarın icazetiyle önce bazı ‘hoca’ kılıklılar piyasaya çıktı.

Birbiri ardına kadınları ve kız çocuklarını hedef alan sapkın, ahlak dışı, laikliği hedef alan, "halkın bir kesimini, diğer kesime karşı kin ve düşmanlığa sevk eden" açıklamalar yapmaya başladılar.

Pek ciddiye alınmadılar, hatta meczup muamelesi yapıldı. Ama ‘zırvalık’ zannettiğimiz önerileri tek tek yasalaştırılmaya başlandı.

Eğitimde 4+4+4 yasasını CHP’li ve HDP’li vekillerin muhalefetine rağmen, komisyona getirip sıraladıkları ‘badigard’larla tekme tokat geçirdiler.

Fetvalara paralel çıkan yasaların ilki olması açısından önemliydi.

Sonuçlarından biri 2012-2013 eğitim öğretim yılında ilk kez okula başlayan 69 aylık yani 6 yaşını doldurmamış çocukların kendilerinden yaşça büyük okula başlayanlara göre Türkçe, Matematik ve Hayat Bilgisi derslerinde geri kalmalarıydı. Bu araştırma Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Ekber Şahin ile Dr. Çiğdem İş Güzel tarafından geçen yıl yapıldı.

Bir diğer önemli sonucu, kız öğrencilerin örgün eğitimin dışına çıkarılması ve çocuk işçiliğinin yaygınlaşması oldu. 

Avrupa’da Eğitimi Terk Durumu Raporu verilerine göre, 2013 yılında Türkiye’de kız öğrencilerin yüzde 39,9’u lise ve dolasıyla yükseköğrenim aşamalarına geçemeden eğitim sürecini terk etti ya da terk etmek zorunda bırakıldı.

2014 yılında ortaokuldan mezun olan 36 bin 401 kız çocuğu bu eğitim-öğretim döneminde açık liselerde dâhil olmak üzere hiçbir ortaöğretim kurumuna kayıt yaptırmadı.

Son istatistikleri bilmesek de bu rakamlar yeterince açıklayıcı.

Ekranları, köşeleri, devlet olanaklarını, makamları kapmış ‘hoca’lara göre, 6 yaşından başlayarak her yaşta çocukla evlenilebileceğine göre -tam da yaşında- eğitimden el çektirilmiş 12-13 yaşına gelmiş kız çocukları tabii ki evlenebilirdi (!) Sıra bu durumu fiilen meşrulaştırmaya, yasalarla kolaylaştırmaya gelmişti.

AKP’li kadın vekiller aracılığı hazırlanan/hazırlatılan Boşanmaları Önleme Komisyonu raporundaki bütün maddeler tek tek gündeme getiriliyor. Bazen geri çekilip unutturuluyor, bazen rötuşlanıyor ama mutlaka uygun bir zamanda dayatılıyor.

 İmamlara nikah kıyma yetkisi verilmesine kadınlar bu nedenle karşı çıkmıştı. Kırsal kesimlerde imamların, ailenin isteğiyle küçük çocuklara nikah kıyması fiilen kolaylaştı ve meşrulaştı.

Arabuluculuk kurumu getirilerek, "şiddet uygulayan kişiyle barışmaya, birlikte olmaya yönlendirmeme" ilkesi yerle bir edildi. Bu zihniyet nedeniyle sığınma evinde ya da koruma altında olan kadınların öldürülmesine tanık olmaya başladık.

Bu ilkenin ihlali aynı zamanda 6284 Sayılı "şiddete uğrayan veya şiddete uğ­rama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslarını düzenleyen" yasanın içini boşaltmaya hizmet ediyor.

Yasa üzerinde Akit gibi tetikçi organların başı çektiği iki yönlü bir propaganda yürütüyorlar: Kadınlara yönelik "şikâyetçi olursan daha çok öfkelendirirsin, risk alırsın", kamuoyuna yönelik ise "aileyi dağıtıyor, kaldırılsın".

Son 17 yılda 15 bin kadın öldürülmüşken, buna her gün yeni bir kadın cinayeti, erkek şiddeti eklenirken; katiller, işkenceciler bir aile içinde yetişmiş ve ailelerine karşı suç işlemişken, erkin yeni sahibi İslamcı güruh "ailenin dağılmasından" söz ediyor. 

Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi, kadınlar için en tehlikeli yerin kendi evleri olduğunu açıkladı, daha yeni.

Kadınların boşanmasını engellemek için nafaka konusunda da bilinçli olarak yanlış, eksik ve çarpıtılmış bilgi yayarak; boşanma, nafaka ve velayet ile ilgili yasaların değişmesi için kamuoyunu etkilemeye çalışıyorlar.

Şimdi gündemlerinde İstanbul Sözleşmesi var.

İstanbul Sözleşmesi olarak bilenen "Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair" Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde devletlere önemli görevler yüklemesinin yanısıra "toplumsal cinsiyet" kavramını tanımlayan ilk hukuki metin olma özelliği de taşıyor.

"Toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramı, eril iktidarın tüylerini diken diken eden en kritik kavram olduğundan ilgili bütün metinlerden bu kavramı çıkarmakla işe başladılar.

Şubat ayında ilk adımlar MEB ve YÖK’den geldi. İki kurum da "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği"ne ilişkin projeleri kaldırdılar.

YÖK Başkanı Yekta Saraç "toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği" iddiasıyla savundu, bu kararı.

Kastettiği toplumsal değerler ‘bademci’ hocalarının anlattıkları, bahsettiği ‘toplum’ da o hocaların cemaati muhtemelen.

Son olarak TBMM’ye sunulan 11. Kalkınma Planı’ndan daha önceki planlarda yer alan "toplumsal cinsiyet eşitliği" kavramı ve kapsamı da çıkarıldı.

Nitekim BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin (SKH) gözden geçirildiği, New York’taki Yüksek Düzey Politik Forum’una katılan Türkiye’nin sunduğu raporda da "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" yer almadı.

Buna karşın forumda, sivil toplum temsilcilerinin sunduğu alternatif rapor, Türkiye’de kadınların yasal hakları ile gündelik hayatta bu hakların kullanımı arasındaki uçurumun altını çiziyordu.

Kadınların boşanma sonrasında aldıkları yoksulluk nafakası, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddete karşı koruyan 6284 no’lu yasa, İstanbul Sözleşmesi ve kadınların cinsellik ve doğurganlık sağlığına dair kazanılmış haklarına yönelik saldırılar da önemli bir yer tutuyordu raporda.

Eğer muhalefet, S400 kadar bu meseleye önem vermez ve gündeme taşımazsa, kadın üzerinden inşa etmeye çalıştıkları toplum modeline, meclis açılır açılmaz yeni hamlelerle bir adım daha yaklaşabilirler. Hem nafaka hakkını sınırlayacak hem de TCK 103 kapsamına giren çocuk cinsel istismarcılarına af getirecek yeni düzenlemeler peşindeler.

 Akit’ten Erdoğan’a uzanan bir dinci erk zinciri, kadını eğitim hayatından, iş hayatından, sosyal hayattan çekip eve, kayıtsız şartsız erkeğin köleliğine mecbur bırakmak için elinden geleni ardına koymuyor.

Daha açığı kadınlara karşı özel savaş yürütüyorlar.

Hatırlatayım, 90’lı yıllarda da kadına karşı savaş açılmıştı ama kadın mücadelesi bu dönemde yükseldi ve pek çok kazanımı söke söke aldı. 

Bugün de farklı olmayacak.

Kadınlara savaş açanlar mutlaka kaybeder. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi