Kati Piri: Ankara’nın AP’ye düşmanlığı akıllıca değil

Kati Piri: Ankara’nın AP’ye düşmanlığı akıllıca değil
AP Türkiye Raportörü Kati Piri, 23-26 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi Artı Gerçek'e konuştu.

ARTI GERÇEK - Avrupa Parlemantosu seçimleri 23-26 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. AP Türkiye Raportörü Kati Piri Temmuz 2014'ten bu yana Hollanda'yı temsilen İşçi Partisi'nin (PvdA) Avrupa Parlamentosu üyesi. Piri, 23-26 Mayıs AP seçimlerinde yeniden parlamentoya girmek için yarışıyor.

Kati Piri, Avrupa'nın geleceği açısından AP seçimlerinin öneminden, aşırı sağın yükselişine, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi'nin (CPT) son Türkiye cezaevlerini ziyareti ve açlık grevlerinden, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Suriyeli mültecileri pazarlık konusu olarak kullanmasına ilişkin konularda Artı Gerçek'in sorularını yanıtladı.

Türkiye-AB ilişkileri üzerine de konuşan Kati Piri, "Türk hükümeti, son beş yılda Avrupa Parlamentosu raporlarına olumlu cevap vermedi. Ankara’nın AP’ye karşı bu kadar düşmanca bir tutum benimsemesi akıllıca değil" dedi.

AP Türkiye Raportörü Piri, sorularımıza şu yanıtları verdi:

-Avrupa Parlamentosu seçimleri Avrupa'nın geleceği açısından nasıl bir öneme sahip?

Bu seçimlerde mevcut yolda mücadele etmeye devam edip etmeyeceğimiz mi veya insanları koruyan bir Avrupa’yı şekillendirebileceğimiz ortaya çıkacak. Zamanımızın en büyük zorlukları, dünya genelinde artan sosyal eşitsizlik, iklim, göç ve popülizmdir. Bu seçimler, AB'nin belirleyeceği yön için çok önemli. 23 Mayıs'ta oy kullanmayı giden insanlar bu geleceği belirleyecek. 

-Bu seferki seçimler size göre bir kader seçimi mi ?

Evet. İnsanlar sadece Avrupa Parlamentosu'nun bileşimini değil, aynı zamanda dolaylı olarak Avrupa Komisyonu Başkanı'nı da seçiyorlar. Brüksel sağa mı yoksa sola mı gidecek bu durum Avrupa’nın kaderi için çok büyük bir fark yaratıyor. Değişim mümkün, ancak sol seçmenlerin seslerini duyurmaları ve ilerici güçlerin yanında yer alıp daha yoğun işbirliği yapması gerekiyor. 

-Aşırı sağda bir yükseliş bekliyor musunuz? Bunun sonuçları neler olur?

Kamuoyu yoklamaları, aşırı sağ partilerin büyümesini bekliyor. Bunun Avrupa seçimlerinde geleneksel olarak düşük katılım oranıyla ilgisi var. AB'den nefret eden insanlar görünüşte diğerlerinden daha fazla oy kullanmaya motive olmuş durumda. Yüksek katılım bu etkiyi azaltabilir.

Aşırı sağ kanat partileri sosyal eşitlik, insan hakları, cinsiyet eşitliği ve azınlıklara saygı konusunda çok hevesli değiller. Avrupa Parlamentosu’nun bileşimi, ilerici meseleler için ne kadar çoğunluk bulabileceğimizi belirleyecektir.

'BARIŞ SÜRECİ OLMADAN DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE MÜMKÜN DEĞİL'

-Avrupa Parlamentosu'na seçilirseniz önceliğiniz ne olacak?

Çok yoğun bir kampanyadan sonra ilk önce birkaç gün dinlenirim ve elbette son haftalarda gerçekten ellerinden gelenin en iyisini yapan gönüllülerle kutlama yapacağım. Seçilirsem şayet ilk işim; Avrupa Komisyonu'nun Türkiye hakkındaki yıllık raporununu 29 Mayıs'ta Avrupa Parlamentosu'na sunmak olacak. Ayrıca hemen 23 Haziran'da İstanbul'da tekrarlanacak İstanbul Büyükşehir Belediye seçimi için büyük bir Avrupa gözlemci grubu kurma misyonununu üstleneceğim. Bu, AB'nin adil bir sayımın/seçimin gerçekleşebilmesi için sunacağı katkı olacaktır. 

- Önemli bir isimsiniz, CPT'nin son ziyareti ve açlık grevlerine ilişkin Avrupa kurumlarının sorumluluğu üzerine görüşleriniz nelerdir?

Türkiye, CPT'nin parçası olduğu Avrupa Konseyi'nin bir üyesidir. CPT, daha önce Türkiye'nin ziyaret etmesi gereken ziyaretler hakkında da önerilerde bulundu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi (PACE) de yakın zamanda bu konuda ısrar etti. AB kurumları söz konusu olduğunda, yeni bir barış sürecine başlamanın tekrar öncelikli olması şarttır. Barış süreci olmadan demokratik bir Türkiye mümkün değildir.

'BİR KULÜBE ÜYE OLMAK İSTİYORSANIZ KURALLARA UYMALISINIZ'

- Defalarca AP Türkiye raportörü olarak Türkiye'deki sorunlara ilişkin raporlar hazırladınız. Bu raporlar AP'de kabul edildi fakat Türkiye'ye ilişkin politikasında bir değişiklik olmadı. Buna ilişkin ne düşünüyorsunuz. 

Türk hükümeti, son beş yılda Avrupa Parlamentosu raporlarına olumlu cevap vermedi. Bu, hükümetin üyelik sürecini ciddiye almadığını gösteriyor. Bir kulübe üye olmak istiyorsanız, kurallara da uymalısınız.

Dahası, Ankara’nın AP’ye karşı bu kadar düşmanca bir tutum benimsemesi akıllıca değil. Türkiye için AB fonları, vizesiz seyahat ve ticari ilişkilerin iyileştirilmesi onay gerektiren üç konudur.

Avrupa Parlamentosu, 500 milyon vatandaşı temsil eden demokratik olarak seçilmiş bir AB kurumudur. Bu da kurumun eleştirisine daha ciddi bir yaklaşım için yeterli neden.

- AP, AB ve Avrupa Konseyi'nin Türkiye'deki sorunlara, özellikle Kürtler'in sorunlarına ilişkin karşı inisiyatif almamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

AB ve Avrupa Konseyi insan hakları konusunda her zaman çok bahseder, ancak gerçekte ekonomik ve jeopolitik çıkarlar çok sık hüküm sürmektedir. Bu aynı zamanda AB'nin bir değerler topluluğu olarak ününe zarar vermektedir.

Avrupa Parlamentosu'ndan, ulusal parlamentolarla işbirliği yaparak, insan haklarının tehlikede olduğu durumlarda dürüstçe konuşmaları için hükümlet liderlerimiz üzerinde daha fazla baskı yapabiliriz.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriyeli mültecileri pazarlık unsuru olarak kullanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa Birliği'nin kendi içinde Suriye savaşından kaçan mültecileri insancıl bir şekilde alınacağı konusunda fikir olmadığından Erdoğan'ın şantajına onay verdi. Türkiye'de yaklaşık 4 milyon mülteci olduğu bir gerçektir-aynı zamanda yeterli bir biçimde barınmalarını sağlamak AB'nin de sorumluluğudur.

-Erdoğan'ın HDP’yi kriminalize etmesi, seçilmişleri hapse atması ve yerine kayyım ataması karşısında Avrupa sessiz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz ?

Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'deki siyasi mahkumların serbest bırakılması için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. HDP, Türkiye'de yaşayan milyonlarca insanın desteğine sahip meşru, demokratik bir partidir. Bu parlamenterlerin dokunulmazlığından asla vazgeçilmemeliydi. Her şey bunların bir politik/siyasi süreç olduğunu gösteriyor ve hukukla kesinlikle alakası yoktur.

Belediyelere hükümet tarafından kayyım atanması tam anlamıyla bir skandaldır. Türkiye Seçim Konseyi’nin, seçimleri kazanan 7 HDP belediye başkanını görevden alması ve bunların yerine secimi kaybedenlere mazbata vermesi demokrasi adına ayrı bir skandaldır. Neyse ki, Avrupa Komisyonu da bu son noktayı şiddetle eleştirdi.

Öne Çıkanlar