küfür etmeyi hak etmek

ama zaman zaman haklı sebeplerle küfür etmek istediğimiz de oluyor. ne yapacağız? cinsiyetçi olmayıp da şöyle insanın içini ferahlatan küfür var mı?

gündem yoğun, hatta gündem yine yoğun, gündem insanı öfkeye boğuyor. zaten tutuklu olan figen yüksekdağ ve selahattin demirtaş hakkında aynı davadan tutuklama çıkması karşısında mesela, izan sahibi olup da sakin kalabilen var mı?

kalamıyoruz ve küfür ediyoruz.

küfür, zaman zaman başka bir biçim alsa, belki etkili bir şeye dönüşebilecek öfkemizi soğutuyor ve bu açıdan faydadan çok zararı olabilir.

insana küfretme ihtiyacı hissettiren tek durum öfke değil, belki en ya da tek meşru biçimi olabilir. ama yaygın olarak öfke sebebiyle başvurulmuyor küfürlere. bundan çok daha fazla, bir başkasını ezmek, küçük düşürmek vb. sebeplerle küfrediliyor. o yüzden küfür, patriyarkal hiyerarşinin alt katmanlarında bulunanlara yasaktır; çocuklara ve kadınlara.

küfür ve küfür sayılan kelimelerin (örneğin genital bölgeye dair bazı adlar) çocuk yaştakilere yasak olması, küfür etmenin bir tabu kırmak olduğu fikrine yol açabiliyor; bu tabii ki doğru değil. küfrün hetero erkekler için adeta mecburi olduğu ortamlar var hatta; küfür etmenin işin parçası olduğu meslekler var; onlar da ağırlıklı olarak erkeklere mahsus.

ama şunu da mutlaka yazmalıyım. cinsiyetçiliğin sadece dilde göze battığı, cinsiyetçi dilin küfürlere indirgendiği bir feminizmle barışık değilim, her şeyden önemlisi, işimize pek yaramadığı gibi devasa bir sömürü ve baskıyı söyleme indirgemek gibi tehlikeli bir sonucu var. şunu unutmamak gerek, dilimiz cinsiyetçi çünkü patriyarkal bir toplumun içinden konuşuyoruz; tam aksi değil. bu yetmezmiş gibi, cinsiyetçi dilin küfürlere hatta cinsiyetçi küfürlere indirgenmesi de büyük talihsizlik. diğer yandan -ben de dahil olmak üzere- kadın-erkek birçok insan küfür etme ihtiyacı duyuyor. bu yazıda biraz bunun üzerine düşünmek istiyorum.

demin söylediğim bir şeyi biraz daha açık ifade etmek istiyorum. birini aşağılamak, küçümsemek için –cinsiyetçi olsun, olmasın- küfre başvurmak kabul edilebilir bir şey değil; zaman zaman hepimiz buna başvursak da. bir başkasının üzerindeki gücünü göstermek için küfür kullanmak ise düpedüz şerefsizlik, umarım buna başvuranımız azdır.

ama zaman zaman haklı sebeplerle küfür etmek istediğimiz de oluyor. ne yapacağız? cinsiyetçi olmayıp da şöyle insanın içini ferahlatan küfür var mı? hem ayrıca söylenen söz bir retorik, gerçekten o edim kastedilmiyor, mu gerçekten?

patriyarka bir baskı ve sömürü sistemidir, her türlü baskı ve sömürü, sadece şiddetle değil,  ayrımcılığa dayanan ideolojik araçlar aracılığıyla da yürütülür. patriyarka temelde üç ayrımcılık biçimine yol açar; kadınlara yönelik cinsiyetçilik, eşcinsellere yönelik heteroseksizm ve trans insanlara yönelik sis-cinsiyetçilik. malum, küfürlerin çoğu bunlara dayanır ve patriyarkadan kaynaklanan bir ayrımcılığa dayanan küfürler erkeklerin ağzında "retorik" değildir. daha açık ifade edeyim, en yaygın biçimde kullanılan sinkaflı küfürler erkeklerin hakkı değil.

lgbti+ harekete aşina olanların bildiği bir şeydir; bugün eşcinsel anlamında yaygın biçimde kullanılan "gay" kelimesi ingilizcede, türkçedeki "ibne"nin karşılığıydı. (benzer bir durum bugün hareketi tanımlamak için bile kullanılan queer kelimesi için de geçerli; bu hareketin ürettiği, "yeni" bir kelime değil, nitekim william burroughs’un bu isimli ünlü bir romanı var.) ama eşcinseller bu kelimeyi kendileri için kullanarak olumsuz göndermesini ortadan kaldırdılar. türkçe konuşan bir eşcinsel de kendisiyle ilgili bu ve benzeri kelimeleri kullanabilir ama siz heteroseksüelseniz bu kelimeleri kullanmanız size toplumun tanıdığı ayrıcalığa işaret ediyor; içinize siniyorsa devam edin.

ama iş bununla ya da daha doğrusu, bazı kelimelerin kullanımını sınırlamakla bitmiyor. en az bunun kadar önemli olan derdimizi, öfkemizi ifade edecek yeni küfürler üretmek. bu da çok kolay bir iş değil.

erkeklik egemenliktir, heteroseksüel ya da sis olmak ayrıcalıktır ama hepsi ayrı ayrı insanın sırtında ağırlıktır. ayrımcılık baskı ve sömürünün sebebi değil, sonucu, dilde başlamaz, dile yansır ama en kolay dilde göze batar. dil, damarlarında yeni anlamların, yeni kelimelerin dolaştığı canlı bir yapı ve iki yıl önce bünyesine katmaya başarabildiğiniz bir kelime bugün binlerce kadının ihtiyacını karşılayabilir. on yıl önce bir eşcinselin yaptığı şaka bugün hepimizi ferahlatabilir. ama o kelimeyi de, o şakayı da bir laboratuarda, bir atölyede değil hayatın içinde üretebiliriz ancak. küfürleri tersyüz edip kullanabiliriz, yüceltilen ne varsa küçümseyip övündükleri her şeyi başlarına geçirip… kendi argomuzu, kendi küfürlerimizi oluşturabiliriz. gayet olur, herkese de iyi gelir, haksız mıyım?

Önceki ve Sonraki Yazılar
ayşe düzkan Arşivi