Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kürtlere karşı bir tur daha: Önce Putin sonra Trump görüşmesi

Suriye harekâtı için Trump’ın oluru alınamazsa ne olur? Bir ihtimal ABD ile ortak devriyeler devam ederken Putin’in tavsiyesine uyulup Şam’a doğru bir tura mı çıkılır?

Cumhurbaşkanı yine bir vesile ile ABD’ye gitti. Bu seferki gidişinin gerekçesi, Birleşmiş Milletler’in New York’taki Genel Kurul toplantısı.

Ama asıl amaç, Başkan Trump’la Kuzey Suriye meselesini konuşmak ve sınır ötesi operasyona başlayabilmek için olurunu alabilmek.

Çünkü bilindiği gibi Erdoğan, Kuzey Suriye’de güvenli bölge oluşturabilmek amacıyla ABD’ye eylül sonuna kadar süre tanımış, bu konuda adım atılmazsa Türkiye’nin kendi başına harekâta girişeceği uyarısında bulunmuştu.

Trump’la görüşüp ABD’nin yeşil ışık yakmasını sağlamayı, meseleyi bir çatışma olmadan çözmeyi amaçlıyordu.

Görüşme için Beyaz Saray’dan henüz herhangi bir randevu ayarlanmadığı söyleniyor. Ama sorun değil. Nasılsa Erdoğan bir yolunu bulup Trump’la ayaküstü dahi olsa görüşebiliyor.

Eminim yine görüşecektir…

Suudi Arabistan’a yönelik son saldırıların ardından savaşın eşiğine gelen Orta Doğu’daki durum nedeniyle kafası hayli karışık olan Trump’ı ikna edebilir mi? Edemezse ne olur? Bu soruların cevaplarını sanıyorum kısa bir süre sonra alabileceğiz.

Cumhurbaşkanı birkaç gün önce de Ankara’daki Astana zirvesinde, Rusya Devlet Başkanı Putin’le yine Suriye meselesini görüştü.

Ondan da İdlib’de sıkışan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) gözlem istasyonlarındaki personeli için yardım istedi. İdlib’de artık yolun sonuna gelindiğinin açıkça görülmesine rağmen yine de süre talep etti.

Söz verdiği halde İdlib’deki cihatçı teröristlerin bir türlü silah bırakıp bölgeyi terk etmesini sağlayamadığı ya da sağlamadığı için hem Rusya hem de İran, Ankara’yı üstü kapalı da olsa ağır bir şekilde eleştirdiler.

İdlib’e yönelik operasyona başlayan Şam yönetimini desteklediklerini bir kez daha açıkladılar.

Ankara’ya da Suriye yönetimi ile ya da Esad’la görüşmesi gerektiğini telkin ettiler.

Şam yönetimi de toplantıdan önce Kuzey ve Kuzey Doğu Suriye’yi oluşturdukları modellerle yönetmekte olan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ve Kürtleri teröristlikle suçlayan bir mektubu Birleşmiş Milletler’e (BM) göndererek dolaylı da olsa bu telkinin bir parçası olduğunu göstermişti.

PUTİN-TRUMP TRAFİĞİNİN GERÇEK NEDENİ KÜRTLER 

Yılbaşından bu yana iki liderle yapılan görüşmeler artık sıradan olaylar haline geldi. Cumhurbaşkanı özellikle Putin’le neredeyse her ay görüşüyor. Ülkenin siyasi liderleri ile bu kadar biraraya gelmiyor, konuşmuyor dense yeridir.

Cumhurbaşkanı, başı sıkışsa hemen olaya ve soruna göre ya Trump’ı ya da Putin’i telefonla arıyor.

Müthiş bir trafikten söz ediyoruz.

Tabii Cumhurbaşkanı yaptığı görüşmelerde kuşkusuz tek bir meseleyi, Suriye’yi ele almıyor. Ama her seferinde konunun dönüp dolaşıp yine Kürtler ve Suriye’ye getirildiğini de biliyoruz.

Çünkü Cumhurbaşkanı bunları kamuoyu ile paylaşmaktan çekinmiyor.

Sınır ötesindeki Suriye Kürtlerinin ve onların müttefiklerinin Türkiye için bir beka sorunu olduğu kesin olarak açıklandıktan bu yana Ankara yönetimi Suriye’ye bir harekât için her türlü olanağı zorluyor.

Gerektiğinde bu amaçla her türlü tavizi göze alıyor.

Suriye’nin Batı’sını kontrol eden Rusya ile Kuzey ve Kuzey Doğu’sunu Kürtlerle birlikte elinde tutan ABD’yi Kürtlere yönelik topyekûn bir harekât için (Siz buna savaş ve etnik temizlik operasyonu da diyebilirsiniz) ikna etmeye çalışıyor.

Bunun için her türlü gerçek ya da gerçek dışı gerekçeye başvurmaktan çekinmiyor.

Kuzey’de, Kuzey Batı Suriye’de ve Afrin’de mesele Kürtlerdi.

Kürtlerin sınırlarımızın ötesinde bir koridor kurmasını engellemek amacıyla Rusya ile girişilen pazarlıklar ve verilen ödünler sonrasında Moskova’nın yeşil ışığı ile Afrin’e girilebildi. Oradaki Kürt yönetimi dağıtıldı, Kürtler bölgeden kovuldu, toprakları ve evlerine el konularak cihatçı göçmenler ve militanlar buralara yerleştirildi.

İdlib’deki gerekçe de aslında aynı.

O bölgedeki cihatçı yapıların korunması ve bu cihatçı yapılanmanın kurulacak yeni Suriye’de de yer alması sağlanabilirse Kürtlerin tamamen sınırdan uzaklaştırılabileceği hesap ediliyor.


GÜVENLİ BÖLGE DAYATMASI VE SAVAŞ POLİTİKASI

Kuzey ve Kuzey Doğu Suriye meselesi son birkaç yıldır Ankara için en önemli hedef olarak neredeyse bütün dış ilişkiler faaliyetlerinin tamamını kapsıyor.

Ankara’nın aklı fikri Kuzey Suriye’de. Bütün hedefi de bu topraklarda bir güvenli bölge oluşturmak.

Güvenli bölge denildiğine bakmayın siz. Esas amaç, bütün Kuzey Suriye’yi istila etmeye kadar uzanıyor. Bu söz, bir savaş kararlılığına işaret ediyor.

Mesele; Kürtlerin, bölgedeki diğer halkların ve toplulukların kendilerini yönetmek üzere örgütlenme çabalarına girişmesiyle yakından ilgili.

Bu örgütlenme çabaları, tüm dünya tarafından barışçı ve bölge halkının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik modeller olarak tanınır ve uluslararası meşruiyet kazanırken Türkiye tarafından bir terör yapılanması olarak kabul ediliyor.

Ve Ankara bu nedenle Kuzey Suriye’yi istila ederek Kürtleri ve diğer halkları bölgeden sürmeyi, temizlemeyi(!) kendisi için bir hak olarak görüyor.

İşin içinde fütuhat ve Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmak gibi gizli amaçlar da var ama bunlar pek açık edilmiyor.

Bütün bu taleplerin karşısındaki en büyük engel ise bölgeyi SDG ve Kürt güçleriyle birlikte denetimi altında tutan ABD…

Ankara ve özellikle de Erdoğan, yıllardır Kürt müttefiklerini Türkiye’ye ezdirmek istemeyen ABD’yi bu konuda ikna etmeye çalışıyor.

Bu nedenle zaman zaman iki ülke ilişkileri sertleşse de ve Türkiye’de ABD’ye, ABD’nin Suriye’deki rolüne karşı iktidar tarafından büyük bir kamuoyu nefreti pompalanmış olsa da Erdoğan’ın Trump’ı ikna çabaları umutsuzca sürüp gidiyor.

Çünkü Ankara’nın, ABD’ye rağmen bölgede herhangi bir harekatâ girişemeyeceği bir gerçek.

AKP-MHP-Devlet Koalisyonu, Suriye’ye ilişkin atacağı adımlar için -bunu yapmaya gönüllü olmasa da- hem ABD’yi ve Başkan Trump’ı hem de Rusya’yı ve Başkan Putin’i ikna etmek zorunda olduğunu gayet iyi biliyor.

Onların olmaz dediği bir konuda Türkiye, adım atamayacağının farkında.  

Son durumda Putin, İdlib konusunda Ankara’yı dikkate almayacağını açıkça beyan etti.

Bu gelişmeler çerçevesinden bakılınca, Ankara’nın İdlib’e veda edeceğine dair haberlerin inandırıcılığı giderek artıyor.

Kuzey ve Kuzey Doğu Suriye için ise Erdoğan’ın ABD’ye tanıdığı iki haftalık süre, bir hafta sonra dolacak.

Bu arada Erdoğan, Trump’la New York’ta BM toplantısı sırasında konuşup onun olurunu alabilecek mi?

Alamazsa ne olur?

Belki Türkiye’yi tatmin için sınırları ABD tarafından çizilen dar bir bölgede, TSK’nın Amerikan askerleri ile devriye gezmesiyle yetinip seçmenlerine karşı durumu idare eder.

Bir yandan da Kürtlere yönelik savaş için, "bu sefer de olmadı" deyip sil baştan yeni bir görüşme turuna bel bağlar.

Ya da sert bir dönüş yapıp, Putin’in telkinlerine uyar ve kendisi olmasa da adamları Şam’a doğru bir tura çıkar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi