Veli Büyükşahin

Veli Büyükşahin

Laik devletin foyası açığa çıktı: Cihadist eğitim başlıyor

Çok net olarak, bu güne kadar kendisini Laik diye tanımlayan devletin ve ‘Laik Türkiye’ diye toplumu kandırıp uyutanların foyası da tüm çıplaklığıyla açığa çıktı.

Bu günlerde yeni bir eğitim sistemine geçişin hazırlıkları yapılıyor. Sessiz sedasız yapılan hazırlıklar olgunlaşınca da bir bir kamuoyuyla paylaşılmaya başlandı. Durum gittikçe daha da ağırlaşıyor ve tehlikeli hale geliyor

Şunu baştan belirtelim ki Türkiye’de başından beri ‘Laik Bilimsel ve Parasız Eğitim’ mücadelesi başta eğitimciler ve onların örgütlü sendikaları olmak üzere farklı toplumsal kesimler üzerinden devam ede geldi. Eğitimdeki sorunlar sadece 2002 AKP iktidarıyla ortaya çıktı demek bizi sağlıklı sonuçlara götürmez.

Bir ülkede toplum, hangi değerler ve düşünce sistemi üzerinden biçimlendirilecekse, eğitim politikaları başta olmak üzere idari yapılanma da ona uygun olarak oluşturulur. Türkiye’de de yapılan bundan farklı değildir. 

Siz geçmişte "Türkiye Laiktir, Laik Kalacaktır" diye atılan sloganlara bakmayın. Türkiye zaten laik değildi. Bunu nereden mi biliyoruz? Kendi yaşam pratiklerimizden biliyoruz.

Sünni olmayıp okullarda, askerlikte,  işyerlerinde ve yaşamın her alanında oruç tutmuyor, namaz kılmıyor diye saldırıya uğrayan hangi örneği verelim. Bu laik devlet, bu saldırıların hangisinde etkin bir yargılama yapıp gerekli cezalandırmayı yapmış diye soruyorum? Bir tek örnek göstermek mümkün değil. Devlet bir tarafın hassasiyetlerini, inancını, yaşam biçimini kendisine rehber edinmiş, merkeze almıştır. Diğerleri dediklerini ise çepere koymuştur. Dolayısıyla yargıdan, yürütmeye, güvenliğe kadar tüm yapılanmasını bunun üzerine oturtmuştur.

Sünni İslam merkeze alındığı için gerici-cihadist kesimlerin yaptığı saldırılar, linç girişimleri ve kendi yaşamını dayatma bizatihi devletin bütün kurumları tarafından "halkımızın hassasiyetleri, manevi değerlere sahip çıkma" olarak değerlendirildi. Alevilerin, Seküler kesimin, Laiklerin, Hıristiyanların ve diğer inançların hassasiyetleri ise "tahrik, kin ve düşmanlığa sevk etmek, halkın milli ve manevi değerlerine saldırma" olarak kabul edildi. Sünni İslam’ın dini propaganda ve faaliyetleri "dinimizi tanıtma" ama diğer kesimlerin bu tür kendini anlatma çabası ise misyonerlik ile eş tutularak dış güçlerin oyunu olarak değerlendirildi. Laiklik talepleri bile bu çerçevede ele alındı.

Siz bu güne kadar Sünni İslam’ın bayramları dışında herhangi bir inancın özel günlerinin resmi tatil ilan edildiğini gördünüz mü? Göremezsiniz, duyamazsınız çünkü yok.

Yıllardır "Türkiye Laiktir Laik Kalacak, Laikliğin Teminatıyız" diyen başta Aleviler olmak üzere Laik ve Seküler kesimler mevcut pratikleri görerek mevcut durumu sorgulamaya başladılar. Aslında ortada var olmayan Laiklik gerçeğiyle yüz yüze geldiler. Bu sahte laiklik anlayışı sorgulandıkça da devletin foyası ortaya çıktı.

Çok net olarak, bu güne kadar kendisini Laik diye tanımlayan devletin ve ‘Laik Türkiye’ diye toplumu kandırıp uyutanların foyası da tüm çıplaklığıyla açığa çıktı.

EĞİTİM DİNSELLEŞTİRİLİYOR MU?

AKP iktidar olduğu 2002 den beri adım adım kendi dini anlayışını bir program dahilinde hayata geçiriyor. Bunu hayata geçirirken de en büyük dayanağı yukarıda bahsettiğim devletin sahte laiklik anlayışı ve yine devletin Sünni İslamı merkeze alma yaklaşımıdır.

AKP kendi gerici anlayışını iktidarda kalıcılaştırmak için Alevi çalıştayları, Kürt sorunu çözüm süreci, AB uyum çalışmaları, yetmez ama evetçiler gibi farklı kesimlere hitap eden çalışmalar yaptı. Böylece farklı demokratik dinamikleri beklenti içine sokarak kendilerine engel olmalarını önleyerek gizliden gizliye kendi programını uyguladı. Bu arada da kendi gelecek projesini bir bir hayata geçirmeye başladı.

İktidar AHİM kararlarını ve Türkiye’nin imza attığı uluslar arası sözleşmelerin gereğini yerine getirmiyor. Mesela AHİM diyor ki zorunlu din dersi uygulayamasın, Alevilerin Cemevlerini ibadethane statüsünde kabul edeceksin. Bunun gibi çok sayıda karar var ama Türkiye uygulamıyor.

2017-2018 eğitim yılı için milli eğitim bakanının müfredat değişikliklerine ilişkin yaptığı basın toplantısı ve sonrasında o çevrelerden gelen açıklamalarla görüyoruz ki durum daha da tehlikeli bir hal almaya başlıyor. Örneğin milli eğitim komisyonundan biri "Cihat eğitimi olmadan, matematiğin bir anlamı olmaz" diyebiliyor.

Müfredat değişiklikleri ile dinselleşen eğitim;  Zorunlu din derslerini bırakın kaldırmayı, saatleri daha da artırılarak felsefe, bilim, sanat derslerinin sayısı azaltılıyor, evrim teorisi müfredattan çıkarılıyor.

Eğitim, öğretim programlarına ve ders kitaplarına yoğun dinsel referanslar yerleştiriliyor.

Okul öncesi eğitiminde, kreşlerde ve anaokullarında fiilen dini eğitim verilmeye başlanıyor.

İmam hatiplere ayrıcalıklar tanınarak, diğer okullarda da imam hatip sınıflarının açılması ve okullara mescitlerin açılması sağlanıyor.

Dini kuruluşlar, Diyanet ve Milli Eğitim bakanlığı arasında imzalanan protokollerle ortak yapılan projeler artarak devam ediyor.

Öğrenciler farklı sebeplerle dini kıyafetlerle camilere ve dini etkinliklere götürülüyor.

Karma eğitim hedef haline getiriliyor, sınıflar cinsiyete göre bölünmeye çalışılıyor ve reşit olmayan kız çocuklarına başörtüsü uygulaması yapılıyor.

Okullarda farklı inançlara, mezheplere, farklı yaşam biçimlerine yönelik baskı ve ayrımcı uygulamalar her gün daha da artarak devam ediyor.

Değerler eğitimi adı altında ‘dini değerler’ eğitimi veriliyor. Dini içerikli yarışmalar her gün biraz daha artıyor.

Yeni müfredatta cihat gibi şiddeti ve ötekini yok saymayı çağrıştıran, tedirgin eden yeni kavramlar yerleştiriliyor.

Türk İslam Sünni (Hanefi) anlayışı yerleştirmek, muhafazakar, erkek egemen ve dinci bir nesil yetiştirilmek hedefleniyor. Bunun birebir uygulayıcısı da Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Belediyeler, Kuran Kursları, Dini vakıf ile benzeri kuruluşlardır.

Bu iktidarın bu güne kadar en mahir olduğu en önemli şeylerden biri başkasına, farklı kesimlere, kendi dışındakilerin lehine gibi yansıtıp kendi amacını gerçekleştirmesidir. Örnekleme yapacak olursak mesela zorunlu din derslerinde Alevilik ve diğer inançlar daha fazla anlatılacakmış. Zorunlu din derslerinde genel anlamda dinler ve inançlar işlenecekmiş.

GERÇEK BU MU? ELBETTE DEĞİL

Bunu söylerken zorunlu din derslerinin kaldırılması, AHİM kararlarının gereğinin yerine getirilmesi, laik eğitim yapılması taleplerini tümden rafa kaldırıyor. Yerine cihadist gerici, dinselleştirilmiş ve Türk İslam Sentezine uygun olanını koyuyor.

Yeni bir dönem başlıyor. Bu güne kadar Türkiye’nin Laik olduğunu düşünenlerin ya da öyle sananların başta biz Aleviler olmak üzere, Laiklerin, Sekülerlerin, Kemalistlerin, Demokratların vb. Devletin ortaya çıkan foyasını fırsat bilip daha gerçekçi yaklaşmamız da fayda var. Zaten olmayanı savunmanın, onun için çırpınmanın bir anlamı yok. Yenisini, doğrusunu ve gerçek olanı, ihtiyacımız olanı istemeliyiz.

Sorun bir sistem sorunudur. Bu iktidar belki de sistemi bu gün en iyi işletendir. Kimse kalkıp eskiden biz daha özgürdük, Laiktik demesin. Geçmişte Cemlerin bile yasaklandığını, Pirlerimizin muskacılarla eş tutulduğunu, dergahlarımıza el konulup müze haline getirildiğini, Yol-Erkan yürüten Pirlerimizin Tekke ve Zaviyeler kanununa muhalefetten gözaltına alınıp tutuklandığını unutmadık.

Bu aşamadan sonra geçmişe takılıp kalmanın bir anlamı var mı? Yok. Bu yaşananları unutmadan ama başımıza çöreklenmiş bu büyük tehlikeye karşıda kendimizi tahkim etmeliyiz.

Önümüze bakmalı tehlikeyi bertaraf etmenin yollarını aramalıyız.

Bu ülkede gerçek anlamda Laiklik için, bilimsel, laik, parasız eğitim için hep birlikte harekete geçmeliyiz. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Veli Büyükşahin Arşivi