Mehmet Emin Aktar: Yargı, yürütmenin dikte ettirdiğini uyguluyor

Mehmet Emin Aktar: Yargı, yürütmenin dikte ettirdiğini uyguluyor
ARTI TV'de yayınlanan Söz Sırası programında konuşan Mehmet Emin Aktar yargının içinde bulunduğu durumu anlattı.

Mehmet Emin AKTAR


ARTI GERÇEK- Son dönemlerde en çok tartışılan organ alanlarından birisi de yargının içinde bulunduğu durum olduğunu açıklayan Avukat Mehmet Emin Aktar, "Bir devleti oluşturan temel güçlerden biridir yargı. Temel işlevi de kontrol etmektir. Bir yanda denge sağlamak, yürütme ve yasama arasında. Bunu, onları kontrol ederek, denetleyerk. işlemlerini kontrol ederek sağlamak. Hukuka uygun olup olmadığına bakarak. Diğer taraftan kişisel ilişkilerde de haksızlığa uğrayan tarafın hakkının yerine getirilmesini sağlamak için başvurduğundai haksızlığa uğradığını o mecrinin önüne getirdiğinde onun hakkını teslim etmek. Ama bu yönüyle değil de, bu dönemde daha çok yargı ceza uygulamalarıyla gündeme geliyor" dedi.

ARTI TV'de yayınlanan Söz Sırası programına katılan Aktar'ın konuşmasının devamı şöyle: 

Devlet sizi suçladığında, ifade, örgütlenme özgürlüğünüzü ihlal ettiğinde, bir iddia ile özgürlüğünüzü kısıtladığında, hareket alanınızı sınırladığında, ne yaparsınız? Yargıya gidersiniz şikayette bulunursunuz. Dersiniz "bana haksızlık yapıldı". Yargı da sizin hakkınızı teslim eder.
Bir güvence altına alır.

Belli konularda evet, bir şekilde işliyor. Örneğin Barış Akademisyenleri konusunda yürütme ve iktidar tarafından bir saldırı başlatıldı, herkes suçlandı. Haklarında davalar açıldı. Bir kısmı tutuklandı. Bir kısmı hakkında cezalar verildi. ama Anayasa Mahkemesi sonunda bir karar vererek Bunu ifade özgürlüğü içerisinde olduğunu söyleyerek Hakkı Teslim ettikten sonra da Bu da havalar düşmeye başladı. beraatle sonuçlandı. ama uzun süre insanların hem kısıtlandı işlerinden oldular, mağdur edildiler. Bu mağduriyetler Hala sürüyor. yargı bunu gidermiş değil. Kısa sürede etkili sonuç alan bir yargı bunları giderecek işlemleri yapar.

Ama son dönemde özellikle 15 Temmuz sonrasında, bir yandan cemaat yargılanmaları, hakim savcıdır diye önemli bir kısmı ihraç edildikten sonra çok hızlı bir biçimde yeni yargıçlar ve savcılar alındı. göreve başladılar. Bunlar göreve başladığında çok hızlı bir biçimde alındı. son dönemlerde çocuk yargıçlar. Henüz bu işte yeterince bir deneyim kazanmadan çok daha ağır sorumluluk gerektiren davaların üstlendikleri için çocuk yargıçlar tanımlaması yer yer ifade ediliyor. Tartışmak istediğim bu değil aslında.

Tabii ki de neyin önemli bir şey ama bu konuda Aslında yargının içinde bulunduğu hem psikolojik durum, Hem zihinsel durum nedir? bugün kısaca söylemek istiyorum yaygın olarak da ceza yargılamasında karşılaştığımız keyfi, delile dayanmayan herhangi bir delil olmaksızın , insanların özgürlüğünün kısıtlanması, ceza mahkumiyetleri kararının verilmesi . Yargı içinde kimin ast üst olduğu, mahkemeler arasındaki hiyerarşinin ne şekilde olduğunun karışmış olması. Örneğin bir ağır ceza mahkemesinin üst mahkemeleri olan İstinaf mahkemelerinin kararlarını tanımaması. Ya da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay kararını tanımaması. 

Bu gibi durumlarla sık sık karşılaşıyoruz. Nedir ? Bir siyasal tutum alıyor kendince. Diyor ki doğru buldum. Peki bunun uluslararası alandaki tanımı ne ? Yaygın olarak düşman ceza hukuku olarak tamamlanıyor. Ilk defa 85 yılında bir Alman ceza hukuku profesörü tarafından dile getirilmiş. Toplumu tehdit eden Onun dışında yer alan toplum için tehlikeli olan kişiler için masumiyet karinesini ortadan kaldırmak. Temel esprisi bu. Düşman ceza hukuku uyguladığımızda masumiyet karinesini belli kişiler için yok sayıyorsunuz.

Nedir masumiyet karinesi? bir kişiyi suçladığınız da o kişinin suçsuz olduğu varsayımına dayanıyor. Yargılama yapan mercilerin kendilerini baskı altında hissetmemesi açısından önüne gelen kişiyi öncelikle masum kabul etmeleri, suçsuz kabul etmeleri ve kanıtlar ortaya konulduktan sonra, mahkumiyete bir suçla karar vermeleri esaslıdır. Bu esas yok sayılıyor. yani herhangi bir suçlama deliliği ve kanıtı olmaksızın da suçlanabiliyorsunuz. Ve siz masumiyetimizi kanıtlamak zorundasınız. Düşman ceza hukuku ile ifade edilen amaçlanan şey bu.

11 Eylül saldırısından sonra bu yaygın olarak belli ülkelerde uygulanmaya başladı. önceleri çok ciddiye alınmadığı halde sonradan çok ciddi alındı. Peki Türkiye'de son 4 yılda uygulanan ceza hukuku düşman ceza hukuku mu ? Hayır. bunu Aşan bir durum var ortada. Sadece düşman ceza hukuku değil. Bir zan altında muhalif olan, farklı olan öteki olarak addedilen kişiler alınıyor. Yargılanıyorlar. Hüküm veriliyor. fakat düşman ceza hukukunu Aşan Bir durum var.

bunu yaparken yürütme tarafından yargıya dikte ettirilen Tırnak içinde söylüyorum yargı faaliyeti yürüten kesime dikte edilen şekilde davranılıyor. Onun dışında ne oluyor ? akşam tahliye kararı veriyorsunuz, sabahleyin itiraz yapılıyor. aynı mahkeme akşam tahliye etti kişiyi 1 gün sonra tutukluyor. Burada artık düşman ceza hukuku na Aşan Bir durum var. Burada artık yargının inisiyatifsizliği söz konusu. Zaten son dönemde, şu Mevcut durumda yargı mensupları için söylenebilecek en etkili tanımlama tamamen inisiyatifsiz oluşları. Peki sadece insiyatifsiz mi? insiyatifsiz efendim değil tabii ki. bu dönemde önemli bir sorun da bir yargı mensubu bakışına sahip olunamayışı. zihinsel olarak akşam sahip olamayış. karşısına gelen kişiyi siyasal kimliğini, Etnik kimliği, dinsel kimliği gibi bakış açısı ile değerlendiriyor. 

Kendini bir yargıç, kararsız bir kişi konumunda görmemesi Ve karşısındaki kişi açısından kendini bir taraf gibi konumlandırması. Bu açıdan iki temel problem var. Bir kendini tarafsız görmüyor yargıç taraf görüyor. Fotoğraftan iktidara karşı inisiyatifsiz durumda. kararlı bir inisiyatif kuramıyor. kurduğunda ne oluyor? ya başka bir mahkemeye veriliyor ya da daha alt derecede bir mahkemeye veriliyor başka bir ile veriliyor. böyle bir problemle karşı karşıya kalıyor. Bu açıdan bakıldığında birkaç örnek vermek mümkün.

Peki ne ile karşılaşıyor bu durumda düşman ceza hukukunda akşam bir durumu hayata geçirenler ne yapıyor? Bu defa bir sürü sahte deliller dolduruyor, esas olmayan deliller. Mesela son birkaç algılamada karşılaştığımız şuydu; 2 belediye başkanımızı ilişkin itirafçı beyanları vardı. Diyarbakır'ın 2 Belediye Başkanı. Mesela bu ifadelerde imza yok. Savcı tarafından alındığı belli ama sonradan bir savcıya kalem ve sicil numarası yazdırarak imza atılmış ama Katip imzası yok. Bunun üzerine bina edilmiş bir dava. Bu sahte, usule aykırı bir biçimde alınmış, Tamamlanmamış bir ifade üzerinden alınmış bir tutuklama kararı. özgürlüğü kısıtlayan bir karar. Belki de mahkumiyet eve doğru gidecektir sürecin başlatılması. Mesela artık kişinin masumiyet karinesinin yok sayılarak bir yargılamaya başlaması değil. her halükarda onu mahkum etmeye dönük bir delillendirme yönteminin, sahte olsa bile.

Kişiler artık bu yargı pratiğini bu duruşuna asla ve asla güvenmemekte, Bu nedenle bakıldığında gelişmiş bütün ülkelerde insanların sahip olduğu yurttaşların sahip olduğu yargısal güvence ortadan kalktığında, tamamen bir güvensiz ortamda haklarının ortadan kalktığı bir ortamda yaşayan, psikoloji açısından kendini güvende hisseden Yurttaş toplumundan söz etmek mümkün değil.

Öne Çıkanlar