'Hollanda-Türkiye krizinden iki tarafın siyasetçileri de yararlandı'

'Hollanda-Türkiye krizinden iki tarafın siyasetçileri de yararlandı'
Artı TV'de yayınlanan Artı Avrupa programına konuşan AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Başkan Yardımcısı Miltiadis Kyrkos, AKP ve Parlamento ile birlikte yol alınmasını savundu.

Artı TV'de yayınlanan Artı Avrupa programının ilk konuğu AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Başkan Yardımcısı Miltiadis Kyrkos'tu. Nalcı, konuğu ile Türkiye-Avrupa ilişkilerinin yanı sıra göçmen krizini, Gümrük Birliği anlaşmasını ve bu ilişkilerin geleceğini konuştu.


"TÜRKİYE HÜKÜMETİNİN VENEDİK KOMİSYONU İLE BERABER ÇALIŞMASINI İSTİYORUZ"

ARİS NALCI Türkiye ile ilgili raporun 51 oy ile onayladığını gördük. Türkiye’de, AB ile ilişkilerin dondurulup dondurulmayacağı tartışılıyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Bundan sonra neler olacak?

MİLTİADİS KYRKOS Karar, referandum sonrasındaki anayasal değişiklikler önümüzdeki dönem ülkeyi demokratik olmayan bir yere doğru götürürse, üye ülkelere Türkiye’yle ilişkileri dondurma çağrısı yapıyordu. Biliyorsunuz referandum, başkanlık sistemi ve başkana verilecek güçlerle ilgiliydi.

Bazı üye ülkelerde de başkanlık sistemi var. Ancak bağımsız bir adalet sistemi de var. Bu başkanlık sisteminde önemli bir anahtar.  Bağımsız bir yargı derken bu yargının başkanlarının oylama ile seçilmelerini kastediyorum. Hükümet tarafından atanmalarını ve hükümet tarafından kontrol edilmelerini değil. Eğer bağımsız bir adalet sistemi varsa başkanlık sisteminde bir denge olduğunu söyleyebiliriz. Venedik Komisyonu’nun raporunda söz edildiği gibi anayasa değişiklikleri hayata geçirildiğinde Türkiye’deki başkanın gerçek bir demokraside olması gerekenden daha fazla güce sahip olabileceği görülüyor.

Bu oylama şunu söylüyor: Eğer başkanlık sistemi demokratik olmayan bir yöntemle uygulanmış ise AB üye ülkeleri Türkiye’nin üyelik sürecini dondurmalıdır. Bu bize, Avrupa’ya, Türkiye ile birlikte çalışabilmek için zaman veriyor. Türkiye hükümetinin Venedik Komisyonu ile birlikte çalışmasını istiyoruz. Onlar bizim kurumsal kişiliklerimiz. Bundan sonrasında Türkiye’deki değişikliklerin Avrupa’daki sistemle karşılaştırılabilir olup olmadığını, özellikle hukukun üstünlüğünü görmek için buna ihtiyacımız var. Sadece iyi ilişkiler içerisinde olmamız için değil, AB’nin modern ve demokratik bir devletinin bu şekilde çalışması gerektiğine inandığımız için bu şekilde ilerlemeyi kabul etmeliyiz. Başkan, parlamento ve adalet... Her biri bir diğerini kontrol ederek, birbirinden bağımsız olarak insanların iyiliği için çalışabilir.

"UYUM DEĞİŞİKLİKLERİ ANTİ DEMOKRATİK YÖNTEMLERLE YAPILIYORSA İLİŞKİLERİ DURDURMALIYIZ"

ARİS NALCI Yani bundan sonra bir denetim ve gözetim süreci olacak?

MİLTİADİS KYRKOS Bugünkü çağrı aslında haftaya Strasbourg’da oylanacak. Anayasal değişiklikler ile demokrasiyi gözlemlemek için bir düzenleme sunuyor. Burada ‘değişiklikler eğer antidemokratik bir yöntemle yapılıyor ise ilişkileri durdurmalıyız’ diyoruz.

Bu son yapılan daha önce parlamentoya gelen tasarıdan çok daha iyi bir çağrı. Çünkü birkaç ay önce herhangi bir başka sürece açık kapı bırakmadan, Türkiye’nin AB’ye kabul sürecini tamamen dondurmak için oylama yapıldı. Kanaatimce önceki oylama doğru değildi. Her zaman kapılarımızı ve yollarımızı açık bırakmalıyız, hedefler koymalıyız ve o hedeflere ilerlerken görüş farklılıklarını tanımlayıp üstesinden gelmeye çalışmalıyız. Daha önce vize anlaşması ile yapıldığı gibi. Bu süreç halen bir sorun. Biz 72 kriter belirledik ve sanırım 6’sı dışında hepsi tamamlandı. Bu süreçte AB ve Türkiye birlikte çalıştılar. Olağanüstü Hal ilanı bu süreci durdurdu. Ancak umuyorum ki yakın zamanda OHAL kalkar, çünkü Türkiye’nin normalleşmeye ve demokratik düzene ihtiyacı var. OHAL kapsamında başkan olağanüstü güçlerle donanmış durumda. Ama Türkiye normal haline geri döner dönmez vize düzenlemesiyle ilgili kalan maddeleri tamamlamak için çalışacağız.

Sözünü ettiğim Avrupa yöntemi budur. Hedefler koyup maddeler üzerinde tartışmak ve zorlukları aşmak.

"HOLLANDA KRİZİ İKİ TARAFA DA YARADI"

ARİS NALCI Biraz önce dediniz ki daha önceki oylamadan daha iyi bir yerdeyiz. Geçmişteki oylamadan sonra iki tarafın da ilişkiler üzerine çalışması gerektiğini vurgulamıştınız ve birlikte çalışabilmek için çağrı yapmıştınız. Son birkaç ay içerisinde bu çağrınızın başarıya ulaştığını düşünüyor musunuz?

MİLTİADİS KYRKOS İki tarafta da Hollanda seçimleri sırasında bir tırmanış oldu ve referandum o döneme denk geldi. O dönemde zorlu kelimeler karşılıklı olarak havada uçuştu, karşılıklı suçlamalar oldu. İki tarafa da yaradı bu süreç. Hollanda’daki partiler bunu kendi menfaatleri için kullandı ancak Erdoğan da bundan çıkar sağladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu süreçte kendisinin Türkiye’yi kötü Avrupalılardan koruduğu imajını güçlendirdi. Yani iki taraf için de kazan-kazan durumuydu. Ancak ilişkiler için kötü bir dönemdi. Tartışmaların seviyesi düşse de sonuçta mutlaka dipte bir şeyler kalır. 

Şimdi artık o dönemde değiliz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti Junker ve Tusk ile görüşmeleri ile Türkiye’nin hala Avrupa ile daha iyi ilişkiler geliştirme isteği tekrar pekiştirildi. İki taraftan da ilişkilerin iyileştirilmesi yolunda sinyaller geldi. Belki çok büyük bir önemi yoktu ama iki tarafın da retoriği aştıkları ve masaya oturduğu gibi bir gerçeklik var ortada.

Buradaki sorun şu. Türkiye’nin durumu kötüden daha kötüye gidiyor. Daha birkaç gün önce bir parlamenterin gazeteciye video verdiği için 25 yıl hapis cezası aldığını gördük. İfade özgürlüğü denen bir şey var, insan hakları denen bir şey var sonuçta. Öte yandan bu bir milletvekili ve dokunulmazlığı olmalı.

"TÜRKİYE SÜREKLİ DÜNYAYA KÖTÜ BİR YÜZ GÖSTERİRKEN NASIL BİRLİKTE ÇALIŞABİLİRİZ?"

ARİS NALCI CHP liderinin de bugünlerde yürüyüşte olduğunu hatırlatmak istiyorum. Türkiye’deki kötü gidişatın her alana yayıldığını görüyoruz sanırım.

MİLTİADİS KYRKOS OHAL durumlarında bu gibi şeyler görülür. Ama ondan da önce, ortada Türkiye devletinde kuvvetler ayrılığının olmadığı yönünde açık işaretler var. İnsanlar işlerini kaybediyorlar. İnsanlar hapsediliyorlar. 200’e yakın medya organı kapatıldı. Milletvekilleri kendilerini ifade ettikleri için tutuklanıyor, hapsediliyor, terörizmle suçlanıyorlar. Gazeteciler saklanıyorlar, sivil toplum kıvranıyor. Bunlar Avrupa’nın görmezden gelebileceği şeyler değil. Yüzde 100 eminim, Türkiye ile çalışmanın yollarını bulmalıyız. Ama bu aynı zamanda Türkiye’nin OHAL’den çıkmasını, darbe girişiminin dalgalarını arkasında bırakmasını gerektiriyor.

Darbe, Türkiye demokrasisi için şok edici bir durumdu ve hemen ertesi gün bütün siyasi partiler darbeye karşı olduklarını açıkladılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediler. Bu Cumhurbaşkanı’na istediğini yapabileceği beyaz bir kart vermek demek anlamına gelmiyor. Belki kendisi böyle anladı ancak demokrasi kurallarını lidere veya ülkenin moduna göre değiştirmez. İzlenmesi gereken kurallar olmalı.

Bu çok hassas bir konu. Türkiye sürekli dünyaya kötü bir yüz gösterirken nasıl birlikte çalışabiliriz ki! Benim kişisel görüşüm bunu açıkça tartışmamızın gerekliliği. Biz kendi pozisyonumuzu tartışmaktan kaçmıyoruz. Bunu Türkiyeli meslektaşlarımıza da anlatmaya çalışıyoruz. Biz, suçlayacak birini aradığımız bir oyun oynamıyoruz.

Masada çok kullanışlı öğeler var. Gümrük Birliği ile yıllık 140 milyar Avroluk bir ilişki geliştirdik. Bunu yükseltmek istiyoruz. Başka alanlarda yatırımlar yapılmasını istiyoruz. Ekonomik bağların güçlenmesini istiyoruz. Sadece bize para kazandıracağı için değil, aynı zamanda halkları güçlendireceği için istiyoruz bunu. Başka destekleyebileceğimiz projeler de var. Türkiye Ulusal Araştırma bilgilerine göre geçen sene 5 milyon kişi Kürt veya Alevi şehirlerinden Ege kıyılarına göç etmişler. Sadece güvenlik önlemi olarak değil aynı zamanda kendilerini daha özgür hissetmek istedikleri için. Şehirlerinde devam eden operasyonlardan kurtulmak için…

Bu Avrupa’nın destek vermesi gereken bir durum. Bu insanların işe ihtiyacı var ve bizim yerel işletmelere iş yaratacak destek gruplarımız var. Diğer şekilde bu insanlar belki Avrupa’ya gelecekler ve biz bunu istemiyoruz. Göçmen sorunu da dahil olmak üzere biz insanların evlerinde, ait oldukları yerlerde kalmalarını destekliyoruz. Afrika için kullanılan programın bir başka adaptasyonunu neden buralarda iş yaratmak için kullanmayalım? Çünkü bu insanlar hareket halindeler ve işleri yok, geldikleri şehirlerde hayata adapte olmaları gerekiyor.

Üzerinde çalışabileceğimiz projeler var ki Avrupa bunlarla Türkiye’ye "Bakın biz size değer veriyoruz. Çünkü kendimize de değer veriyoruz"  diyebilir. Biz filantropist değiliz. İyi ilişkiler iki tarafın da iyi fayda sağladığı zaman kurulur. Bu yüzden "Size değer veriyoruz çünkü kendimize değer veriyoruz." Bunun için projelere ihtiyacımız var. Daha iyi bir gelecek için, yani şu an var olan durum gibi değil. Ama spesifik konularla ilgili daha iyi projeler oluşturmalıyız. Örneğin OHAL’i durdurmak atılması gereken adımlardan biri. Şu anda Türkiye demokrasisi, darbe girişimi yanlısı küçük bir kesim tarafından bile tehdit edilmiyor.

Referandum sürecinde Türkiye yüzde 50 - yüzde 50 veya yüzde 51 - 49 gibi dikey bir ayrıma gitti. Türk halkı bu şekilde devam etmemeli. Bu çok daha büyük tehlikelere gebe bir durum. Bu tehlikeler yaşanmamalı. Bu tehlikeleri aşmanın tek yolu gerçek demokrasiden geçiyor.

"İNSAN HAKLARI, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ EVET VEYA HAYIR ŞEKLİNDE OYLANAMAZ"

ARİS NALCI Her demokrasiden söz ettiğimizde bazı Türk milletvekillerinin açıklamaları geliyor aklıma. Onlar da oylama yapıldı yüzde 50 kazandı diyerek demokrasiden yana olduklarını savunuyorlar. Dışarıdan da böyle mi gözüküyor?

MİLTİADİS KYRKOS Bazı konular referanduma sunulamaz. İnsan hakları, ifade özgürlüğü evet veya hayır şeklinde oylanamaz. Adalet sisteminin bağımsızlığı oylanamaz ve bağımsızlık adaletin elinden alamaz. Her hükümetin omzunda halkın elinde olmayan büyük bir yük vardır. Hükümetler demokrasiyi savunmak için seçilmişlerdir. Referandum yapmak anti demokratik adımlar atmak için bir bahanedir. Demokratik olmayan ölçütler demokrasi değildir. Türkiye’nin anayasal değişiklilerini oylayan referandum adaletin bağımsız olmaması gerektiğini belirlemedi. Avrupa Parlamentosu’nun dediği de budur: Eğer anayasal değişikliklerin antidemokratik yöntemlerle uygulandığı görülürse Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabul süreci askıya alınacaktır. Başka yolları da var. Adalet sisteminin başkanlarını siyasi partiler veya kurumlar değil adalet sistemi kendi içinden oylamayla seçebilir. Bu da demokrasinin işaretidir. Hukukun üstünlüğünü koruyacak adımlar atılabilir. Ama bu referandumla değiştirilemez.

Bu sözünü ettiklerim her hükümetin kendi benliğinde barındırdığı görevlerden biridir. Hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, insan haklarının uygulanacağının garantisi… Bunlar pazarlığı olmayacak konular. Bir referandumda halkın yüzde 99’u bir gazetecinin gazetesini kapatmasını isterse bile bizim görüşümüz gazetecinin kendi fikirlerini beyan etme özgürlüğü yönünde olur. İşte demokrasi bu... Bazen acıtabilir, hatta çok acıtabilir ama işler ancak böyle yürür.

"10 YILDIR TÜRKİYE'DEKİ AVRUPA DESTEKÇİLERİNİ TATMİN EDEMEDİK"

ARİS NALCI Birkaç cümle geriye gitmek istiyorum. AB ve Türkiye arasındaki işbirliğinin arttırılabileceğinden söz etmiştiniz. Bu sadece Ege kıyılarına göç edenlere iş sağlamakla kalmıyor, insanları yaşam alanlarında tutmak asıl amaç olmalı. OHAL kapsamında birçok şehir yıkıldı ve yeniden yapılıyor. Bu anlattığınız ortaklık alanları buraların inşasında da olabilir mi? Türkiye’den birçok insan Avrupa’nın Türkiye’de olanlar  için yeterince yardımsever olmadığını söylüyor. Avrupa daha fazla nasıl dahil olabilirdi, Türkiye’de olanlara?

MİLTİADİS KYRKOS Darbe girişiminin birkaç hafta ardından Türkiye’ye gittiğimde milletvekilleri de bu soruları sordular. Bana, Avrupa’nın kendilerini desteklemediklerini ima ederek "Miltos sen orada değildin" dediler. Meclis bombalanmıştı, insanlar öldürülmüş ve Avrupa sessizdi. Ben o gece evimdeydim. Biz olanları okuyana ve anlayana kadar Morgerini zaten uçağından yeni inmiş ve darbe girişimine karşı olduğunu beyan etmişti.

Benim Türkiye Meclisi’nde meslektaşlarımın ve şimdi sizin bana burada sorduğunuzdan, daha kararlı ve kesin bir destek beklentisi içerisinde olunduğunu anlıyorum. Morgerini uçaktan iner inmez açıklamasını yaptı, hemen ardından da Junker. Benim anladığım o ki çok uzun yıllardır Türkiye’nin üyelik konusu konuşuluyor. Sürekli gündemde. İnişler ve çıkışlar yaşandı. Belki artık bu yılların bir birikintisi idi bu sözler.

Aynı durumu biz Yunanistan’da da yaşıyoruz. 7 yıldır bir ekonomik programın içerisindeyiz. Avrupa tarafının yapamadıklarımızı sıraladığı uzun bir listesi var ve doğru, yapamadık. Ama 2, 3, 7 yıl sonra tekrar aynı şeyleri duymak artık çok sıkıcı ve acı gelmeye başladı. İçimizden ‘alın o listeyi götürün… Artık bunlar hakkında bir şey duymak istemiyoruz’ demek geldi.

Tabii ki hala birlikte çalışıyoruz çünkü başka bir yol yok. Ama kalbimizi de dolmuş hissediyoruz. Türkiye’yi ve yıllarca bitmeyen Avrupa sürecini düşünün. O yüzen Türkiye Meclisi’ndeki meslektaşlarımın "sen orada değildin" sözlerini duyduğumda "evet" dedim. Orada değildik. Türkiye demokrasisine karşı herhangi bir düşüncemiz olduğu için değil. Önce halkın yanında olunmalı. Ancak geriye baktığımda suçluluk hissettim. Çünkü son 10 yılda hükümetleri yeterince yanımıza çekemedik. Onlara yol gösteremedik. Onlar bizden kamuya açık bir açıklama yapmamızı bekliyordu; partilerin araya girdiği ve rol kapmaya çalıştığı açıklamalar değil.

Bunları çok iyi biliyorum çünkü bunlar Yunanistan’da da var ve hala varlar. Ama birliğin üyesi olduğumuz için ortak kanunlarımız var. Bu konuda açık olmamız gerekiyordu.

Gazetecilerin ifade özgürlüklerinin olmasını istiyoruz. Hükümetler bu konuda her zaman sinirlidir. Yunanistan’da da var. Ama gazeteciler koruma altındalar. Türkiye’de de bu kanunların hayata geçmesi için son 10 yılda gelen her hükümet ile bu görüşmeleri daha yapıcı bir şekilde gerçekleştirmeliydik.

Evet bir kabul süreci var ortada ve 10 yıldır devam ediyor. Belki bir 10 yıl daha sürecek. Bu benim desteklediğim bir yöntem olmadı hiçbir zaman. Bu Avrupa’nın hatasıydı ve ne zaman ki Türk milletvekilleriyle görüştüm o zaman hatalı olduğumuzu söyledim.

Suçluyuz çünkü 10 yıldır Türkiye’deki Avrupalı destekçilerini tatmin edemedik.

"AVRUPA'YA GÖÇMEN AKIŞINI BİRLİKTE ÇALIŞARAK DURDURDUK"

ARİS NALCI Yol haritası dediniz. Şimdi Türkiye ve AB yeni bir yol haritasında mı anlaştı? Haftaya Strasbourg’da yapılacak oylama ne kadar önemli?

MİLTİADİS KYRKOS Haftaya yapılacak olan oylama artık o kadar önemli değil. Bu oylanan ve hedeflenen önümüzdeki iki yıl için bir plan. Türkiye’deki Anayasal değişikliklerin adaptasyonu da bu iki yıl içerisinde yapılacak. Biz bir pencere açtık.

Ben her zaman siyaseti var olan durumu analiz ederek anlamaya çalıştım. İki tarafın birbirlerini suçladıklarını gördüm. Ama ortak konulara geldiğimizde, mülteci krizi gibi, ortak alanlar yaratabiliyoruz. Avrupa maddi olarak destek verdi .3 milyon Suriyeli var Türkiye’de şu anda ve bunun için Türkiye’ye minnettarız. Projelerimiz var Suriyeli çocuklar ve yetişkinlerin daha iyi şartlarda yaşayabilmeleri için. 3 milyar verdik 3 milyar daha verilecek. Sonuç olarak Avrupa’ya akışı da durdurduk. Türk tarafı, Yunanistan sahil güvenliği, Yunan otoriteleri ve Avrupalı yerel temsilcilerle birlikte el ele çalıştı ve bu akış bugün neredeyse sıfıra indi.

Bu birlikte çalıştığımızda ve retoriği unuttuğumuzda nasıl iyi çalışabildiğimizin iyi bir örneğidir. Bu anlaşma olmadan Türkiye’deki Suriyelilerin durumu şu andakinden daha iyi olamayacaktı. Bu bir kazan - kazan durumu yarattı.

Buradan yola çıkarak birlikte çalışacak başka yollar bulamaz mıyız? Şimdi anayasal değişikliklerin uygulanmasını konuşuyoruz mesela. Gümrük Birliği bunlardan biri. Türkiye işadamları ile projeler yaparak Türkiye’dekiler için daha iyi iş imkânları yaratmak bir başka ortak nokta. Şu anda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci konusunda herhangi bir adım atamıyorsak, çünkü tüm bunlar anayasal adaptasyon sürecine bağlı olacak, masada başka ortaklık alanları var mı diye bakıyorum. Bunlardan biri Venedik Komisyonu. İfade özgürlüğü, anayasal değişiklikler, insan hakları… Bir de Gümrük Birliği var. Üçüncüsü ise iş yaratacak projeler.

Yani elimizde yapabileceğimiz çok şey var. Birini diğerinin ardından ekleyip iki tarafı birbirine yaklaştıracak alanlar yaratabiliriz. Eğer bunu yapabilirsek bir süre sonra belki göreceğiz ki OHAL kalkacak, insanlar gerekçesiz yere hapsedilmiyor olacak. Gazetecilerin kendilerini ifade edebilecekleri bir ülke yaratılacak.

"HİÇBİR RAPOR İLGİLİ ÜLKE TARAFINDAN İYİ KARŞILANMAZ"

ARİS NALCI Tüm bu konuştuklarımızdan yola çıkarak Türkiye’de ifade özgürlüğü ve bilgi alma özgürlüğü hakkında şunu sormak istiyorum. Birçok Avrupa raportörü Türkiye’ye gidiyor geliyor. Türk makamları bundan rahatsızlıklarını birkaç kez ifade ettiler. Türkiye’nin raporları hep sert tepkiler alıyor. Bazı AP milletvekilileri HDP liderlerini ziyaret etmeye çalıştı ancak görüşemedi. Sizce doğru ve yeterince veri alabiliyor musunuz Türkiye’den.

MİLTİADİS KYRKOS Şunu söylemem gerek ki hiçbir rapor hazırlanan ülkelerde iyi niyetle karşılanmaz. Balkan ülkeleri hakkındaki raporlar da çok sorun yaratıyor. Avrupa Parlamentosu için rapor hazırlamak bir konuyu tartışmaya açmaktır. Aynı zamanda bu raporlar sivil toplumla, hükümetle ortak bir tartışma platformu yaratır. Haklısınız Türkiye’de bu konuda bilgi alma sorunu var. Türkiye’deki vatandaşların bilgi alma hakları sınırlı ilken Avrupa Parlamentosu röportörleri de bu sıkıntıları yaşıyorlar.

En önemlisi bizim yaşadığımız bu sorunu vatandaşların da yaşıyor olması. Bizlerin bilgi almak için birçok yolu var. İnanın bana insan hakları ve sivil toplum haklarının çok daha tehlikede olduğu ülkeler var. Raporlar bunları kıyaslamaya ve sorunu anlamaya yarar.

Ancak ne yazık ki  sağlam tepelere kurulan Türk demokrasisinin geldiği yerde milletvekillerinin hapsedilmesi ya da bazı AP vekillerinin Türkiye’ye giremiyor olması üzücü. Bu iyi bir Türkiye imajı vermiyor. Ben işimi en iyi şekilde yapmalıyım. Herkesle buluşup, herkesle konuşabilmeliyim ki bir sonuca varabileyim. Bir olağanüstü hal durumu olduğunu anlıyorum ama ülkelere en çok zarar veren güçler hep içteki güçlerdir dışarıdakiler değil.  Ayrıca dışarıya verilen imaj da iyi değil. Türkiye’de şu an olan bu. AKP’de arkadaşlarım var ve onlarla açıkça konuşabiliyorum. CHP’de de var ama milletvekilleri korunmalı, bir milletvekilini aradığımızda sekreteri telefonda "tutuklandığını ve ne zaman çıkacağını bilmediğini" söylememeli. Bu çok zarar veriyor. Buradan hükümetin ne kazanç sağladığını da anlamış değilim.

"OYLAMALAR, AVRUPA TARAFINDAN TÜRKİYE'YE UZATILAN ELDİR"

ARİS NALCI Son olarak Türkiye ve AB arasındaki ilişkilerde en iyi ve en kötü senaryoyu sormak istiyorum.

MİLTİADİS KYRKOS Ben Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin dondurulmasına karşı oy kullanmıştım ilk oylamada. Çünkü bana akıllıca gelmedi. Fikrimce Türk hükümeti ve sivil toplumu ile uzlaşmak için en iyi yol bu değildi. Bu rapor anayasal değişiklikleri ve Venedik Komisyonu’nu masaya alıyor. Venedik Komisyonu Türkiye’deki değişiklikleri raporlayan konularının uzmanları kişilerden oluşuyor. Şimdi bu şekilde anayasal değişiklikler demokrasi ile ön şart olarak birbirine bağlanmış durumda. Yolun sonunda hepimiz aynı tarafta olmalıyız; demokrasinin tarafında. İyi ilişkiler kurmanın, iyi iş yapmanın, ekonomik büyümenin başka bir yolu yok. İki taraftan insanların bağımsız seyahati, vizelerin kaldırılması, öğrencilerin rahat dolaşımı vs… Bunların hepsinin yolu demokrasiden geçiyor.  Ben bu oylamayı yapıcı bir adım olarak görüyorum. Bu görüşmeleri dondurmuyor. Bir hedef koyuyor ve o hedef de demokrasiden yana. Bizim demokrasimiz Kopenhag Kriterleri’ne göredir. Venedik Komisyonu da burada, her bir ülkeye göre kriterler değişmiyor. Burası Avrupa; bu komisyon ve kriterler hep vardı.

Bu durumu masaya koyarak Türkiye’yle bunları konuşmak istiyoruz. AKP’deki arkadaşlarıma bunu söyledim. Ben bu konuda bir çalışmanın ev sahipliğini parlamentoda yapabilirim. Cenevre Konvansiyonu’ndan insanlar çağırıp karşısına yeni anayasayı yazanlardan insanlar koyup bağımsız bir şekilde tartışmalarını sağlamak en iyisi. Ben bunların tartışılmasından korkmuyorum. Çünkü demokrasinin çalışma şekli bu.

Brüksel’deki ve Strasburg’daki oylamaların Avrupa tarafından Türkiye’ye uzatılan bir el olduğunu düşünüyorum. Elimiz havada ama Türkiye de sorumluluğu almalı ve bizim demokrasimiz hakkında ne düşündüğünü söylemeli.

Bunlar uluslararası belgeler, gizli şeyler değil. Bu iki yılı Türkiye ile Avrupa’nın demokratik kriterlerini tartışarak geçirebiliriz. Ve sonrasında Türkiye diyebilir ki "evet biz Venedik ve Kopenhag kriterlerine uyabiliriz". O zaman çok mutlu bir insan olurum. Çünkü bu olanlar bugünkü oylamanın sonucu olacak. Ancak bu iki yılın sonunda Türkiye otoriter bir yöne doğru gitmek isterse çok üzgün olacağım ve birlikte çalışmanın başka yollarını elbette bulacağız ancak Türkiye’deki insanlar için iyi bir gelecek olmayacak. Eğitim, yatırım, gelişime ihtiyacımız var. Bunları otoriter bir rejim altında sağlayamazsınız. İnsanlar hapisteyken, otoriter rejimden korkarlarken, işlerini kaybederken… Türkiye için bunu istemiyorum ben…

2 yıl sonra "gördünüz mü o kadar da zor değilmiş" diyebilmeyi umuyorum. Avrupa’nın geleceği Türkiye’nin geleceği ile birbirine bağlıdır.

Öne Çıkanlar