Munzur Milli Parkı'nda maden aramaya ruhsat verildi

Munzur Milli Parkı'nda maden aramaya ruhsat verildi
Dersim Kültürünü ve Mirasını Koruma Sözcüsü Avukat Yıldırım, bu projelerinin hayata geçirilmesi durumunda bölgenin insansızlaşacağını sözlerine ekledi.

Tamamı maden sahası ilan edilen Munzur Dağları'ndan sonra, Munzur Gözeleri'ni de içine alan Munzur Milli Parkı'nın bir bölümünde bir şirkete maden arama ruhsatı verildiği ortaya çıktı. Avukat Barış Yıldırım, verilen ruhsatın Munzur Milli Parkı'nın bir bölümünü de içine aldığını doğruladı.

Bitki, endemik tür, yaban hayatı, su kaynakları ve doğal güzellikleriyle zengin bir çeşitliğe ev sahipliği yapan Dersim'de 145 maden arama ruhsatı verildiği ortaya çıkarken, bu ruhsatlardan bir kısmının Munzur Gözeleri, Munzur Suyu, Mercan Vadisi, Kırk Merdiven Şelaleleri, Tülin Tepe, Tepecik ve Pulur höyüklerini içine alan 43 bin hektarlık alanda ilan edilen Munzur Milli Parkı'nın bir bölümünü içine aldığı ortaya çıktı.

Mehmet Şah Oruç ve Semra Turan’ın Mezopotamya Ajansı’nda yer alan haberine göre, Dersim Kültürünü ve Mirasını Koruma Sözcüsü Avukat Barış Yıldırım, Dersim sınırları içinde özel bir şirkete 5 ayrı noktada 4'üncü grup maden ruhsatı verildiğini ifade ederek, "arama ruhsatı verilen sahanın Munzur Milli Parkı'nın bir bölümünü içine aldığını" söyledi.

Yıldırım, arama ruhsatı verilen sahanın bir kısmının, florasında bin 900 çeşitli bitki tespit edilmiş olan ve bunlardan 43 çeşidi Munzur Dağları'na, 227 çeşidi Türkiye'ye özgü endemik türlerden oluştuğu tespit edilen Munzur Milli Parkı'nı kapsadığını anlattı.

Munzur havzasının Erzincan ile Dersim mülki sınırları içerisinde bulunan bölgeyi kapsadığını dile getiren Yıldırım, Munzur Dağları'nın Türkiye'de ekosistemi en güçlü alanlardan bir tanesi olduğunu vurguladı. Munzur havzası içerisinde bulunan Erzincan'ın İliç ilçesinin Çöpler köyünde yürütülen altın madenciliği projesinin bulunduğu kaydeden Yıldırım, burada da siyanür liçi kullanılarak altın üretiminin yapıldığına işaret etti. Çöpler köyünün Fırat Nehri'nin en büyük kollarından olan Karasu Nehri'ne yakın bir yerde kurulduğunu aktaran Yıldırım, burada yapılan altın üretimi sonrası açığa çıkan atıkların nehrin üst tarafında depolandığını ve bölgede yaşanan yağışlardan kaynaklı bu atıkların akarsuya karıştığını, bunun da ekosisteme zarar verdiğini ifade etti. 

Söz konusu altın madeninin üretim ruhsat sahasını Ovacık bölgesi yönünde genişleterek Ovacık'ta maden arama faaliyetinde bulunmak istediğini dile getiren Yıldırım, buna karşı hukuki süreç başlattıklarını anlatarak, "Bu kapsamda da ‘Çevresel Etki Değerlendirilmesi (ÇED) raporu gerekli değildir’ kararı alındı. Bu karara ilişkin de dava açtık. İdare Mahkemesi'nden iptal kararı aldık" dedi. 

'MUNZUR MİLLİ PARKINI İÇİNE ALIYOR'

Dersim sınırları içerisinde 43 bin 350 hektar alanda bir özel şirkete, 5 ayrı noktada 4'üncü grup maden arama ruhsatı verildiğini yineleyen Yıldırım, maden arama ruhsatı verilen yerleri, "Bu şirkete, Maden Kanunu'nun ifade ettiği şekliyle 4'üncü Grup Maden Ruhsatı verildi. 4'üncü grup ne demek; altın, bakır, gümüş gibi madenler bunlar. Projenin yerini tam ifade etmek gerekirse Ovacık'ta, Munzur Gözelerine yakın noktada yer alan Cevizlidere köyü birinci, Karayonca köyü ikinci, Karaoğlan köyü üçüncü, Doludibek köyü dördüncü ve Dersim'e bağlı Geyiksuyu köyü Sin mezrası ise beşinci ruhsat sahasıdır" sözleriyle açıkladı. 

Maden arama ruhsatı verilen sahanın Munzur Milli Parkı'nın kapsadığı alandan daha büyük olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Bu saha, toplam 42 bin hektar büyüklüğündeki Munzur Milli Parkı’ndan daha büyük sahadır. Bu saha, Munzur Milli Parkı’nın da bir bölümünü içine katıyor" ifadesini kullandı.

'ÇOK DAHA FAZLA ÇEŞİTLİLİK İÇERİYOR'

Cevizlidere ve Geyiksuyu’ndaki Sin mezrasında madencilik projelerinin hayata geçirilmesi için ÇED kararının gerekli olmadığına dair karar verildiğini aktaran Yıldırım, bu projelerinin iptal edilmesi için hukuki girişimlerde bulunduklarını belirtti. Geyiksuyu’ndaki karara ilişkin açılan davada bilirkişi raporu hazırlandığını ifade eden Yıldırım, "Bu raporda çok önemli tespitlere yer verildi. Raporda, 'Yörede bitki çeşitliğinin örneğin Hollanda'dakinden fazla İngiltere'dekine eşdeğerdir' denildi. Munzur havzası tek başına bir ülkenin bitki çeşitliliğinden çok daha fazla çeşitlilik içeriyor. Yine, raporda Anadolu Parsı'nın yaşadığına ilişkin de işaretler bulunulduğu ifade ediliyor. Raporda, çok sayıda hayvan nadir hayvan türlerinin de bulunulduğu kaydediliyor" şeklinde konuştu.

'KRİTERLERİN 6'SINI KARŞILIYOR'

Havzada gerçekleştirilmek istenen madencilik projelerinin uluslararası hukuka ve ulusal mevzuata aykırı olduğunun altını çizen Yıldırım, şunları söyledi: "Munzur Vadisi, Dünya Kültür Mirası listesi içerisinde yer alması gereken bir sahadır. Avrupa'nın 'Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi' hükümlerine göre birçok türü barındırıyor. Birleşmiş Dünya Kültürünü ve Doğal Mirasının Korunması'na dair sözleşmesi var. Bu sözleşmeye göre, Munzur Vadisi kesinlikle Dünya Kültür Mirası listesi içerisinde yer almalıdır. Bir sahanın Dünya Kültür Mirası listesinde yer alması için gerekli belirlenmiş 10 kriter var. Bu kriterlerden bir tanesinin karşılanması gerekiyor. Bizim tespitlerimize göre Munzur havzası bu kriterlerin 6’sını karşılıyor. Bu sebeple de Munzur havzasının Dünya Kültür Mirası'na önerilmesi için dava açtık."

'DİKKATLİ OLUNMASI GEREKİR'

Anayasa'nın 56'ncı ve 63'üncü Maddesi'ne göre kültürel ve doğal miras alanlarının korunması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, "Bu projelerinin burada hayata geçirilmek istenmesi insanlık, kültürel ve doğal miras bakımından açıkça ihlal mahiyetinde olabilecek yaklaşımlardır" diye kaydetti. Yıllardır bu maden projeleri takip ettiklerini ve iptal edilmesi için hukuki işlemler yürüttüklerini vurgulayan Yıldırım, bölgede bulunan başta yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin ve çevre yapılanmalarının dikkatli olması gerektiğinin altını çizdi. 

'AMAÇ İNSANSIZLAŞTIRILMAK'

Bölgede bu projelerinin hayata geçirilmesi durumunda yeraltı ve yüzey sularının kesin olarak etkileneceğini vurgulayan Yıldırım, yaban hayatının zarar göreceğini, suda yaşayan canlıların yok olacağını ve bölgedeki bitki çeşitliliğin de çok ciddi bir şekilde zarar göreceğine dikkati çekti. 

Yıldırım, bu projelerinin hayata geçirilmesi durumunda bölgenin insansızlaşacağını sözlerine ekledi.
 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar