Palu ailesi ve Fatma Havaslı olayı: Bir tür canlı röntgencilik

Palu ailesi ve Fatma Havaslı olayı: Bir tür canlı röntgencilik
Gazeteci Cengiz Erdinç reyting kaygısından dolayı gündeme bile gelmeyen Fatma Havaslı olayı ile Palu ailesi üzerinden programlarda yaşananları anlattı.

Onur DALAR


Palu ailesi olayı günlerdir kamuoyunun gündeminde. Taciz, tecavüz, gasp, cinayet, müritlik... İddialar doğruysa, bu suçların tamamını Palu ailesi işledi. Anlatılanlar korkunç olduğu kadar da sıradanlaştırıldı programda. Sonunda da bir şov ile seyircinin alkışları eşliğinde stüdyoyu basan polisler aileyi gözaltına aldı.

Bir dönem bu programlarda istihbarat bölümünde çalışmış birisi olarak Palu ailesi olayında işin arka planında neler döndüğünü, olayın nasıl yayına hazırlandığını tahmin edebiliyorum.

Palu ailesinin gündeme geldiği programa benzer onlarca program var. Bu programların en büyük derdi, insanların acıları üzerinden reyting oranlarını yükseltmek. Bu durumu çalıştığım programlardan dolayı biliyorum. Bir taciz davası eğer ‘ekran pornosu’ içermiyorsa asla yayına alınmaz. Ya da bir bölüm gösterildikten sonra reyting karşılığı varsa günlerce bu konu Türkiye gündemini meşgul ederdi.

Olay sadece bunlarla bitmiyor. Hak gaspına uğramış onlarca işçinin de bu programlara umut bağladığına şahit oldum. Diğer yandan bu programların eleştirilecek çok tarafı olduğu gibi büyük de bir medya gücü var. Bu gücü izleyicilerinden alıyor. Çünkü gerçek insan hikâyelerini ve toplumun çelişkilerini barındırıyor. 

O programların içerik kısmının hazırlanmasında nelerin yaşandığını benden daha iyi gazeteci Cengiz Erdinç bilir. Kendisi ile daha öncesinden tanışma fırsatım olmuştu ama beraber böyle bir tecrübemiz de oldu. Konuyla ilgili dikkat çekici bilgiler verdi. Erdinç, reyting kaygısından dolayı gündeme bile gelmeyen Fatma Havaslı olayı ile Palu ailesi üzerinden programlarda yaşananları anlattı. 

Cengiz Erdinç: Bu programlara tam olarak reality şov diyemeyiz. Amerika’da çok yaygın bu programlar ama çok katı kısıtlamalar içindeler. Öyle dalıp kimsenin mülkünü, özel hayatını çekemiyorsun. Mesela eşlerin birbirinden ayrıldığı durumlarda yayını taraflardan hukuki izin alarak yapabiliyorsun. Bu orada ciddi tartışılıyor. Türkiye’de reality şovlar evlilik programları yasaklandıktan sonra tekrar canlandı. Bu programlar özel televizyonların ilk dönemlerine kadar gidiyor.

Bizde ise başka bir durum var. Gazetecilik ya da habercilik çok biçim değiştirdi. 50’lere kadar topluma nüfuz etmiş bir gazetecilik bulunuyordu. Siyasal haberlerden çok odağında insan hayatlarının olduğu haberler var. Meşhur cinayetler var. O zaman bir cinayet günlerce konuşulurmuş, çünkü topluma nüfuz eden bir gazetecilik var. Toplum ne konuşuyorsa gazeteler onu konuşuyor. Daha sonra 70’lerin politizasyonu ile birlikte gazetecilik biraz bu özelliğini kaybediyor. 80’lerde darbeden sonra politika yasaklanınca bu sefer bir tür light gazetecilik ve yanında magazin gazeteciliği gelişiyor. Ve bu tür insan hikayeleri de 3. sayfa diye bir klişeye sıkıştırılıyor. Aslında 3. sayfa haberleri dediğimiz şey geçmişte haberin odağında olan insan hikayelerinin bir tür klişe haline getirilip bir yöne itelenmesi. Asla derin bir haber göremezsin, asla gerçek hikaye yoktur. Hep klişeler vardır. 'Bunalıma girdi intihar etti'. 'Cinnet geçirdi çocuklarını doğradı' vs. Trafik kazalarında bile hep sürücü hatalıdır, halbuki yolda da hata olabiliyor. Örnek vermek için diyorum.

Bu tarz programlarda mantık 3. sayfa haberlerine benzer şekilde… Gerçekten bir maden var burada. Kayıp çocuklar, anneleri babaları ayrılmış ve yıllar sonra bir araya gelen çocuklar, cinayetler ama arkasında hikâye olan cinayetler, dolandırıcılıklar… Bunlarla birlikte toplum yapısındaki çürüme daha görünür hale geldi. Çoğu suçta işin cinsel bir takım boyutları var. Örnek olarak Samsun’daki bir olay aydınlatılacak diye bütün köyün ilişkileri açığa vuruldu… 

Bunun seyircisi de çoğunluk olarak AB grubu değil. Bir de böyle bir boyutu var durumun. AB grubu çok izlemiyor bu programları ama zaten kanallar yandaş hale geldikçe, haber verme özelliğini kaybettikçe AB grubu izleyici televizyonları izlememeye başladı. AB grubu TV izlemeyince en değerli reklam pastası kayboldu ortadan, onun yerine B grubu C grubu denilen daha düşük gelir seviyesi ve daha düşük eğitime sahip insanların beğenisi ekranlara yansıdı, bu reyting sisteminin karşılığı da bu programlar.

"BİR TÜR CANLI RÖNTGENCİLİK YAPILIYOR"

-Programların içeriği hazırlanırken hangi süzgeçlerden geçiyor? 

Mekanizma basit. Her tarafında çalıştığım için biliyorum. Ağırlıklı olarak bu programlar televizyon ve ihbar hatlarının gücüne dayanıyor. İnanılmaz şeyler geliyor, aradan seçiyorsunuz. Ve sen de biliyorsun hakikaten günde ortalama 300 ihbar geliyor. Bir konuyu değinildiği anda boşalıyor. Kayıp kızlar, örtülmüş cinayetler, uyuşturucu sorunu, dayak ve şiddet… Her türlü rezillik var. Bu hikayeler insanı ekrana bağlıyor. Bir tür canlı röntgencilik yapılıyor. Hatta o yayınlar için makbul olan bu aile içi tartışmaların stüdyoya taşınması ve orada ifşa edilmesi. 

Bu garip bir psikoloji, insanlar eğitimsiz olduğu için bir süre sonra profesyonel konuklar haline geliyorlar. Her şeyi anlatmakta, hatta yönlendirilmekte beis görmüyorlar. Bazen düşünüyorsun, ‘Bu insanların yakınları izlemiyor mu?’ diye… Bir örnekle anlatayım. Bir programda bir adam eşini aldatmış. Geldiler, çocukları da stüdyoda… Her türlü rezillik yaşanıyor ve program 3 gün sürüyor. 3. günün sonunda adam giderken yayının kaydını istedi. 'Ne yapacaksın' diye sordum. ‘İzlemeyen akrabalar, eş dost var. Onlara vereceğim’ dedi. İnsan bunu neden yaymak ister ki? Ünlü ol da nasıl olursa olsun, seni kınayacaklarmış gibi dertleri yok insanların, orada görülmek istiyorlar.

"YAPIMCILARIN KURALI REYTİNG VE İLKESİZLİK" 

-İnsanlar o yayınlara çıkmaya bu güdü ile mi ikna ediliyorlar?

Arka planda her programın bir oteli vardır. Konuklar otelde kalıyor. Karadenizin, İç Anadolu’nun, Doğu’nun hatta Ege’nin köylerinde gün yüzü görmemiş insanlar ünlü konuklar ile beraber canlı yayına çıkıyor. Bu insanlara çok başka geliyor. Bunun büyüsüne kaptırıyorlar kendilerini ve nerede duracaklarının sınırı da yok bunun.

Gazeteciliği şov programlarından ayıran çok farklı şeyler var. Bunu yapan yapımcıların kuralı ise reyting ve ilkesizlik. Evlendirme programlarında tecrübe edinmiş kişiler reality şov yapıyor. Reyting için insanları öyle değil böyle konuşturuyorsun. Ya da çok önemli bir bilgiyi 3 gün bekletebiliyorsun. 

-Ve ek olarak programların sunucuları savcı rolüne de bürünüyor değil mi?

Evet, ama gerçek anlamda politikayı zorlamasına imkan yok. Muhalif basın bile artık bir politikacının artık ilişkilerini sorgulayamıyor, çünkü tehditler var.

-Örnek olarak beraber çalışırken hatırlarsanız hastanelerdeki sağlık skandallarını işlemiştik. Yayına midesinde ameliyat teli unutulan bir kadın çıkmıştı. O gün sadece midesinde tel unutulan onlarca kişiden telefon almıştım ve çoğu aynı özel hastaneden insanlar… 3 gün sonra da uyarı almıştık. Yani ‘dikkat edin kendinize’ tarzında resmi olmayan bir uyarı…

Evet, orada hastanelerin isimleri verilmemesine rağmen hastane avukatlarının tehditleri olmuştu ve yayın yasağı uygulanmıştı. Başka bir örnek anlatayım. Bir devlet kurumunda bir çocuk kurallara aykırı olarak evlatlık veriliyor, ortada bir skandal var. Biz bu yayını yaptığımız için devletin memurları stüdyoyu basmıştı. Sonra da yayın yasağı aldırdılar.

-Belli noktalarda iktidarın direkt olarak hoşuna gitmeyen şeyler var ve bu programlarda bir şekilde törpüleniyor. Peki toplumdaki çürümüşlüğün ortaya serilmesi iktidarı rahatsız etmiyor mu? Birilerinin çıkıp "Bakın işte sizin eseriniz" demesinden çekinmiyorlar mı?

Evlilik programlarını kaldırdıkları için bir nebze göz yumdular ama ortaya dökülen şeylerden rahatsız olduklarına eminim. Tartışılıyor, işte Palu ailesi. Hakikaten bu kadar deneyimimle şunu söyleyebilirim o ailede birileri korundu. Başka türlü bu kadar mantıksızlığın orada yeri olamaz. Korunduğuna adım gibi eminim ama nasıl olduğunun izini sürecek bir gazetecilik mekanizması yok.

‘ODAKTA PALU AİLESİ VAR, KURUMLAR YOK’

Bir diğer çarpık tarafı da, Amerika’da seri katillerin kahramanlaştırıldığı bir sürü dizi, film, reality şov var. Bunlar bir tür çarpıklaşmaya yol açıyor. Bizde bu Palu ailesine olan ilgi biraz röntgencilik. ‘Allah belanızı versin’ tepkileri ile gerçeklik bir daha üretiliyor. Kimse şunu sorgulamıyor. Sağlıklı olan bunun toplumsal tepki haline gelip o kurumların ya da yöneticilerin cezalandırılması. Var mı böyle şey? Yok, kurumlar tartışılmıyor. Odakta Palu ailesi var. Nasıl yapabiliyorlar bunu? Ya bir para ya da başka bir ilişki var ortada, ben böyle olduğunu düşünüyorum. 

-Evet, mesela şu da var. Geçmişte de en az bunun kadar vahim olaylar ekrana çıktı. Ama ilgi görmediği an hemen o insanlar köylerine gönderiliyordu. Devamında ne olduğunu bile takip edilmiyordu…

Fatma Havaslı diye bir kadın 32 senedir kayıp olan kızını arıyordu. Ucuna kadar gelindi, kayıp olan kadın İskenderun’dan başlayıp Ege’ye kadar gelen bir genelev mafyasının elindeydi. En sonunda pavyonculardan birisi ‘Evet bu o kızdı’ demek zorunda kalmıştı. Bu mafya çok güçlüydü. Bu sayede dokunulmazlık sağlıyorlardı. Düşünün 6 yaşından kaçırdıkları bir kızı 36 yıl boyunca zorla tutabiliyorlardı ama o kız halen bulunamadı. Üstüne gidilemedi. Program sezon finali yapmıştı.

Ama üstüne gidildiğinde iyi şeyler de çıkıyordu. Palu ailesi meselesini herhangi bir muhabir bir gazeteye götürse bu kadar olay olmazdı. Ya da bu kadar üstüne gidilmezdi.

Öne Çıkanlar