Türk Tabipleri Birliği'ne Deniz Gezmiş fotoğrafı suçlaması

Türk Tabipleri Birliği'ne Deniz Gezmiş fotoğrafı suçlaması
Savcı, 'Savaş bir halk sağlığı sorunudur' açıklamasından 'suç' çıkarmak için kitaplar, raporlar, Deniz Gezmiş fotoğrafı ve sosyal medya paylaşımlarını da iddianameye ekledi.

Derya OKATAN


ARTI GERÇEK - 'Savaş bir halk sağlığı sorunudur' açıklaması nedeniyle dönemin TTB Merkez Konsey üyesi 11 kişi hakkında 8’er yıla kadar hapis cezası isteniyor. Davanın ilk duruşması 27 Aralık’ta görülecek.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, TSK’nın Afrin’e yönelik operasyonuna karşı 'Savaş bir halk sağlığı sorunudur' başlıklı bir açıklama yayımlanmış, bunun ardından 30 Ocak 2018 tarihinde Merkez Konsey üyesi 11 hekim gözaltına alınmıştı. Bir haftalık gözaltı sürecinin ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakılan hekimler hakkında "Örgüt propagandası yapmak" ve "Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek" iddialarıyla dava açıldı. Davanın ilk duruşması, 27 Aralık’ta Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Cumhuriyet Savcısı Muhammed Akif Ongun’un hazırladığı iddianameye göre, dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Raşit Tükel, mevcut Merkez Konsey Başkanı Prof. Sinan Adıyaman ile Ayfer Horasan, Bülent Nazim Yılmaz, Dursun Yaşar Ulutaş, Funda Barlık Obuz, Hande Arpat, Mehmet Sezai Berber, Mustafa Taner Gören, Selma Güngör ve Şeyhmus Gökalp 2 yıldan 8 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak.

Savcı Ongun, iddianamede, TTB Genel Merkezi’ndeki bilgisayarda yapılan incelemede, "HDP Ankara" isimli hesaptan mail geldikten bir gün sonra TTB'nin söz konusu açıklamayı yaptığını ileri sürdü. Operasyon döneminde onlarca siyasi parti, demokratik kitle örgütü, emek ve meslek örgütü ile sivil toplum kuruluşu Afrin operasyonuna karşı açıklamalar yayınlamasına rağmen savcı, TTB'ye HDP Ankara hesabından gelen maili "talimat" olarak yorumladı. Posta kutusunun ekran görüntüsünde, HDP Ankara hesabından gönderilen mailin TTB'nin de içinde olduğu onlarca kuruma gönderildiği görülüyor.

DENİZ GEZMİŞ FOTOĞRAFI HALA SUÇ

Genel merkez binasında yapılan aramada Gezi direnişine ilişkin afişler ve Deniz Gezmiş fotoğrafı bulunduğu belirtilirken, Deniz Gezmiş için iddianamede "THKO terör örgütü içerisinde faaliyet gösterirken yakalanan ve 6 Mayıs 1972'de idam edilen" ifadesi dikkat çekti.

SAVCI EL KONULAN RAPORLARI ELEŞTİRDİ

İddianamede, hükümete eleştiriler içeren kitap, dergi, rapor gibi yayınlardan sadece hükümeti eleştiren bölümlerinin alıntılanması dikkat çekti.

Genel merkez binasında bulunan ve iddianameye giren raporlar arasında İHD’nin 2015 yılı insan hakları raporu, HDP ile İHD-TİHV’in ayrı ayrı hazırladığı Sur raporu, Hakkari’nin Tale köyünde silahlı İHA’dan ateş açılması sonucu 3 köylünün yaşamını yitirdiği olaya ilişkin HDP’nin hazırladığı rapor yer alıyor. Savcının raporlara dair yorumu da dikkat çekti. Sur raporu için "insan haklarına aykırı, keyfi muameleler yapılan operasyonlar şeklinde gösterilip devletin itibarını karalamaya yönelik propaganda yapıldığını" belirtti. Savcı, İHD raporundan ise cezaevlerindeki hak ihlalleri, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, Kandil’e yönelik operasyona dair bölümleri alıntıladı. Yine Tale köyü raporu için de "… burada da güvenlik güçlerini suçlayarak sözde işkence yapılmış gibi göstererek bölgede yaşayan insanların sözde beyanlarının rapor haline getirilmiş yazıların olduğu…" yorumu yaptı.

TTB Merkez Konseyi’nin 1 Eylül 2016 tarihinde yayınladığı Dünya Barış Günü mesajı da iddianameye girdi

KİTAPLARDAN UZUN UZUN ALINTILAR

Hekimlerin evlerindeki aramada el konulan kitap ve dergi gibi yayınlar ile bilgisayarlarında bulunan yazılar da suçlama konusu yapıldı. Bunlardan "Rojava devriminin anlamı konulu konferans sonuç bildirgesi"nde yer alan Türkiye’deki katliam ve soykırımlara dair bölümler aktarıldı.

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı anlatan bir kitap, "Yolcuların Düşü 12 Eylül 1980 Sonrası Siyasi Yazılar" isimli kitap, Veli Saçılık’ın "Kelepçe" isimli kitabı, İbrahim Kaypakkaya kitabından alıntılar yapan savcı, bu kitap ve dergilerde örgüt propagandası yapıldığını iddia etti.

SURUÇ PAYLAŞIMI DA SUÇ

Yine hekimlerin sosyal medya hesaplarından gözaltı sürecinde açılan #TTBninYanındayım hastagıyla yaptığı paylaşımlar da iddianamede yer aldı. Yanı sıra savcı, Prof. Sinan Adıyaman’ın Facebook profil kapak fotoğrafında "Suruç’ta katliam var" yazısı için şu yorumda bulundu: "20 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa ili Suruç ilçesi merkezinde Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonunun KOBANE ye yardım amacı ile düzenledikleri basın açıklaması sırasında DAEŞ terör örgütü mensubunca canlı bomba olarak kendisini patlatması eylemi düzenlendiği, PKK/KCK terör örgütünce kamuoyunda bahse konu eylemin devlet terörü olarak lanse edildiği, bu hususun da kara propaganda malzemesi olarak kullanıldığının bilindiği, yapılan paylaşımın da bu yönde yapıldığı tespit edilmiştir."

Çok eski tarihli paylaşımları da iddianameye koyan savcı, 2014 yılında IŞİD’in saldırdığı Kobane’ye ilişkin paylaşımları da "örgüt propagandası" saydı. Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması çağrısı, açlık grevi döneminde Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek mesajları da suçlama konusu yapıldı.

HEKİMLER SUÇLAMALARI KABUL ETMEDİ

İddianamede hekimlerin savcılıkta verdiği ifade de aktarıldı. Suçlamaları kabul etmeyen hekimler, ifadelerinde "çatışmaya ve ölümlere karşı olduklarını" belirtirken, açıklamada sokağa çıkma ve şiddet çağrısı yapmadıklarını dile getirdi. Hekimler, açıklama için herhangi bir kurum ya da örgütten talimat almadıklarını vurguladı.

Savcı Muhammed Akif Ongun, iddianamenin sonuç bölümünde "toplanan deliller, incelenen dijital materyaller ve sosyal medya paylaşımlarından hekimlerin Afrin operasyonunu sivil halka yapılıyormuş izlenimini vererek örgüte destek mahiyetinde söz konusu açıklamayı yaptığını" iddia ederek, "örgüt propagandası" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik"ten cezalandırılmalarını istedi.

'SAVAŞA HAYIR BARIŞ HEMEN ŞİMDİ' DEMİŞLERDİ

Türk Tabipleri Birliği’nin Afrin operasyonuna ilişkin açıklaması şöyleydi:

Biz hekimler uyarıyoruz:

Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur.

Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir.

Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz.

Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır.

Savaşa hayır, barış hemen şimdi!

Öne Çıkanlar