SETA andıcı: Uluslararası medyaya balans ayarı

Bu yayın, Türkiye’deki bağımsız olarak ayakta durmaya çalışan her gazeteci ve kuruluşa bir 'balans ayarı' niteliğinde.

Tarafsız, bağımsız bir düşünce ve yayın kuruluşu olduğu iddiasındaki (*) SETA’nın gazetecileri fişlediği son "rapor"unu duymayan kalmadı...

SETA’nın "Uluslararası Medyanın Türkiye’deki Uzantıları" başlıklı yazımlaması, daha isminden başlayarak kurumun ne kadar tarafsız, bağımsız olduğunun kanıtı.

Kamuoyunda öne çıkan, bu mecralarda çalışan, katkı veren gazetecilere dair -çoğu eksik, yanlış ve taraflı- bilgilerin derlenmesi oldu.

Ancak SETA "rapor"unun amacını, uluslararası mecralarda çalışan gazetecileri fişlemek olarak tanımlamak eksik kalır.

Andıç benzetmesi yerinde olsa da SETA, kanımca çok daha ötesine soyunmuş. Genelkurmay’ın, bir zamanlar medya üzerindeki hakimiyet ve baskı terminolojisiyle konuşacak olursak...

Bu yayın, Türkiye’deki bağımsız olarak ayakta durmaya çalışan her gazeteci ve kuruluşa bir "balans ayarı" niteliğinde.

Nedenlerini madde madde yazalım.

SOL VE SEKÜLER TAYFAYI AT, BİZİMKİLERİ AL

Her şeyden evvel, Türkiye’den yayın yapan pek çok uluslararası medya bu raporda yok. Neden olmadığı da belirtilmemiş...

Independent Türkçe ve CRI Türk’ün sırf çeşit olsun diye sepete eklendiğini sanıyorum.

Zaten ikisi için "geçer not" vermiş yüce SETA kurulu. Yani diğerlerine de "siz de onlar gibi yapın" diyor.

  1. Türkiye’de kalan son bağımsız, muhalif yayın ve gazeteci/yazarları yalnızlaştırmak, kriminalize etmek. Uluslararası medyada çalışan gazetecilerin, hangi yerel yayınların içeriğini, ne sıklıkta paylaştığına dikkat çekilmesi acaba neye hizmet ediyor? Etse etse, sansür mekanizmasının daha etkin çalışmasına...

Söz ve yazıları, sosyal medya paylaşımları nedeniyle binlerce vatandaş (siyasetçi, gazeteci, akademisyen, öğrenci, sivil toplumcu) yargılanıyor, hatta hapse gönderildiği bir ortamda... Evrensel, Gazeteduvar gibi yayınların haberlerinin, hatta RSF (Sınır Tanımayan Gazeteciler) tweetlerini paylaşmak, "suç" gibi  gösteriliyor.

  1. Uluslararası medyanın yayın politikalarını yönlendirmek:

Köprü açılışına yeterince yer verememekten tutun, Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğuna... SETA’nın gözünde "spekülatif" konular üzerine ayrıntılı dosyalar hazırlamak, hatta belgesel çekmek (bak bak bir de belgesel çekiyolla!) taraflılığın bir belgesi sayılmış.

Oysa "hükümetin resmî kanatlarından yapılan açıklamaları" da haberlerinde yer vermelerini öneriyorlar. Tıpkı Saray’a bağlı yayınlar gibi hareket etmeleri telkin ediliyor.

Raporun "öneriler" kısmı özellikle şenlikli... Türkiye’deki kimi gazetecilerin, sosyal medyada siyasi düşüncelerini açıkça belirttiği, bunların "merkezden" denetlenmesi gerektiği özellikle vurgulanıyor.

Dahası, "Kemalist sol ve seküler" kesimi işten çıkarmaları tavsiye ediliyor. Çalışanların profilini "çeşitlendirmeleri"ni önermek, "Bunları at hükümete yakın olan gazetecileri al" demek.

Kısacası yayın politikalarına karışıldığı gibi, kimin nerede çalışacağına da müdahale etmeye kalkılıyor.

TÜRKİYE’YE ÖZEL DAHA FAZLA DENETİM VE SANSÜR!

  1. Uluslararası medyayı sansüre zorlamak: "Türkiye’ye mahsus" öz denetim mekanizmaları kurmaları tavsiye ediliyor! Oysa her kurumun yayın ilkeleri evrenseldir.

BBC, DW gibi kurumlar da –eksiğiyle, gediğiyle- kendi yayın ilkelerini ve denetim mekanizmasını kendi işletiyor. Ülkesine göre denetim mekanizması kurma önerisi, Çin Google’u gibi birşey olur.

4- "Kalan sağlar"ı korkutup sindirmek: Yargıya henüz intikal etmeyen dosya ve polis fişlemelerinin iktidar medyasında yer aldığına... Gazeteci, akademisyen pek çok aydının hedef gösterilmesine...  Ve ardından yürütülen nice operasyona şahit olduk.

Anlaşılan itibarı beş paralık olan merkez medya bu konuda yetersiz kalmış, iş SETA’ya düşmüş!

SETA, "kamuya öneriler" kısmında hükümetle ilgili "doğru" haberlerin yapılması için her kurumun "şikâyet ve öneri" bölümüne işaret etmiş. Kamuoyu (yani troller) için hedef belirlemek olarak okudum bu kısmı. Meali, ne zaman eleştirel bir yayın yapılırsa önce buradan bindirin, korkutun, sindirin.

  1. Bırakın biz yapalım, daha fazla kazanalım: Yine kamuya öneriler kısmında Türkiye algısının (Erdoğan iktidarının) nasıl uluslararası kamuoyunda daha iyi duyurulacağı ele alınmış:

Mesela "TRT world gibi" başarılı örneklerin artırılması, kamusal ve özel medyanın yabancı yayınlarının daha fazla desteklenmesi öneriliyor.

Yabancı yayınların "güvenirlik ve tarafsızlığının takip edilmesi, kamuoyuyla paylaşılması" için de bir yayın ve raporlama kurulu kurulmalı denmiş....

ULUSLARARASI MEDYA GERİ ADIM ATAR MI?

Bakın burası çok manidar: "Medyanın tabiatı gereği (!) bunun oluşumu devlet tarafından kurulması isabetli olmazmış... Sivil toplumun kuracağı (mesela SETA?) bu oluşum desteklenmeliymiş...

Kısacası, kesenin ağzını aç, biz hem yabancı dilde yayını, hem sansür ve denetleme işini kitabına uydurarak yapmaya talibiz!

Son olarak: Bildiğim kadarıyla Türkiye’de yayın yapan pek çok uluslararası medya kuruluşu, özellikle çalışanlarının başına birşey gelmesin diye son derecede dikkatli yayın yapıyor. Hatta BBC-DW-France24’ün ortak web yayını hedef gösterildiği için  hiçbir siyasi konuyu işlemiyor!

Umarım SETA’nın balans ayarı denemesi, korkup yayın ilkelerinden taviz vermeleri veya "bazı haberleri yapmamaları" kararıyla sonuçlanmaz.


(*) Not: Kurumun ekonomiden insan haklarına, Türkiye’nin tüm iç/dış politikaları ve gelişmelerini, iktidarın merceğinden ve/veya gözünden aktardığını anlamak için web sitesine şöyle bir göz atmak yeterli.

- Ne ilginçtir ki kendini tanımlarken farklılıkları bir "zenginlik" olarak gördüğünü, "iyi"nin inşasına, yaygınlaştırılması ve korunmasına katkıda bulunmayı hedeflediğini yazmış SETA...

- Öylesine bir zenginlik, çeşitlilik ki Türkiye ekonomisinden bahsederken "enflasyonun düşüşü"nden başka analiz yok!

İnsan haklarından bahsederken ihlallere, hukuksuzlara değinen tek bir yazı bulunmuyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi