'Siyasi gündemin farklı olması kriz gerçeğini değiştirmez'

'Siyasi gündemin farklı olması kriz gerçeğini değiştirmez'
Ekonomist Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Türkiye'de çok ciddi ekonomik sorunlar olduğunu, mevcut krizin 2001’den daha derin yaşandığını söyledi.

Türkiye’nin bugün 2001’den daha derin bir kriz yaşadığını söyleyen Ekonomist Yalçın Karatepe, Merkez Bankası’nın Hazine'ye ocak ayında para aktarması dolayısıyla bütçe açığının 36 milyar değil, aslında 80 milyar olduğunu belirtti. Karatape, sağlıklı bir piyasa ekonomisi için demokrasi, hukuk, insan hakları gibi konularda adım atılması gerektiğini vurguladı.

Son yılların en derin krizlerinden birini yaşayan Türkiye ekonomisi, yüksek işsizlik, enflasyon ve kur ile birlikte artan kısa vadeli dış borç yükü, sıcak para hareketlerindeki daralma, sanayi verilerinde küçülme içerisinde. Bu kötü gidişat son olarak 36 milyar TL’lik bütçe açığı ile daha da derinleşti. 

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Ekonomist Prof. Dr. Yalçın Karatepe, ekonomideki son durum ve olası gelişmelere ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın sorularını yanıtladı. 

Ekonomide ciddi sorunlar olmasına rağmen, hükümetin kriz yerine sadece seçimleri gündemine almış olmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Hükümetin temel sorunlarından birisi zaten Türkiye’deki mevcut ekonomik sorunların varlığını kabul etmemesi. Gerçi Hazine Bakanı Berat Albayrak zimmi olarak bu sorunun varlığını kabul etti. Geçtiğimiz günlerde ABD’de gazetecilere yaptığı açıklamada; Türkiye’nin teknik olarak resesyondan çıkmaya başladığını söyledi. Buradan anlıyoruz ki ekonominin resesyona girdiğini artık kendileri de kabullenmişler. Ama resesyondan çıkmış değiliz. Türkiye’nin çok ciddi ekonomik sorunları var. Bu yeni olan bir şey değil. Büyümesi ile ilgili sorunlar var, istihdam ile ilgili sorunlar var, bankacılık sistemi ile ilgili sorunlarla ciddi şekilde karşı karşıyayız ve hükümetin bunları çözmeye yönelik somut, elde tutulur, sonuca gidecek herhangi bir önerisi ve çözüm önerisi olmadı. 

"TÜRKİYE'DE YAKLAŞIK 7 MİLYON KİŞİNİN İŞİNİN OLMADIĞINI GÖRÜYORUZ"

Hükümetin mevcut ekonomik sorunların varlığını kabul etmeye başlaması neyin göstergesi?

Sorunların varlığını kabul etmemeniz, onların yok olduğu, ortadan kalktığı anlamına gelmez. Türkiye’nin ekonomik sorunları çok güçlü şekilde devam ediyor. Nereden biliyoruz? En son bu hafta başında TÜİK tarafından açıklanan işsizlik rakamlarına baktığımız zaman Türkiye’deki işsizlik oranı yüzde 14,7 seviyelerinde. Yani bugün 6 milyonun üzerinde işsiz olduğunu söylüyor. Ama detaylarına baktığımızda Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kişinin işinin olmadığını görüyoruz. Yine ortalama vatandaş bu krizi hayatının her alanında hissediyor. Asgari ücret 2 bin 20 lira ama yıllık enflasyon yüzde 20 civarında seyrediyor. 

Yine gıda fiyatlarındaki enflasyona baktığımız zaman bunun çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. İşsizliğin arttığını görüyoruz. İş dünyasına baktığımız zaman işverenlerin de çok ciddi zorluklarla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. En son dün açıklanan sanayi üretim endeksinde geçen seneye göre Şubat ayında yüzde 5’in üzerinde bir gerilemenin Türkiye, 6 aydır azalan bir sanayi endeksine sahip. Dolayısıyla siyaset gündeminin farklı olması bu gerçekleri değiştirmez.

En önemli sorun başlıklarından biri verilen bütçe açığı. Bütçe, yılın ilk çeyreğinde, öne çekilmiş Merkez Bankası kârına rağmen 36 milyar TL açık verdi. Bu ne anlama geliyor?

Aslında o rakamın detayına biraz bakmak lazım. Çünkü biz iktisatçılar genellikle veriler benzer dönemlerle karşılaştırarak, trendin ne olduğunu, ülkenin nereye doğru gittiğini analiz etmeye çalışıyoruz. Biraz önce söylediğiniz bütçe rakamlarını hangi seviyede olduğunu anlayabilmek için, bir önceki yıl ile karşılaştırıp bir sonuca gitmek lazım. Fakat bu sene çok ilginç bir şey oldu. O rakamlar gerçeği göstermiyor. 

Biliyorsunuz Merkez Bankası ocak ayında bir Olağanüstü Genel Kurul yaptı. Merkez Bankası bir önceki yıl elde ettiği kazancını - ki Merkez Bankaları kurlardaki hareketlerden dolayı oldukça yüksek kazanç elde ederler - "kar" adı altında hazineye yatırdı. Normalde Merkez Bankası genel kurulları nisan ayında yapılır ve bu paralar mayıs ayında hazineye ya da bütçeye aktarılır. Şimdi bu sene o kadar paraya sıkıştırlar ki, seçim döneminde çok fazla para harcamak istedikleri için, Merkez Bankası tarihinde ilk kez genel kurul erkene alındı ve orada yaklaşık 30 milyarı aşkın bir kaynak Ocak ayı içerisinde hazineye aktarıldı. O kaynak aktarılmamış olsaydı bugün konuştuğumuz 36 milyar TL bütçe açığı 80 milyarlık bir bütçe açığına denk gelecekti. Dolayısıyla söyledikleri 36 milyarlık rakam geçen seneki rakamlar ile karşılaştırılan bir rakam değil. Yani gerçek olarak yaklaşık 80 milyarlık TL bir bütçe açığıyla karşı karşıya kaldık. 

"KAMU HARCAMALARI AYNI ŞEKİLDE SÜRERSE BÜTÇE AÇIĞI CİDDİ DÜZEYDE ARTAR"

Bütçenin bu denli açık vermesinin nedenleri ne?

Çünkü geçen senenin aynı dönemine göre Merkez Bankası’na gelen bir kaynak yok. Hükümet ciddi miktarda bütçe açığı veriyor. Seçim döneminde bütçenin tüm muslukları açıldı. Hükümet inanılmaz derecede para harcadı. Bu son 2 yıllık döneme baktığımız zaman kamunun belli bir biçimde bütçe açıkları verip, ekonomik çarklarını döndürmeye çalıştığını görüyoruz. Nereden görüyoruz. Mesela 2018 yılı için açıklanan büyüme rakamlarına baktığımız zaman, 2018’in ikinci yarısında yani Haziran’da itibaren baktığımız zaman büyümeye yurt içi talep daraldığı için eksi bir katkısı var. 

Yani vatandaşın harcayacak parası yok. İş dünyası yatırım yapamıyor. En önemli katkı kamu harcamalarında gelmiş. Yani devlet ekonomik çarkı döndürmek için para harcamış. Dolayısıyla bu yerel seçimlere gittiğimiz dönemlerden yaptıkları bir şey değil. 

Son birkaç yıldır kamu harcamaları ciddi şekilde akıtılıyor. Yani gerçek olarak yaklaşık 80 milyarlık bir bütçe açığı ile karşı karşıya kaldık. Bu sürdürülebilir bir şey değil. Şu anda olmayan bir paradan borçlanarak büyümeye çalışıyorlar. Büyük olasılıklarla yılın geri kalan kısmında da ben bütçe açığının şiddetli bir biçimde artacağını düşünüyorum. Çünkü ekonomik aktivite yavaşladığı için vergi geliri toplayamıyorsunuz, vergi yaratacak ekonomik faaliyet çok sınırlı olduğu için kamu harcamalarında siz aynı şekilde sürdürürseniz bu bütçeniz de yılın geri kalan kısmında ciddi olarak açık vereceği anlamına geliyor.

"ALBAYRAK'IN 'REFORM ADIMI': YENİ VERGİLER VE ZAM"

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, geçtiğimiz günlerde yeni reform paketi kapsamında kamu bankalarının sermayelerini güçlendirmek, enerji ve inşaat sektörlerinde batık krediler için yeni iki fon kurulacağını açıkladı. Bütçenin bu denli açık verdiği bir dönemde söz konusu planlamalar için kaynak nerden sağlanacak?

Albayrak’ın ‘reform adımı’ adı altında yaptığı açıklamalarda, yeni vergiler ve zam vardı. Albayrak, kurumlar vergisini indireceklerini yani şirketlerde aldıkları vergi oranlarını indireceklerini ve vergiyi tabana yayacakları yönünde bir açıklama yaptı. Şimdi taban dediğimiz şey en altta olandır. Vergi ödeyen anlamında baktığımızda da taban dediğin gelir anlamında altta olanlardır. Zaten bunlar gırtlağına kadar vergi ödeyen insanlar. Dolaylı vergi olarak, ÖTV, KDV olarak, ücretli çalışmaların direk maaşlarında kesiliyor. Bunlar hem zor koşullarda yaşıyor, hem de Türkiye’de vergisini sonuna kadar yüklü miktarda ödeyen kesimlerdir. Bunlardan daha fazla vergi nasıl yayacaklar. Ben onu bilmiyorum ama amaçlarının bu olduğunu biraz önce söylediğim o program açıklamasını sayın Bakan söylemişti.

"TÜRKİYE'DEKİ MEVCUT KRİZ 2001'DEN DAHA DERİN"

Bakan Albayrak’ın yaptığı açıklamalarda verginin tabandan alınacağını söylediniz. Halka yüklenen vergiler, seçim sonrasında gelen zamlar ve artan işsizlik haberleri ile birlikte bundan sonrası için ön görünüz nedir?

Ben Türkiye’deki mevcut krizin 2001 krizinden daha derin olduğunu düşünüyorum. 2001 yılındaki kriz daha çok kamu finansmanından kaynaklanan, biraz da bankacılıktan kaynaklanan bir krizdi. Bir biçimde Türkiye onu atlattı. Ama bugünki kriz çok daha farklı özelliklere sahip. Mesele bugün Türkiye’de herkes borçlu. Yani vatandaşlar borçlu, şirketler borçlu, devlet borçlu. Türkiye’nin toplam borç stoku milli gelire oranına baktığımız zaman 2001 krizine yaklaşık. İşte bu işleri daha zor ve maliyetinin yüksek olmasına yol açıyor.

Yani işte 2001’de bütçeye biraz dış finans sağladınız, sistemi bir biçimde yürüttünüz ama şimdi herkes sorun yaşadığı için bunu çözmeniz, hele bu hükümetin çözmesi çok da kolay görülmüyor. Dolayısıyla ben bu krizin biraz daha uzun süreceğini düşünenlerdenim. Yani 2020 yılının ortalarına kadar büyük olasılıkla bu krizin etkilerini belirgin bir biçimde yaşayacağımızı düşünüyorum. Zaten birkaç senedir bu krizin içindeyiz, Hükümet bunu yok sayda da. Bu Anayasa referandumuna gidilirken o zaman böyle kamu kredi garanti fonu üzerinden 75 milyon dolar bir kaynak aktarıldı. Şuraya buraya kredi verelim, KOBİ’lere destek olalım filan gibi şeyler… Ama hep böyle anlık, sonuç üretmeyen politikalar ile ekonomiyi sürdürmeye çalışıyorlar. Bu kriz biraz daha sürecek.

Mevcut iktidarın ekonomideki krizi ve ekonomik sorunları çözme kapasitesi var mı?

Türkiye’de ekonominin iyileştiğine dair açıklanan bir veri maalesef görmedim. Bunun emareleri herhangi bir yerde görülmüyor. Kurlardaki oynaklık çok belirgin bir şekilde devam ediyor. Türkiye’nin yüksek enflasyonu, küçülen ekonomi- ki bu ender görülen bir durumdur- hem ekonomi küçülüyor ama aynı zamanda fiyatlarınızda anormallik derecece de artıyor. Stagflasyon olarak adlandırılan bu durgun halinde enflasyon normale aykırı bir durum. Bunun yakın zamanda çözülmesi bence bu iktidarla mümkün değil. 

Yani bunların ekonomi anlayışlarını değiştirmeleri lazım. Çünkü sorunların çözülmesi için yapılması gereken şeylerin bir kısmı ekonomik kararlardı. Türkiye piyasa ekonomisini benimsemiş bir ülke ama gerekliliklerini yerine getirmiyor. Mesela piyasa ekonomisinin temel koşulu hukuk sisteminin etkin ve adil çalışıyor olması lazım. Çünkü piyasa ekonomisi bir sözleşmeler hukukudur. Nasıl sözleşmeler hukukudur. İşte siz gidip alış veriş yaptığınız zaman tüketici haklarından kaynaklanan haklarınız var. Dolayısıyla piyasa ekonomisinin sağlıklı çalışmasının ön koşulu hukuk sisteminin sağlıklı çalışmasıdır. 

Hukuk sisteminin sağlıklı çalışmadığı hiçbir ülkede, piyasa ekonomisinin başarılı olmasını bekleyemeyiz. Eğer siz ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız önce Türkiye’de hukuk sistemini yeniden inşa etmeniz lazım. Hukukun adil ve etkin bir biçimde sağlamanız lazım ki, diğerlerini yapabilirsiniz. Bunun böyle olmadığını biliyoruz.

Türkiye’nin sürdürülebilir bir büyüme patikasına girmesi için önce demokrasi hukuk, insan hakları, ifade özgürlüğü, eğitim gibi konularda başlaması lazım. Şimdi Kürt sorununun ekonomik boyutlarını tam olarak bilmiyorum ama bir ülkenin öngörülebilir olmasını sağlamanız lazım. Özellikle ekonomik kararlar almanız lazım. Bunun için sorunlu alanlara yönelik sizin sistematik bir çözümünüzün olması lazım. Yani Kürt sorunu, işsizlik, eğitim, işsizlik olabilir. 

Bunlarda somut adımlar atıyor olmanız lazım ki, insanlar yatırım yapsın. Bu anlamda Türkiye’nin ciddi anlamda çözüm üretmesi lazım. Çözüm nedir bilmiyorum ama bir şey yapmak lazım. Çünkü yatırım dediğiniz şey, ekonominin uzun vadeli işidir. Bunlar ekonominin olmazsa olmaz koşullarıdır. Bu iktidarın bu konularda bir iyileştirmeye gitmesine dair bir inancım yok maalesef. (HABER MERKEZİ)

Öne Çıkanlar