Siyasetin sefaleti; ezan, bayrak, Sakarya

Bekaya sığınıyor, ezana sarılıyor, bütün çirkinliklerinin üzerine bayrak örtmek istiyorlar. Saray’ın yargısı da, medyası da, güvenlik güçleri de bu ortama uyum sağlama çabasında.

AKP-MHP ittifakı yerel seçim yapmak istemiyor.

Dertleri seçilecek belediye başkanları, meclis üyeleri, muhtarlar değil.

Tek amaçları en azından 24 Haziran seçimlerindeki oy oranını tutturarak, kritik kentlerde başkanlıkları kazanarak erken seçim ortamı doğmadan iktidarlarını sürdürmek.

Onun için olsa gerek Erdoğan neredeyse her seçim konuşmasında "4, 5 yıl daha iktidardayım" diye altını çiziyor.

Cumhur İttifakı sadece AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli ile değil tüm parti kadroları, milletvekilleri, bakanları, bürokratlarıyla kendilerine bağlı medyayı, yargıyı, güvenlik güçlerini kullanarak yerel seçimleri çığırından çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Cumhur İttifakı resmen yerel seçimlerden kaçıyor; bekaya sığınıyor, ezana sarılıyor, bütün çirkinliklerinin üzerine bayrak örtmek istiyorlar… CHP’yi, İYİ Parti’yi, HDP’yi, SP’yi; PKK’ye, "FÖTÖ"ye, hatta DHKP-C’ye dönüştürerek kendinden uzaklaşan seçmenin aklını çelmek istiyorlar.

Seçime değil de savaşa giriyorlar sanki. Karşılarında siyasi rakipleri yokmuş da düşmanları varmış gibi bir dil kullanıyorlar.

Seçim yaklaştıkça iyice paniklediler, neredeyse siyaseti bıraktılar parti sözcüleriyle, verdikleri kanunsuz emirleri uygulayan yargılarıyla, güvenlik güçleriyle, medyalarıyla sadece belden aşağı vuran iftiracılara döndüler.

Hatta bu konuda insan aklının sınırlarını bile zorluyorlar.

8 Mart’ta polisin engellediği hatta kalkanla, plastik mermiyle, tazyikli suyla, köpekle saldırdıkları kadınların protestosundan bir "ezan protestosu" çıkartıyorlar.

En başta sözcülüğünü Erdoğan’ın yaptığı "ezan protestosu" yalanını orada da bırakmıyorlar. İsrail askerleriyle 8 Mart’ın yürüyüşçü kadınlarını yan yana koyuyorlar, yanına uydurulmuş bir "bayrak yakma" meselesi ekliyorlar.

Erdoğan meydan meydan dolaşıp ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı bir dille nutuklar atıyor.

"CHP bayrağı ile HDP paçavrası yan yana. Ezanımıza hor bakanlar, bayrağımızı yakanlar bunlar kimle el ele, CHP ile el ele" diyor. Orada dursa yine iyi. CHP’nin yanına HDP’yi ekliyor, İYİ Parti’ye "sözde", SP’ye "Saadetçik" deyip toplamını "dörtlü çete" olarak adlandırıyor.

Kadınların "ezanı ıslıkladığı" iddiasıyla İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa’ya girmesi arasında benzerlik kuruyor:

"Ülkemizde birileri ezanı ıslıklar da İsrail durur mu? Onlar da Mescid-i Aksa’yı postallarıyla kirletmeye cüret ettiler."

Cumhur İttifakı’nın sözcüleri ya insan aklının sınırlarını zorluyor ya da seçmenlerin aklıyla alay ediyor.

Bunu başta bütün yaşanan gerçekleri, bilinen kuralları ters yüz ederek bizzat Erdoğan yapıyor.

"Ezan ve bayrak düşmanları kendilerine yeni bir çatı buldular. CHP örtüsü altında, adı İYİ, kendi fesat partinin makyajı altında, PKK’lılar, FETÖ’cüler belediyelere sızdırılmaya çalışılıyor. Listelere bunları koydular. Şimdi Mansur efendinin listesinde de bunlar var. Buraya da yerleştiler. CHP’den FETÖ’cü belediye başkan adayı var."

Nereden çıktı bu "ezan ve bayrak düşmanları" derseniz…

"Ezan protestosu" yalanında kendi yandaş kalemlerini, hatta parti kadrolarını bile inandıramadı ama hâlâ söylemeyi sürdürüyor.

"Bayrak düşmanlığı"ndan ise yıllar önce Mersin’de yaşanan "bayrak yakma" olayını kastediyorsa o olayın düzmece olduğu çoktan ortaya çıktı.

İşin gerçeği şu ki bir ülkenin cumhurbaşkanı "hayatın olağan akışına" uygun olmayan açıklamalar yapıp rakiplerini şeytanlaştırmaya çalışıyor.

Oysa yasa çok açık. Zimmet, irtikap, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma ya da devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkûm olanlar belediye meclis üyeliğine aday olamıyor. Yasaya göre "terör eylemlerinden mahkûm olanlar"ın da aday olması imkânsız.

Bu yasayı da iktidarın kendine bağladığı İlçe Seçim Kurullarından başlayıp Yüksek Seçim Kurulu’na kadar uzanan bir mekanizma denetliyor. Hele muhalefetin bu yasaya uygun olmayan bir adayının bu barajı aşma şansı hiç yok.

Bu nedenle Millet İttifakı’nın PKK’den ya da ‘FETÖ’den mahkûm olmuş adayları yok ama Cumhur İttifakı’nın "FETÖ"den de, ihaleye fesat karıştırmaktan da mahkûm olmuş adayları var.

Bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak Erdoğan bunları biliyor elbette. Ama hayatın gerçekleri 31 Mart seçimlerine yaklaştıkça daha çok aleyhine çalıştığı için seçmene gerçek olmayan bir propaganda yapmak mecburiyetinde kalıyor.

Bu arada siyasi rakiplerini sandıkta yenmesi güçleştikçe meşru olmayan yollara daha çok başvuruyor.

HDP’nin eş genel başkanlarından, milletvekillerinden, belediye başkanlarına, meclis üyelerine, parti yöneticilerine ve kadrolarına kadar binlercesi cezaevinde.

HDP’nin Diyarbakır il binası tam 114 gündür polis ablukası altında. Üç ayda beş kez basıldı. Bu baskınlarda toplam 81 kişi gözaltına alındı.

Seçim bürolarının açılışında halay çeken HDP’liler gözaltına alınıyor, seçim araçlarına hiçbir gerekçe gösterilmeden el konuyor.

CHP’nin genel başkanı Kılıçdaroğlu, kendine bağladığı yargı marifetiyle fezleke tehdidi altında.

İçişleri Bakanı Soylu’ya "Beş paralık adam" dediği için yargı Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılması için alelacele fezleke gönderdi Meclis’e.

Oysa aynı yargı Kılıçdaroğlu hakkında "şerefsiz", "alçak", "çirkef", "düzenbaz", "edepsiz", "sahtekâr" gibi sözcükler kullanan Bakan Soylu için "ifade özgürlüğü" diyerek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti.

Son günlerde Erdoğan mızrağın sivri ucunu da bugüne kadar adını ağzına almadığı İYİ Parti lideri Meral Akşener’e çevirdi:

"Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor. Aynı yola sen de düşebilirsin. Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil."

Cumhur İttifakı’na karşı olan, oy vermeyi düşünmeyen herkesin "terörist" ilan edildiği bir yerel seçime gidiyoruz sonuçta. Neresi "yerel"se…

Takım kaptanı bu noktada olunca yanındaki oyuncuların "fantezileri" de tavan yapıyor.

AKP’nin Ankara adayı Özhaseki seçimi Cumhur İttifakı’nın kazanması halinde su ve elektrik faturalarını PKK’lilerin, DHKP-C’lilerin tahsil edeceğini bile söylüyor.

İçişleri Bakanı Soylu’nun "fantezisi" de sınır tanımıyor:

"31 Mart akşamı Cumhur İttifakı’nda bir zafiyet olursa, bunu da Doğu ve Güneydoğu’ya giden bir kardeşiniz olarak söylüyorum, ertesi sabah 1 Nisan’da altı yaşındaki masum çocukların eline silah vererek kaymakamlık ve valilikleri altüst ederler."

Ya altı yaşında çocuk ya da silah görmemiş anlaşılan.

İşte 31 Mart yerel seçimlerine böyle bir atmosferde gidiyor Türkiye.

Cumhur İttifakı’nın sözcüleri siyasetin sefaletinden görülmemiş örnekler veriyorlar; Saray’ın yargısı da, medyası da, güvenlik güçleri de giderek çılgınlaşan bu ortama uyum sağlama çabasında.

Artık öyle bir noktaya geldik ki, bu seçimin tek yerel unsuru olarak "Sakarya" kaldı.

Evet, evet, "Sakarya".

Hani sahadaki siyasetin sefaletini anlatmak için kullandığımız "ezan, bayrak, Sakarya"daki Sakarya.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi