Sol hareketler 23 Haziran seçimi için ne diyor?

Sol hareketler 23 Haziran seçimi için ne diyor?
23 Haziran’da gerçekleşecek İBB seçiminde 4 parti ve 17 bağımsız aday yarışacak. İmamoğlu ve Yıldırım’ın ön plana çıktığı seçimle ilgili sol-sosyalist hareketlerin görüşlerini derledik.

Ahmet Tirej KAYA


Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) iptal kararının ardından yenilenecek olan İstanbul seçimine sayılı günler kaldı. 

31 Mart’ta gerçekleşen İstanbul seçimlerinde 24’ü bağımsız 32 aday yarışırken, 23 Haziran’da gerçekleşecek olan seçimde ise AKP, CHP, Saadet Partisi ve Vatan Partisi ile 17 bağımsız aday yarışacak. Önceki seçimde Kürdistan’daki belediyeleri kazanma ve batı illerinde de AKP-MHP’ye kaybettirme politikası izleyen ve İstanbul’da aday çıkarmayan HDP, 23 Haziran’da da Ekrem İmamoğlu’nu destekleyeceklerini ve seçim için seferber olacaklarını duyurdu.

Son yerel seçimlerde sol hareketlerin bir kısmı boykot tavrını izlemiş, bir kısmı İmamoğlu’nu desteklemiş ve bazıları da kendi bağımsız adaylarını çıkarmıştı.

"İstanbul’u kazanan, Türkiye’yi de kazanır" sözü, bütün sol ve sosyalist hareketlerin bu şehirde çalışma yapıyor olması ve en güçlü faaliyetlerinin burada bulunuyor olması nedeniyle söz konusu hareketleri de ilgilendiriyor. Hareketler seçimi boykot etmek ve İmamoğlu’nu desteklemek üzerinden ikiye ayrılmış durumda. 

Sol ve sosyalist hareketlerin, ülke gündemini belirleyen İstanbul seçimini nasıl değerlendirdiğini geniş bir listeyle derledik.

(Haber içeriği hazırlanırken bazı hareketlerden görüş alındı ve bazı hareketlerin de resmi açıklamaları kullanıldı. Hareketlerin adları da alfabetik sıraya göre dizildi.)

Alınteri

Alınteri tarafından 7 Mayıs’ta yapılan açıklamada 23 Haziran seçimlerini boykot etme öneriliyor:

"Bu hayasızlığa bu kez daha ağır bir ders vermek" ya da "irademize sahip çıkmak" gerekçeleri ileri sürülüyor. Kural-sınır tanımaz hayasızlığı, zorbalığa dayalı pervasızlığı her olayda katlanarak büyüyen, üstelik güç ve zemin kaybederek inişe geçtiğinin farkında olan faşist bir zorbalık rejiminden söz ediyoruz. Hala ona sandıkta ders verilebileceğini düşünmek ya da irademize sahip çıkmanın sanki tek yoluymuş gibi hala sandığa ve oya güvenmek, 2010 referandumundan sonra toplum olarak yaşanan onca deneyimden hiç bir ders alınmadığını gösterir. Tarihten vazgeçtik, canlılığını hala koruyan örnekler olarak Sudan ve Cezayir örnekleri gözümüzün önünde. İradenin nasıl konuşturulacağını, diktatörlerin o iradeyi nasıl tanımak zorunda bırakılacağını bu örneklere bakarak da görebiliriz.

Onun için bu oyuna ortak olunmamalı, kim bilir hangi yeni tuzakların kurulacağı 23 Haziran seçim aldatmacası boykot edilmelidir."

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

31 Mart öncesinde "Düzen partilerine oy vermeyelim, hesap soralım!" başlıklı bir açıklama yayımlayan BDSP tarafından haberimiz için gönderilen görüşte şunlar belirtiliyor:

"Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yaşamı açısından İstanbul, Ankara, İzmir gibi önemli kentleri kaybeden, buradan hareketle kendi geleceğini tehlikede gören Erdoğan yönetimi tamamen keyfi biçimde İstanbul seçimlerini yok saydı. Yeri geldiğinde ‘milli irade’yi diline dolayan ve demagoji konusu yapan gerici-faşist iktidar, söz konusu kendi geleceği ve çıkarları olduğunda milyonların tercihini yok sayacağını böylelikle bir kez daha göstermiş oldu. Kuralsız ve keyfi biçimde topluma yeni bir seçim dayattı.

İster Binali Yıldırım olsun ister Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran’da mindere çıkacak olanlar sömürü düzenini temsil ediyorlar. Her ikisi de varlığını sömürü düzenine borçlu. Bu nedenle emekçiler gerek seçimlerden, gerekse sermayeyi temsil eden güçlerden asla bir beklenti içerisine girmemelidir.

Devrimci siyasal yaşam soluksuz ve kesintisiz bir siyasal çalışma ve mücadele sürecidir. Bu mücadele bugün bizzat dinci faşist gericilik tarafından gündeme getirilen yeni saldırının özel koşulları içinde sürmektedir. Değişmez amaç, her zaman olduğu gibi somut siyasal sürecin ortaya çıkardığı sorunlardan hareketle ve onun sunduğu fırsat ve olanaklardan yararlanarak işçi ve emekçi kitleleri uyarmak, aydınlatmak, birleştirmek, örgütlemek ve fiili mücadeleye yöneltmektir. Bu mücadele içerisinde kitlelerin bilincini, birliğini ve örgütlenmesini daha da geliştirmektir."

Devrimci Hareket

7 Haziran 2019 tarihinde bir açıklama yayımlayan Devrimci Hareket, şunları ifade ediyor: 

"İstanbul’da seçimlerin iptal edilmesi, açık faşizm tespitimizin yerindeliğini bir defa daha ortaya koymuştur. Burjuva siyaset tarzının bir dönemi sona ermiştir. İktidarın, halkta rıza oluşturmayı amaçlayan bu demokrasi oyununa tahammülünün kalmadığı ortadadır. Sömürge tipi başkanlık koşullarında seçimler, dünden çok daha sınıfsal bir içerik kazanmış, sermayenin sözünün ve ağırlığının çok daha fazla hissedildiği bir zemin haline gelmiştir. Neoliberal saldırganlığın bugünkü icra biçimi, şeklî de olsa halkın katılımına, görece de olsa demokratik öğelere ve kuvvetler ayrılığına izin vermiyor.

Bu tablo egemenler açısından böyle sürdürülemez, kriz daha fazla ertelenemez. Bu köhnemiş düzenin ve makyajı dökülen ilişkilerin karşısında sanıldığının aksine çaresiz değiliz. Önümüzdeki süreçte halkın kendi kendini yönetmesine, doğrudan katılıma imkan tanıyan örgütlenmeler geliştirildiği oranda, kendi meclislerini kuran milyonların nezdinde seçimlerin de hükmü kalmayacak, alternatif ilişkilerin adım adım gerçekleştiği görülecektir. Halkımızın güçlü kolları ile aşamayacağımız engel, yenemeyeceğimiz güç yoktur. Bu karanlık tabloya mahkum değiliz, değiştirebiliriz, kurtuluşumuz devrimde, örgütlenelim!"

Devrimci Proletarya

Devrimci Proletarya’nın sitesinde yayımlanan "Post-seçim pazarlıkları" başlıklı yazıda aşağıdaki cümleler kullanılıyor:

"Erdoğan-AKP İstanbul BB’den elini çekmeyerek yalnızca güç ve iktidarın halen kendisinde olduğu tarzında bir güç gösterisi yapmakla kalmıyor, İBB’yi bırakmama tehdidiyle kayıplarını başka yönden hafifletmeye ve pazarlık gücünü korumaya çalışıyor. Bu pazarlıklar, belediyelerdeki devasa yolsuklarının örtülmesini de tabii ki içeriyor.
Tepedeki burjuva güçler çekişmesi ve pazarlığı ne olursa olsun, burjuva seçimlerden çıkan en net şeylerden birinin sosyal-yıkım programı olduğunu, Erdoğan’ın bunu balkon konuşmasında sermayeye güven vermeye çalışarak net biçimde üstlendiğini, Kılıçdaroğlu’nun ise bu programın uygulamasına destek verdiğini unutmamak gerekir."

Devrimci İşçi Partisi (DİP)

DİP, YSK’nin İstanbul seçimini iptal ettiği 6 Mayıs’ta ve daha sonra 22 Mayıs günü yayımladığı iki açıklamada da boykot fikrini savunuyor: 

"Devrimci İşçi Partisi, boykot tutumunda ısrar etmektedir. Çünkü bir tarihsel dönemeç noktasındayız. Devrimci İşçi Partisi, uzun süredir Erdoğan ve AKP’nin seçimle gitmeyi kabul etmeyeceğini anlatmaya çalışıyor kitlelere. Şimdi bu, kısmi bir ölçekte somut olarak yaşanıyor. İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin hukuki nitelikte hiçbir nedeni yoktur. Yenilenmenin nedeni AKP’nin yenilmesidir! Bu rejimden çıkış bakımından rejimin kendi yolları tıkanmıştır. Kapılar kapatılmıştır. Anahtarı, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığının sağlanmasıdır. Çünkü her şey gösteriyor ki, TÜSİAD’ın ihtiyaçlarına hizmet ettiği için muhalefet de rejime hapsolmuştur. Amerikan ve TÜSİAD muhalefetinin yolundan giden, ancak işçi sınıfının ve halkın daha ağır bir istibdad yolundaki hamleler karşısında uyuşturulmasına katkıda bulunmuş olacaktır."

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP)

Partinin resmi internet sitesinde yayımlanan Şenol Karakaş imzalı yazıda, "31 Mart’ta sadece HDP’ye oy çağrısı yapıp, HDP’nin olmadığı yerlerde oy kullanmamıştık." deniliyor ve 23 Haziran’da İmamoğlu’nun destekleneceği söyleniyor:

"Sorunlar İmamoğlu’yla çözülecek diye değil, çözülemez. Sorunlar sadece ve sadece aşağıdan, işçilerin kendi mücadelesiyle çözülebilir. Fakat, şimdi demokratik bir hak gasp ediliyor. (Bölgede HDP’li belediye başkanlarına OHAL döneminde arka arkaya yapılanları saymıyoruz tabii hep birlikte!) Demokrasinin kendisi tarumar ediliyor. Bu yüzden İmamoğlu’nun yanındayız! İmamoğlu’na yapılan haksızlığa karşı tüm mücadelelerin içinde yer alacağız!

Göçmen düşmanlığına, Kürt düşmanlığına, "azınlıklara" düşmanlığa taviz vermeyen, krizin faturasını sorumlularının ödemesini dile getirerek, CHP’nin geleneksel ve kabul edilemez çizgisine tüm eleştirilerimizi saklı tutarak, bir İmamoğlu cephesi içinde yer almadan, "Hakkını yediler, hakkını verelim, oy verelim" diyerek bağımsız bir kampanya yapacağız."

Emekçi Hareket Partisi (EHP)

31 Mart’ta Özge Akman’ı bağımsız aday olarak gösteren EHP, 23 Haziran için adaylarını geri çektiklerini belirtiyor

"Seçim sürecinde sosyalist dünya görüşümüzle, rant - beton - para siyasetini savunanların karşısında partimiz adına aday gösterdiğimiz emek verenlerin adayı Özge Akman, yenilenen seçimlerde aday olmayacaktır. Partimiz hala adayların, rant - beton - para siyasetinden ve patronlarla el sıkışmaktan geri durmayacağı görüşündedir fakat bu seçimi normal bir seçim olarak ele almamaktadır.

Bu seçim halkın iradesine el koymaya çalışanlarla halkın iradesine sahip çıkanlar arasında olacaktır. Emek verenlerin iradesine sahip çıkmak için verilecek demokrasi mücadelesi kritik bir noktada durmaktadır."

Emek Partisi (EMEP)

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan 31 Mart seçimlerinde İstanbul ve Ankara’da CHP adaylarına oy vereceklerini açıklamıştı. İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros’un yaptığı açıklamaya göre parti 23 Haziran’da da aynı tavrı izleyecek:

"Bu yağma ve sefalet düzenin sürdürülmesine, İstanbul belediyesi eliyle rant ve kar politikalarının güçlendirilmesine, kentin kaynaklarının halka karşı kullanılmasına izin vermeyelim. Bu vesileyle İstanbul Emek Partisi İl Örgütü olarak belediyenin halkın sömürülmesinin bir aracı haline getirilmesine karşı, sandıkta yağma belediyeciliğine gereken dersi vermeye çağırıyoruz.

Birliğimizin ve gücümüzün sandıkla sınırlı kalmaması gerektiğini de biliyoruz. Tüm işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri hesap sormaya, birleşmeye, mücadele etmeye ve yaşamın her alanında örgütlenmeye çağırıyoruz."

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP)

31 Mart seçimleriyle ilgili yaptığı açıklamada, "CHP adaylarının olduğu yerlerde ise bu adaylara dair dolaylı ya da dolaysız herhangi bir oy çağrısında ve çalışmasında bulunmayacağız." ifadelerini kullanan ESP tarafından Parti Meclisi adına kamuoyuyla paylaşılan açıklamada ise şunlar belirtiliyor:

"Ezilenlerin Sosyalist Partisi olarak hiçbir meşruluğu olmayan İBB başkanlık seçimi için sandığa çağrı yapmayacağız. Seçim muharebesini, halklarımızın saray rejimine karşı biriken öfkesini sandığa kanalize etmek ve toplumsal patlama dinamiklerini egemenler arası saflaşmanın sonucuna bırakmak yerine, direniş damarlarının sokakta buluşması, ayrı bir siyasi hat olarak belirginleşmesi ve üçüncü cephenin yeni ve daha güçlü sıçraması hattından ele alacağız.

6 Mayıs’tan bu yana yaptığımız gibi, 23 Haziran seçim çarpışmasına hazırlanan her hareketle etkin ilişki içinde olacak, yan yana geleceğimiz bütün zeminlerde birleşik halk iradesini büyütme görüş açısıyla sorumluluk alacağız. Demokratik ve adil bir ortamda seçimin yapılması ve seçme-seçilme hakkı gibi demokratik haklar için de sokakta mücadele etmeye devam edeceğiz. Tüm ilerici, sol, sosyalist güçleri de faşist bloka karşı mücadele alanlarına, birlikte mücadeleye çağırıyoruz!"

HALKEVLERİ

Halkevleri’nin resmi sitesinde yayımlanan açıklamada İmamoğlu’na oy çağrısı yapılıyor:

"İstanbul halkı tercihini AKP’nin karşısında durarak yapmıştır. Bu tercihi bir kez daha kanıtlamak, AKP’nin hukuksuzluklarına dur demek için tüm yurttaşları Ekrem İmamoğlu’na oy vermeye çağırıyoruz. Ancak bu yeterli değildir, 23 Haziran’a kadar seçimleri merkezine alan ve sonra da devam edecek mücadele adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşı adalet, faşizme karşı demokrasi ve özgürlük mücadelesi olarak sürecektir. Bu mücadelenin başarıya ulaşması, kazanım sağlaması ve kazanımların korunması ancak halkın özne olduğu bir örgütlenmeyle, halkın örgütlü gücüyle mümkündür."

Kaldıraç

23 Haziran seçimi için bir açıklama yayımlayan Kaldıraç tarafından bize gönderilen görüşte aşağıdaki ifadeler kullanılıyor:

"Saray Rejimi, eğer İstanbul’u kaybederse, büyük rant ve yağma kanallarını kaybedecektir. ‘İstanbul’u veren, Türkiye’yi verir’ diyenler, kendileri için yolun sonunu gördüklerinden seçimi iptal etmişlerdir. Kürt il ve ilçelerinde, yasalar ayaklar altına alınarak seçim sonuçları yok sayılmıştır.

‘Her şey çok güzel olacak’ sözü, aslında yeterli değildir. Ama toplumun geniş kesimlerinden ses çıkması, çok küçük bir tonda da olsa ses çıkması önem kazanmıştır. Bu, 31 Mart seçimlerinin sonucudur. Bu sesi çoğaltmak önemlidir ve mümkündür. 23 Haziran seçimleri, sonucu ne olursa olsun, bunun olanağı demektir. Sandıktan çıkan sonuçların, hileleri yenmenin, yalan makinaları ile başa çıkmak ve zulmü ortadan kaldırmak anlamına gelmediğini, artık herkes, gözü olmayanlar da dahil görmeye başlamıştır. Halkın kendi gücüne, işçi sınıfın kendi örgütlülüğüne güvenmek dışında yolu yoktur."

Komün Dergisi

31 Mart seçimlerine dair yapılan açıklamada, "HDP’nin aday çıkarmadığı hiçbir Türkiye yerleşkesinde sandığa gitmeyeceğimizi ve sandığa gidilmesi çağrısı yapmayacağımızı belirtiyoruz." ifadelerini kullanan Komün Dergisi’nin resmi internet sitesinde yayımlanan Mehmet Turan imzalı yazıda 23 Haziran seçimleri değerlendiriliyor:

"Faşizme karşı bağımsız sosyalist yol, kitlelerin biriken ve büyüyen öfkesi ile birlikte olmaktır. Ve sandığa gidecek olan demokrat ve yurtseverlerle ayrı kanallardan da olsa faşizme karşı gerektiğinde ortak duruşlar sergileyebilmektir. AKP-Ergenekon güçlerine karşı CHP’ye oy verip vermemelerinden bağımsız olarak başta fiili olarak düşman ilan edilen  %50 olmak üzere bu düzenden alacağı olan tüm emekçi kesimlerle bir arada olmaktır. Tekrar edecek olursak burada önemle görülmesi gereken sandığa gidecek olan Sol ile boykot kararı alan Sol’un gelecek açısından da, bu 23 Haziran seçiminin hemen ertesi günü başlayacak bir gelecektir-, aynı anti-faşist kulvarda yer alacak olduğudur.
Biz kâhinler topluluğu değiliz. 23 Haziran seçim sonuçlarında haksız çıkmaktan üzülmeyiz; haklı çıkmaktan sevinemeyeceğimiz gibi. Haksız çıktığımızda, yani sandıktan yine CHP çıktığında bunun bir ‘zafer’ olmadığını, faşizme karşı savunma savaşının daha kritik bir evreye gireceğini bildiğimiz gibi, haklı çıktığımızda yani türlü sandık hileleleri ve hatta toplumda dehşet ve korku yaratacak ve sivil kayıplara yol açacak devlet terörü ile CHP sandıkta kaybettirildiğinde bugünden bu olasılığı kitlelerin önüne koyduğumuz için faşizme karşı halk savunma savaşında kitleleri daha güçlü bir şekilde yanımızda bulacağımıza da biliriz."

Köz Gazetesi

Köz Gazetesi tarafından 10 Haziran’da Yeni Dünya İçin Çağrı ile birlikte yayımlanan ortak açıklamada şunlar söyleniyor:

"Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı arasında, birine karşı diğerini tercih etmeyi gerektirecek özde bir farklılık yok. İki ittifak da birbirinden kötü, Türk egemen sınıflarının temsilcisi devletin savunucusu, halk düşmanı, emekçi düşmanıdır.  Bunlar arasında tercih kırk katır mı kırk satır mı tercihini yapmaya benzer!

İki gerici, burjuva ittifakın iktidar dalaşından bağımsız tavır takınalım, bağımsız sınıf mücadelesi yürütelim. Burjuva kliklerin kendi aralarındaki iktidar dalaşının parçası/uzantısı olmayalım. Ne ‘Cumhur İttifakı’ ne ‘Millet İttifakı’, ne Binali Yıldırım ne de Ekrem İmamoğlu diyoruz. İşçileri, emekçileri 23 Haziran seçimini boykot etmeye çağırıyoruz."

Mücadele Birliği

Mücadele Birliği’nin internet sitesinde yayımlanan Deniz Karadeniz imzalı yazıda 23 Haziran seçimleri şöyle değerlendiriliyor:

"Kritik konularda CHP'nin dümen suyuna girenler, bu kez de önderliği, şapkadan çıkarılan son tavşan olan İmamoğlu'na bıraktılar. İmamoğlu'nu destekleyerek AKP'yi gerileteceklerini sanıyorlar. Oysa CHP'nin ve İmamoğlu'nun misyonu AKP'yi değil, bizi geriletmek. Gerçekten AKP'yi geriletip CHP'yi mi ilerletmek istiyorsunuz; ''çare sandıkta değil, sokakta'' diyerek ileri atılın, tekelci sermaye gerekeni yapacak, devrim tehlikesini savuşturmak için AKP'yi frenleyip CHP'yi öne çıkaracaktır.

Dinci-faşist iktidar her zamankinden zor durumda. Emperyalist efendilerin desteği olmadan bir gün bile ayakta kalamaz. Ve öyle zamanlardan geçiyoruz ki, her bir emperyalist kendi derdine düşmüş. Kendi aralarındaki çelişki ve kapışmaların hengamesinde bizimkiler üvey evlat gibi ortada bırakılabilir. İktidarlarını sürdürmek için usturuplu yalanlar söylemeleri bile lüks oldu artık. Sadece çıplak zorun gücüyle günü kurtarır oldular. Bol kepçe dağıtılan kredi borçlarının da sonuna gelindi."

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)

6 Mayıs günü bir açıklama yayımlayan ÖDP, "YSK Halk İradesine Darbe Yaptı" diyor:

"Bu kararla sandık devrilmiş, artık demokrasinin kırıntısının da kalmadığı anlaşılmıştır. 31 Mart gecesi başlatılan operasyonlar, bir ayı aşkın zamandır yürütülen baskılarla birlikte, çalınan minarenin kılıfını ayarlama süreci olarak işletilmiş ve bugün de YSK eliyle son darbe vurulmuştur.
Bu karar ülke tarihine asla silinmeyecek kara bir leke olarak geçecektir. Tüm demokratik muhalefet güçlerinin bugünkü sorumluluğu bu zorbalığa teslim olmamak, halk iradesine sahip çıkmak ve bu sürecin gayri meşru olduğunu ilan etmektir."

PARTİZAN (Özgür Gelecek)

Resmi internet sitesinde konuyla ilgili bir açıklama yayımlayan Partizan (Özgür Gelecek), 23 Haziran’ı şu ifadelerle değerlendiriyor:

Açık ki geleceği kazandıracak olan, insanca yaşanacak bir dünyayı kuracak olan, sandığı da içine alan ancak onunla sınırlı olmayan gerçek bir fiili meşru mücadeledir. İptali takiben YSK’nın gayr-ı meşru tutumunu ve seçim sistemini elbette AKP iktidarını protesto etmek için sokağa taşan öfke, fiili meşru ve birleşik mücadelenin yakıcılığını ve güncelliğini de göstermiştir.

23 Haziran İstanbul seçimlerinde tavrımız, AKP-MHP gerici faşist ittifakı eliyle yaşama geçirilen tüm uygulamalara karşı durmak adına "Gerici-Faşist Partiler Çözüm Olamazlar!" şeklindedir. YSK darbesine karşı kitlelerin direnişi sokakta büyüten duruşundan beslenecek ve birleşik mücadeleyi büyüteceğiz!

PARTİZAN (Yeni Demokrasi)

"‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ mı?" başlığıyla yayımlanan yazıda, Partizan’ın (Yeni Demokrasi) görüşleri şu ifadelerle özetleniyor: 

"‘Neden CHP’ye oy veriyorsunuz’ sorusuna verilen ‘AKP’ye mi oy verelim’ cevabı sıkça karşımıza çıkıyor. Elbette "AKP’nin gitmesi"ni toplumun geniş bir bölümü istemektedir. Çünkü; Türk hakim sınıfları ve TC devletinin 17 yıldır yürüttüğü saldırı politikaları AKP eliyle gerçekleştirilmiştir. Bunun kitlelerde AKP’ye karşı büyük bir tepki doğurması doğaldır. Fakat devrimci olduğunu iddia edenler ya da bir şeyleri değiştirip-dönüştüreceğini iddia edenlerin salt AKP’yi hedefe koyan bu yanılgıya düşmesi kendileri açısından sorun teşkil etmektedir. Bu noktada faşizmi AKP ile başlatıp AKP ile bitirenlerin, açıktan ya da dolaylı olarak İmamoğlu’nu desteklemesine şaşıramayız. Çünkü onlar için CHP’nin İstanbul’u tekrar alması demek AKP’nin yani faşizmin sonu demektir! Ancak kaçırdıkları ve anlamak istemedikleri nokta; AKP’den önce de karşımızda duran, gözaltı, tutuklama ve imha politikalarıyla devrimcileri-komünistleri yok etmeye çalışan, ezilen ulus ve milliyetleri asimilasyon politikalarıyla baskılayan bir faşizm gerçeğidir. Bu sebeplerle, ‘ne olursa olsun AKP gitsin’ anlayışı devrimcilere ve halka kaybettirecektir. AKP giderse hiçbir şey, -nitelik ve öz anlamında hiçbir şey- değişmeyecektir. AKP’nin yerine sistemin farklı bir kliği dümenin başına geçecek sömürü ve zulüm düzeni sürmeye devam edecektir."

Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP)

10 Mayıs günü "Halk İradesi Gasp Edilemez" başlığıyla bir açıklama yayımlayan SODAP tarafından bize gönderilen görüşte şunlar kaydediliyor: 

"Faşizmden seçimlerle kurtulmanın mümkün olmadığını net olarak ifade etmek isteriz. Ancak toplumsal meşruiyetini seçimlerle kanıtlama eğilimindeki AKP faşizminin seçim yenilgisi almasının toplumsal kabulünde sarsılma yarattığını, itiraz edenlerin seslerini yükseltmesine vesile olduğunu 31 Mart seçimlerinin sonuçlarında görmek mümkün. Bu nedenle kırıntı düzeyinde bir hukuki zemine (kendi belirledikleri hukuk içinde) dahi yaslanamazken seçim yenileme kararı almak durumunda kaldılar. 

Yerel yönetimleri ve özellikle metropol ekonomilerini düzenlerinin bekası için rant kaynağı olarak değerlendiren bu ahbap çavuş kapitalizminin en önemli beslenme kaynaklarından biri olduğu için bu seçim kayıpları, ekonomik krizi getirdikleri aşamada önce yandaş sermayenin yaşam kanallarını köreltecek ardından onun gücüne yaslanan siyasi iktidarın gidişini hızlandıracak bir kapasiteye sahiptir. Seçim yenileme kararının ekonomi-politik zemininde de bu gerçeklik vardır.

Devrimci demokrasi güçleri açısından 23 Haziran ancak 24 Haziran ve sonrasıyla birlikte değerlendirildiğinde anlamlıdır. Emek, barış ve demokrasi güçlerinin yan yana gelerek, iş, ekmek, onur, güvence, adalet, barış, demokrasi  mücadelesini birlikte yükselteceği bir ittifak zeminini şimdiden (23 Haziran'ı da vesile yaparak) kurmaya, güçlendirip, yaygınlaştırmaya girişmek zorunluluktur. Halklarımızın geleceği bu ittifak zeminin yürüteceği mücadele üzerinde yükselecektir."

Sosyalist Emekçiler Partisi (SEP)

10 Mayıs’ta SEP tarafından yapılan açıklamada, şunlar aktarılıyor: 

YSK haftalardır beklenen kararını açıkladı, 7’ye karşılık 4 oyla İstanbul seçimleri yenilenecek.

 "31 Mart seçimlerinde ekonomik krizin de etkisiyle büyük bir hezeyan yaşayan AKP yavuz hırsızlıkta sınır tanımıyor. 17 yıl boyunca cemaat ve derneklere milyon dolarlar aktaran, her türlü rant ilişkisiyle İstanbul’u parsel parsel satanlar en büyük rant ve yolsuzluk kapısının elinden gitmesine dayanamadı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak ellerindeki yerel yönetimlerin her türlü imkanından yararlanarak iktidarını perçinleyen AKP’nin, 17 yıl boyunca ‘milli irade’ mavalı okumasının sonu; açıkça kaybettiği seçimlerde yargı ve YSK’ya verdiği emirlerle seçimleri yenilemek.

 7 Haziran’da tek başına iktidar olamayınca savaş ve milliyetçilikle oylarını arttıran AKP, bugün de seçimlere hile karıştığı bahanesiyle seçimleri yeniliyor. Krizin, yoksulluğun, işsizliğin derinleştiği, emekçilerin kadınların ve gençlerin baskılandığı dikta rejimine karşı tek alternatif emekçilerin örgütlü gücüne güvenmesidir. Bu karar emekçilerde bir umutsuzluk dalgası yaratmamalı. Ülkelerin kaderi hiçbir zaman seçimlerle belirlenmedi, bundan sonra da öyle olmayacak. Dikta rejiminden, AKP’den topyekün kurtulmanın, krizin faturasını asıl sahibi olan siyasi iktidara ve patronlara kesmenin başka bir yolu yok!"

Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF)

Resmi internet sitesinde 31 Mart’la ilgili bir değerlendirme yayımlayan SMF’nin 23 Haziran seçimine dair görüşleri ise şu ifadelerle belirtiliyor:

Söz-Yetki-Karar Doğrudan Halka’ Şiarı İle ‘Devrimci-Halkçı’ Sosyalist Yerel Yönetim Siyaseti, Burjuva Sisteme Tek Alternatiftir! Bu anlamıyla, yenilenen İstanbul seçimlerinde, AKP-Erdoğan güruhuna devrimci taktik siyasetimizle yönelttiğimiz okun sivri ucu, hiçbir sermaye partisine, hiç bir düzen temsilcisine oy yok-desteklemiyoruz tavrıyla bütünlüklü ele alınmalıdır.

İstanbul seçimleri özgülünde, esasta iki düzen partisinin adaylarının yarışacağı açıktır. Düzen partileri ve temsilcileriyle aramızda kalın çizgiler olduğu kesin ve tartışmasızdır. Taktik siyaset somut bir gerçeklik üzerinden belirlenmeli ve sonuçları kapsamlı hesaplanmalıdır. İstanbul koşullarında, karşılıklı kamplaşmanın derinleştiği bir politik ortamda, komünistlerin kendi siyasetini, kitlelere taşıması bir o kadar önemlidir.  Kitlelerle buluşma, açık faşizm koşullarında, anti faşist birlikte mücadeleyi örgütleme ve en önemlisi de, kitleleri alternatifsiz olmadığını, tüm sistem partileri ve iktidar kliğiyle hesaplaşarak ortaya koymak, süreç açısından doğru olan taktiktir."

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)

31 Mart seçimleriyle ilgili bir tutum belgesi yayımlayan SYKP tarafından bize gönderilen görüşte aşağıdaki tespitler yapılıyor:

"İstanbul’dan Diyarbakır’a tüm demokrasi güçlerini direniş temelinde yan yana getirmek, birleşik mücadelelerini örmek, bu zemini kalıcı hale getirmek, bu zemin ekseninde faşizmin kurumsallaşma ve yerleşme yeltenişine karşı en geniş cephe siyasetini tesis etmek için esnek, yaratıcı ve kapsayıcı politikalar geliştirmek… 31 Mart Yerel Seçim başarısı, kazandıran yolun bu olduğunu bütünüyle ortaya koymuştur. Bu yolda rehavete kapılmadan kararlılıkla yürümek, yarı yolda durmaksızın ilerlemek, AKP-MHP İktidar Bloku’nu merkezi siyasal iktidar katından indirmenin de yegane yoludur. Ancak esas olarak seçimler yoluyla faşizm tehlikesinin bertaraf edilebileceğini sanmak büyük bir yanılgıdır. Faşizme karşı yürütülecek mücadelede seçim platformunu önemsizleştirmek ne kadar yanlışsa, seçimler yoluyla faşizm tehlikesinin bertaraf edilebileceği yanılsamasına düşmek de o kadar yanlıştır. 

Partimiz bu yaklaşımın ışığında, 31 Mart İstanbul Yerel Seçimleri’nde en geniş cephe siyasetinin gereği olarak Ekrem İmamoğlu’nu destekleyecek olsa da, hiçbir burjuva partisinin faşizm tehlikesini bütünüyle boşa çıkaracak bir yaklaşıma ve tutuma sahip olamayacağının bilincinde olarak, partimizin de bileşeni olduğu HDP’nin, CHP’nin ya da şu ya da bu odağın kendisinin ‘görünmez’, ‘silik’ bir pozisyon takındığı takdirde seçimlerden başarıyla çıkılabileceği yolundaki telkinlerine itibar etmemesi gerektiğini; Kürt halkının, Alevilerin, kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin, seküler toplum kesimlerinin, özcesi toplumun tüm ezilen, sömürülen kesimlerinin taleplerini sahiplenerek; demokrasi cephesinin tutarlı ve kararlı sözcüsü konumuna yükselme becerisini göstererek seçim platformunda konumlanması gerektiğini düşünmektedir."

Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG)

TÖPG’nin yayın organı Toplumsal Özgürlük’te yayımlanan açıklamada şunlar belirtiliyor:

Şimdi, her türlü provokatif durum, uçlaşma zorlaması ve panik yaratma girişimlerini soğukkanlılıkla engellemek gerek.

"31 Mart’ta yan yana gelen halk güçleri, hiçbir provokasyona yer vermeden, bu birliği sürdürmelidir. Son derece olağanüstü ve kritik bir dönemeçteyiz, birbirine zıt çok fazla olasılık aynı anda devrede. Ancak, bu sürecin nereye evrileceğini belirleyecek yegane güç halktır. Kendi yaşamlarımıza, yarınlarımıza, geleceğimize sessiz ya da seyirci kalmayalım! Umutsuzluk ve karamsarlığa karşı mücadeleyi büyütelim. Halkın kendi ihtimalini yaratalım!

Şimdi YSK eliyle halkın iradesine yapılan darbeye karşı, halkın gerçek ve acil çıkarları doğrultusunda örgütlenecek Demokratik Cumhuriyet ve halkın çıkarlarını garanti altına alacak Demokratik Anayasa için mücadele etme zamanı!"

Türkiye İşçi Partisi (TİP)

TİP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Mezopotamya Ajansı’na verdiği röportajda, "Ekrem İmamoğlu'na daha geniş kesimlerin oy vermesi konusunda bir çalışma yürüteceğiz" diyor:

"23 Haziran'da yapılacak seçimlerdeki pozisyonumuz, esas olarak bu gayrimeşru girişim, hukuksuzluk, adaletsizlik karşısında bir pozisyon olacak. Son kertede Ekrem İmamoğlu'na daha geniş kesimlerin oy vermesi konusunda bir çalışma yürüteceğiz. Ama esas olarak da bu AKP’yi temsil edilen yeni rejime karşı olabilecek en geniş halk muhalefetini örgütlemek ve devrimcilerin, sosyalistlerin bu kavganın bir tarafı olduğunu ifade eden, işçi sınıfının, emekçilerin, gençlerin, kadınların taleplerini ön plana çıkartan bir seçim faaliyeti yürüteceğiz."

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) 

31 Mart seçimlerinde TKH tarafından İstanbul’da aday gösterilen Aysel Tekerek, 23 Haziran için aday olmayacağını açıkladı. TKH tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada şunlar belirtiliyor: 

"Bugün başkanlık rejiminde ortaya çıkan bu tablo, tam bir istibdat rejimidir! Türkiye Komünist Hareketi, böylesi bir tabloda, gayri-meşru bir biçimde yenilenecek yeni bir seçimin parçası olmayacaktır. Ancak ve ancak emekçi sınıfların örgütlü gücünün sermayenin, gericiliğin, faşizmin ve sağın bütün oyunlarını boşa çıkartacağını bilmektedir. Ülkemizi adım adım karanlığa ve yıkıma sürükleyen gerici ve emek düşmanı bu istibdat rejimine karşı mücadeleyi yükselteceğiz!"

Türkiye Komünist Partisi (TKP)

31 Mart seçimlerine parti olarak giren TKP, YSK’nin 6 Mayıs’ta aldığı kararın ardından bir açıklama yaparak partilerinin İstanbul adayını geri çektiklerini, seçimleri boykot etmenin doğru olduğunu ancak gelişmelere göre bu tavrı değerlendireceklerini belirtmişti:

"Etkisiz bir boykot girişiminin siyasi iktidarın ekmeğine yağ süreceğini bildiğimiz için, gelişmeleri takip edecek ve nihai kararımızı buna göre vereceğiz. Her durumda TKP bu girişime karşı kararlı bir duruş sergileyecektir. Partimizin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Zehra Güner Karaoğlu, 23 Haziran’da yapılacağı duyurulan oylamada hiçbir biçimde aday olmayacaktır."

TKP tarafından 9 Mayıs’ta yapılan açıklamada ise şunlar ifade ediliyor:

"Seçimleri boykot seçeneğinin bir an önce gündemden düşürülmesi için çaba sarf edenlerin, bunda ciddi bir başarı sağladıkları görülmektedir. TKP, hukuksuzluğun hızlı ve kesin bir şekilde kendini kabul ettirmesinin, bundan sonra olacaklar açısından da sakıncaları olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Partimiz, gereklerini anlatmaya çalıştığı bu seçeneğin güçlenmemesi durumunda yeni bir değerlendirme yapacaktır. Halkımız, bu değerlendirmenin sonucunda alacağımız kararların, AKP’nin ve Erdoğan'ın elini güçlendirecek unsurlar taşımayacağından ve TKP’nin tarihsel misyonlarını güçlendirecek nitelikte olacağından emin olabilir."

Yeni Dünya İçin Çağrı

Çağrı tarafından bize gönderilen görüşte şu ifadelere yer veriliyor: 

"31 Mart’ta yerel seçimler yapıldı. İstanbul’da 8 milyon 547 bin seçmen geçerli oy kullandı. Seçmen kararını verdi. Bu karar AKP/MHP bloğunun hoşuna gitmedi. AKP İstanbul’u kaybetmeyi kabullenemedi. YSK hukuk ile ilgisi olmayan siyasi bir karar aldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yenilenmesine karar verdi. 23 Haziran seçimi meşru bir seçim değildir. Bu seçim oyununun figüranı olmamak için doğru tutum seçimi boykot etmektir."

Yeşil Sol Parti

31 Mart öncesinde "Biz batıda HDP’nin stratejisine göre uygun bir pozisyon alıyoruz." diyerek tavrını açıklayan Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Eylem Tuncaelli - Sinan Tutal tarafından bizimle paylaşılan görüşte şunlar belirtiliyor:

6 Mayıs’ta İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı İmamoğlu’nun mazbatasının alınarak seçimin yenilenmesi kararı Türkiye demokrasi tarihine kara leke olarak geçti. Tek adam rejiminin baskılarına direnemeyen YSK aslında aldığı bu kararla hukuki değil, siyasi bir karar vererek, bağımsızlığını ve güvenilirliğini yitirdiğini tüm dünyaya ilan etti.

Demokrasinin son kırıntıları da bu uygulamalarla tarumar edildi, rejim ve tüm organlarının gayrimeşruluğu su götürmez bir gerçek haline geldi. 

Dünyanın en büyük kentlerinden birisi olan İstanbul’a da böylece kayyum atanmış oldu. 31 Mart seçimleri bize gösterdi ki halk, sandıkta merkezi hükümet tarafından atananları değil, kendi iradesine sahip çıkan, mazbatası gasp edilenlere destek veriyor. Bakınız Diyarbakır, Siirt… 23 Haziran’da da halk İstanbul’un seçilmiş Belediye Başkanı İmamoğlu’nun mazbatasını kendisine geri verecektir.

Yeşil Sol Parti ve Türkiye demokrasi güçleri İmamoğlu’nu seçmiş olan halkın iradesine sahip çıkacaktır. Tüm muhalifler, demokrasi güçleri İstanbul’u tekrar kazanmak için seferber olmalıdır. Zafer bir kez daha demokrasi, adalet ve hukuktan yana tavır koymuş İstanbul halkının olacaktır.

Öne Çıkanlar