Stratejik ortak kimdir, ne iş yapar?

Dünya devleti olayım derken İdlib'de, dünya devi olayım derken de ekonomik krizin pençesinde sıkıştı kaldı. Şimdi her ülkenin "stratejik ortağı" olmaya hazır.

AKP'nin yayın organı Yeni Şafak'ın muhabiri Yılmaz Bilgen, Twitter hesabı üzerinden,  "İdlib'de sıkıştık kaldık" diye yazdı.

Muhabirlik anlaşılan Yılmaz Bilgen'in görünürdeki görevi. Gerçekte ne iş yaptığını yine kendisi anlatıyor:

"Şahsım bilfiil Sayın Erdoğan'ın danışman kadrosuna başta Adnan Tanrıverdi olmak üzere son 3 yıldır defalarca olan biten olumsuzlukları anlattım. Devlet söylediklerimize değer vermedi ve birde yanlış bilgi vermek vb ithamlara maruz kaldım. Hatta susmam konusunda tehdit edildim."

Bu tweet'leri okuyunca iktidarın gerçekten gazetecilik yapan herkese neden vatan haini diye baktığı çok açık değil mi? Devlet kesesinden silahlı milis besleyen Sadat A.Ş. özel örgütünün Yönetim Kurulu Başkanı ve Cumhurbaşkanının Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi'ye düzenli olarak rapor verdiğini bizzat kendisi söylüyor. Tek görev yerinin Yeni Şafak olmadığı çok açık. Yazılarında IŞİD dahil cihatçılara sempatisini dile getirmekten de çekinmiyor.

İdlib'deki duruma ilişkin bir dizi tweet'inde "Hem Suriye hem de Türkiye'ye yazık oldu/oluyor" diyor. "Haseke, Rakka, Deir El Zor, Süleyman Şah Türbesi, Türkmendağı, Halep, Munbic, Guta, Humus, Dera, Hama birer birer düştü" dedikten sonra da "Muhalifler bitti. Mihraç Ural ve terör oluşumları ile Esed'in Şebbihaları kazanan taraf oldu. Idlip'te sıkıştık kaldık. Sahada bilfiil şahitlik ettim. Turkiye'yi temsil eden resmi görevliler büyük yanlışlar yaptı/yapmaya devam ediyor." diye de ekliyor.

Türkiye'nin Suriye'deki durumunu iktidarın bu görevlisi en açık şekilde özetliyor.

Türkiye, sadece Suriye'de değil bütün politikalarında bu sıkışıp kalmışlığı yaşıyor aslında. Bir süredir sorunları erteleyerek iktidarının ömrünü uzatma yolunu seçti. Ama bu ertelemelerin de bir sonu gelecekti. İşte şimdi o sona gelindi.

Reuters Haber Ajansı, geçtiğimiz günlerdeki bir haberinde Türkiye'nin ekonomik krize sürüklenmesinin artık kaçınılmaz olduğunu yazdı. "Erdoğan'ın Türkiye'yi finansal bir krizden koruyabilme opsiyonları sınırlı" başlıklı yazı, kısaca Türkiye'nin hem ekonomik hem de politik sıkışmışlığını analiz ediyor.

Ne Avrupa Birliği ile yakınlaşmasının ne de Erdoğan'ın büyük umutlar bağladığı Almanya ziyaretinin Türkiye'deki krize çözüm olmayacağının altı çiziliyor. Katar'dan gelen 15 milyar doların sadece ekonomiye küçük bir katkı yapması da örnek olarak gösteriliyor.

Trump'tan talep yok 

Eylül sonunda New York'ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda Erdoğan'ın muhtemelen Trump'la ilişkilerini düzeltmeye çalışacağı tahmininde bulunuluyor.

Rahip Brunson iddianamesini hazırlayan savcının görev yerinin değiştirilmesi de Erdoğan'ın Kırgızistan dönüşü, kırgın bir genç edasıyla sarfettiği, "Bir stratejik ortağın ortağına böyle bir şey yapması şık değil. 16 yıldır Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı yapıyoruz. Herhangi bir ihtiyacımızı, ABD'den paramızla dahi alamadığımız anlar olmuştur" sözleri Trump'a yollanmış açık bir sitem. 25 Eylül'de New York'taki BM Genel Kurulu'nda ABD Başkanı Donald Trump'tan görüşmek için bir talep gelmediğini söylemesi de yine bu sitemin bir parçası ama aynı zamanda bir davet beklentisinin de ifadesi.

Türkiye son yıllarda Amerika'ya ve NATO'ya karşı Rusya, Avrupa Birliği'ne karşı BRICS, İsrail'e karşı İran gibi arayışlar içerisinde. Dile getirmenin bile zul sayılacağı bir çeşit aşık kıskandırma oyunu oynuyor Türkiye dış politikada. Ama artık bu oyunda da sona gelindi. Sadece İdlib'de değil her alanda sıkıştı kaldı Türkiye.

Berat Albayrak kapı kapı dolaşsa da...

Ülke şimdi ekonomik krizde. "IMF'ye borç verdik" masalında kötü sona gelindi artık. Kapı kapı para arayan Berat Albayrak'la ilgili batı medyasında çıkan haberler, bunun nasıl umutsuz bir arayış olduğunun kanıtı gibi. Erdoğan'ın damadı diye söz edilen Albayrak'ın bakanlığını pek ciddiye alan yok anlaşılan. Onun ekonominin başında olması, Erdoğan'ın ekonomi yönetiminde tek hakim oluşunun bir kanıtı sayılıyor. Yani, bağımsız Merkez Bankası masalları da tutmuyor artık.

Üyesi olduğu her kulübün dışına itilen Türkiye'nin bugünlerde eski müttefiklerinden "stratejik ortak" diye söz etmesi de boşuna değil. Avrupa Birliği Türkiye'ye "üyelik değil stratejik ortaklık görüşmeleri yapalım" önerisinde bulunuyor bir süredir. Erdoğan da bu role çoktan hazır ki, ABD'den söz ederken bile "müttefikimiz" değil "stratejik ortağımız" tanımı kullanıyor. Aynı tanımı özenle Rusya için de telaffuz ediyor.  

Bu sıkışmış politikanın mimarlarından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu anmadan geçmek olmaz. Tahran'daki İran – Türkiye – Rusya'nın 7 Eylül toplantısı öncesinde o da "İdlib'de sıkıştık diyecek" değil ya. Önce, Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğüne olan saygısından söz ediyor. Ardından da "Rejimin İdlib'e saldırmak isteği ve burayı ele geçirmek isteği açık" diyor. Sonra da Rusya tarafından dayatılan plana Türkiye'nin nasıl uymak zorunda kaldığını açıkça itiraf ediyor.

"Bu gruplara karşıysak o zaman Halep'ten, Doğu Guta'dan, Humus'tan hatta güneyden bu terörist grupları niye İdlib'e getirdik? Ya da koridor açarak onların silahlarıyla beraber niye buraya gelmesine izin verdik? Başından beri plan belliydi: 'Bu gruplar buraya gidecek, sonra bu grupların burada bulunmasını bahane ederek, burayı ele geçirmek için saldıracak."

Rusya'ya kızıp ABD'ye göz kırpmak

Türkiye'nin üç ajan beş provokatörle dünya devleti olma hayalleri kurduğunu açıkça ifade ediyor bu sözlerle Çavuşoğlu.

Bütün bu olan bitene rağmen Rusya, bugün bile Türkiye'den vaz geçmek niyetinde değil, bu bir gerçek. Üstelik ne Amerika ne de Avrupa'nın böyle bir niyetinin olduğuna dair bir işaret de yok var. Ama artık Türkiye, kendisine dayatılan planları uyguladığı sürece yandaş bulabilecek konuma geldi, Suriye'deki gibi.

Saray medyası, hala Türkiye'nin aşık kıskandırma oyunu oynadığı günlerde kalmış gibi görünüyor. Şimdi de bazı kalemşörler Rusya'ya ver yansın ediyor. Hala İdlib çıkmazından Amerika'ya ya da Avrupa'ya göz kırparak çıkış yolu arıyor. Türkiye'nin her alanda nasıl sıkışıp kaldığını görmezden geliyor.

Oysa bu oyun İdlib'de bitti. Şimdi kurulan oyunun adı stratejik ortaklık. Ortağın diye tanımladığın kişi ya da ülkenin çıkarına hizmet ettiğin sürece varsın. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi