Mustafa Sağlamer

Mustafa Sağlamer

Var olmayıverdi, bak ne güzel oluverdi

Ragıp Duran 6,5 yıl önce bir soru ortaya attı... Adnan Polat da, ondan sonra gelen işadamı üç başkan da hâlâ cevap veremedi.

Tarih: 27 Mayıs 2012.

Yer: Ali Sami Yen Spor Kompleksi (Ölene kadar bu adı kullanacağım; Telekom'un sahipleri kusura bakmasın).

AKP İl Kongresi toplanıyor.

Başbakan Erdoğan da, bir önceki yıl Galatasaray-Ajax hazırlık maçıyla açılışı yapıldığı sırada ıslıklandığı ve konuğu Hollanda Başbakanı Mark Rutte'yi unutarak hışım gibi terk ettiği statta, bir kez daha yerini alıyor. (Rutte yanındakilere soruyor, "Erdoğan neden kızdı" diye. Protesto edildiğini öğrenince de, "E ne olur ki; başbakanlar protesto da edilir, alkışlanır da" diyor. Bizim başbakan, işte bu Rutte'yi Hollanda'da referandum propagandası yaptırmadığı için "faşistlikle" suçladı).

Büyükdere Caddesi ve TEM taşıt kaynıyor. Sadece İstanbul'un 26 belediyesinin resmi otobüsleriyle bedava gelenler bile stadın önemli bir bölümünü dolduracak sayıda.

***

Ben de bir kanalın programına katılmak üzere Darüşşafaka İstasyonu'ndan metroya biniyorum. Şansa bakın ki, yeni kurmakta olduğumuz televizyon henüz haber yayınına başlamadığı halde, sırf metroyla yolculuk ettiğim için, konuk olduğum başka bir kanalın canlı yayınında haber atlatıyorum: "Hacıosman'dan Yenikapı'ya gitmekte olan tren, AKP'liler kongrenin yapıldığı stada rahatça gidebilsin diye güzergâhını değiştirdi."    

Haber çok önemli. Çünkü bu hattın treni, o güne kadar Seyrantepe'ye hiç gitmemiş. Yolcular, Sanayi Mahallesi'nde aktarma yaparak ulaşmış Seyrantepe'ye. Kongreden bu yana -yanlış hesaplamıyorsam- 2335 gün geçti, tren bir daha böyle bir sefer yapmadı...

***

Gelelim düne. Yani 19 Ekim 2018'e. Ali Sami Yen Spor Kompleksi'ndeki Galatasaray-Bursaspor maçını izlemek üzere Şişli'de metroya girip Sanayi Mahallesi'nde aktarma yaparak Seyrantepe trenine bindim. Binmez olaydım. Yüzlerce kişi Fenerbahçe'ye küfrederek sözde tezahürat yapıyor. Kadınları, erkekleri geçtim; babalarının, ağabeylerinin ellerinden tutup maça giden minicik çocukların bile yüzü kızarıyor...

Bu sinirle metrodan stat çıkışına geldiğimde çile başladı. Önce o mapusane parmaklığı kılıklı ayarı bozuk turnike kuyruğu. Daha sonra, dakikalar süren ilk ve ikinci polis kontrol kuyruğu... Metroyu çok sık kullanırım ve çantasız sokağa çıkmam. İstasyon girişlerindeki kapılar, her yolcu geçişinde bir sinyal verir. Bugüne kadar hiçbir güvenlik görevlisi ya da polis beni durdurup da "çantanda ne var" diye sormadı. Çünkü tabanca taşımam, bıçak taşımam. Ama kimilerini durdurup hem üstlerini hem çantalarını kontrol ettiklerini görüyorum. Demek ki o sinyaller, yolcunun üzerindeki ya da çantasındaki materyaller hakkında ipucu verebiliyor. Bilen varsa lütfen söylesin de anlayalım: Madem böyle bir teknoloji var, o halde Ali Sami Yen'e giden on binlerce kişi neden karpuz seçilir gibi kontrol ediliyor?..     

***

Hakem son düdüğü çalar çalmaz yerimden fırladım ve bir kilometre kadar koşarak istasyona vardım. Aklımca eve daha erken gideceğim, sizlere yazıyı daha çabuk ulaştıracağım. Boşa gayretmiş meğer. Çünkü 12 dakika sonra gelen tren, diğer duraklarda 14 saniye beklerken, burada dakikalarca oyalandı. Millet homur homur. Kimileri de istasyon görevlileriyle yakın plan sert tartışmada. (Oysa hesap soracakları kişi Seyrantepe'de değil, Saraçhane'de, yani İBB'de...) O sırada Metin Oktay formalı, 14-15 yaşlarında bir çocuk, sığındığım köşede birkaç santimetre kare yer kaldığını tespit etmiş olacak ki, efsanevi öyküleriyle büyüdüğü Kral'ınkileri ("Taçsız" demiyorum çünkü rahmetli taçlıydı) aratmayacak vücut çalımlarıyla o deliğe girmeyi başardı. Göz göze gelince, yarma harekatından rahatsız olduğumu sanarak biraz utandı. Omuzunu tıptıplayıp, "Başka çaren yoktu, sıkılma" dedim. Sonra da devam ettim: "Formasını taşıdığın adam sadece futboluyla değil, insanlığıyla da eşsiz bir örnekti. Şimdi burada olsa, en önemli rakibimize küfür edenleri tek el hareketiyle sustururdu. Buna karşılık, bir spor karşılaşmasını seyirciye bu kadar eziyetli hale getiren yöneticileri yüksek sesle eleştirmekten de kaçınmazdı..."

***

Ey Galatasaray yöneticileri. Stadı hıncahınç dolduran seyircilere daha fazla işkence edilmesini önleyin. "Ben İstanbul'un yerel yöneticileriyle tartışmaya girmem" derseniz, akıllara Adnan Polat felsefesiyle hareket ettiğiniz gelir ki, bu da yöneticiliğinizin sonu demektir. Neydi Adnan Polat'ı bitiren, hatırlatayım: Öncelikle Ali Sami Yen Stadı'nın yıkılması, ardından da başbakanı protesto edenlerin görüntülerini savcılığa teslim edeceğini söylemesi... 

Ragıp Duran ne de güzel yazmıştı o zaman: Adnan Bey, lütfen karar veriniz. Müteahhit misiniz yoksa Galatasaray Başkanı mı?..     

***

E şimdi stadyumun açılışını, zamanın başbakanını; yani asrın liderimizi ve Adnan Polat'ı anıp da maçtan söz etmemek olur mu hiç?..

İlk yarı İngiltere ligleri gibi hızlı ve hareketli ama gol yok.

Dakika 20. Serdar sakatlandı, Maykon girdi.

Bir dakika sonra Feguli sakatlandı, Eren girdi. 

Birileri 18'lik Ozan'a, kendi aut çizgisinde sıkıştığında ve top ayağındayken rakipten sıyrılamıyorsa; başka çözüm de yoksa, topu kornere atması gerektiğini öğretmeli.

İyi de, maç boyunca Adam's Family'nin babasıvarî bir surat ifadesiyle adamlarına bağırıp çağırmasının yararı olmadığını; taktiği maçtan önce vermesi gerektiğini, hataları-sevapları da oyun sonunda, video başında göstermesinin yararlı olacağını Neron'a kim söyleyecek? (Çok ayran tüketirdi. Rabbim mağfiret eylesin. Adam's sülalesinin hortlak babası beni affetsin; o daha sevimliydi).

Öyle bir makam yok. O halde ben söylemiş olayım...

Tam da "Fernando ne güzel adammış meğer" diyecektim ki, 42'de o da "Yandım çavuş" deyip yerini tertibim Selçuk'a bırakmaz mı...

Şeytanın aklına ne gelir?

"Galatasaray'da biri daha sakatlansa da neşemizi bulsak" der mi demez mi?

Neyse ki şeytan olmadığımızdan, sadece Muslera sakatlanır ya da kırmızı görürse nolcek diye düşündük.

Bu işe çok sevinen bir kişi vardı.: Belhanda. Sevinmez mi be ya? Maçın sonunu gördü adam...

63'te penaltı doğru muydu? 

Evet.

Peki faulü yapan Ozan son adam olduğuna göre neden kırmızı değil de sarı kart?

Anlamadım.

Anlayan bana da anlatsın...

Penaltı vuruşu Muslera'dan dönerken cezaalanında kaç kişi vardı?

Ben 7 kişi gördüm.

VAR?

Yok.

İyi. Olmasın canım. Eskiden VAR mı vardı?..

77'de bir kez daha mahçup oldum.

Belhanda'nin UPS kargoyu çatlatan teslimatını, Eren aynı şıklıkta kafayla Bursa'ya postaladı...

Şahsen bale gibi bir maç izlediğimi söyleyeyim.

En önemli tespitim şu:

Takımı golü yiyince Neron Bey pısıp kulübeye sinince Galatasaray coştu.

***

Yeşil-Beyaz ve Sarı-Kırmızı formayı giyen çocuklar: Sağ olun, var olun.

Analarınız sizi doğurmakla ne mukaddes iş yapmış.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa Sağlamer Arşivi