YPG sözcüsü: Yüzyılın davasına kimse sessiz kalamaz

YPG sözcüsü: Yüzyılın davasına kimse sessiz kalamaz
YPG Sözcüsü Nûri Mahmud, ellerindeki IŞİD'lilerin 'uluslararası bir mahkemede yargılanması' gerektiğini söyledi.

Demir SÖNMEZ


YPG Sözcüsü Nûri Mahmud, ellerindeki IŞİD'lilerin yargılanması noktasında uluslararası güçlerin tavrını eleştirerek, "Yüzyılın davası olma özelliğine sahip bir konuda yalnız bırakılmamız kabul edilemez. Bu konu sadece bizi değil bütün dünyayı ilgilendiriyor. Bu çeteler uluslararası bir mahkemede yargılanmalıdır" dedi.

Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD), IŞİD’e karşı elde ettiği zaferlerle, IŞİD’in Suriye’deki toprak varlığının sonuna gelindi. Bu zaferin yankıları sürerken aynı zamanda YPG’nin elinde aralarında Avrupa ülkelerinin de vatandaşı olan esir IŞİD mensuplarının geleceğinin ne olacağı gündemi meşgul eden en önemli konular arasında.

"Esir IŞİD’lilerin yargılanması yüzyılın davası olacak niteliktedir. Bu çetelerin yargılanması Moğol istilasına benzer bir saldırı ve yağmanın yargılandığı büyük bir mahkeme olma özelliğini de taşıyabilir. Bu önem, çerçevesinde hareket edilmelidir. Çünkü Moğolların ve IŞİD’in ahlaki özellikleri aynıdır. Dünya bunu görmeli ve ona göre hareket etmelidir" diyerek konunun önemini işaret eden Türkçe de konuşan YPG Sözcüsü Nuri Mahmud’un konuya ilişkin sorularımıza cevabı şu şekilde:

Kürtçe bilmediğim için sorularımı Türkçe sormak zorundayım, özür dilerim…

Türkçe konuşmanız problem değil, o da bir halkın dilidir. Rojava’da Kürt, Arap Ermeni, Türkmen, Çerkez herkes kendi dilinde özgürce konuşuyor ve yaşayabiliyor.  Bizler, farklılıklara ve özgürlüklere saygı duyup ve onları zenginlik olarak görürüz. Bu anlamda Rojava özgürlüklere inanan bir ülke…

Son dönemde Batı’nın da gündeminde olan bir konuyla başlamak istiyorum. Kaç farklı ülkeden toplamda kaç IŞİD militanı ve ailesi bugün sizin denetiminizde olan cezaevlerinde ve kamplarda kalıyor?

Bu aşamada saptanmış net bir sayı veremiyoruz.  Çünkü Bahoz’daki savaş devam ediyor ve  IŞİD’in kurulmasına öncülük yapan binlerce çete mensubu buradan çıkmaya devam ediyor. Daha önce 48 farklı ülkeden 800 küsur tespitli esir vardı. Bugün bu sayı daha da çoğaldı. Onlarca farklı ülkeden binlerce terörist elimizde. Aynı şekilde aileleri ve çocuklarıyla beraber. Bahoz’da çok sayıda terörist teslim oldu ancak oranın nüfusuna kayıtlı tek bir terörist yok teslim olanlar arasında. Dışardan gelip oraya yerleşmişler. Teslim olan veya yakalananlar sadece teröristler veya onların aileleridir.

Bildiğiniz gibi birçok ülke elinizde bulunan esirler hakkında girişimde bulunmak istemiyor ama bu aynı zamanda uluslararası bir krize dönüşmüş durumda. Çok ciddi bir durum, ülkeler kendi vatandaşına sahip çıkmıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu krizi aşmak için sizin nasıl bir projeniz var?

Bu terörle mücadelede özellikle Kobanê sürecine kadar tek başımızaydık. Kobanê’den sonra uluslararası koalisyonla teröre karşı savaşta ortaklaşma oldu. Ancak, şimdiye kadar uluslararası toplum, uluslararası yasalara rağmen sorumluluğunu yerine getiremedi. Asya’da, Avrupa’da, ABD’de de terör olaylarına karışmış teröristler var elimizde. Bunlara ilişkin başka  davalar olduğunu da biliyoruz.

Bundan dolayı, bu mesele ciddiyet ve uluslararası bir yaklaşım gerektiriyor. Ancak, şimdiye kadar bir çok yabancı devlet, ülkelerinin ve halklarının yerine, daha çok kendi hükümetlerinin çıkarlarını düşünüyor. Bu noktada uluslararası kanun ve yasaları pratiğe geçirmiyorlar. Bizler, uluslararası güçlerden üzerine düşen sorumluluğu bir ittifak çerçevesinde ele almasını bekliyoruz.

Bugüne kadar kaç ülkeden size esirlerin iadesi için başvuru yapıldı veya herhangi bir iade söz konusu mu?

Geçmiş dönemlerde kimi aileler geldi. YPG olarak bazı teröre bulaşmamış kişilerin ailelerini ülkelerine teslim ettik. Örneğin, Rusya mesela. Bunlar, kadın ve çocuklardı. Bugüne kadar resmi yollardan teröristleri isteyen bir ülke yok.

Doğrusu, Rojava ve Kuzey Suriye’nin bu konuda sorumluluğu çok ağırdır. Bugün, herkes çok iyi biliyor ki, bizler dünyanın başına bela olan bir terörizmle savaş içindeyiz. Uluslararası koalisyon bu savaşta bizim yanımızda yerini aldı.

 Ancak Rojava’ya yönelik siyasi, ekonomik ve hukuki ambargo maalesef hala devam ediyor. Şimdiye kadar uluslararası güçler, Rojava ve Kuzey Suriye ile hukuki bir çerçevede ilişki sağlamamıştır. Bu konuda hala yalnız bırakılmışız.

Böylesi önemli bir konu (Esirler), kendi imkanlarını zor koşullarda yaratmış olan bir halkın sırtına bırakılmış. Rojava, Kuzey Suriye yönetimi, Suriye’nin coğrafi anlamda yüzde 32’sini oluşturuyor.

Bu bölgede yaşayanlar da Suriye vatandaşlarıdır. Kendi kurumlarını oluşturabilmeliler ki, yaşadıkları sorunlara bir çözüm bulabilsinler. Burada da uluslararası güçlerin üzerine önemli görevler düşüyor.

Yani demek istediğim uluslararası güçler, IŞİD esirleri konusu üzerinde bir hakimiyet oluşturarak, bu sorunun çözümünde rol oynaması gerek.

Ama ne yazık ki bugüne kadar bu konuda olumlu bir yaklaşım hala sergilenmedi. Bu konuda devletler var olan hükümetlerinin çıkarlarını ön planda tutuyorlar. Kendi vatandaşı olduğu IŞİD çetelerinin yargılanması noktasında harekete geçmiyorlar. Çıkarları neyi gerektiriyorsa öyle hareket ediyorlar.

Elimizdeki teröristlerin birçoğu tehlikeli teröristlerdir. Eğer tekrardan örgütlenme fırsatı yakalasalar tekrardan aynı şeyi yaparlar, kaldı ki teslim olan birçok çetenin eşi bunu dile getirdi. Bu kadınlar hem çocuklarını hem de çocuklarının çocuklarını bu ideolojiyle yetiştirip terör davasını sürdüreceklerini beyan ettiler.

 

Açıkçası dünya bundan bir ders çıkarıp sorumluluk almalıdır. Hem kendi ülkelerinin geleceği hem de halklarının geleceği için. Terörün nasıl ortaya çıktığını ve nasıl bu aşamaya geldiği iyi analiz edilmeli bütün yönleriyle psikolojik sosyolojik olarak…

Ancak dediğimiz gibi hükümetler günlük bireysel çıkarlarını ön plana çıkarıyor. Var olan uluslararası hukuk kurallarını esas alıp bir ittifak çerçevesinde hareket etmiyor.

Elinizdeki esirlerin savaş ve insanlık suçu işledikleri konusunda ciddi iddialar var. Bu kişiler nerede, nasıl, kimler tarafından, hangi yasalarla ve nasıl bir mahkeme tarafından adil bir şekilde yargılanabilirler? Bu konudaki düşünce ve önerilerinizi kamuoyuyla paylaşabilir misiniz?

Şüphesiz Suriye’de yaratılan devrimden sonra özellikle  nasyonalist ya da terörist gruplar ortaya çıktıktan sonra özellikle Rojava şehirlerinde halkın kendi örgütlenmesi yapıldı.

Nasıl bir devrim yapılacak onun üzerinde duruldu. O dönemde yasama ve yargı organı ya da anayasa (hukuk) meclisi halkevlerinde oluşturuldu. Köylerde mahallelerde daha sonra kantonal düzeyde.

Bugün de Kuzey Suriye nezdinde bir anayasa var. Yani toplum tartıştışıyor ve toplumsal düzeyde kararlar alıyor. Rojava ve Kuzey Suriye mahkemeleri bu çerçevede hareket ediyor. Bu kurumlarda var olan uluslararası hukuk ve ittifak çerçevesinde insan haklarını esas alıp gerçeğe ve insanlığa hizmet etmek istiyor. Bundan dolayı kanunlarımız ya da Rojava’da var olan kanunlar Rojava, Kuzey Suriye anayasasıdır. Yani Kobanê kantonu, Cizire kantonu Rakka Medeni Meclisi, Tabka Medeni Meclisi, Deyrezor Medeni Meclisi bununla beraber Suriye özerk yönetimi kendi içlerinde bir hukuk oluşturmuşlar.

Ancak bu yeterli değildir. Eğer teröristleri bir mahkemede yargılamak istersek uluslararası bir hukuka ihtiyacımız olacaktır ki, bu terörü mahkûm edebilelim. Bizim hukuk sistemimiz daha çok bölgeseldir. Ancak bu teröristler dünya teröristleridir.  Avrupa’da Asya’da, ABD’de, Ortadoğu’da terör eylemleri gerçekleştirmişler bu teröristler hakkında dünyanın çeşitli ülkelerinde davalar açılmıştır.

Bundan dolayı uluslararası bir hukuka ihtiyaç vardır. Herkesin hak ettiği cezaya çarpıtılması için uluslararası bir mahkeme gerekiyor. Bizim yaptığımız mahkemeler daha çok ilk aşama mahkemeleridir. Ancak hakikatin ortaya çıkarılabilmesi için dünya bu davalara müdahil olmalıdır. Maddi, güvenlik, hukuki ve ahlaki anlamda. 

Bizim ve uluslararası terörden zarar görmüş insanların, Paris gibi, Berlin gibi, Washington, Moskova gibi bu terörün kurbanı olanların ailelerinin vicdanını bir nebze de olsa rahatlatmak için dünya bu insanların yargılanmasında sorumluluk almalıdır.

Bununla beraber biz de kendimizi herkesin yerine koyup hüküm vermek istemiyoruz. İsteğimiz, dünyanın bu konuda ne gerekiyorsa o sorumluluğu almasıdır. Bundan dolayı herkesin hakkını arayabileceği uluslararası bir mahkeme kurulmalıdır. Kurulacak bu mahkeme, aynı zamanda IŞİD’e karşı elde edilen zaferin hakkını da vermiş olacak.

Yine aynı zamanda herkes, bu konuda hukuki, güvenlik, ekonomik ve ahlaki sorumluğu üzerine almalıdır. Çünkü, biz Kuzey Suriye’de herkesi savunduk bundan dolayı işbirliği gerekiyor. Terörün sonunu getirdik.

Uluslararası bir mahkemenin burada oluşturulmasının şartları mevcut mu? Sonuç olarak değişik ülkelerden binlerce kişinin yargılanacağı bir mahkemeden bahsediyorsunuz.

Şüphesiz haklısınız. Biz de bundan bahsediyoruz. Bunu gerçekleştirmek için yeterince imkânımız yok. Kuzey Suriye üzerinde siyasi bir ambargo var, ekonomik bir ambargo var, hukuki bir ambargo var, aynı zamanda diplomatik bir ambargo var.  Etrafımızda, Suriye rejimi, Türkiye, Kürdistan bölgesi var. Buraların hepsinde diplomatik anlamda bir ambargo altındayız. Kapalı her taraf, bundan dolayı Rojava, Kuzey Suriye bu teröristleri yargılamada yeterince olanaklara sahip değil. Yargılamaların dünya hukukuna uygun olması gerekiyor.

Bizim kurduğumuz mahkemeleri birinci derece mahkemeleri olarak adlandırıyoruz. Bundan dolayı da dünyaya bu meseleye sahip çıkması için çağrıda bulunuyoruz. Bu meselenin çözülmesi için yükü ortak bir şekilde sırtlamamız gerekiyor.

Hem bizim hem de dünyanın vicdanını rahatlatmak için. Bunun yanı sıra bu terörü, dünyada anlamsız kılmak için uluslararası toplumun bir araya gelmesi gerekiyor.

Farklı dinlere mensup insanların birbirine düşürülmesini isteyen faşizm ve fitne çıkarmak isteyen tarafların da etkisizleştirilmesi sağlanmalıdır. Böylesi bir mahkeme, yüzyılın belki de Moğol istilasına  benzer IŞİD saldırısının sorumlularının yargılanacağı büyük bir mahkeme olma özelliğini de taşıyabilir. Bu önem, çerçevesinde hareket edilmelidir. Çünkü Moğolların ve IŞİD’in ahlaki özellikleri aynıdır. Dünya bunu görmelidir. Kuzey Suriye yönetimi büyük fedakarlıklar yapıyor. Bu terör denetim altına alınıp bir daha örgütlenmemeleri sağlanmalıdır. Çünkü tekrardan örgütlenme potansiyeli taşıyorlar. Bunun önünü ancak dünya güçlerinin ortaklaşması ile engelleyebiliriz.

Elinizdeki esirler, savaş esirleri, savaşın kuralları içinde bu kişilerin bazı hakları var, bu hakların  bir kısmı sizin tarafınızdan yerine getiriliyor. (Barınma, sağlık, beslenme, haberleşme vs) bu da maddi olarak ciddi bir miktar demek. Bu masrafları nasıl karşılıyorsunuz? Uluslararası kurumlardan destekler var mı veya siz uluslararası Kızılhaç ve Kızılay örgütüne bir talepte bulundunuz mu?

Daha önce de söylediğim gibi toplumlar kendi kurumlarını kendi öz gücüyle oluşturabilmelidir. İşte Rojava ve Kuzey Suriye’de bu kurumların varlığı kendi iç ekonomik, hukuk, savunma gibi sorunları çözüm bulma noktasında oluşturuldu.

Bu kurumların varlığı ile bir bu terörizmi denetim altında tutabildik. Ancak, bu çok ağır bir yük bizler için.

Çünkü bu teröristlerin sağlık sorunları var, rehabilitasyona ihtiyaçları var çünkü hepsi psikolojik olarak hastalar. Bunların eğitimden geçirilmeleri gerekiyor, çocuklarının gelecekte normal bir psikolojiye kavuşabilmesi için. Babaların kültürleri ile büyümelerine engel olunması gerekiyor.

Diğer taraftan işin hukuki tarafı da var. Bunlara sadece yemek verilerek terörden uzaklaştıramayız. Bu temelde BM ile Kızılhaç ile de ilişki geliştiriyoruz ancak onlar Suriye üzerinden bizimle ilişkileniyorlar, doğrudan Kuzey Suriye bir ilişki kurmuyorlar.  Eğer Şam izin verirse Kuzey Suriye’ye gelebiliyorlar, izin vermezlerse gelmiyorlar. Şam’daki kurumlar da Baas rejiminin etkisi altındadır. Suriye nüfusunun yüzde 40’ı Kuzey Suriye’de yaşıyor ancak bir hizmette bulunmuyorlar. Baas rejimine hizmet ediliyor. Devletin bütün kurumları Baas rejimine hizmet ediyor. Uluslararası kuruluşlar sadece Şam’ı muhatap alıyor.

 Kuzey Suriye halklarıyla bir ilişki kurulması gerekiyor. Ama şimdiye kadar var olan kanun ve uluslararası kriterler açısından bölgeyi muhatap almıyorlar. Uluslararası hukuk çerçevesinde değil de, utangaç bir ilişki kuruyorlar sadece bizimle.

Programımız vesilesiyle çağrıda bulunuyoruz; bu insanların eğitilmesinde, rehabilite edilmesinde ve buna benzer sorunların çözümünde BM ve diğer uluslararası kuruluşlara uluslararası kanun ve kriterler çerçevesinde hareket etmeleri çağrısında bulunuyoruz.

Tabi ki Kızılhaç da cezaevlerini ziyaret ediyor, ancak Şam’ı esas alıyorlar. Beklentimiz bu kurumların bölge ile de ilişkilerini güçlendirmeleridir.

Elinizdeki esirler arasında İsviçre vatandaşı ve İsviçre’den katılanlar da var, bunların geleceği hakkında son zamanda İsviçre medyasında çok yoğun tartışmalar sürmektedir. Kamuoyuna yansıyan net bir tutum yok ama genel görüş iadeleri konusunda olumsuz, istenmeyen kişiler olarak yansımakta. Size bu konuda İsviçre tarafından resmi ve dolaylı bir girişim oldu mu? Veya siz bu konuda bir girişimde bulundunuz mu? İsviçreli esirlerin geleceği konusundaki görüşleriniz ve önerileriniz nelerdir?

Ne İsviçre ne de diğer ülkeler, IŞİD üyesi vatandaşları için sorumluluklarını yerine getirdiler şimdiye kadar. Bu bölgede yaşayan insanlar, terörsüz, demokratik, özgür, eşit ve güzel bir hayat yaşamak istediler, İsviçre’de olduğu gibi.

Bu anlamda bu ülkelerin de sorumluluklarını yerine getirmeleri gerekiyor toplumsal olarak. Buradaki toplum, dünya için büyük fedakarlıklar yapmasını bildi.  Onlarda ‘kendi vatandaşlarımızı alamayız’ diyemezler. Biz burada uluslararası bir mahkemeye ev sahipliği yapabiliriz. Teröristlerin cezalandırılması için insan haklarına uygun adil bir mahkemeye ev sahipliği yapabiliriz. Burada yaşayan halklar büyük bedeller ödedi, büyük fedakarlıklar yaptı buradan hareketle bir kez yine dünyayı terörü sonlandırma noktasında sorumluluğunu almaya davet ediyoruz.

İşviçre tarafsız bir ülke, özellikle Cenevre Kantonu hem Birleşmiş Milletlerin Avrupa Merkezine hem de Uluslararası Kızılhaç örgütüne ve 500 den fazla uluslararasi kurum ve STK’ye ev sahipliği yapmaktadır. Sizinde bildiğiniz gibi Suriye barış görüşmelerine Cenevre ev sahipliği yapmakta. Tüm bunları dikkate aldığımızda, birçok ülkeyi ilgilendiren elinizdeki esirlerin geleceği konusunda Cenevre nasıl bir rol oynayabilir?

Şüphesiz Suriye meselesi ve birçok mesele çoğu zaman Cenevre’de tartışıldı. Terör meselesi de uluslararası bir meseledir. Kuzey Suriye muhalefeti de dikkate alınarak bu konuda Cenevre’de ele alınmalıdır. Önemli bir gündemdir. Eğer Cenevre ve uluslararası güçler bunun sorumluluğunu taşımayacaksa büyük bir terör potansiyeli tekrardan yaşanabilir.

Bölgede bulunan statükocu iktidarlar, bu terörden yararlanıyor, elimizde bulunan bu teröristler hala bu statükocu güçlere hizmet etme potansiyeli barındırıyor.  Dolaylı yönden bu teröristleri destekleyen güçler var. Bugün Türkiye’de bulunan AKP iktidarı, dolaylı bir şekilde IŞİD’i destekliyor. Afrin’deki saldırı, teröre karşı savaşımızı durdurma noktasına getirdi. Yine Kobanê ve tüm Rojava üzerindeki tehditler terörle savaşımızı durdurdu. Savaş ilanları, IŞİD’e karşı mücadelemizi sekteye uğratıyordu.

Bunlar, IŞİD’in kendini yeniden örgütlenmesine ve dünyaya yayılmasına hizmet ediyordu. Eğer Cenevre, uluslararası gücüyle bu meseleye sahip çıkmazsa, Kuzey Suriye için çok ağır bir yük olur. Nasıl ki IŞİD, daha önce dünya için bir bela olduysa yine olur.  Daha bu örgütün yöneticileri yakalanmamış, daha el Bagdadi yakalanmış değil. Büyük bir tehlikedir, Bağdadi’nin İdlib’e gitmiş olması da ihtimal dahilindedir. Örgütlenebileceği başka bir yere de gitmiş olabilir. Birçok öncüleri ve emirleri bizim elimizdeler. IŞİD terörünü yönetenler bunlardır, bundan dolayı tehlike potansiyeli çok büyüktür. Eğer, mahkemeler kurulup yargılanmaz ve rehabilite edilmezlerse büyük tehlike barındırırlar. Bu anlamda Cenevre’nin yani BM’nin uluslararası bir cevap olması gerekiyor bu teröristlere karşı.

Söz konusu esirlerin yargılanması için yaptığınız girişim ve çagrılara hiçbir ülke yanıt vermediği takdirde ne gibi bir projeniz var?

Yani şimdiye kadar hiç cevap verilmedi diyemeyiz ancak utangaç cevaplar almışız. Tartışma düzeyinde bir şeyler var. Ancak bu yetmiyor. Şimdiye kadar yalnız bırakıldık, bu ağır yük altında daha önce de belirttiğim gibi ulslararası alanda ekonomik, hukuki ambargo var. Sadece askeri bir ilişkimiz söz konusu uluslararası toplumla. Bu durum teröristleri denetim altında tutmada yeterli değil. Her ülke bu noktada sorumluluğunu almalıdır. Devrim hedeflerine göre tüm imkanlarımızla teröre karşı savaşıp halkımızı ve Kuzey Suriye halklarını çocuklarını koruyacağız. İnsani sorumluluğumuzu yerine getireceğiz ama aynı zamanda dünyanın da kendi sorumluluğunu yerine getirmesini bekliyoruz.

Şüphesiz, Kürtler, Suriye’de teröre karşı savaşta öncülük yapıyor. Dünya da bu gerçeği gördü, dünya halkları da gördü. Ortaya çıkan sonuç, Batılı güçlerle ortaklaşıp teröre karşı mücadele edildi. Bu anlamda ne kimseye minnet borcumuz var ne de kimsenin bize minnet borcu var.

Biz kendi imkanlarımızla böylesi bir karar aldık, bu kararımızda dünya ve insanlık çıkarlarına göreydi ve gerçekleşti. Bugün nasıl ki biz insanlığa karşı sorumluluğumuzu yerine getirdik, şüphesiz dünya da sorumluluğunu yerine getirmeli. Aynı zamanda mücadelemiz, Kürtlerin ve diğer milletlerin hakları kabul edilene kadar devam edecek. Şüphesiz Kürtlerin haklarının tanınması da bunların arasında yerini alıyor.

Kürtler, tarihin başlangıcından beri bu topraklarda yaşıyor bütün zulümlere rağmen kendi varlığını korumuştur. Bu anlamda Kürtlerin en doğal hakkı olan kendi kendisini yönetme ve kendi bölgesinde özgürce yaşama koşulları garanti altına alıncaya kadar mücadelemiz devam edecektir. 

Fotoğraflar: Ersin Çaksu

Öne Çıkanlar