Yüksekdağ: Osmanlı'da Kürdistan Eyaleti’nin ayrıcalıklı bir statüsü vardı

Yüksekdağ: Osmanlı'da Kürdistan Eyaleti’nin ayrıcalıklı bir statüsü vardı
HDP’li Figen Yüksekdağ'ın duruşması sürüyor: Fezlekelere bakılınca özerklik ve özyönetim kavramlarını biz icat etmişiz gibi bahsediliyor.

HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ,  toplumun seçimlerde "Gelin Kürt sorununu birlikte çözelim" mesajı verdiğini belirterek, "CHP, İYİ Parti, yeni parti oluşumları, parlamento, Kürt sorununa sahip çıkacak mı?" diye sordu. 

Yüksekdağ, "Fezlekelere bakılınca özerklik ve özyönetim kavramlarını biz icat etmişiz gibi bahsediliyor. Bu kavramlar tarihsel olarak incelendiğinde dışarıdan alınmış değil, Türkiye toplumunun tarihinde var olan kavramlar olduğu ortadadır. Osmanlı tarihine baktığımızda Kürdistan Eyaleti’nin daha özgün ve ayrıcalıklı bir statüsü olmuştur" ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu yargılandığı ve hakkında hazırlanan 7 ayrı fezlekenin birleştirilmesiyle oluşturulan 14’ncü duruşması, Sincan Cezaevi Kampüsünde kurulan Ankara 16’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde, devam ediyor.

‘İKTİDAR YENİLİYOR’ 

Yüksekdağ, savunmasında HDP’nin ve Kürtlerin 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde kritik rol oynadığını vurgulayarak, HDP’nin sadece kendisi için değil, herkes için adalet talebiyle hareket ettiğini belirtti. Yüksekdağ, şöyle devam etti: "HDP’nin, Kürtlerin bu seçimde koyduğu irade olmasaydı bu düzen aynı tas aynı hamam devam edecekti. HDP hak yerini bulsun diye bu seçimlerde kritik rol oynamıştır. HDP başarmıştır. Halkımızın demokrasi mücadelesinde olması lazım. Bütün halkların olduğu bir demokratik ülke kurulabilir. Demokratik bir dil kullanıldığında çok önemli bir dayanışma ruhu ayağa kalkabiliyor. Siyasette özellikle nefret söylemi bu kadar yoğun olmasa, toplum iç barışını kurabiliyor. İç barışın karşısındaki en büyük tehlike AKP-MHP’dir. Ama siyasi iktidar toplumun çoğuna bir şey olmamış, kendi arkasındaymış gibi baskı politikasını yönetmeye devam ediyor. Halkların demokratik ittifakını bitirmeye çalışıyor. Ama iktidarın yenildiğini bizler söyleyeceğiz. Hakikat budur."

‘GÜÇLÜ YÜRÜMELİYİZ’

İktidarın politikalarının başta kadınlar olmak üzere insanların bütün yaşam alanlarını, ruhunu işgal etmeye çalıştığını belirten Yüksekdağ, "Siyasi iktidar insanlara nefes alacak alan bırakmadı. Böyle bir yönetim olmaz ve halk bunu istemiyor. Toplumsal adaleti tesis etmek için güçlü yürümeliyiz. Toplumsal yaşamda adaletin sağlanması gerekiyor. Türkiye toplumu bu adımları attı. Daha da devamı gelecek. İstanbul’da sağlanan adaletin, Diyarbakır’da da sağlanması lazım. Bunlar sağlanmazsa bu ülkede adalet de olmaz. HDP’ye gönül verenler çok ciddi çalıştı. Demokrasiye inanan HDP gönüllülerinin, bu adaletsizliğe dur diyen demokratik tavırlarıdır. Mazbatalar verilmiyorsa, halkın oyları hiç ediliyorsa gözlerimizi kapatamayız. Adalet yerini bulsun diyoruz. Aynı adaleti bekleyen halkımız var. İstanbul’u birlikte kazandık. Bugün 6 HDP’li belediye AKP’ye veriliyorsa bu süreçte iktidar karşısında muhalefetin adaletli yaklaşması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

‘İKTİDAR DOLAMBAÇLI YOLLARA GİRMESİN’

Yüksekdağ, savunmasına şöyle sürdürdü: "Bizlerin bu kadar çok yargılanması Abdullah Öcalan’ın barış müzakerelerinde yer almaktı. Bizler bu zamana kadar yaptıklarımızı inkar etmedik, arkasında duruyoruz. Kamuoyunda çok daha şeffaf süreçler yaşanmasını istedik. Siyasi iktidar İmralı ile bitirilen görüşmelerden sonra, o süreçte yer aldığımız için yargılanıyoruz. Öcalan’ın fikirlerini söylemekle yargılanıyoruz. Aradan geçen 4 yıllık sürede İmralı tecridi mecburen kaldırıldı. Açlık grevleri vardı, bir adım atılması gerekiyordu. İkincisi seçim sürecinde çıkarları için izinler verildi. Öcalan’ın mesajını götürdüğümüz için yargılanıyoruz. Aradan geçen 4 yıllık süreçte gelen mektupla siyasi iktidar ‘Öcalan’ı ciddiye almıyorsunuz’ diyor. Barış meselesini bu kadar pasif bir şekilde ele almaya çalışıyorlar. Buna siyasi istismar deniliyor. İktidar böyle dolambaçlı yollara girmesin. Toplum ne anlamasını gerektiğini anlamıştır. Bu ülkenin ‘milliyetçiliği’ kimseye bırakmayan partisinin genel başkanı bize ‘Öcalan’ın mektubunun gereğini yerine getirmiyorsunuz,  gaflet içerisindesiniz’ diyor. Bizi Öcalan’ın mesajını iletmekten yargılayanlar, bu kişilerle ilgili bir suç isnadında bulunmuyor.

'PARLAMENTO KÜRT SORUNUNA SAHİP ÇIKACAK MI?'

Siyasi iktidar çözüm sürecini oyun olmaktan çıkarmalıdır. Kürt toplumu çok güçlü bir şekilde dedi ki ‘çözüm sürecini oyun olarak kullanmayacaksın, izin vermiyoruz’ dedi. Kürt toplumu ‘kendine gel’ uyarısını AKP ve batı toplumuna güçlü bir mesaj olarak verdi. ‘Gelin Kürt sorunun birlikte çözelim’ dedi. Kürt toplumu, çözüm sürecini AKP’nin tekelinden çıkardı. Herkesin düşünüp adım atması lazım. CHP, İYİ Parti, yeni parti oluşumları, parlamento Kürt sorununa sahip çıkacak mı? Ortada bırakılamaz. Kürt sorunu ortada kalırsa, bir daha ‘İstanbul’ demez. Toplumun demokrasi sürecini omuzlaması gerekiyor.

'SİYASİ İKTİDARIN ÖMRÜ DOLMUŞTUR'

Sayın Binali Yıldırım Kürdistan, Lazistan üzerinde bir polemik yarattı. Bu acı gerçekler öfkelenme duygusunu da götürüyor. Seçim süreci içinde siyasi iktidar bütün söylemleri kullanma özgürlüğüne sahip oldu. Şuan iktidar ‘bana kimse zincir vuramaz, benim söylediğim sözlerden kaynaklı bir muhalefet yok’ diyor. Bu rahatlıkla ırkçılık söylemlerinin özgürce söylemlerini görebiliyoruz. Bu ülkede adaletsizlik sorunu devam ediyor. Bu siyasi iktidarın ömrü dolmuştur.

'OSMANLI’DA KÜRDİSTAN EYALETİ’NİN ÖZGÜN BİR STATÜSÜ VAR'

Fezlekelere bakılınca özerklik ve özyönetim kavramlarını biz icat etmişiz gibi bahsediliyor. Bu kavramlar tarihsel olarak incelendiğinde dışarıdan alınmış değil, Türkiye toplumunun tarihinde var olan kavramlar olduğu ortadadır. Osmanlı tarihine baktığımızda Kürdistan Eyaleti’nin daha özgün ve ayrıcalıklı bir statüsü olmuştur. Resmi tarihte bunu görmek zor olsa da sadece satır araları okunarak dahi bu gerçek ortaya çıkmaktadır.

'MUSTAFA KEMAL SIRTINI KÜRDİSTAN’A DAYIYORDU'

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş hikayesinin başına baktığımız zaman Kürdistan ve Lazistan Eyaleti vardır. Mustafa Kemal Atatürk’ün en çok yanında olduğu Kürdistan ve Kürt toplumudur. Kültürel olarak da Kürt yapısı daha çok güçlüdür. Lazistan’da Potnuslardan, Rumlardan söz ederken, Kürdistan’da tek bir toplumu görmekteyiz. Mustafa Kemal sırtını Kürdistan’a dayamıştır. Yeni Cumhuriyet kurulduğunda yasama faaliyetlerinde Mustafa Kemal ve Kuvay-i Milliye kadrosu Kürt toplumuyla uzlaşma yürütüyordu. Mustafa Kemal, Kürt aşiretlerine mektup göndererek destek istedi. Saltanatın değişimini isteyen Kürt toplumudur. Kürtler bir yandan Mecliste kendi kimlikleri içinde çalışmıştır. Tarihe baktığımızda Mustafa Kemal’in Kürtler için kendi haklarını tayin etme hakları vardır demiştir. Tarihe baktığımız zaman gelecek vaat ediyor. Şu anki siyasi iktidar ne kadar tarihin kötü yanlarını tekerrür etmede ısrarcı olsa da dahi, tarihin iyi yanlarını almak zorundayız.

' BÜTÜN DÜNYA KÜRTLERE DOST'

Bütün dünya Kürtlere dost. Kürtler emperyal güçlerin dost olmadığını biliyor. Bugün Rojava’da çok önemli gelişmeler meydana geldi. Buna rağmen siyasi iktidar, işgalci güçlerle dost olup yeni yaşama düşman oluyor. Yüzyıl önce Osmanlı ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerle beraber olduğu için kurtuldu. Yüzyıl daha bunları yapmazsak asla kurtulamayız. Siyasi iktidar 21’nci yüzyılda varlığını böyle yaşatamaz. Kürtleri ne yapacaksınız? Kovaca mısınız? Kovsanız da gitmezler. Hepsini öldürecek misiniz? Hepsini öldüremezsiniz. Buna karşı bu sorunu, Kürt sorununu çözmek zorundasınız. Ama siyasi iktidar, ‘savaş sürsün, ben de sırtlarından geçineyim’ diyor. Bu zihniyet Kürtlerin sosyal haklarını, kendi kaderlerini tayin etme hakkını elinden almaya çalışıyor. Bu tekçi zihniyet böyle devam edemez. Bizler tarihe olan borcumuzu ödemek zorundayız. Tarihe olan borcumuzu ödemezsek hiçbir sorun çözülemez."
 
Mahkeme heyeti duruşmaya saat 14.00’e kadar ara verdi. Aranın ardından savunmasına kaldığı yerden devan eden Yüksekdağ, sokağa çıkma yasakları döneminde yaptığı konuşmalar ile ilgili hakkında hazırlanan fezlekeler üzerinde durdu.

Yüksekdağ, Türkiye tarihinin her döneminde toplumun devrimci değişimine ilk önce Kürt toplumunun karşılık verdiğini söyledi. Osmanlı ve Türkiye tarihinde ‘demokratik özerklik’ ve ‘özyönetim’ pratiklerinin mevcut olduğunu söyleyen Yüksekdağ, "1920 Meclisi ve 1921 Anayasası’nda ilk defa ‘Türkiye halkı’ kavramı kullanılmıştır. İnanç özgürlüğü dıştalanmış olsa da o dönemin kurucu zihniyetindeki değişimi ifade etme bakımından önemlidir. Bugün ise, bu anlayışın çok gerisine düşülmüştür" dedi.

‘BİZİM DERDİMİZ TARİHE MAHKUM OLMAMAK’

Yüksekdağ, savunmasını şöyle sürdürdü: 

"Kürt sorunun çözümü için 1922’de Kürt Özerklik Kanunu çıkarıldı. 18 maddelik bir kanundu ve Meclis’te kabul edildi. Bu çok büyük bir statüdür. Bir Kürt Milli Meclisi’nin özerk bölgede oluşacağı, Kürt dilinin okullarda okutulacağı gibi birçok hak tanınmıştı. Bugün ‘bu çatışma, savaş, ölüm silsilesi neden devam ediyor’ diyorlar. Buna siyasi iktidarın vereceği cevap yok. Ama tarih çok net bir cevap veriyor. Mustafa Kemal; ‘Kürt sorunun çözmeliyiz’ diyor.  O dönem tartışılan sorunu çözme çabası var ama bugün biz konuşamıyoruz. Bugün bu sorunu ağzımıza aldığımızda yargılanıyoruz. Mahkûm ediliyoruz, edilmek isteniyoruz. Bizim asıl derdimiz tarihe mahkûm olmamak. Misak-i Milli de, Kürtler için yapılan bir sözleşmedir. O dönemde Kürt ve Türk önderleri karşılıklı anlaşmışlardır. Kürt önderleri o sözleşmeye sadık kalmışlardır ama Türk önderleri sadık kalmamıştır. Karşılıklı tarihsel sözleşmelerin yapıldığı süreçlerden söz ediyoruz. Ağzımıza alamadığımız kavramlar o dönem kullanılıp sözleşme yapılmıştır. Tarih ve bugüne baktığımızda bir trajedi görebiliriz. Ama bu trajedi HDP’nin, Kürtlerin, demokrasi güçlerinin değil, siyasi iktidarın trajesidir.

'DEVRİMİCİ ARAYIŞLARIN ZAMANI GELMİŞTİR'

1921 Anayasası, 1922 Kürt Özerklik Kanunu, Kürtlerin ağır bedeller vererek haklarını aldığı zamanlardır. Kürtler halen en ağır bedelleri vermeye devam ediyor. 1925 Şeyh Sait İsyanı, Misak-ı Milli Sözleşmesinin yıkılmasına karşıdır. Ama bu gerçeği kimse yansıtmaz. Kürtlerin ağır bedellerle aldığı haklarına ilişkin bir kalkınmadır. 1924 Anayasası hala Kürtlerde derin yaralar açan bir anayasadır. Sonrasında Şark Islahat Planları başlamış, sadece Kürtleri değil Alevileri de kapsamıştır. Bugün hala bu kötü planlar peşimizi bırakmıyor. Çünkü hala yüzleşmiş değiliz. Toplumda artık gericilik siyasi iktidar tarafından bu kadar yapılıyorsa, devrimci arayışların zamanı gelmiştir. Biz özerklik ve özyönetimi icat etmedik, tarihsel bir kavramdır. İnsanlar kendi inancını yaşamak istemesine rağmen siyasi iktidar bu halkın beklentisine cevap vermiyor. Diğer yandan milliyetçiliği, ırkçılığı insanların kafasına alıştırmaya çalışıyor. Bugün sadece Kürt halkı değil, Türkiye halklarının kendi kaderini tayin etme hakkı vardır.

'ÖCALAN VE KÜRT SORUNU DİYE BİR HAKİKAT VAR'

2’nci Olağan Kongremizde salonda kullanılan pankartlar ve fotoğraflardan oluşan iddianame var. Abdullah Öcalan’ın olduğu fotoğraflar üzerine bu dava açıldı. Bu kongrede Abdullah Öcalan’ın fotoğraflarını astık doğru. Gizli saklı yapmadık. Sayın Öcalan’ın rolüne ilişkin söz ettik. Öcalan gibi Türkiye’nin öznesi haline gelen bir insanı dışa itmem mümkün değildir. Sayın Öcalan’la siyasi iktidar kendi görüşünce ya da seçim için görüşünce sıkıntı olmuyor. Siyasi iktidar ‘Apocu’ bir tavırla bizi eleştiriyor. Diğer taraftan da Sayın Öcalan ile görüşmemiz nedeniyle yargılanıyoruz. Bir karar versin ne yapacak diye. 
Öcalan ve Kürt sorunu diye bir hakikat var. İmralı kapısının açılması için 4 bin insanın yeniden açlık grevine girmesi, 8 insanın kendini feda etmesi mi lazım? Yoksa seçim olması mı?

'İLK DEFA HDP’NİN KONGRESİNDE TÜRK BAYRAĞI VE ÖCALAN PANKARTI AÇILDI'

İlk defa HDP’nin kongresinde bir tarafında Türkiye Cumhuriyeti bayrağı, diğer tarafından Öcalan’ın fotoğrafı vardır.  İkisini bölmek zorunda değilsiniz. Biz bunu göstermeye çalıştık. Sırf bizim onurlu çabamızı, iyi niyetimizi cezalandırmak için fezleke hazırlandı. Aynı pankarta Türk bayrağına dava açılmamış. Öcalan olan pankarta açılmış. Ne kadar da komik."

Yüksekdağ’ın savunmasını tamamlamasının ardından avukatları söz aldı. Avukatlat, mahkeme heyetinden 6-7-8 Ekim olaylarında Yüksekdağ’ın ilişki halinde olduğu 8 tanığın dinlenilmesi, Van Büyükşehir Belediyesi’nin park açılısında yaptığı konuşmanın çözülüp dosyaya eklenmesi, Sur ve Cizre olaylarında orada bulunan kamu görevlilerinin 15 Temmuz darbe girişiminde görevde olup olmadığının araştırılmasını talep etti.

Ardından iddia makamının mütalaası alındı. Duruşma savcısı, Yüksekdağ’ın Van’da yaptığı konuşmasının çözümünün yapılıp dosyaya eklenmesi dışındaki diğer bütün taleplerin reddedilmesi yönünde mütalaa verdi.

DURUŞMA 27 EYLÜL’E ERTELENDİ

Mahkeme heyeti açıkladığı ara kararında Yüksekdağ’ın tutukluluğunun devamına karar vererek, bir sonraki duruşmayı 27 Eylül tarihine erteledi. (MA)

Öne Çıkanlar