Yüzüncü Yılında Almanya Devrimi (1918-19) – IX

Yüzüncü Yılında Almanya Devrimi (1918-19) – IX
Ebert yönetimiyle uyumlu çalışmak için elinden geleni yapan Bağımsız-SPD başkanı Hugo Haase ve destekçileri, Noel katliamının yarattığı infial sonucu tabandan gelen baskıya fazla direnemedi.

Bülent BİLMEZ*


Aralık 1918 Noel Olayları ve Kopuşa Giden Yol

Dizi yazımızın sekizinci bölümde anlatılan, devrim sürecinde sağ ve sol sosyal demokratların bir araya gelmek için belki de son şansı olarak görülebilecek olan İşçi ve Asker Konseyleri Genel Kongresi’nin (16-21 Aralık 1918) hikâyesi, önemli kopuşların habercisiydi. Aralık ayının son on gününde yaşananlar ve dökülen kanlar, aralarındaki yoldaşlık ilişkilerini ve hatta şartlı ve kısmi işbirliği koşullarını da ortadan kaldıracaktı.

Dönüm noktası, 23-24 Aralık’ta yaşanan ve ‘kanlı Noel’ adı verilen ani olaylar gibi görünse de bu olayların, SPD-Çoğunluk yönetimi tarafından aslında uzun süredir hazırlıkları yapılmış bir ‘son hesaplaşma planı’ olduğunu düşünmek için daha fazla neden mevcuttur: Ekim ayı sonunda Kiel’de patlak veren ayaklanmalardan itibaren devrimin öncü silahlı birlikleri konumunda olan bahriyelilerin Berlin’e geldiğinde diğer askerlerin de katılımıyla kurduğu Halk Donanma Birliği (Volksmarinedivision), başkentteki silahlı kuvvetler arasında devrime en sadık milis kuvvetleri olarak göze batıyor ve radikal sol ile ilişkilerini giderek daha çok güçlendiriyordu. Müesses nizamın askeri elitleri ve onlarla işbirliği içinde iktidara gelen SPD-Çoğunluk yönetimi gözünde sadece bir süre için tahammül edilmesi gereken geçici bir kurum olan bu silahlı birliklerin hemen kontrol altına alınması ya da ilk fırsatta ortadan kaldırılması kaçınılmazdı. Düzenli ordudan bağımsız olan ve yeterince kontrol altına alınamayan bu birliklere (Osmanlı sonrası dönemde Çerkes Ethem birlikleri gibi) ilk saldırı için beklenen fırsat/bahane ortaya çıkmayınca muktedirlerin genelde yaptığı üzere, o fırsatı/bahaneyi yaratmak gerekiyordu…

Kınından Çıkan Kılıçlar: Kanlı Noel (23-24 Aralık 1918)

Şiddetli iktidar mücadelesine rağmen Kasım ayının sonuna kadar istisnalar dışında kansız devam eden devrim süreci, ilk olarak 6 Aralık 1918 katliamıyla kana bulanmıştı, ama o sırada bu münferit vaka kişisel hatalardan dolayı meydana gelmiş bir ‘istisna’ gibi görünüyordu. Ancak 1918 Noel’inde SPD-Çoğunluk yönlendirmesiyle askeri birlikler tarafından protestocuların öldürülmesi sonrasında süreç kanlı bir savaşa dönüştü.

Literatürde bazen ‘1918 Noel Çatışmaları’ (Die Weihnachtskämpfe von 1918) olarak anılsa da aslında 1918 Noel’inde Berlin’de yaşananlar, aniden ortaya çıkmış karşılıklı çatışmanın ötesinde planlı bir katliamdan ibaretti. Sonuçta koalisyon hükümetinin beklenmedik şekilde dağılmasına yol açacak bu plana göre, öncelikle devrimcilerin kalesi olan Şehir Sarayı (Schloss) ve Yeni At Ahırları Kompleksinin (Neuer Marstall) devrimci silahlı birliklerden geri alınması kararı alınacak ve bu karara karşı devrimci birliklerin beklenen direnişi, bu birlikleri kontrol altına almak veya ortadan kaldırmak üzere bir süredir hazırlıkları yapılan nihai askeri saldırı için iyi bir bahane olacaktı…

9-10 Kasım devrimi günlerinde isyancılar tarafından ele geçirildikten sonra devrimci mücadelenin en önemli üslerinden biri haline getirilen Saray ve Neuer Marstall, işçilerin isyancı bahriyelilere katılımıyla 11 Kasım 1918’de kurulan Halk Donanma Birliği (Volksmarinedivision) tarafından işgal edilmişti. Kendi aralarında yaptıkları seçimde komutan olarak seçtikleri Paul Wieczorek (1885-1918), karşı devrimcilerin Saray’ı ellerinden almak için 13 Kasım 1918’de saldırdığı sırada öldürülünce, onun yerine (aslen denizci değil sendikacı olan ve Birliğe sonradan katılan) Otto Tost (1883-1954) komutan olarak seçilmiş ve Donanma Merkez Konseyi (Zentralrat der Marine) üyeliğine seçildiği 26 Kasım 1918’e kadar görevine devam etmişti. Onun yerine geçen Donanma eri Schmidt sadece üç gün komutanlık yapmış, onu takiben 26 Kasım 1918’de komutanlığa seçilen Hermann Josef Graf Wolff-Metternich zu Gracht (1887-1956) ise 6 Aralık 2018 darbe girişimlerindeki şüpheli rolü nedeniyle görevden alınmıştı. Noel Katliamı sırasında olayların merkezinde bulunan Halk Donanma Birliği’nin komutanlığını, 9 Aralık 1918’de bu göreve seçilen Fritz Radtke (1884-1962) yapıyordu.

Çekirdeğini Kiel’den gelen devrimci bahriyelilerin oluşturduğu Halk Donanma Birliği’nin (Volksmarinedevision) hükümet binalarını korumak üzere yerleştirildikleri Şehir Sarayı ve Neuer Marstall, devrimci askerlerin yerleştiği günden itibaren Bağımsız-SPD üyelerinin sol kanadı ve özellikle Spartakistler tarafından devrimci mücadelenin askeri üssü olarak görülüyordu. Ancak Birliğin askerleri arasında Spartakist veya Bağımsız-SPD üyesi olmayan bağımsız devrimciler ve hatta kolayca SPD-Çoğunluk yönetiminin etkisine giren askerler de vardı. Birlik içinde devrimci sol liderliğin hakimiyeti, 6 Aralık 1918 darbe girişimi sonrasında askerler arasında hayal kırıklığı ve öfke nedeniyle, özellikle (aslen denizci olmayıp sonradan Birliğe katılan) Heinrich Dorrenbach (1888-1919) liderliğinde yaşanan dönüşümle mümkün oldu. Bu birliklerin sayısı devrimin ilk haftalarında kimi kaynaklara göre 3.200, kimilerine 3.600 kişiye çıksa da kısa süre sonra inişe geçecek ve Aralık ayı ortasına kadar yarıya düşecekti. Bu askerlerin yerleştiği iki binanın yakınındaki Şehir Komutanlığı Binasında (Kommandantenhaus) yerleşmiş olan SPD-Çoğunluk üyesi şehir komutanı Otto Wels’in (1873-1939) komutası altında Saray’a ve Neuer Marstall’a yerleştirilmiş olan Halk Donanma Birliği, başlarındaki sadık SPD-Çoğunluk üyesi bu komutanın emrinde olmalarına rağmen, giderek daha çok devrimci solun silahlı gücü olarak görülüyordu. Başbakanlık (Reichskanzlei) başta olmak üzere, hükümet binalarını korumakla görevli olan bu birlikler, aralarındaki çoğu askerin devrimci sol çevrelerle ve özellikle Spartakistler’le iyi ilişkileri nedeniyle SPD-Çoğunluk tarafından tehdit olarak görülmeye başlanmıştı.

Sonuçta, geçici hükümet görevi yapan Halk Temsilcileri Konseyi tarafından bu devrimci silahlı birliklerin şehir merkezlerindeki üslerini boşaltması ve gücünün sınırlanması kararı verildi. Ancak bu karar, hükümetteki koalisyon ortaklarından Bağımsız-SPD üyesi konsey üyelerinden onay alınmadan, sadece SPD-Çoğunluk üyeleri tarafından verilmişti. Aslında, konseyin diğer SPD-Çoğunluk’tan üyeleri de karardan sonradan haberdar olmuş ve olayları izlemekten başka bir şeyler yapamamıştı. Bağımsız-SPD üyesi konsey üyelerinin haberinin bile olmadığı bu kararı veren Friedrich Ebert ve ordu komutanları olmuştu: Neredeyse her akşam telefonda görüştüğü gizli telefondan ordu komutanlığını 23 Aralık akşamı arayan Ebert, başından beri ordunun varlığından çok rahatsız olduğu ve son zamanlarda haklarında, korumakla görevli oldukları tarihi yönetim binalarını ve özellikle Şehir Sarayı’ndaki değerli eşyaları yağmaladıkları yününde ithamların dolaştığı Halk Donanma Birliği’ni dağıtmak ve muhafazakar monarşistler için sembolik önemi büyük olan eski imparatorluk yönetim merkezi Şehir Sarayı’nın askeri güç kullanılarak onların elinden alınması talimatını (hükümet kararı olmadan) vermiş ve ordu komutanlığı bunu elbette hemen kabul etmişti. Hükümetin bu konudaki hazırlıkları önceden başlamıştı: Prusya Maliye Bakanlığı 12 Aralık 1918’de hazırladığı bir raporda Halk Donanma Birliği, korumakla görevli oldukları Saray’ı yağmalamakla itham ediliyordu.

1918 Noel’inde yaşananlar ve nedenleri hakkında literatürde çok sayıda farklı anlatı mevcuttur ve bugüne kadar haklarında konsensüs oluşmuş bilgiler çok azdır… Genelde konunun iki kutuplu geniş bir yelpazede ele alındığı görülür: Bir uçta yer alan olayların açık sorumlusu SPD-Çoğunluk yönetimini aklamaya yönelik anlatılar, yukarıda dile getirilen yağma ithamını sorgulamadan veri alarak, süreci bununla başlatmakta ve yaşanan olayları, hükümetin bu nedenle verdiği meşru karara karşı (artık kontrol edilemez hale gelmiş ve Spartakistlerin aracı haline gelmiş) Halk Donanma Birliği’nin ayaklanması ve ordu birliklerinin hükümetin talimatıyla bu ayaklanmaya müdahalesi olarak sunmaktadır. Yelpazenin diğer ucunda yer alan anlatıya göre, devrimi yarım bırakmaya ya da reformist politikalarla boğmaya çalışan Ebert yönetimi, karşı-devrimci ordu komutanlarıyla işbirliği içinde devrimin en önemli silahlı gücünü ortadan kaldırma girişiminde bulunmuştur. Buna göre, eski düzenin yıkılışından sonra devrimci sol güçlerle iktidar mücadelesi içine giren Ebert, rakibinin en önemli silahı olarak gördüğü Halk Savunma Birliklerini, söylentilere dayalı bir itibarsızlaştırma sürecinden sonra bahaneler uydurarak yok etme planını uygulamaya çalışmıştır.

Bazı kaynaklarda saat saat anlatılsa da detayları hakkında çelişkili olgusal bilgiler mevcut olan ‘1918 Noel Olayları’nın başlangıcı olarak, Halk Savunma Birlikleri’nin Saray’dan çıkarılmaları ve sayılarının azaltılması kararı kabul edilebilir. Ancak bunun nedeninin yağmacılık olduğu çok şüphelidir. Nitekim, Halk Donanma Birliği, imparatorun tahttan indirilmesinden sonra sahipsiz kalan yönetim merkezi kompleksinin korunması için yanı başındaki Başkomutanlık binasına yerleşen SPD-Çoğunluk üyesi yeni Şehir Komutanı Otto Wels komutasında 13 Kasım 1918’de buraya yerleştirilmiş ve tam tersine ilk günlerde Saray’a zarar veren yağmacıları engelleyenler, bu askerler olmuştu.

Nedeni ne olursa olsun, Halk Donanma Birliği’nin sayısının 600’e düşürülerek Saray ve Neuer Marstall’ı boşaltmaları kararının hükümet tarafından verildiği ve bu kararı uygulamak üzere, (6 Aralık katliamının sorumlusu olan) SPD üyesi şehir kumandanı Otto Wels’in görevlendirildiği kesindir. Kimilerine göre bu karar, geriye kalan 600 kişilik birliğin, Cumhuriyetçi Askeri Birliklere (Republikanische Soldatenwehr) katılmasını da kapsıyordu. Sonuçta 23 Aralık 1918’de Wels, Saray’daki tüm askeri birliklerin sarayı boşaltmasını talep etti ve bir kısım birlikler buna uyarak Saray’ı terk etmeye başladı. Ancak Halk Donanma Birliğinin askerleri (devrimci bahriyeliler), kendilerine söz verilen Noel ikramiyelerini almadan ayrılmayacaklarını ilan ettiler. Hükümetin bu ödeme konusundaki anlaşılmaz oyalama tavrı nedeniyle yaşanan gecikme bahriyelilerin tepkisine yol açtığı için ödeme yapılmadan asla çıkmayacaklarını ilan etmişlerdi. Ancak Wels, hükûmetin kararını/onayını beklemek gerekçesiyle asker ücretlerinin ödenmesini reddetti. Radtke’nin sonradan yayınlanan günlüklerinden anlaşıldığı kadarıyla, Wels’in ödeme konusundaki olumsuz tavrı 10 Aralık’tan beri sürmektedir ve her gün yapılan pazarlıklar işe yaramamaktadır. Nihayet 19 Aralık’ta maliye bakanlığıyla konuyu hallettiğini söyleyen Radtke, Saray’ı boşaltmayı kabul ettiğini ve Dorrenbach’ı da ikna ettiğini yazarken; sonraki birkaç günde hem Saray’ı boşaltma konusunda Birlik askerlerinin ikiye bölündüğünü hem de Wels’in inatla ödeme yapmamakta ısrar ettiğini yazmaktadır. Nihayet Noel öncesi büyük hayal kırıklığına uğramış olan Halk Donanma Birliği'ne bağlı askerler bir türlü ödeme yapmayan Wels'in şehir Komutanlığındaki ofisini basarak kendisini esir aldılar ve yardımcıları Anton Fischer ve Dr. Bongard ile birlikte Neuer Marstall’a götürerek bodruma kapattılar. Saray’ın, Neuer Marstall’ın ve Şehir komutanlığının kontrolü tamamen Halk Donanma Birliğinin eline geçmişti.

Aralarındaki örgütlü devrimci liderlerin yönlendirmesiyle kararlı bir direniş sergileyen bahriyeliler, bu vesileyle elde ettikleri askeri gücün farkında olmadıkları gibi, eylemlerini Bağımsız-SPD’nin solundaki devrimci gruplarla koordineli yürütmüyorlardı. Sayıları az da olsa devrimci dönüşüm konusunda en kararlı ve programlı grup olan Spartakistler, aniden patlak veren kriz sürecinin dışında kaldıkları için, direnişe önderlik etmek bir yana, yönlendirmekten bile uzaklardı. Ebert ve Groener için, söz geçiremedikleri devrimci askeri birliklerden kurtulma planlarının parçası olan bu süreç, askerler için basit bir hak (ikramiye) mücadelesi, en fazla yerlerinden kovulma ve güçsüzleştirilmelerine karşı haklı bir direnişten ibaretti. Kendilerini aldatılmış ve küçük düşürülmüş hissederek Heinrich Dorrenbach liderliğinde direniş bayrağı açan devrimci bahriyeliler, elde ettikleri askeri konumun aslında kendilerine şehirde iktidarın yolunu açtığını fark etmeden veya bunu umursamadan, mücadelelerini, kendilerine verilen sözün yerine getirilmesiyle sınırlamışlardı. 9 Aralık’ta kurulmuş beş kişilik Birlik Merkez Komitesi (Hauptausschuss der Division) üyesi olup Birlik komutanı Radkte üzerinde etkisi büyük olan ve Liebknecht’in yoldaşı olduğu bilinen devrimci sol lider Dorrenbach, hareketin lideri gibi görünüyordu, ama aslında kabarmış öfkeli dalganın başına geçip mümkün olduğunca yönlendirmeye çalışmaktan başka bir şey yapmıyordu. Herhangi bir siyasi programı olmayan ve böyle bir programa en yakın Spartakistler tarafından yönlendirilmeyen direnişçiler, ellerine büyük bir fırsat geçmiş olmasına rağmen hükümeti devirmek veya yönetimi ele geçirmek için bir adım daha atma perspektifine sahip değillerdi.

Nitekim 23 Aralık 1918’de Saray’ın kontrolünü tamamen ele geçirip direnişe geçtikten sonra yaşadıkları haksızlıkla ilgili asıl sorunun hükümetin tavrından kaynaklandığını anlayan ve daha önce Wels’i ve iki yardımcısını gözaltına almış olan devrimci bahriyeliler arasından bir grup, hükümet merkezi olan başbakanlık binasını (Reichskanzlei) bastı. Dışarıdan gelebilecek desteği engellemek için telefon hatlarını keserek binayı kuşatma altına aldı ve böylece aralarında Ebert’inde bulunduğu hükümet üyelerini rehin almış oldu.

Hükümetin verdiği Saray’ın boşatılması kararı karşısında savunmaya geçmesi beklenen devrimci silahlı birliklerin bu karşı saldırısı, bir anda dengeyi değiştirmişti. Ancak direnişçilerin bilmediği bir şey vardı: Başbakanlık binasında rehin aldıkları hükümet üyelerinin arasında bulunan Ebert’in, ordu komutanıyla düzenli gizli görüşmeleri için kullandığı ve binanın telefon şebekesine bağlı olmayan gizli hat açıktı! Aralarındaki anlaşma doğrultusunda bu zor durumda ordunun acil yardımını Groener’den talep eden talep eden Ebert, öncelikle direnişin merkezi olan Saray’ın direnişçilerden alınarak Wels’in kurtarılmasını talep etti. Groener ve ekibi açısından bu, devrimci solun en önemli dayanağını ortadan kaldırmak için harekete gelme anlamına geliyordu. Nitekim, birlikleri Berlin dışında konuşlanmış olan General Lequis komutasında 2000 kadar asker ve süvari, hemen o gece yola çıkarak ertesi sabah erkenden şehre girdi.

Bu arada Ebert yönetimini rehin almış olan direnişçilerle yapılan pazarlıklar sonuç vermiş ve küçük direnişçi birlik, Ebert’ten aldıkları ödeme onay/sözü üzerine Saray’a geri dönmüştü. Bunun üzerine Ebert’in, artık ihtiyaç kalmadığı için birliklerin geri çekilmesi için Groener’le tekrar konuştuğu iddia edilmektedir. Ancak General Lequis ve Groener bunu reddederek, ele geçmiş bu fırsatı kaçırmak istemedikleri konusunda Ebert’i ikna ettiler.

Böylece, Noel’in ilk günü olan 24 Aralık sabahı saat beş gibi devrimci isyancıların kontrolünde olan Saray ve Neuer Marstall önüne ağır silahlarıyla konuşlanan askeri birliklerin kuşatması karşısında, çok daha az sayıda teçhizat ve cephaneyle Saray’da sıkışmış olan ve olası çatışmayı kazanamayacaklarını iyi bilen direnişçiler, ilk etapta Wels ve ekibini serbest bırakarak uzlaşma yolunu denediler. Ancak askeri birlikler, uzlaşma yerine, direnişçileri tamamen bastırmak üzere harekete geçtiler: Saat yedi gibi General Lequis, teslim olmaları için direnişçilere on dakika zaman verdi. Ültimatomun cevabının olumsuz olacağını zaten bilen sarayı kuşatmış askeri birlikler, verilen süre dolar dolmaz ağır top atışına başladı. Top atışları sonucu 11 direnişçi öldürülmüştü; çatışmalar sırasında kuşatmaya katılan ordu birliklerinden de 56 kişi öldürüldü.

Toplam 1600 kişiden oluşan Halk Donanma Birliği askerinin çok büyük kısmı kuşatmadan önce Noel nedeniyle ailelerinin yanına gittiği için, saldırganların iki saat süren top atışına karşı çaresizce direnişe geçen direnişçilerin sayısı o sırada en fazla yüz kişi kalmıştı. Saldırı için Noel’in ilk gününün seçilmiş olması, muhtemelen tesadüf değildi; çünkü birçok asker aile ziyaretine gideceği için içerideki direnişçilerin sayısının düşeceği öngörülmüş olmalıdır. İki saatlik ağır top atışına rağmen direnişçiler, inanılmaz bir savunma sergilediler. Neuer Marstall’da teslim olmayı aralarında konuşmak üzere 20 dakikalık ateşkes talep eden sağ kalan direnişçiler, bir yandan binaya beyaz bayrak asarken, diğer yandan binanın altındaki geçitten kaçarak canlarını kurtarmayı başardılar.

Saraya gelince, dışarıdaki ağır silahlı birlikler karşısında sürdürülebilir olmadığı bilinen direnişin çökmek üzere olduğu bir anda, Berlin Emniyet Müdürü olan Bağımsız-SPD üyesi Emil Eichorn (1863-1925) önderliğindeki polis birlikleri, Cumhuriyetçi Askerler Müfrezesi’nin kimi bölükleri ve silahlanmış devrimci işçilerin fedakarca desteğiyle; daha önemlisi sivil halkın inanılmaz müdahalesiyle işin rengi değişti: Sabah erken saatte şehre giren eski müesses nizam askerleri tarafından Saray’ın kuşatıldığını ve direnişçi devrimci bahriyelilerin şiddetli saldırı altında olduğunu öğrenen halk, adeta akın akın olaya yerine gelerek bu acımasız saldırı karşısında içeridekilere karşı canlı siper olmak üzere askerlerin önüne geçti veya aralarında dolaşarak bazılarını bu acımasız saldırıdan vazgeçirdi. Kadınlı erkekli bu dramatik sivil müdahale sonucunda askeri birlikler arasında beklenmedik bir çözülme yaşandı. Yavaş yavaş silah bırakmaya ve dağılmaya başlayan veya rütbelerini sökerek halkın arasında karışan askerleri gören komutanlar da olay yerinden çaresizce uzaklaştılar.

Yarı harabeye dönüşmüş binadan sağ çıkabilen direnişçiler halkla kucaklaşarak elde ettikleri beklenmedik zaferin sevincini şaşkınlıkla yaşarken, ordu komutanları ve Ebert yönetimi, bu olay sonrasında kendi derslerini çıkarıyorlardı: Ordu artıklarıyla kurulacak birliklerin halk desteğini almış direnişçiler karşısındaki çaresizliği açıktı. Üstelik bu olay sonrasında ordu ve Ebert arasındaki işbirliği iyice açığa çıkmıştı ki orduya Noel saldırısı saldırı emrini Ebert’in verdiği, SPD-Çoğunluk yayın organı Vorwärts gazetesinde olaydan üç gün sonra açıkça belirtilecekti.

Saldırının püskürtülmesi nedeniyle Halk Donanma Birliği büyük bir prestij kazansa da bağımsız birlikler olarak varlığı uzun sürmedi: Ocak 1919’da (Marine-Division Depot 15 adıyla) Cumhuriyetçi Askeri Birlikler’e katılan Halk Donanma Birliği, böylece hükümet tarafından kontrol altına alınmış oldu. Bağımsız-SPD yönetimin müdahalesiyle şimdilik dağıtılmaktan kurtulmuştu; ancak sonraki haftalarda karşıdevrimci milislerin devrimci güçlere karşı saldırısı sırasında tarafsız kalacak kadar pasifleştirilmişti.

Bu arada, 25 Aralık 1918 tarihinde bir grup Spartakist önderliğinde devrimci bahriyeliler tarafından işgal edilen SPD- Çoğunluk yayın organı Vorwärts gazetesinin binası, görüşmeler sonucunda, hiçbir çatışma olmadan ertesi gün tekrar teslim edildi.

Bu arada SPD-Çoğunluk üyesi ve Ebert’in yakın adamlarından olan şehir güvenlik komutanı Otto Wels 28 Aralık 1918 tarihinde istifa etmek zorunda kaldı. Onun yerine geçen Anton Fischer (1873-1949), savaş öncesi dönemde Fransisken keşiş ve lise öğretmeni iken savaş sırasında teğmen rütbesiyle orduya katılmış ve Berlin’de istihbarat birimlerinde çalışmıştı. Savaş sonrası dönemde Berlin şehir komutanı olarak atanan SPD Yürütme Kurulu üyesi Otto Wels’in yardımcısı olan Fischer, Wels’in yerine geçtikten sonraki birkaç aylık dönüm noktasında Gustav Noske’nin yakın adamı olarak karşıdevrimin önemli aktörlerinden biri olarak hayati rol oynayacak ve 1922 yılında anılarını yayınladıktan sonra aniden tarih sahnesinden kaybolacaktı.

‘Kanlı Noel şehitleri’, 29 Aralık 1918’de yapılan büyük bir cenaze töreniyle [1848 Devrimi] Mart Şehitleri Mezarlığı’nda (Friedhof der Märzgefallenen) toprağa verildi.

Dramatik bir askeri direniş sırasında yaşanan daha dramatik ve hatta destansı halk müdahalesi, 1918 Almanya Devrimi sürecinin en unutulmaz sahnelerinden biri olarak hafızalara kazındı. Direnişçilere halk desteği için 24 Aralık sabahı yoğun olarak çalışan Spartakistler başta olmak üzere devrimci sol gruplar için bu yaşananlar, giderek artan kitlesel destek açısından ümitlendiriciydi. Ancak askeri açıdan çaresizliklerinin de göstergesiydi. Kuşatma karşısındaki çaresizliklerinde, saldırganların beklenmedik şekilde çoğu devrimci militanın ailesinin yanına giderek Saray’ı terk ettiği Noel’in ilk günü saldırılmış olması önemli rol oynamıştı, ama son haftalarda eski müesses nizamın elitleriyle işbirliği içinde kurumsallaşma konusunda önemli adımlar atan reformist sosyal demokrat hükümet karşısında askeri açıdan aslında pek şansları olmadığı açıktı. Şehirde birkaç önemsiz devlet binasının kontrolü dışında, Spartakistlerin ellerinde sadece süreli yayın ve el ilanları için kullanmak üzere işgal ettikleri matbaa vardı. En önemli devlet kurumlarının olduğu gibi çalışmalarına devam ettiği önemli binaların kontrolünü elinde tutan ve askeri elitin desteğini arkasına alan hükümet karşısında, ellerindeki silahlı birliklerin hiçbir şansı olmadığını kendileri de biliyorlardı. Şehir Sarayı’nda (Berliner Schloss), hemen yanındaki saraya ait Neuer Marstall’da ve bahriyeliler kulübü olarak kullanılan Donanma Evi’nde (Marinehaus) konuşlanmış olan kendisine bağlı silahlı birlikleri sayı ve teçhizat olarak büyütmeye çalışırken, en çok devrimci işçi ve asker konseylerinin üyelerine ve onların ailelerinden oluşan devrimci halk kitlelerine güveniyorlardı. Ancak bu kitlelerin zamanında yönlendirilmesi ve mücadelenin doğru yönetilmesi için gerekli olan örgütlenmeye ve kadroya Spartakistler henüz sahip değildi. Üstelik haftalar geçtikçe coşkusu ve sayısı giderek azalmış olan sokaklardaki kitlenin ve geliştirilmeye çalışılan olan Halk Donanma Birliğinin çoğu üyesi (giderek Spartakistlere daha çok sempati duysa da) Bağımsız-SPD üyesi olarak hala parti yönetimin etkisi altındaydı veya Spartakistleri aşırı radikal ve acilci buldukları için onlardan bağımsız şekilde hareket ediyorlardı. Spartakist önderlerin Noel Katliamından çıkardıkları en önemli derslerden biri, reformist hükümetin giderek şiddetlenen askeri saldırısına karşı durabilmek için silahlı mücadelenin örgütlenmesi, işçi ve asker konseylerinin devrimci üyelerinin silahlandırılması gerektiğiydi. Özellikle gruba yeni katılmış olan deneyimsiz militanların başını çektiği bir grup Spartakist, daha fazla beklenilmeden, devrimi halktan/devrimcilerden çalmaya veya yarım bırakmaya kararlı görünen hükümet karşısında savunma durumundan çıkılarak iktidarı ele geçirmek üzere hamle yapılması gerektiğini savunuyordu. Prensip olarak buna karşı olmayan Luxemburg ve Jogisches gibi deneyimli önderler, darbeci mantıkla acele edilmesi durumunda erken bir nihai savaşı kaybetmenin kaçınılmazlığını ve bunun yaratacağı yok olma riskini görerek, silahlı mücadelenin hazırlıklarına devam edilmesi ve örgütlenmeye hız verilmesini savunuyordu. (Luxemburg’un, yeterince kitleselleşmeden kestirme yoldan iktidarın ele geçirilmesinin ne kadar mümkün olduğu konusunda şüpheleri olduğu gibi, bu koşullarda olası askeri başarı durumunda elde edilecek iktidarın demokratik niteliği konusunda da rezervleri vardı ki bu konudaki kaygılarını Bolşevik Devrimi bağlamında daha önce de yazıya dökmüştü.) Çıkarılan ikinci ve daha önemli ders, devrimci dalganın sönümlenmesini engellemek için SPD-Çoğunluk ve özellikle Bağımsız-SPD tabanındaki devrimci unsurları, devrimci mücadelenin devamı için, daha doğrusu devrimin tamamına erdirilmesi için mücadeleye ikna etmek gerektiğiydi. Yazı dizisinin bir sonraki (sonuncu) bölümünde göreceğimiz üzere, bu hummalı çalışma ve kriz yönetimi sürecinde, hem kitlelerle bağın sürmesi için Bağımsız-SPD içinde kalarak mücadele etme konusunda hem de acilen son bir saldırı (nihai bir hamle) ile iktidarı ele geçirme konusunda Spartakistler arasında yaşanan fikir ayrılıkları, onları önemli bir yol ayrımına getirmişti…

Eski müesses nizamın askeri elitleri, hezimetle biten Noel saldırılarından iki önemli ders çıkarmışlardı: Halkı karşılarına alarak gerçekleştirecekleri her karşı devrimci saldırı, yenilgiye mahkumdu ve ellerindeki askeri birlikler, hala devrim sürecinin etkisinde olup müesses nizamın emirlerini gözü kapalı yapmaktan uzaktı. Savaşın cephelerde ve cephe gerisinde yarattığı büyük hüsran ve sonrasında ortaya çıkan devrimci dalga, askeri elitler için, kendilerine ölümüne sadık birlikler oluşturmayı (imkânsızlaştırmıyorsa bile) zorlaştırıyordu. Halkın desteğini alma veya en azından karşılarına almama konusunda güvendikleri en önemli şey, o sırada en büyük kitle tabanına sahip olan ve yeri geldiğinde sol bir retorikle devrimci işçi ve asker konseylerini de kontrol edebilen SPD-Çoğunluk ile kurdukları işbirliğiydi. Yeniden toparlanmış eski ordu birliklerine güvenilemeyeceği gerçeği ise önemli bir adım için karar vermelerine yol açtı: Cepheden dönmüş askerlerin de yer alacağı, ama aslen muhafazakâr ve hatta monarşist karşıdevrimci sivillerden oluşturulan, paramiliter milis birliklerini (Freikorps) devreye sokma konusundaki çalışmalara hız verildi. Kuruluşu ve sonraki süreçte karşıdevrimci zaferdeki rolleri yazı dizimizin son bölümünde ele alınacak olan bu birlikler, o sırada Berlin dışındaki merkezlerde oluşum halindeydi.

Eski müesses nizamla işbirliği içinde kurmak istediği yeni nizamı müesses kılmaya çalışan SPD-Çoğunluk da Noel ayaklanmasından dersler çıkarmıştı, ama onlar kendilerinden daha çok emindi. Nitekim Kasım ve Aralık ayındaki işçi ve asker konseyleri toplantılarında elde ettikleri büyük zaferden sonra, zaten savaş yorgunu devrimci kitlelerin büyük bir kesimini, hayata geçirdiği dönüşümden dolayı istikrarın garantisi sosyalist hükümetin radikallikten uzak yöntemlerle desteklenmesi gerektiğine inandırarak sokaktan çekme ve halka devrimcileri iç savaşa yol açabilecek maceracı aşırıcılar olarak gösterme konusunda her gün daha çok başarılı oluyorlardı. Kitlesel destek açısından zaman kendilerinden yana işliyordu. Ancak devrimci taleplerden vazgeçemeyen ve sayıları her şeye rağmen azımsanmayacak sayıda olan işçi ve asker konseyleri militanlarının ve parti yönetiminin uzlaşmacı tavrından rahatsız olup partinin sol kanadında yer alan Bağımsız-SPD üyesi işçi önderlerinin her gün daha çok (Spartakistler başta olmak üzere) devrimci sol liderler etrafında toplanarak silahlı mücadeleyle iktidarı ele geçirme tehlikesinin artması anlamında ise zaman aleyhlerine işliyordu. SPD-Çoğunluk için olduğu gibi bazı Spartakistler için de sol ‘darbecilik’ anlamına gelen bu radikal adımın atılması konusunda bazı devrimci liderlerin sabırsızlandığını herkes biliyordu.

Birinci Kopuş

Bu arada, Noel Olayları sürecinde, koalisyonun diğer ortağı olan hükümetteki Bağımsız-SPD temsilcileri, başından itibaren karar sürecinin dışında bırakıldıkları gibi, karardan haberdar bile edilmemişlerdi. Eski müesses nizamın elitleriyle ittifak sonucu iktidarını yeterince tahkim eden Ebert yönetimi, Kasım ve Aralık’taki konsey toplantılarında kazandığı zaferin verdiği özgüvene dayanarak attığı bu cüretkâr adımla, sadece silahlı devrimci güçlerle kozunu paylaşmak istediğini göstermiyordu; aynı zamanda, başından beri ittifak içinde olduğu ve bazı adımlarında kendisine ayak bağı olarak gördüğü Bağımsız-SPD ile kurduğu hükümet koalisyonundan da kurtulmak istediğini de gösteriyordu. Koalisyon ortağı üyelerinden habersiz şekilde hükümetin SPD-Çoğunluk üyeleri tarafından böyle bir karar almış olmasının başka anlamı olamazdı. Ayrıca, ağırlıklı olarak Bağımsız-SPD üyelerinin katıldığı veya desteklediği bu askeri birliklere saldırının ve bunun yol açacağı kardeş katliamının, Bağımsız-SPD için kabul edilemez olduğunu, kararı alan hükümetteki SPD-Çoğunluk üyeleri de çok iyi biliyordu.

O güne kadar kendi partisinin sol kanadının baskısına rağmen Ebert yönetimiyle uyumlu çalışmak için elinden geleni yapan ve hatta bu güç birliğinin iki partinin birleşmesiyle sonuçlanması için çabalayan Bağımsız-SPD başkanı Hugo Haase (1863-1919) ve destekçileri, Noel Katliamının yarattığı infial sonucu tabandan gelen baskıya daha fazla direnemedi ve parti temsilcisi hükümet üyeleri 29 Aralık 1918’de Halk Temsilcileri Konseyi'nden (Rat der Volksbeaufragten) istifa etmek zorunda kaldı: Hükümetin SPD-Çoğunluk üyelerinin oldu bittisini şiddetle protesto eden Bağımsız-SPD, 28 Aralık günü konuyu üst kurul olan Merkez Konsey’e taşıdı. Oysa geçen bölümde anlatıldığı üzere, 16-21 Aralık arası Berlin’de toplanan Konseyler Genel Kongresi sırasında sol kanat büyük bir hata yaparak seçimleri protesto ettiği için mevcut Merkez Konsey, tamamen SPD-Çoğunluk üyeleri ve destekçilerinden oluşmuştu. Kimi kime şikâyet ettiğinden habersizmiş gibi Merkez Konsey’e sunulan dilekçedeki en önemli soru, hükümet üyesi SPD-Çoğunluk liderleri Ebert, Scheidemann ve Landsberg’in devrimci Halk Donanma Birlikleri’ne karşı müesses nizamom ordusuyla yaptıkları işbirliği konusundaydı: "Merkez Konsey 23-24 Aralık gecesi hükümet üyeleri Ebert, Scheidemann ve Landsberg’in Saray ve Marstall’da Halk Donanma Birliği’ne karşı askeri şiddet kullanma konusunda Savaş Bakanı’na sınırsız yetki vermesini onaylıyor mu?" Merkez Konsey aslında hiç de şaşırtıcı olmayacak şekilde bu soruya olumlu cevap verince, hükümet üyesi Bağımsız-SPD üyelerine istifa etmekten başka yol kalmıyordu! Konuyla ilgili önemli çalışmalara imza atan Klaus Gietinger’in November 1918. Der verpasste Frühling des 20. Jahrhunderts (Hamburg, 2018) kitabında belirttiği gibi, Bağımsız-SPD yönetimi, Ebert yönetimindeki SPD-Çoğunluk ile Groener’in tuzağına düşmüş ve birkaç hafta önce Merkez Konseyi kendi elleriyle teslim ettikleri gibi, şimdi de hükümeti kendi elleriyle SPD-Çoğunluk’a teslim etmişlerdi.

Müesses nizamın elitleriyle işbirliği ve kitle üzerinde hakimiyeti sayesinde gücünü artık iyice tahkim etmiş olan Ebert liderliğindeki SPD-Çoğunluk yönetimi, Bağımsız-SPD ile koalisyonun bozulmuş olmasını daha çok bir fırsat olarak gördü ve ayrılanların yerine hemen SPD-Çoğunluk üyesi iki yeni konsey üyesi atadı: Ebert’in militarist sağ kolu Gustav Noske ordu ve güvenlikten sorumlu üye olarak hükümete alınırken, diğer yeni üye ise sosyal ve iktisadi politikalardan sorumlu Rudolf Wissell (1868-1962) oldu. Üçüncü yeni üye olarak atanan Vorwärts gazetesi yayın yönetmeni Paul Löbe (1875-1967) bu görevi kabul etmediği ve onun yerine başkası da atanmadığı için yeni hükümet beş üyeden oluştu. Artık kısaca hükümet veya İmparatorluk Hükümeti (Reichsregierung) olarak adlandırılan yeni heyetin yönettiği, bir tür ‘tek parti rejimi’ söz konusuydu. Hükümet başkanı olarak Ebert, pratikte tek gerçek yetkili olarak görevine devam etmekteydi. Müesses nizamın askeri elitleriyle uyum içinde adeta savunma bakanı gibi çalışan yakın adamı Gustav Noske sayesinde Ebert, artık bir orduya da sahip olduğunu biliyordu… Spartakistler’in kendisine ‘farklı kılıkta yeni imparator’ sıfatını yakıştırmaları boşuna değildi…

İkinci kopuş

Hükümetteki iki sosyal demokrat parti arasında yaşanan büyük kopuş ile eş zamanlı olarak, Bağımsız-SPD içinde daha küçük, ama çok daha radikal bir kopuş yaşanmıştı: Aralık ayının son günlerinde Spartakistlerin Bağımsız-SPD’den koparak Almanya Komünist Partisi’ni (Kommunistische Partei Deutschlands, KPD) kurmalarıyla sonuçlanan bu kopuş süreci, yazı dizisinin son bölümünü oluşturan gelecek yazıda ele alınacak. Aynı sürecin devamı olarak yine son bölümde ele alınacak olan Spartakist ‘Ocak Ayaklanması’ ve Karl Liebknecht ile Rosa Luxemburg cinayetleri sonrasında doruğa çıkan asıl kopuş süreci ise radikal devrimciler için aynı zamanda sonun başlangıcı anlamına gelecektir…


Yazı dizisinin önceki bölümleri için bkz.:

Yüzüncü yılında Almanya Devrimi (1918-19) – I

Yüzüncü yılında Almanya devrimi (1918-19) – II

Yüzüncü yılında Almanya Devrimi (1918-19) – III

Yüzüncü yılında Almanya Devrimi (1918-19) – IV

Yüzüncü yılında Almanya Devrimi (1918-19) – V

Yüzüncü yılında Almanya Devrimi (1918-19) – VI

Yüzüncü yılında Almanya Devrimi (1918-19) – VII

Yüzüncü Yılında Almanya Devrimi (1918-19) – VIII

*2005 yılından bugüne İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmakta olan Prof. Dr. Bülent Bilmez, doktorasını 1998 yılında Berlin Humboldt Üniversitesi Modern Önasya Araştırmaları Bölümünde tamamlamıştır. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden önce Bilmez, Almanya’da Berlin Freie Universitaet’te, Arnavutluk’ta Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi’nde ve Türkiye’de İstanbul Yeditepe Üniversitesi’nde çalışmıştır. 2018-19 Güz Döneminde Frankfurt (Oder) Europa-Universität Viadrina’da Aziz Nesin Misafir Profesörü olarak ders veren Bilmez, halihazırda Berlin Humboldt Üniversitesi Tarih Bölümünde misafir öğretim görevlisi olarak ders vermektedir.

Öne Çıkanlar