'Hangi Kudüs?'

'Hangi Kudüs?'
Balfour Deklarasyonu'nun 100. yılında Kudüs'ün statüsü hala tartışılıyor. Kudüs'te yaşayan Filistinli tarihçi Manna 'Hangi Kudüs?' diye soruyor.

Fatma YÖRÜR


ARTI GERÇEK - ABD Başkanı Donalt Trump’ın, Balfour Deklarasyonu’nun 100. Yılında Kudüs’ü İsrail’in Başkenti ilan etmesi üzerine Filistin - İsrail arasında yaşanan gerginlik devam ediyor. Kudüs’te yaşayan Filistinli Tarihçi Adel Manna BDS Türkiye’nin davetiyle İstanbul’daydı.

Artı Gerçek’in sorularını yanıtlayan Tarihçi Manna’ya göre; Balfour Deklarasyonu ABD’yi savaşa sokmak için imzalanmıştı. Balfour’un 100. Yılında ABD Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etti."

-Balfour Deklarasyonu’nun üzerinden 100 yıl geçti. Bu deklarasyondan önce Kudüs’ün durumunu anlatır mısınız?

Osmanlı kendisini Almanya’yla bir ittifak içerisine sokmuştu. İngiltere, Fransa, İspanya birlikte hareket edip, Osmanlı’nın birliğini artık umursamıyorlardı. Onlar savaş sonrası ortamı düşünerek hareket ediyorlardı. Fransa ve İngiltere, kim nereyi kontrol edecek üzerinden bir rekabet içindeydi. Sykes-Picot Anlaşması, zaten Ortadoğu’yu bölüyorlardı. İngiltere’nin de zaten Filistin üzerinde bir özel ilgisi vardı. Yahudilerin çok yardımcı olacağını düşünerek kendilerine bu yüzden Siyonistlerle İngilizler arasında özel bir diyalog gelişti. Filistin işgal edilirken bu deklarasyonu imzalamaya karar verdiler. Bunu imzalarken amaçlardan biri Amerika Birleşik Devletleri’ni kendileri tarafında savaşa sokmak oldu.

‘1874 ARAP ÜLKELERİNDE ULUSAL DEVLETLARİN BAŞLANGICIYDI’

-Balfour Deklarasyonu sonrası Kudüs için yaşanan süreci biraz anlatır mısınız?

Filistin 16. yüzyılın erken aşamalarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na bağlıydı, Lübnan, Irak gibi… bunlar 1516’dan Birinci Dünya Savaşı’na kadar, Osmanlı’ya bağlı oldular. 4oo yıllık bir süreçten bahsediyoruz. Filistin, 19. yüzyılın sonunda daha otonom bir ülke haline geldi, Kudüs onun başkenti olmak üzereydi. 1874’te bağımsız bir sancak haline geldi ve İstanbul’a doğrudan bağlı bir şekilde çalıştı bu da Arap ülkelerinde bir ulusal devletin başlangıcıydı. Fakat Balfour Deklarasyonuyla birlikte Kudüs’ü İngilizler işgal ettiler. Sonra başka ulusların desteğini alarak Filistin’de bir manda hükümeti kuracak olanın İngilizler olduğu belirlendi. Zaten İngilizlerin amacı da Filistinlileri kontrol etmekti. 1922’de Filistin halkı için başka kötü bir olay gerçekleşti. Balfour'la Siyonist harekete ciddi anlamda destek sundular. Bir Yahudi Devleti kurabilmek için gerekli olan ekonomik ve politik kurumları oluşturdular.  Bunları yaparak 1948’deki savaşa kadar zaten İngilizler Filistinlilerin bir ulusal oluşumunu engellediler ve Siyonistleri bu savaşa hazırladılar Filistinliler ise değillerdi.

BM 181 sayılı Kasım 1947’deki kanunda Filistinliler bunu kabul etmediler. Etmeye zaten hazır değillerdi. Bu karara göre Filistin’in yüzde 55’i Siyonistlere kalıyordu. Ve Filistinliler nüfusun 3’te 4’ünü oluşturuyorlardı. Filistin topraklarının ise yüzde 45’inde kalabiliyorlardı. Ama zaten Siyonistlerin de bu savaşa ihtiyacı vardı. Bir etnik temizlik yapmak için sonra 1948’de Nakba oldu. İsrail Filistin topraklılarının yüzde 55’inde değil, yüzde 78’inde bir kontrol sağladı. Böylelikle yüzde 20 kadarı Batı Şeria, Ürdün’e ve Gazze de Mısır’ın olmak üzere olmak üzere geriye kaldı. Nakba’dan sonra 15 bin kadar Filistinli köylerinde şehirlerinde yaşayabildi. 700 bin 500’den fazla Filistinli sürgün edilmişti.

'FİLİSTİN BAŞKENTİ KUDÜS 1848’DEN SONRA ÖZEL STATÜ ALDI'

-Tüm bu çalkantılı süreçlerde Kudüs’te sivil hayat nasıldı?

Manda hükümetinden 1948’e kadar giden süreçte Kudüs Filistin’in resmi başkenti oldu. Filistinliler ve İsrailliler orada ayrı ayrı mahallelerde, olsa bir arada yaşadılar. Tabi ki arada gerginlikler oluyordu ulusal mücadeleden ve gerginlikten ama Filistinliler özellikle Siyonist projenin gerçekleşmesinden korkuyorlardı. Orada marjinalize olmak ve bir Yahudi devletinin kurulmasından endişelilerdi. 1948’de çünkü bu gerçekleşirse Filistinliler ya marjinalize olmak ya da daha kötü ihtimalle bir Yahudi devletinin kurulmasından endişelilerdi. 1948’te Kudüs’ün ayrı bir oluşum olmasına karar verildi yani ne Filistin ne de Siyonistler orayı kontrol etmeyecekti. Bu gerçekleşemedi çünkü Siyonistler Kudüs’ü işgal etmeye çalıştılar. Bunun neticesinde Ürdün, Kudüs’e girdi ve orada bir savaş yaşandı. Siyonistler Batı Kudüs’ü işgal edip biri hariç bütün batı Kudüs’ü aldılar biri hariçti o da eski şehrin içerisindeki bir Yahudi mahallesiydi. O Ürdün tarafında kaldı. İsrail burayı başkent olarak kabul etti. Böyle bir karar verdi. Fakat bu kararı kimse tanımadı. Onlar orada parlamento vs kurarak bu kararı uyguladılar. Doğu Kudüs Ürdün’de kaldı. Ürdün’ün başkenti zaten Amman. 1967’de İsrail Batı Şeria’yı da işgal etti orada da bir savaş yaşandı. Bu anlattıklarımız nedeniyle bugün Kudüs konuşulurken Trump kararıyla, sormamız gereken şu: Hangi Kudüs’ten bahsediyorsunuz?

Batı Kudüs mü Kudüs’ün tamamı mı? Zaten Kudüs’ün bu tarihinden dolayı işler bu kadar karışık. Batı Kudüs mü? Kudüs mü?

MANNA: FİLİSTİNLİLER KUDÜS’TEN VAZGEÇMEYECEK

-İşlerin bu kadar karışmasında Avrupa ülkelerinin de payı var? Netenyahu çıktığı son Avrupa turunda istediğini alamadı yorumları yapıldı. Trump’ın kararıyla birlikte AB nasıl bir tutum alacak?

Avrupa’nın Trump’tan farklı bir tavır içerisinde olduğu açıktı. Bu kararı reddettiler. En azından kabul etmediler. Çünkü bu kararın ve bu kararın Ortadoğu’daki güya barış sürecinde iki anlamı vardı. Bir anlamı İsrail istediğini yapar demekti bu, diğer anlamıysa Amerika’nın tek taraflı olarak İsrail’i destekler olmasıydı. Yani Filistinlilerin ve uluslararası toplumun onayı desteği olmadan bunu yapıyor olmasıydı. Amerika eskiden yani Trump’tan önce, bunu yapmaktan geri duruyordu, Kudüs’ün İsrail ve Filistin tarafından anlaşması gereken beş şeyden biri olduğu görülüyordu. Trump’ın yasa dışı olarak Kudüs’ü sadece İsrail’in başkenti olarak tanıması Netenyahu’nun İsrail politikasını orada bir barış istemediği bizim için açıktır. Netenyahu’nun orada yeni yerleşimler kuruyor olmasını engelleme çabası bunu gösteriyor.

Avrupa’ysa Trump’tan farklı olarak BM kararlarının yasallığına saygı duyup 1948’den bu yana bu kararlara uyuyor. Bu kararlar İsrail’den farklı olarak. AB’nin bu süreçten farklı bir tavır almasını bekliyorum. Belki Amerika ile Arap ülkelerinin Filistin tarafına bir desteği Amerika Birleşik Devletleri’nin tavrını etkileyebilir. Trump’ı farklı kesimlerle krizler içerisine sokabilir. Bu olmasa bile Amerika, İsrail’e bu desteği veriyor olsa dahi bölgedeki gerçekliği değiştirmeyecektir.

Çünkü orada Filistinliler var, Filistinliler mücadeleye devam edecekler ve Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin için mücadele edecekler.

‘İSRAİL’DE KİM FİLİSTİN KONUSUNDA MUHALEFET ETSE ANTİ SEMİTİST İLAN EDİLİYOR’

-Bir de Türkiye’de Kürt sorunundan biliyoruz. Toplumlar devletinin yaptığı zulüm ve katliamı reddebiliyor. Milliyetçilik medyanın ve tarih kitaplarının etkisiyle artırılıyor. İsrail halkı Filistin sorununa nasıl bakıyor. Bu sorunu gerçek anlamda yorumlayabilen insanlar yüzde kaç oranındadır?

İsraillilerin büyük çoğunluğu geçmişten bugüne bakarsak buradaki çatışmayı objektif bir biçimde göremediler çünkü çatışmaya dahillerdi. Hatırlarsak bu çatışma Filistin’e göçen geç Osmanlı döneminde ve İngilizlerin manda döneminde göçen ve orada ulusal bir oluşum kurmak için Filistinlilerin yerlerine geçmek için çalışan insanlarla çatışmaydı orada işte bir, ulusal yurt, ulusal devlet kurmak istiyorlardı. Çatışma şuna benziyor, örneklere bakmak gerekirse Güney Afrika’dan Güney Amerika’ya bu amaçla oraya göçen insanlar objektif olamazlar… dolayısıyla çok az İsrailli bu duruma farkındalık ve bilinçli bir şekilde bakabiliyor. İsraillilerin büyük ezici bir çoğunluğu bu duruma kim olursa olsun destekliyorlar. Bugün Netenyahu Filistin meselesinde muhalefetin dahi desteğini alıyor. İsrailli muhalefetin de desteğini alıyor bu da zaten yerleşimci sömürgecilik için bence doğaldır tarihteki çok az insan orada bir ulusal devlet kurmak için mücadele ederken çok az insan liderlerine aykırı bir biçimde mücadele edebilir. Tam da bu yüzden zaten İsrail gittikçe gün be gün daha da ırkçılaşıyor ve sağa yaklaşıyor sağa kayıyor. Bugün İsrail’de kim İsrail’i eleştirişe ona bir etiket yapıştırılıyor. Anti Siyonist anti semitist diye… Bu tamamen bir yalandır. İşgale karşı muhalefeti yok etmek için üretilen bir yalandır.

İngilizceden çeviri desteği için Naz Şakar'a teşekkürler

 

Öne Çıkanlar