'Sadece Ermeni ezgilerinden oluşan bir albüm yapmam, varlığım kâfi materyaldir'

'Sadece Ermeni ezgilerinden oluşan bir albüm yapmam, varlığım kâfi materyaldir'
Son albümünden 7 yıl sonra bu hafta iki single’ını piyasaya sunan Rock müziğin yaramaz çocuğu Hayko Cepkin’le hayat felsefesine dair konuştuk...

Seran VRESKALA

ARTI GERÇEK – Brutal vokali ülkeyle tanıştıran müzisyen için bir ara şeytana taptığını söyleyenler bile oldu ama öyle herkesin düşündüğü gibi aykırı bir adam değil Hayko; onu aykırı yapan görünüşü, tarzı ve müziği sadece… Gerçi herkesin tek gözlü olduğu bir diyarda, çift gözlüler anormal olurdu, hatta farklı bir giyim ve müzik tarzı olmasa belki gözü de bu kadar göze batmazdı ama insanların birbiri hakkında karar vermesinin sadece 6 saniye sürdüğü bu zamanda görünüşünü avantaja çevirenlerden… Tüm söyleşilerde konu dönüp dolaşıp göz deformasyonuna gelmiş. İnsanın bir organının ya da görünüşünün yaptıklarının önüne geçmesi çok acayip bir şey olmalı! Anlatılanlardan edindiğim izlenime göre insanı insan yapan bütün değerlere sahip biri; hayvanlara ve doğaya aşık, sevgiye ve yaşam alanlarına saygılı, duygusal, duyarlı ve entelektüel bir adam. Bir insanın kendini ve müziğini çevresine, ailesine ve ülkeye kabul ettirebilmek adına yaşayabileceği ne kadar zorluk varsa hepsini yaşamış. Vücudundaki dövmelerini kendine attığı imzalar olarak görüyor; bu uğurda dövme ustası Ruhsel hocanın yanında çalışmış ve onun üzerine diktiği gömleğin her santimini sevdiğini söylüyor.  

Bu kadar farklı bir tarzı olan Hayko’nun evlenmesi bile büyük olay oldu, sanki onun yaptığı müzik böyle bir şeye izin vermezmiş gibi. İnsanlardan, sistemden, klişelerden, metropol hayatından sıkıldığı için uzaklara kaçtı bundan birkaç yıl evvel. Nefes alabilmek için üretmek zorunda olduğu, üretebilmek için de kendini yenileyebilmesi gerektiği için sakin bir hayatı tercih etmiş. Buna rağmen en sevdiği spor paraşüt. Yaşamla ölüm arasındaki anlarda sakin kalabilmek adına zihnini kontrol etmek zorunda kaldığı için çok seviyor paraşütü. Bu onun için bir nevi hayatta kalma prosedürü. En son geçtiğimiz Eylül ayında Zeytinli Rock Festivali’nde 1000 metre yükseklikten paraşütü ile festival alanına inerek dünyada bir ilki gerçekleştirdi.

Müzik dolu bir evde yetişmiş; halası ut, babası davul, dedesi de akordeon çalarmış. Efsane Rock bar Kemancı’nın yetiştirdiği isimlerden… Kendisini konserleriyle var edenlerden... Sahnedeyken bambaşka bir adama dönüyor; Cumhuriyet yazarı Murat Beşer onu anlatırken ‘Mesih ile iblis arası bir yerde’ diye tanımlamış. Adrenali o kadar yükseliyormuş ki sahnede öleceğini düşünüyor. İnanılmaz bir taklitçi aynı zamanda ve çok iyi bir espri yeteneğine sahip; başına gelenleri öyle komik anlatıyor ki, onu izlerken ‘stand-up yapsa kesin iş yapar’ diye düşünüyorum. Hayattaki en büyük korkusu ellerini kaybetmek; bu yüzden bir albümünün içinde piyanosunun başında elleri kesilmiş halde durduğu bir fotoğrafı var. Siyaseti ve siyasetçileri sevmiyor. Hrant Dink suikastı da adeta bir darbe etkisi yapmış onda; toparlanması bayağı zaman almış. Bir daha albüm yapmayacağını, bunun bir vakit kaybı olduğunu söylüyor. En son bu hafta ‘Kabul Olur’ ve ‘Dans Et’ isimli iki single çıkardı. Bir çay markasının reklamlarında oynadığı için olumsuz tepkiler alan Hayko, belki de bu sayede Aydın ilinin vergi rekortmenlerinden oldu. Fazla konuşmayı sevmiyor; dolayısıyla da söyleşimizin cevapları çok kısa, ama bazen bir cümle anlatılmak isteneni bir paragraftan daha iyi anlatıyor işte.

Murat Beşer 10 yıl evvel sizin için ‘Bir mesih ile iblis arasında gidip gelen suretiyle günümüzün kâğıttan kaplanlarına benzemez; gerektiğinde yardım ve sevgi dilenmeyi gurur meselesi haline getirmeden yakar ağıtını.’ diye yazmış. Çok hoşuma gitti bu anlatım.

Yolun başındayken böyle bir yorum duymak herkese nasip olmaz. Kıymetini bilirim.

Çıktığınız dönemde sizin gibi müzik yapan kimse yoktu. Herkesten tepki gördünüz bu yüzden, hatta ailenizde de size karşı çıkanlar olmuş. Başka bir ülkede doğmuş olmayı dilediniz mi hiç?

Keşke’lerle aram iyi değil. Keşke’lerin üzerinde durmamakla birlikte mümkünse kelime olarak bile kullanmamaya çalışırım. 'Şu ülkede bu ülkede bu şekilde şu şemalde, o imkânda olsaydım' yerine 'bana da biçilen görev bu ' diye değerlendiririm. Kaba tabiri ile 'piyasası olmayan' bir müziği kabul ettirebilmenin ne kadar zor olduğunu ilk ailenizden öğreniyorsunuz zaten.

En sonunda insandan kaçtınız. Hayvanlara olan sevginiz de takdire şayan. Kuşadası’nda hayat nasıl gidiyor?

Hayat burada güzel. 'İnsandan kaçma' tabirini kabul ederim, zaten konunun büyük yüzdesini kapsayabilir. Bazen otururken etrafıma bakıyorum; yanımda köpeklerim, onların etrafında kedilerim, az ilerde eşeğim… Onlar benim bebeklerim. 4 ayrı cins, ırk, yaşam formu birbirinin dilini anlamadan mis gibi anlaşıp iletişiyor. Dünyanın farklı farklı nimetlerini tanımaya, anlamaya, uyum içinde olmaya çalışıyorum.

Birçok müzisyenin aksine albümlerle değil de konserlerle kendinizi var ettiniz ve performanslarınızla kendinizi kanıtladınız. Üstelik hiçbir çalışmanız diğerine benzemiyor. Sahnede de ruhunuzu, bedeninizi bir şey ele geçiriyor; sizi o anda besleyen nedir?

Müziği ve özellikle müziğimi seviyorum. Kendimi etkilemeyen hiçbir şeyi sunmadım bugüne kadar. Kendimi de daha çok sahne adamı olarak görürüm zaten. Albümler ve albümdeki şarkıların hali bana özgeçmiş gibi geliyor. 'Yani şarkı bunun gibi bir şey' diyorum. Konu sahneye gelince orada temas ve elektrik var. Bir stüdyo odasına benzemez ve insana yapılmayacağı da yaptırır. Güç etkileşimde… Bu sebeple değişkenlikler gösteriyorum.

Bugünkü konser kaliteleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dünya üzerinde canlı çalımda ve canlı canlı bilgisayar desteksiz canlı vokal yapan yegane projelerden biriyiz. Sahnelemekte ve performe etmekte olduğumuz sahne listemizi nefesi ya da sesi kesilmeden tamamlayabilecek pek birini tanımıyorum. Ama PR’ımız kadar konuşuluyor ve takdir görüyoruz. (Burada kinaye yapıyor)

Bugüne kadar ‘niye bu tarz’ gibi tuhaf bir sürü eleştiri aldığınızı biliyorum ama aldığınız en komik eleştiri hangisiydi?

Eski zaman eleştirisi olsa dinlerim. Dinlediğim de olmuştur. Ama günümüzde eleştiri takmam. Bana bu yetiyi insanoğlu vermedi. Vardığım noktaya gelene kadar da nerede olduğumu bilmedi. Şimdiki eleştiri matematiğini, görünür olana görünmeye çalışma çabası olarak görüyorum.

Sosyal medyayla aranız nasıl? Sosyal linç yaşıyor musunuz herkes gibi? Şimdilerde çok moda ya!

Tüküreyim modasına! Böyle moda mı olur? Anlamadan dinlemeden, harala gürele çekirge sürüsü gibi her boka sırf eğlence olsun, ortam karışsın diye atlayan zevzek sürüsü... Kendilerine bir kez dokunulsa ‘iyyk iyyyk iyyyk’ diye inlerler. İğne-çuvaldız denkleminden haberi olmayan güruh... Sözlük anlamı gibi oldu.

"BEN SADECE İSMİ GARİP, TEK GÖZÜ KÜÇÜK, SAĞLAM MAHALLE KALECİSİ OLAN ADAMDIM HEP"

Moğollar size neler kazandırdı müzikal anlamda?

Dik durmayı öğrendiğim, hayatımdaki önemli isimlerin arsında yer alırlar. Çok önemli, çok kıymetlidir hepsi.

Azınlıkların çoğunlukta olduğu Kurtuluş’ta büyüdünüz. Babanızın dükkânı hala orada. Şimdi semtle birlikte azınlıkların hayatında neler değişti? Hiç şimdiki gibi ötekileşmeye maruz kaldınız mı o yıllarda da?

Ben sadece ismi garip, tek gözü küçük, sağlam mahalle kalecisi olan adamdım hep. Din, iman, kitap, mezhep konuştuğumuzu hiç hatırlamıyorum. Ötekileştirme halk tarafından karar alınıp yapılan bir eylem değildir. Siyaset dilinde halkın o dönem azınlıklara karşı tavır alması hedefleniyor ise, siyasetçilerin o çatal dilleri tıslamaya başlar ve dün birlikte komşuluk edenler, ertesi gün birbirine şüphe ile bakarlar. Sonra politikacılar huzur ortamı yaratma gereği duyunca siyasilerin gözleri boncuk boncuk olur ve halka 'yapmayalım böyle, sevelim birbirimizi, mucuk mucuk ' derler ve her şey yoluna girer. O sırada komşunun biri ölmüştür, ‘olur arada, 3-5 zayiatın lafı bile olmaz amaaaan’ derler. 40 yaşındayım ve aklımın erdiği günden beri aynı dandik döngüyü ve hikayeleri seyrediyorum, ben dalga geçmeyeyim de kim geçsin!

Ötekileşmeyi hem ırkıyla hem görüntüsüyle hem müziğiyle en çok yaşayanlardan birisiniz; sizi dinleyen ya âşık oluyor ya nefret ediyor. Ortası yok! Bu ikilem insanın kafasını karıştırır büyük ihtimalle…

Umurumda değil. Ben var olan yetimi sunuyorum. Hep diyorum. Kimse için yapmıyorum. Kendim için yapıyorum. Aynı zevke fikre ve hisse sahip olanlar bu dairenin etrafına doluşuyor.

Peki, sadece Ermeni ezgilerinden oluşan bir albüm yapmayı düşünür müsünüz mesela?

Düşünmem. Bunun için bir sebebim yok. Sonuçta ben kültür ataşesi değilim. Varlığım bu konu için zaten kâfi materyaldir.

Bir TV programında paraşütle uçmanın nasıl bir şey olduğunu müthiş bir canlandırmayla anlatmıştınız. Neden seviyorsunuz paraşütü bu kadar? Bu nereye kadar gider; Wingsuit yapar mısınız örneğin?

Paraşüt sporunu cümle içinde yüzlerce cilveli kelime kullanarak anlatsanız bile, olayı tatmadan anlamanız imkânsız. Bu sebep ile efekti ile sunmak daha mantıklı geldi (Gülüyor) Wingsuit ise hazırlık ve paraşüt açılma anlarında meşakkatli bir dal. Hiç o sıkıntıya gelemem.

Geçen yıl bir kadının söylediği faşist bir söylem yüzünden başınıza çok talihsiz bir olay gelmişti. Bayağı tepki gördünüz. O olayı atlatabildiniz mi? Kapandı mı?

Ben ertesi gün atlattım. Karşı taraf atlatabildi mi acaba? Hep diyoruz; faşistin kadını erkeği olmaz. O başka bir cins. Üstüne bir de yalancı faşist hiç çekilir dert değil. Faşist ruhunu şantaj soslu feminizm ile sıvamaya çalıştı ama yemedi.

"TÜM DÜNYADA KÜLTÜR SEVİYESİNDE BARİZ BİR GERİLEME VAR"

Peki, faşizm dalgası gitgide dünyayı sarmakta. Bunun hakkında ne söylersiniz?

Dünyayı yöneten aileler hakkında yazılmış kitapların birkaçının okunması kâfi gelecektir. Bu dalganın suyu çıkınca da sevgi, barış dalgası gelir. Sonra sevgi barış dalgası iş tutmaz olursa, faşizm dalgası geri gelir. Savaş çıkar, ölen ölür sonra barış dalgası gelir, sonra barışta biriken mermiler bayatlamasın diye savaş dalgası gelir. Gelir de gelir.

Devran böyle dönüyor yani. Bahsettiğimiz bu faşizm dalgası akıl almaz şiddet ve ırkçılık görüntüleriyle sinemayı da etkiledi. Faşist müzik olur mu mesela?

Her tür müzik olur, hepsi mevcut.

Reklamlarda oynamanızı yadırgayan insanlar var. Reklamların etik ve güvenilir olduğunu düşünüyor musunuz?

Reklâm serilerimi planladığım stratejik yol ve kariyer planımda, tam zamanında, tam yerinde büyük bir dünya firması ile en doğru zamanda yaptım. 14 yıldır albümlü biri olarak 29 civarı klip çektim, kendi imkânlarım ile. Geçmişte ve günümüzde alternatif müziğe yer vermeyen ve tek tek vizyonsuzlukları sebebiyle kapanan ve kapanmakta olan müzik kanallarında ve radyolarında %80-90 oranında yayınlanmadım. Projemin var oluş gücü sadece ve sadece konserlerimdir. Ama garip bir şekilde mesleğime ait hiçbir platformda ve mecrada yayınlanmaz iken bir anda tüm ulusal kanallarda yayınlanır pozisyona getirdim kendimi, sadece bu reklamlar sayesinde. Valla kimse, yayınlanmazken 'ah vah' yapıp el uzatmıyor. Her koyun kendi bacağından mesul. Yani kısacası sadece berber dükkanında ve kafeteryalarda açık olan bir müzik kanalında yayınlanacağıma tüm ulusal kanallarda yayınlanmayı hedefleyen bir hamle yaptım. (Muzipçe gülüyor)

Ülkedeki eğitim seviyesi ve kültür ortamı için ne düşünüyorsunuz?

Sadece ülke genelinde değerlendirmeye gerek yok. Tüm dünya genelinde gerileme bariz bir şekilde mevcut.

70 binin üzerinde tutuklu öğrencinin olduğu bir ülke bize ne anlatır?

Şşşşt sus bakayım, ne biçim bir soru bu? (Gülüyor)

Peki, Metin Akpınar’ın, Müjdat Gezen’in soruşturulması hakkında ne söylersiniz?

İki ustayı da sevmemiz için çok sebep var.

Bu dünyadaki gelmiş geçmiş en büyük kötülük ne sizce?

İnsan.

Dünyada müzik nereye gidiyor, bir öngörünüz var mı? Elektronik, Gotik, Brutal, Endüstriyel vs. sonrası ne olabilir?

Her şey dönem dönem gelir, dönem dönem geçer.

Peki, son albümünüzün üzerinden 7 yıl geçti, yeni bir albüm projeniz var mı?

Bundan sonra 2’li 3’lü besteler şeklinde gideceğim. Tam bir albüm yapmam. Yazık günah.

Bazıları yaptığınız cover’lara bayılırken, bazıları burun kıvırıyor ve özgün müziğinizden uzaklaşmamanız gerektiğini söylüyor. Yoruldunuz mu insanlardan?

Çok da fifi bazlı… (Gülüyor) Ben yorulmam, yorarım. Cover düzenlemelerde dahi tarzımdan ve tavrımdan bir şey eksiltmediğim için üzerime alınmamı gerektiren bir konu yok benim için.

Şu an kullandığınız motor ne?

En son altın elbiseli adam Barkın da vefat edince büyük makineleri sattım. Şimdi biri 125’lik biri 250’lik iki tane cross motorum var. Buralarda toprakta keyifli oluyor.

Öne Çıkanlar