HDP'nin ve de solun ateşle imtihanı

Önümüzdeki kongresinde HDP'nin yeni mücadele dönemine tam bir birlik içinde ve sol güçlerin tümünü de ittifakına alacak bir seçim stratejisi belirleyerek girmesi hepimizin beklentisidir.

Takvimlere 2018 damgası vurulalı beri Türkiye artık fiilen seçim eğik düzeyine girmiş bulunuyor… Gerçi gerek yerel seçimlerin, gerekse cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin bir yıl sonra, 2019'un Mart ve Kasım aylarında yapılması gerekiyor ama yıllarca iktidarı paylaştığı yakınlarıyla dahi KHK'lar yüzünden kayıkçı kavgasına tutuşan Erdoğan'ın "baskın basanındır" deyip bir erken seçimle muhalefeti fenersiz yakalaması hiç de ihtimal dışı değil...

Artı Gerçek'te Koray Düzgören bu konuda önemli bir saptamada ve de uyarıda bulunuyor:

"... İktidara karşı çok esaslı bir muhalefet yapılması gerekirken ve bu beklenirken ortada muhalefet namına kayda değer bir faaliyet yok. Ülkenin tek muhalif gücü olan Kürt siyasi hareketi, devlet operasyonlarıyla mücadele edemez hale getirildi… CHP ise devletçi bir parti olarak bir çok ulusal ve uluslararası konuda AKP'nin destekçisi gibi davranıyor. Yaptıklarıyla AKP'nin siyasi ömrünü uzatıyor.,, Ülkede ciddi bir muhalefet boşluğu var."

Seçimler yaklaşırken geriye kala kala "radikal sol" olarak nitelenbilecek siyasal partiler kalıyor… Bunların bu ciddi muhalefet boşluğunu doldurma, iktidar alternatifi yaratma  şansı var mı?

Ne yazık ki askeriyenin 1980 darbesinden sonraki kitlesel tutuklamaları, işkenceleri, birbirine düşürücü komploları radikal solun, iktidar alternatifi olmak şöyle dursun, etkin ve birleşik bir muhalefet gücü oluşturmasını olanaksız kıldı.

Radikal solu seçimli mücadele alanının dışında bırakma zaten Türkiye İşçi Partisi'nin "milli bakiye" sisteminden yararlanarak Meclis'e 15 sosyalist milletvekili sokmayı başardığı 1965 seçimlerinden bu yana, yani 53 yıldan beri, sağcısı ya da sözüm ona "sol"cusu ile gelmiş geçmiş tüm partilerin gündeminde olageldi.

Çok iyi anımsıyorum… TİP'in Meclis'te sadece mevcut sömürü sistemini değil, aynızamanda ülkenin NATO'ya kayıtsız bağımlılığını da teşhir eden, kitleleri bunlara karşı mücadeleye yönlendiren tutumundan son derece rahatsız olan Demirel'in AP'si ile İnönü-Ecevit ikilisinin CHP'si milli bakiye sistemini kaldırmak için uzun süredir pazarlıktaydılar... TİP'in desteğiyle organize edilen ve Kürt halkının siyasal bilinçlenmesinde önemli bir rol oynayan Doğu mitingleri iki düzen partisini de iyice telaşlandırmış ve Demirel ile İnönü 1967'nin Aralık ayında milli bakiye sisteminin kaldırılması için anlaşmaya varmışlardı.

Bu sistem kaldırıldıktan sonra yapılan ilk milletvekili seçiminde TİP'in Meclis'teki sandalye sayısı 2'ye düşecek, 1971 askeri darbesinden sonra da partinin 4. Kongresi'nde Kürt halkının temel hak ve özgürlük istemini dile getiren karar bahane edilerek Anayasa Mahkemesi kararıyla Türkiye İşçi Partisi'nin hukuki varlığına son verilecekti.

Buna rağmen Türkiye sosyalistleri 1971 darbesinin terör dalgası yatışıp da 1974'te genel siyasal af çıkartılmasından sonra yasal parti örgütlenmesi konusunda yeniden seferber oldular. İlk kurulan yasal parti Türkiye Sosyalist İşçi Partisi idi. Onu bir süre sonra Türkiye İşçi Partisi'nin kapatılmadan önceki son yöneticilerinin bu partiyi aynı ad altında yeniden kurma girişimi izledi.

Bu gelişmelere paralel bir başka olgu ise, tüm cumhuriyet tarihi boyunca illegalde kalmaya mecbur edilmiş bulunan Türkiye Komünist Partisi'nin de önce yurt dışındaki Türkiyeli göçmen kitlesi içinde, özellikle de 1971 darbesinin ardından Avrupa'ya sürgün gelen eski TİP'li ya da Dev-Genç'li militanların katkısıyla örgütlenmeye başlamasıydı.

Ancak darbe sonrası soldaki örgütlenmeler sadece bu üç partiyle sınırlı olmadı.

TKP, TSİP ve TİP'in SSCB Komünist Partisi'nin ideolojik ve politik çizgisini esas alarak örgütlenmelerine karşılık bu dönemde farklı ideolojik ve siyasal çizgileri benimseyen 50'ye yakın sol parti ya da Kürt örgütü doğacaktı.

12 Eylül döneminin devlet terörünü belgelemek üzere 1987'de İnfo-Türk adına İngilizce olarak yayınladığımız Türkiye'de Militarist "Demokrasi" Üzerine Kara Kitap'ta bu sol örgütlerin listesini sıkıyönetim mahkemelerinde mahkum edilen üye ve militanlarının sayısına göre sıralayarak vermiştik:

Dev-Yol 1552 , Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 640, Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) 632, Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) 529, Türkiye Komünist Partisi (TKP) 436, Kurtuluş 390, Dev-Sol 272, Kawa 246, Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) 227, Devrimci Halkın Birliği (DHB) 223, Türkiye İşçi Partisi (TİP) 185, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (THKP/C) 177, Kürdistan İşçi Partisi (KİP) 153, Emeğin Birliği 97, Devrimci Savaş 94, Ala Rizgari 93, Acilciler 83, Rızgari 75, Halkın Devrimci Öncüleri 71, Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP) 71, Türkiye Komünist Partisi/Birlik (TKP/B) 70, Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) 51, Kürdistan Ulusal Kurtuluşu, (KUK) 41, Türkiye Devriminin Yolu (TDY) 40, Devrimci Halkın Yolu (DHY) 34, Türkiye Komünist Partisi/İşçinin Sesi (TKP/İS) 33, Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) 28, Partizan Yolu (PY) 25, Devrimci Kurtuluş (DK) 24, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) 22, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) 22, Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Ordusu (TKKKO) 16, Türkiye İhtilalci Komünist Emek Partisi (TİEKP) 15, Emeğin Kurtuluşu (EK) 14, Devrimci Cephe (DC) 13, Kıvılcım (11), Devrimci Öncüler (DÖ) 10, Dev-Genç 9, Doğu Devrimci Kültür Dernekleri (DDKD) 7, Tekoşin 3, Halkın Yolu (HY) 3, TİKKO/Bolşevik 3, Emeğin Birliği 3, Üçüncü Yol 3, Türkiye Emek Partisi (TEP) 1, Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TIIKP) 1.

Sıkıyönetim mahkemelerinde verilen idam cezaları açısından ise Kürdistan İşçi Partisi (PKK) 129, Dev-Yol 73, TKP/ML 43, MLSPB ve THKP/C 22'şer, Dev-Sol 21 kişiyle başta geliyordu.

80 darbesi sonrası bizim militarist "demokrasi" olarak nitelediğimiz yeni dönemde bu örgütlerden sadece Kürt partisi PKK Türkiye'nin siyasal gündemini doğrudan etkileyebildi...  Yasal planda ise Kürt illerinde ve Batı metropollerinin emekçi kesimlerinde Türk solunun önde gelen isimlerinin de katkısıyla kurulan Kürt partileri, özellikle de arka arkaya iki seçimde yüzde 10 barajını aşarak Meclis'in üçüncü büyük partisi konumuna gelen HDP tek başına sol muhalefetin de temsilcisi oldu.

İyi de, her iki askeri darbe öncesi belli bir varlık göstermiş olan sol partiler yasal ortamda neden aynı etkinliğe sahip değil?

Örneğin TKP ve TİP...

Son zamanlarda yayınlanan iki kitaba* bakılırsa, bu iki partinin liderleri daha 1980 darbesi öncesinde, SSCB Komünist Partisi Türkiye sorumlularının da teşvikiyle, "tek parti" oluşturmak üzere görüşmelere başlamışlar...

Ancak her iki partide de ciddi tereddütler var... Özellikle İsmail Bilen genel sekreter olduktan sonra yeni TKP yönetiminin partinin Şefik Hüsnü gibi tarihsel liderlerine, bunun yanısıra yeni TİP'in yöneticilerine Doğu Almanya'daki radyolarından ve yayın organlarından ağır saldırılarda bulunmuş olması bir güven sorunu yaratıyor.

Buna rağmen sürecin ivme kazandığı dönüm noktası 1979 senato seçimleri... Bu seçimlerde TKP ve yan örgütlerinin desteklediği İlerici Kadınlar Derneği Genel Başkanı Beria Önger'in bağımsız aday olarak 20.219 oy almasına karşılık TİP'in genel başkan Behice Boran'ın sadece 12.989 oy alarak yenik düşmesi karşısında TİP Merkez Yürütme Kurulu ne bahasına olursa olsun TKP ile birleşme sürecini hızlandırmaya karar veriyor.

1980 darbesinin ardından TİP yöneticileri Behice Boran, Nihat Sargın ve Osman Sakalsız'ın Avrupa ülkelerine iltica etmelerinden sonra birlik görüşmeleri hızlanıyor ve 7 Ekim 1987'de her iki parti de Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adı altında birleşme kararı veriyorlar.

Ne ki üzerinden 31 yıl geçtiği halde bugün Türkiye siyasetine radikal solun "tarihsel" ağırlığını koyacak ne TKP, ne TİP ne de TBKP var!

Bu dramatik durumun ortaya çıkmasında en belirleyici etken bittabi Türkiye'ye girişyapan parti kurucuilarının tutuklanması, partinin faaliyetine sürekli yasal engeller çıkartılması... Ancak yeni partinin kuruluşundan iki yıl sonra 9 Kasım 1989'da Berlin Duvarı'nın çökmesi ve her iki partinin de tartışmasız üst otorite ve stratejik destek olarak tanıdıkları Sovyetler Birliği'nin de tarihe gömülmesi...

Kuşkusuz Türkiye'de "komünist partisi" adını ya da "devrimci" sıfatını taşıyan birçok siyasal parti var, yasalda ya da illegalde... Hepsi de saygı duyulacak bir özveriyle ve militantizmle mücadele yürütüyorlar.

Ancak bu olgu hiçbir şekilde Türkiye İşçi Partisi'nin 60'lı yıllarda işçi sınıfı öncülüğünde sosyal uyanışı ve başkaldırıyı temsil ettiği süreçle kıyaslanabilir gibi değil.

En son yapılmış olan Kasım 2015 genel seçimlerinin sonuçlarına bakıyorum. HDP oran olarak yüzde 10.76 ile dördüncü, ancak 59 milletvekili ile Meclis'in üçüncü partisi... Soldan seçimlere katılma hakkı olan başka partiler de var... Ama aldıkları sonuç, bir iki yerel başarı dışında, hesaba katılmayacak kadar düşük. Büyük olasılık, bu partilerin üye ve semptizanlarının bir bölümü de haklı olarak AKP'nin diktasına karşı yüzce 10 barajını aşabilecek tek parti olarak gördükleri HDP'ye oy vermişler.

Zaman hızla geçiyor... 2019 seçimleri yaklaşıyor, belki de Tayyip'in karanlık hesapları Türkiye halklarına yakında bir erken seçimi dayatacak.

Seçim eğik düzeyinde sol güçler islamo-faşist Tayyip diktasının seçim manevralarına karşı nasıl mevzilenecek?

Sorular çok: Şu anda yüzde 10 barajı aşma şansına sahip tek muhalefet partisi olarak HDP'nin yeni meclise de güçlü girebilmesi için nasıl bir seçim taktiği uygulanacağı tüm sol partilerin en önemli gündem maddesi olarak görünüyor.

Hele cumhurbaşkanı seçimi... Despot Tayyip'in MHP destekli adaylığına karşı bugüne dek ödünsüz tavırlarıyla ve yiğitçe direnen Selahattin Demirtaş'ın muhalefetin üzerinde birleştiği tek aday olarak çıkartılması nasıl sağlanacak?

"İYİ Parti" Madonna'sının ya da "arslan sosyal demokrat" Kılıçdaroğlu'nun olası adaylıklarına karşı Demirtaş'ın cumhurbaşkanı adaylığını sağlamak tüm sol partilerin ve STK'ların tarihsel görevi olarak görünüyor.

Sola ilişkin bu gözlemler ve önerilerin yanısıra aynı dikkat ve ciddiyetle izlenmesi gereken bir başka süreç bittabi HDP'nin girdiği kongre süreci...

Aylardır Tayyip'in zındanlarında esir tutulan Demirtaş'ın yaklaşan HDP kongresinde genel başkanlığa aday olmayacağını bildirmesi bir moral çöküntüsü yaratmamalıdır. O, sıfatı ne olursa olsun, radikal muhalefetin lideridir ve cumhurbaşkanlığı için en güçlü adayıdır.

HDP delegeleri bu kongreden sadece Kürt halkının değil, Türkler de dahil Ermeni'si, Asuri'si, Keldani'si, Ezidi'si, Rum'uyla tüm Türkiye halklarının özgürlük ve kardeşlik duygularını pekiştirecek, bunların gerçekleşmesi için uzun vadeli bir mücadelenin stratejisini belirleyecek bir kararlılıkla çıkmalıdır.

Sosyalist mücadele geçmişimizden bir de küçük bir hatırlatma...

60'lı yıllarda büyük halk desteğiyle devrimci bir atılım yapan Türkiye İşçi Partisi'nin hızını kesen sadece AP ile CHP'nin "milli bakiye" sistemini yokeden cürüm ortaklığı değildi...

Bu sistem kaldırıldıktan sonra milletvekili sayısındaki kaçınılmaz düşüşün parti yönetim kadrolarında yarattığı panik, hele de bazı milletvekilliklerinin "Çekoslovakya Olayları"nı bahane ederek başlattıkları iç kavgalar Türkiye İşçi Partisi'ni zaafa sürükleyen en önemli etkenlerdendi.

Sosyal mücadeleler tarihi ibretlerle doludur...

HDP'nin bu ibretlerden gerekli dersleri çıkartarak önümüzdeki kongresinde yeni mücadele dönemine tam bir birlik içinde ve sol güçlerin tümünü de ittifakına alacak bir seçim stratejisi belirleyerek girmesi hepimizin beklentisidir.

İşleri son derece zor, hele bu baskı koşullarında...

Ama Kürt halkının 30 yılı aşan bir süredir sıcak mücadelelerle de denenmiş kararlılığı ve tüm halklarımızın özgürlük ve insan onuruna saygı beklentisi HDP'nin en büyük desteğidir.

* Hüseyin Çakır, TİP-TKP Birliği ve TBKP; Erden Akbulut, TİP-TKP Birlik Süreci ve TÜSTAV

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi