‘Herkes özgür oluncaya kadar kimse özgür değil’

‘Herkes özgür oluncaya kadar kimse özgür değil’
15 ay tutuklu kalan gazeteci Murat Aksoy, hapishanede kaleme aldığı yazılarını bilgisayara aktarmaya başlamış. Aksoy, "Fikirler cezalandırılır ama engellenemez" diyor.

Fatma YÖRÜR


ARTI GERÇEK – Türkiye’de çok rastlanmayanı yapıp, çok farklı kesimlere ait yayın organlarında yıllarca gazetecilik ve yazarlık yapan Murat Aksoy, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tam 421 gününü hapishanede geçirdi.

30 Ağustos 2016’da gecenin 04.00’ünde çok sayıda polisin ev baskınıyla başlayan süreçte önce "Örgüt propagandası" suçlamasıyla tutuklanıp, 31 Mart’ta tahliye oldu. Aynı gece, ailesi kapıda beklerken Aksoy ve onunla tutuklanan diğer gazeteci arkadaşları tahliyeden saatler sonra 1 Nisan’da bu defa "darbeye teşebbüs" soruşturması kapsamında tutuklanmışlardı.

25 Ekim’de özgürlüğüne kavuşan gazeteci Artı Gerçek’i evinde kabul etti. Özgürlükten mahrum geçen 15 ayın ardından "Evde olmak, çocuklarla olmak her şeyin üzerinde" diyen Aksoy’la bu zor deneyimi konuştuk.

‘BANA NİYE BU KADAR DEĞER VERİYORLAR?’

Murat Aksoy’un içerideki sorusu: ‘Murat Aksoy, sen ne dedin de senden bu kadar korktular?’ olmuş. "Bu ülke yılarca aydınlarını hapsetti. ‘Sen Nazım kadar, Yılmaz Güney kadar, Sebahattin Ali kadar değerli misin?’ diye kendi kendime soru sordum. Ben 1.60 boyunda, saçları dökülen bir adamım. ‘Demek ki bunlar, senin kadar küçücük bir adamdan bile korkuyor.’ dedim ve ‘Bana niye bu kadar değer veriyorlar?’ diye kendi kendime sordum. Öyle ki tüm yazılarımı derlediğim www.murat-aksoy.com bir sitem vardı. Günde çok az insanın ziyaret ettiği bu siteyi bile kapatmışlar. ‘Murat Aksoy sen ne yazdın? Niye bundan korkuyorlar?’ diye soruyordum kendime."

Aile hala duygusal, kapıdan girdiğimde gelen telefonun diğer ucunda Ferhat Kentel var. Murat Bey’in gözleri dolu. "Dostların dayanışması ayakta tuttu. Yoksa yaşadıklarımız akıl karı değildi" diyorlar. Bu duygusal ortamda o günleri sormak kolay değil. Büyükada tahliyeleriyle başlıyorum.

Murat Aksoy, Özlem Dalkıran'la Helsinki Yurttaşlar Derneği, ‘İnsan Hakları Mücadelesinde Yeni Taktikler’ projesinde 2002’den 2004’e birlikte çalışmış. Birlikte emek verilen bu projeden sonra Silivri’de komşu olmuş iki insan hakları savunucusu. "Özlem dışarıdayken, bizimle dayanışma içinde olan dostlardandı. Eşim her hafta Silivri’ye geldiğinde bana Özlem’in selamını iletirdi ve Temmuz ayı başında Özlem’in bizimle aynı binada olduğunu öğrendim. Eşim geldiğinde ‘Özlem’de burada galiba’ dedim. ‘Selam gelmedi kendisi geldi’ dedi. Vekiller aracılığıyla birbirimize selamlar iletebildik."

"Onlarının iddianamesinin iki buçuk ayda çıkması bizde bir umut yaratmıştı. Uzayan iddianame süreçleri yargının yoğunluğu kadar, cezalandırma yöntemi. Bir hafta sonraya duruşma verilmesi olumlu işaretti. Özlemlerin tahliyesi dışarda özgürlük mücadelesi verenler açısından da umudu güçlendirdi."

‘UMUDUMUZ BU SİYASİ İNTİKAM DAVASININ ARTIK BİTMESİ’

Bu hafta görülecek basın davaları için de Aksoy "Herkes için özgürlük ve adalet" diyor: "Umudumuz Cumhuriyet çalışanlarının da bir an evvel tahliye olması ve bu siyasi intikam davasının bir an evvel bitmesi. Benim iddianamem de suçlu olmayan başkalarıyla görüşmem suçmuş gibi yer alıyordu. Cumhuriyet iddianamesinde de Aydın Engin ve Kadri Gürsel’in benimle görüşmesi suç olarak eklenmiş. Bütün umudumuz herkesin ve özellikle gazetecilerin, fikirleri, yazıları nedeniyle tutuklu bulunanların tahliye olması.

Mahkemede de dedim, yazdıklarımın sorumluluğunu her zaman taşırım. Eğer bana derseniz ki: ‘Biz seni yazdıklarından dolayı tutuyoruz.’ Bunu tartışır, sorgular ama saygı duyarım. Ama beni ‘FETÖ’cü darbeci diye yargıladılar. Bu çok ağırdı. Yargıtay iki ay önce bir karar aldı: Cebir ve şiddet aynı anda olacak ve bunun yanında kasıt içerecek. Ben 15 Temmuz gecesi evinde oturan öğrendiği anda tepkisini ortaya koyan insanım. Her şeyden öte yıllarca demokrasi için kalem oynatmış bir insanım."

‘DÜŞÜNMEK SERBEST AMA İFADE ETMEK YASAK’

Yargılayan ve yargılatanların da bunu bildiğini belirten Aksoy’a göre yargılanan fikirlerdi: "Bir insan fikri olarak ne taşırsa taşısın siz onu hapsedince vaz mı geçecek? Bu ancak konuşarak tartışarak olur. Korkutarak sadece susturabilirsiniz. O fikri yine düşünür, dillendirmez, yazmaz ama düşünür. İktidar da bunu biliyor ve amacı sadece susturmak. Düşünmek serbest ama konuşmak, yazmak suç."

Murat Aksoy hapishanede elle yazdıklarını bilgisayara geçirmeye başlamış bile. "İçerideyken bir diğer sorum da, ‘Çıkınca mesleğimi yapabilecek miyim?’ idi. ‘Nerede nasıl yapacağım?’ diyorsunuz? Ev ve çocuklar var, ‘Ek iş yapar hobi olarak gazetecilik yaparım’ diyorsunuz. Yaz’ma serbest ama Gön’der - me yasak. Düşünmek serbest ama ifade et-me yasak. Dışarıda da, içeride yazdığımız mektuplar gibi, yazıyorduk ama gönder-me yasak. "

'BAŞTA GAZETE, TV YOKTU SONRA ADALET UMUDU'

- İlk günler nasıldı?

"Ağır bir belirsizlik. Zaman geçmiyor bir kere saat yok, radyo yok. Sayım saatleri var sadece akşam ve sabah sekizi beş geçe. TRT radyosu iki saatte bir haber veriyor. Avluda gölge yönüyle saati belirliyoruz. Ama adalete olan güven vardı. ‘Avukat karardan bir hafta önce itiraz ediyor. Bir hafta içinde de bir karar çıkar tahliye olurum.’ diyorsunuz. Sonra televizyon, gazete geldi ama adalete güven yavaş yavaş yok oldu. Bize yaşatılan belirsizlik büyük bir insan hakları ihlalidir. 6 ay iddianame hazırlamadılar.

2 Eylül’de tutuklandım. En büyük dileğim 19 Eylül’de kızımın okulu başlamadan çıkmaktı. Çünkü okul alışverişi var, ilk gün okula bırakmak var. 19’unda tahliye olmadım. O gün sabah uyandım koğuşta ve kızıma bir özür mektubu yazdım. Üzerine 414 gün daha içeride kaldım. Kızım sınıfı bitirdi, yeniden okul açıldı. Şimdi yanındayım."

Şehriban Aksoy iki mutluluk ve iki ağır acıyı paylaşıyor: "İddianame yazıldığında yaşadığım mutluluk ve tahliye… İki korkunç gece: Saat 00.04’te polislerin kapımıza tekmelerle saldırarak Murat’ı almaya geldikleri an ve ilk tahliye ardından Murat ve diğer gazetecilerin yeniden tutulmaları."

"31 Mart tahliyesi, kapı tekmeleme, yumruklama, zile basma. Sonraki günlerde zihnimde hep bu anlar olarak yaşadım. Mahkeme Dünya Tiyatrolar Gününde başladı, tahliyeler 1 Nisan’da geri çekildi. Artık böyle acayip şeyler düşünmeye başlıyorsunuz."

‘HUKUKİ OLMAYAN BİR SÜREÇTE HUKUKİ YANITLAR BEKLEDİK’

Şehriban Aksoy: "İlk üç ay evde çay pişmedi, ‘Murat şimdi aç’ diye, yemeden içmeden kesildim. 52 kiloya düştüm. Sağlık sorunları yaşadım. Sonra anladım, iki çocukla hayat devam etmek zorunda. O parka gitmek istiyor, gezmek istiyor. Onlara da zarar verdiğimi fark edince kendimi toparlamaya başladım."

Şehriban ve Murat Aksoy bu noktada avukatlar Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak, Ali Deniz Ceylan ve Sevgi Kalan Güvercin'ın yaptıklarını unutamayacağını söylüyorlar: "Hukuki olmayan bir süreçte onlardan hep hukuki yanıtlar bekledik. Başlarda bir öngörüleri vardı ancak ilk duruşmadan sonra onlar da artık konuşmuyorlardı."

Hukuku destek kadar siyasi desteğinde önemini belirten Aksoylar, "CHP bu dönemde Sayın Kılıçdaroğlu ve milletvekilleriyle bizi hiç yalnız bırakmadı" diyorlar. 

‘BUGÜN GEÇMİŞİN TOPLAMI’

-Türkiye’de çok rastlamadığımız bir durum aslında siz farklı yayın organlarında çekinmeden görev alıp, yazı yazdınız. Türkiye bu farklılıklara sahip bir ülke ama bu rastlanmayan bir durum.

Murat Aksoy'a göre; bugün geçmişin toplamı. "Ben bu devletin ötekisiyim ve yıllarca yazılarım ve yaşam mücadelemde, devletin ötekileri kamusal alanda eşit olsun, istedim. Benim çalıştığım yerler çeşitli olabilir ama sözüm hiç değişmedi. AK Parti kanadından da çok insan tanıyorum. Siyaseten 180 derece dönenler bizi ‘FETÖ’cü olmakla suçladı. Geçmiş yıllara doğru bakın yazılara, ben hep aynı yaşam felsefesiyle çoğulcu, barışçı, demokrat bir insan olarak yazdım. 4 yıl önceki söyledikleri bugün tutmayan insanlarla bizi suçlamak akıl karı mı?"

"Muhafazakârlar da, Kürtler de, gayri Müslimler de, gayler de bu devletin ötekileri. Ben diyordum ki, bu unsurlar bir demokrasi ekseninde birleşip, bu devleti denetleme yolunda siyaset geliştirmeliler."

-2013 Ekim’de bir yazınız var. ‘Zor zamanlarda demokratlık’ diye, demokrasi açısından iyiye gidişe işaret edip yine de bunun sağlamasının zor zamanlarda yapılacağını belirten ve ‘Zor dönem yaşamadan demokratlık oyunu güzel olabilir belki ama kalıcı olmaz.’ diyorsunuz. Sanırım şimdi zor günlerdeyiz.

"Demokrasiden yana umudumu kesmedim ama evet demokrasi sınavından geçemediler. Korku iklimi Arap Baharı ile dışta, Gezi ile içte başladı. Ardından içe kapanmacı, kimlikçi ve sonra beka korkusu ile meseleyi varlık - yokluk meselesine indirgediler. Bu adalete ve demokrasiye olan eğilimi ve rüzgarı tersine çevirdi. Buna maddi ilişkilerle bağlı olanlar sayesinde ayakta duran bir yapı bu. Her ortaklık bozulur ama suç ortaklığı bozulmaz."

Bu yaşananların doğru bildiğini söylememe yönünde etkisi olmadığını belirten Aksoy Ailesi, adaletsiliklere karşı konuşmaya devam etmekte kararlı:

"Süreçte insanların onuru gururu hiçe sayılıyor" diyen Şehriban Aksoy, "Sürekli suçsuz olduğumuzu insanlara anlatmaya çalışarak, geçen günler. O tahliye ve görüş günlerinde insan yerine koyulmamak. İlk tahliyede gecenin 03.00’ünde bizi yollara attılar. Gece yarısı TEM’de yaşlısı genci, bayılanlar, düşenler. İçeri oluk oluk polis – asker giriyor. Ne olduğunu anlamıyorsunuz. Tahliye kararı çıkmış, yakınınızı almaya gelmişsiniz. Silahları donanmış askerlerin silahı sana doğrulmuş. Bir şey sorsan "teslimatlar yapıldı" yanıtı alıyorsun. Neyin teslimatını yapıyorsun, canlarımızı almaya gelmişiz buraya. Baktık ki bu iş başka ve sonra yeniden tutuklama ama aklınıza zaten her şey geliyor. ‘Ne oldu ne bitti içeride’ diye."

Şehriban Aksoy, tutukluluğu devam eden gazetecileri hatırlatarak: "Herkes özgür oluncaya kadar kimse özgür değil."

‘ÜÇ AY ÖNCE İÇİNDE OLDUĞUM TARTIŞMA PROGRAMLARINA TAHAMMÜL EDEMEDİM’

Gökçe Fırat Çulhaoğlu ve Atilla Taş’la aynı odada geçen 14 ay hakkında Murat Aksoy’dan dedikodu alamıyorum ama "gerçekten üç farklı kişiliktik" diyor gazeteci. "Üniversitede yurtta yeni kalan gençler gibiydik, yurtta ilk yılın sonunda kafana göre insanlar seçersin ama burada o şansın yok. Çok farklıydık ama birlikteydik. Gökçe Fırat, insan olarak çok değerli, görüşlerimiz ayrı olabilir ama dayanışması çok değerliydi. Kendisini sürekli geliştiren bir insan. Üçümüzün zevkleri farklarıydı ama ortak zevkimiz Vatanım Sensin dizisi ve FOX TV’den Fatih Portakal’ın haber bülteni."

"Televizyonla ilişkim ilk yedi ay ve sonraki yedi ay şeklinde ikiye ayrılıyor. İlk yedi ay çıkmaya odaklı yaşıyorsunuz, şartlara uyum sağlama motivasyonum yoktu. 08.00 sayımından sonra uyuyordum, ne kadar çok uyusam o kadar çabuk biter, diye.

Gökçe daha çok tartışma programlarını izliyordu. Ben bunları izleyemedim. ‘3 ay önce oradaydım.’ diyorsun? Bazen konuşmalara tahammül edemiyordum. Muhalif insanlar çıkınca da ‘Ben de onlardan fazla ne söyledim ki?’ diyordum.  Geçmişini bildiğimiz FETÖ’yü savunmuş insanlar şimdi FETÖ düşmanlığı yapıyorlardı orada.

Yedi aydan sonra anladım ki biz buradayız. İkinci yedi ay daha kolaydı."

-Bundan sonra nasıl bir gazetecilik olacak, olmalı?

"Medya hiçbir zaman bağımsız olmadı. Dönemlerde ton farkı oluyor sadece. Şu an ki Türkiye’de ağırlık verilmesi gereken şey ana akım medyadan çok yerel diye düşünüyorum. Farklı mecraları zorlamak, yerelde olmak gerekecek."

"Türkiye’nin iyiye gitmediğini tüm kesimler biliyor." diyen Aksoy, "Ona nasıl bir alternatif sunulup sunulmadığı önemli. İnsanların devletle ekonomik olarak kurdukları nakdi bir ilişki var. 8 bin hane 32-33 milyon insan, asgari ücretin çok altında yaşıyor ve bunların devletle artık bir ‘yardım’ ilişkisi var. Parti kanallarıyla haneye giren yardım gelirle birleşince 2 bin liraya yakın. İstanbul dışı kentler için bu iyi bir para bu.

‘Yoksulluğun kalıcılaşması’ olarak kavramlaştırılıyor bu. Kendini koruma derdi var, sınıf atlama derdi yok. Dünya tahayyülü zayıf ve standartlarının devamı yeterli görüyor. Bizler güçlü argümanlarımızı bu insanlara sunabilmemiz lazım. Evet büyük kanallar bizi çıkarmıyor. O zaman yerellere en aşağı inebilmemiz lazım.

Bunu yaparken barışçıl bir dille, şiddeti teşvik etmeden, kimseyi ötekileştirip, aşağılamadan, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler sınırları içinde yapabiliriz. Buna kapasitemiz var. Ben Türkiye’den umutsuz değilim."

 

Öne Çıkanlar