İki seçim arası İmroz

İki seçim arası İmroz
Yeşil rengine bezenmiş eski bir Rum evinde kalıyorum. Köyün neredeyse nüfusunun tamamı Rum.

Melike ÇAPAN


ARTI GERÇEK - İstanbul seçimden seçime savrulurken daha sakince bir yere doğru yola çıktım. Birkaç senedir her mayıs kendimi İmroz’a yani Gökçeada’ya atıyorum. Mayıs ayı buralarda hep sakin geçiyor. İnsanlar şehirlerinde yazın gelmesini beklerken ben kendimi yeşil İmroz’un kollarında buluyorum. Sağ olsun tüm renkleriyle beni kucaklıyor. İstanbul’da beni bir seçim telaşının beklediğini bilirken burada kargaşadan uzak bir köye kapattım kendimi. 

Agios Theodoros yani Türkçe adıyla Zeytinli Köy’deyim. Yeşil rengine bezenmiş eski bir Rum evinde kalıyorum. Köyün neredeyse nüfusunun tamamı Rum. Yaklaşık 60 hane var köyde kalan, geriye de yıkıntılar ve zakkum ağaçları. 1964’ten beri epey giden olmuş adadan. Üzerine de '74 Kıbrıs Harekâtı tuzu biberi olmuş. Rum nüfus giderek azalırken, Doğu ve Karadeniz bölgelerinden gelen Müslüman halk yerleştirilmiş birçok köye. Agios Theodoros/Zeytinliköy yalnızca Rum halkın yaşadığı sayılı köylerinden biri. Bu köyde hanımefendiler ve beyefendiler sabahları ilk iş köyün girişindeki kiliseye gidiyorlar. Yoldan geçerken karşılaştıysam günün ilk selamını onlardan alıyorum. Burada birbirini tanımak pek de önemli değil. Herkes bir günaydını seninle paylaşabiliyor. Hatta çoğu zaman bir selamdan fazlasını…

Kiliseden çıkan soluğu köyün kahvelerinde alıyor. İki çift lafın belli buralarda kırılıyor. Kahve kültürü adada çok yerleşik. Tarihi de ada kadar eski. Kadın erkek karışık oturur. Kimisi hala babadan kalma kahvesini çalıştırıyor. Kimisi yeni dükkânlar açmış. En çok Kosta Bey ile Madam Soula’nın kahvesine gitmeyi tercih ediyorum. İstanbul komşumun anne ve babası Bay Kosta ile Madam Soula. İstanbul Patriği Bartholomeos’un babasından kalan kahvesini işletiyorlar. Eskiden hem berber hem kahve olan dükkân şimdi sadece kahve olarak kullanıyor. Önünde Madam Soula’nın renkli saksılara ektiği sardunyalar var. Kosta Bey’in hala cezvede pişirdiği kahvesininse lezzetine doyum olmuyor ama siz asıl madamın sakızlı muhallebisini deneyeceksiniz. Adada asıl meşhur olan dibek kahvesi. Herkes kendi kahvesini dibek de döverek çekiyor. Hemen hemen her dükkânda bir dibek taşı mevcut.


Ve tüm bunları yazıya dökmeye çalışırken kucağımdaki kara kedi asla izin vermiyor. 

EFİ’Yİ BULDUM

Buranın en meşhur tatlarından bir tanesi de Efibadem. Son 10 yıllarda bir marka haline geldi. Ne zaman adaya gelsem aklımdaki tek soru şu: Kim bu Efi? Buldum. 

Efterpi Sguromali. Aynı adı taşıdığı yayasından (anneanne) kalma tarifi nesilden nesile aktarmış. Aslında Noel zamanında yapılan bu kurabiye yıllar sonra bir komşusunun tarifi istemesi üzerine tüm ülkede hatta yavaş yavaş tüm dünyada tanınmaya başladı. Gökçeada’nın merkezinde küçük bir dükkânı olan Ergin Çelik, yıllarca aradığı tarifi Madam Efi’de buldu. Madam Efi, Ergin Bey’e tarifi vermekle kalmadı, herkesin tadını damağında bıraktığı bu tada adını da verdi: Efibadem. Küçük yuvarlak logosunun içerisinde gördüğünüz zarif kadın ta kendisi. Madam Efi daha sonra aynı tarifi satın almak isteyen olduğunu ancak komşusuna ayıp olacağını düşündüğü için vermediğini söylüyor. O ailesinden kalan bu güzel tarifi bana anlatırken ben de yaptığı fıstıklı sarmanın ağzımda kıyır kıyır dağılışının keyfini sürüyorum. Bu arada kurabiyenin püf noktasının iyi tereyağı ve badem olduğunu ekliyor. Adını ve ailesinden kalan tarifi veren Madam Efi, işlerin bu kadar ilerleyeceğini beklemediğini şimdiye kadar bu yüzden bir ücret almadığını da anlattı: ‘Bana diyor ki; senin adın hep yaşayacak. Seven insanlar öldükten sonra da beni anarlar. Bunlar boş sözler.’ Dedesinden kalan taş evininin girişteki salonunda beni ağırlarken bir gün aynı tarifi kendisinin ellerinden yiyeceğimin sözünü aldım.

AĞIR VEDA

Adaya gelenin dönerken tadı damağında kalıyor. Kesin bilgi. Benim gibi etle arası olmayanlar bile burada oğlak etini mutlaka yiyor. Beni ilk oğlak etiyle tanıştıran Atanaş Bey’di. Geçen sene bir akşam vakti kardeşiyle birlikte işlettiği restoranda önüme çat diye koymuşlardı. Zavallı oğlak bana, ben de ona bakarken Atanaş Bey bir kadeh rakı daha ikram ediyordu. O geceki kadar güzel değil etler adada şimdi. Gelmeden önce veda ettim kendisine. Çok erkenden hem adayı hem de kardeşi Madam Aggeliki’yi bırakıp gitti. Tanıyan tanımayan kim varsa hepsinin yüreğine bıraktığı o acıyla ağır adımlarla uğurladık. Birkaç kadeh rakının, hoş sohbetin ne kadar çok büyük hatırı varsa o kadar çok acıdı yüreğimiz. 

Adanın huyu buymuş, bin bir sevinçle gelip hüzünle dönüyormuşsun. Biraz yağmur biraz güneş mayıs ayını adada ortalarken bir avuç hüzünle dönüyorum. 

Hoşça kal İmroz, elveda Atanaş Bey… 

Öne Çıkanlar