'IMF, Erdoğan hükümetinin sonu olur'

'IMF, Erdoğan hükümetinin sonu olur'
Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan ve ekonomist Bartu Soral ekonomideki krizi Artı Gerçek'e değerlendirdi: İktidar IMF'ye gitse de 'gittim' demeyecektir. Bu Erdoğan yönetiminin intiharı olur.

Esra KOÇAK MAYDA


ARTI GERÇEK - Piyasada gözler güne rekorla başlayan dövizin düşüp düşmeyeceğine çevrilirken, ekonomistler sorunun ülkenin yönetim tarzından kaynaklandığına vurgu yapıyorlar. Türkiye'nin insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konusunda kendisini yenilemesi gerektiğini belirten uzmanlar, AKP'nin Kanal İstanbul gibi prestij projelerden bir an önce vazgeçmesi gerektiğine dikkat çekiyor. 

Ekonomide yaşanan kriz durumunu, Türkiye'nin bu girdaptan nasıl çıkacağına dair merak edilenleri, Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan ile Kalkınma Ekonomisti Bartu Soral'a sorduk.

"CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ EKONOMİYİ İDARE EDEMEMİŞTİR"

"Türkiye ekonomisinin içerisine düştüğü kriz ortamı sadece finansal bir mesele değil, reel ekonominin yıllardır biriktirmiş olduğu kırılganlık sorunlarının sonucudur" diyen Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, doların istikrara kavuşması için yapılması gerekenin yalnızca faizleri yükseltmek, sermaye hareketlerinin kontrolü, merkez bankasının rezervlerinin devreye sokulması ile kalmaması gerektiğine dikkat çekti.

Sorunun sistem sorunu olduğunu söyleyen Yeldan, Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmiş olduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ekonomiyi idare etme, makro ekonomik istikrara kavuşturmak konusunda yeterli bir sistem olmadığının görülmesi gerektiğini ifade etti.

YASAMA, YÜRÜTME, YARGI ARASINDAKİ DENGEYİ GÖZETMELİSİNİZ

Bu sistemde liyakat biçimine dayalı olarak kurumların yetersizliği bakımından ciddi güven problemlerinin ortaya çıktığına vurgu yapan Yeldan, "Buradan başlayarak Merkez Bankası başta olmak üzere bütün denetleyici, düzenleyici kurumların liyakat sistemine göre idare edilmesi, onların sorumluluklarının yürütülmesi gerekiyor. Bu piyasaya, ulusal ve uluslararası yatırımcıya güven verecek en önemli adımlardan bir tanesi. Dolayısıyla Türkiye'nin her şeyden önce yasama, yürütme, yargı üçgeni arasındaki dengeyi yeniden gözetip; reel sektöre, piyasalara ve uluslararası yatırımcıya ciddi bir ‘makro ekonomik istikrar programı uygulayacak bir yapıdayız’ mesajı verilmelidir" dedi.

"İSTİKRAR DENİYOR, KANAL İSTANBUL AÇILIYOR"

"Genel anlamda piyasaya yön verecek ekonomik kadroların da liyakat sistemine göre kurulmadığı bir ortamda ne yüz günlük eylem planı ne de yeni ekonomik program inandırıcı olmaz" diyen Yeldan, hükümetin yürüttüğü Kanal İstanbul gibi çok büyük projeleri de şu şekilde eleştirdi: Bir yandan istikrar deniyor ama bir taraftan da Kanal İstanbul gibi çok büyük maliyetli kamu yatırım projeler planlanıyor. Bunlar prestij projeleri, AKP bunlardan vazgeçmek istemiyor. Bu projeler oldukça maliyetli projeler. Harcamayı arttıracak, dış borçlanmayı ve döviz talebini arttıracak inşaat yatırımlarıyla bunu besliyorsunuz. Ya bunlardan vazgeçilmeli ya da bunların kaynağı ortaya çıkartılmalıdır. Tüm bunlar devam ederken sadece dış borçlanmayla yapılan iktisadi programın ilanı güvensizlik yaratıyor.

"ERDOĞAN IMF’YE GİDİŞİ DOLAYLI YAPMAK İSTEYECEKTİR"

AKP'nin piyasalara güven verecek, inandırıcı kurumları kurgulamak zorunda olduğunu belirten Yeldan "Bunu IMF'li de yapabilir IMF'siz de yapabilir" dedi. Geleneksel olarak IMF'den halk yararına şeyler beklenmemesi gerektiğini söyleyen Yeldan şu şekilde devam etti:

"IMF sınıfsal bir örgüttür. Sermayenin, finans çevrelerinin çıkarlarını gözetir. Bu nedenle IMF'ye gidilmeli demek pek doğru değildir. Ancak yapılması gereken şeyleri IMF aracılığıyla yapacaksa buna da hayır demeyiz. IMF'ye gidilse bile siyasi olarak IMF'ye gittik denilmeyecektir. Siyasal iktidar buna başka bir isim ya da yol bulacaktır. örneğin IMF, Türkiye'nin çok başarılı bir programına destek veriyor diye bir şey olacaktır. IMF'ye gittik demek Erdoğan yönetiminin intiharı olur, bunu hiçbir zaman yapmazlar."

TÜRKİYE'NİN DIŞ BORCU 460 MİLYAR DOLAR

Bartu Soral ise Türkiye'de yaşanan son ekonomik krizin beklendiğini ifade etti. "Türkiye'nin dış borcu 130 milyardan 460 milyar dolara yükseldi. Reel sektörün döviz açık pozisyonu ise 220 milyar dolar. Türkiye ciddi bir biçimde borçlandı" diyen Soral, Türkiye'nin söz konusu borcu nasıl kullandığının çok önemli olduğunu belirtti. Soral şu şekilde devam etti:

Türkiye'nin dış borcuna karşı yıllık ihracatı 160 milyar dolar. Demek ki biz yurt dışına borçlanmışız ama bu borcu verimli yatırımlara kullanmamışız. Bu borç ne üretim kapasitemizi arttırmış ne de verimliliğinizi besleyecek teknolojilere yatırım yapılmış.

"MERKEZ BANKASI’NIN REZERVİ 31 MİLYAR DOLAR"

Türkiye'nin önümüzdeki bir yıl içerisinde 250 milyar dolara yakın para bulması gerektiğini söyleyen Soral, bunun 190 milyar dolarının vadesi gelmiş dış borç, yaklaşık 60 milyar dolarının da cari açığın kapatılması için gerekli olduğunu ifade etti. Soral, "Peki Merkez Bankası’nda bunu karşılayacak bir rezerv var mı? Merkez Bankası’nın rezervi 31 milyar dolar. Yani hem Merkez Bankası, hem de piyasalar son krize karşı hazırlıksız, güçsüz ve kırılgan" dedi.

"ALDIĞIMIZ BORCU BETONA HARCAMIŞIZ"

AKP ile birlikte Türkiye'nin dış ticaret açığında anormal bir yükselme görüldüğünü dile getiren Soral şöyle devam etti: Bakıyorsunuz AKP öncesi 14 yılda, Türkiye yıllık 14,5 milyar dolar, 14 yılda toplam 189 milyar dolar ortalama dış ticaret açığı vermiş. AKP ile geçen 14 yıla baktığımızda ise 990 milyar dolar toplam dış ticaret açığı bulunuyor. Bu yıllık ortalama 70 milyar dolara karşılık geliyor. Demek ki biz yurt dışından aldığımız borcu yalnızca ithalata harcamışız. Betona, kentsel dönüşüme, yola, garantisini tutturamadığımız köprülere ve altgeçitlere harcamışız. Bunun için AKP şirketlere garantiler verdi. 100 yolcu geçeceğini garanti etmiş, ancak geçen yolcu sayısı 30'da kalmış. Yani kalan 70 yolcuyu devlet ödemiş. Özetle tüm bu yatırımlar toplumun, ekonominin ihtiyacı olmayan yatırımlar. Tıpkı Kanal İstanbul, Üçüncü Havalimanı gibi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tek çıkış yolunun beş yıllık kalkınma planları kapsamında ülkenin tekrardan üretim ile beraber verimliliği de arttırmak olduğuna dikkat çeken Soral, "Bugün faizleri yüzde 5 arttırırsanız doların ateşi düşer ama 15 gün sonra tekrar çıkar. Dolayısıyla kesin çözümlere bakmak gerekiyor" dedi.

"IMF'YE GİDERSENİZ  SİZE YOKSULLAŞTIRMA POLİTİKASI DAYATACAKTIR"

Soral, "Eğer kesin bir çıkış istiyorsanız IMF'ye gitmek bir yoldur elbette. IMF size bir yoksullaştırma politikası uygulayacak, dış borcu ödemeyi garanti altına alacak. Çünkü IMF'nin fonksiyonu budur. Ama bunun bedeli olarak da 80 milyonun yoksullaşması projesini dayatır. IMF'nin sizden isteyeceği tek şey sosyal harcamaları kesmenizdir. Memur maaşlarını, eğitim ve sağlık harcamalarını kesmenizi isteyecektir. O kestiğinizle de dış borcunuzu kapatmanızı isteyecektir. Bunun Türkiye'ye bir hayrı var mıdır? Elbette yoktur. Tıpkı Yunanistan'a olmadığı gibi.

Türkiye bu ekonomik krizden çıkmak ve yeniden kalkınmak istiyorsa 1960'da Güney Kore'nin, Tayvan'ın başlattığı gibi, 1930'da Türkiye'nin başlattığı gibi beş yıllık kalkınma planları ile geleceğini planlamak zorunda.

Öne Çıkanlar