İrfan Değirmenci: Ben 220 numaralı otobüsün yolcusuyum

İrfan Değirmenci: Ben 220 numaralı otobüsün yolcusuyum
Adaylık başvurusu yaptığı CHP'de liste dışı kalan İrfan Değirmenci seçim sürecini ve TAMAM kampanyasını Artı Gerçek'e değerlendirdi.

Esra KOÇAK MAYDA


Yıllarca "Kahvaltı Haberleri" ile sabah sofralarımıza konuk oldu, gün geldi HAYIR dediği için kovuldu. Ama o konuk olmaktan vazgeçmedi. Türkiye’yi gezerek tek kişilik gösteriler yapan gazeteci İrfan Değirmenci, milletvekili olarak Meclis'te kendi deyimiyle "yeryüzü sofrası" kurmak istedi ancak CHP’de liste dışı kaldı. Değirmenci ile seçim sürecini, Doğan Medya'yı ve TAMAM kampanyasını konuştuk.

- Milletvekili adaylığı için başvurduğunuz CHP'de liste dışı kaldınız? Bir darılma söz konusu mu? Bundan sonra ne yapacaksınız?

Seçmen kararlı. İnsan haklarına saygılı, daha özgür, daha demokratik bir muhalefet istiyor. Gençlerin sesine kulak verilmesini istiyor. Sokakta birikmiş olan tepkiye kulak verilmesini istiyor. Bu tepkilere kulak veren, yeni bir umut vaat eden bir oluşum istiyor. Bu da muhakkak sandıkta gerçekleşecektir. İnsanımız TAMAM dediğine göre TAMAM olacak. Biz de bu TAMAM’a elimizden gelen katkıyı sunacağız. Bir darılma söz konusu değil. Kime darılacağız? Ülkemiz insanına mı darılacağız? Mücadelenin farklı yöntemleri var. Biz devam edeceğiz mücadelemize, bugüne kadar yaptığımız gibi.

"MAĞDUR OLANLAR GÖKYÜZÜNÜ GÖREMEYENLER"

Ben kovulduktan sonra 42 il gezmişim. Karadeniz’de tek kişilik gösteri yaptık, Trabzon’da, Antakya Samandağ'da oyun oynadık, Trakya'da zaten dolaşmadığımız yer kalmadı. Ankara'da defalarca oyun oynadık. 42 ilde de herkes bize buyur etti.

Birgün bile mağdurum demedim. Mağdur olanlar cezaevinde olanlar, gökyüzünü göremeyenler, haksız yere cezaevine konulanlar. Bu OHAL'i taşıyacak hali kalmadı memleketin. Yargının bağımsız olması gerekiyor, bize her seçimde, her referandumda bunu söylediler; bağımsız ve tarafsız yargı olacak diye. E hani, yok! Bugün karşı karşıya olduğumuz büyük bir kriz. Krizler sona erecek, sistem kilitlendi dediler, ama yine de ortada bir yönetim boşluğu var. Bu kilidi çözecek olan bu emekçi insanlar, bu ülkenin sahipleri. Dolayısıyla biz de mücadeleyi sürdüreceğiz.

"HALK, OTOBÜSÜN ŞÖFÖRÜNÜ DEĞİŞTİRMEYE GELİYOR"

- Seçime gidilen bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? OHAL koşullarını, doların her gün rekor kırmasını, televizyonların tekelleşmesini...

Televizyonlar tek kişiye, tek partiye, tek sese ait. En ufak farklı bir sese tahammül yok. Yarışacak olan adaylar açısından korkunç bir adaletsizlik var. Dolayısıyla seçmen de bunun farkında. İzah edilemeyen şeylerin mizahı olurmuş, mizah da çok güçlü bir silahtır bakmayın. Bu ülkenin yaratıcı zeki insanları yasakları, zorlukları, adaletsizlikleri ve eşitsizlikleri mizahla, gülümseyerek aşıyorlar ve aşacaklar da. Ben yüzümüzden gülümsemeyi eksik etmeden, uzun yıllardır yaşadığımız haksızlıkların sonuna yavaş yavaş hep beraber el birliği varacağımızı düşünüyorum. Bu sıradan bir seçim değil zaten, sıradan bir kampanya dönemi de olmayacak. Önemli olan moralimizin sağlam olması, birlikteliğimizin daim olması. Biz bu ülkenin ezilmiş insanlarıyız. Ben Ankara Batıkent'te büyüdüm, bakmayın son 15 yıldır İstanbul’da olduğuma. Benim çocukluğum burada geçti. Burada 220 numaralı otobüsle gidip gelirdim Kızılay'a. O otobüs size geleceğe dair çok önemli doneler verir. Ben o otobüsün insanıyım. O otobüs Türkiye ve o otobüsün şoför koltuğunda çoktan yorulmuş, yanlış bir insan oturuyor. Çoktan bırakması gereken bir insan oturuyor ve şoförü değiştirecek diye düşünüyorum o otobüsün yolcuları.

- Umutlu bir hava çizdiniz. Ne güzel. Siz de TAMAM'la başlayan ve SIKILDIK ile devam eden bir 7 Haziran havası da seziyor musunuz?

Kesinlikle bir 7 Haziran, 16 Nisan havası var. Ama onlardan farklı olarak bu kez ne 7 Haziran sonrasında içine sürüklendiğimiz "Bu seçimi saymıyorum" noktasına gelen seçimin sonuçlarını alt üst eden o sonucu yasayacak bu memleket ne de 16 Nisan gecesi gibi sahipsiz kalacak o sandıktan çıkacak sonuç. Çünkü herkes çok kararlı, emin olun. "Farklı siyasi partilerden, farklı siyasi görüşlerden "Tek bir kedinin bile trafoya girmesine izin vermeyeceğiz", "Gelir YSK'nin önüne otururum, jiletle kazırsınız", "50 bin avukat hazır olsun cübbeleriyle birlikte, çünkü size her an ihtiyaç duyabiliriz" diyen güçlü ve kararlı muhalefet partisi liderleriyle karşı karşıyayız bu kez. Kaderine bırakılacak bir HAYIR yok bu defa. Herkes kendi kaderine sahip çıkacak. 24 Haziran; bilemediniz 8 Temmuz bu güzel insanların yüzünün güleceği gün olacak.

"O MEDYANIN İÇİ DIŞINA ÇIKTI"

- Doğan Medya'nın Demirören'e satılmasıyla birlikte sizin de belirttiğiniz gibi tek sesli bir medya oluştu. Siz de o medyada uzun yıllar görev aldınız. Bu durum malumun ilanı mıydı?

Ben o medyanın içersindeydim elbette ve o medyanın içi dışına çıktı. Biz tazminatsız kovulduktan 1.5 yıl sonra o televizyonlar tanınmayacak hale geldi. Ama ben oradayken 220 numaralı halk otobüsünün yolcusu olmaya devam ettim. Ana akım medyanın göbeğinde, o plazalarda, daha geniş kitlelere ulaşabilecek, daha popüler mecrada yine doğru bildiklerimi söylemeye devam ettim. Sayfı Ana -Ethem Sarısülük’ün annesi- annemin komsuşu Batıkent’te. Ben Gezi olayları sırasında penguen belgeseli yayınlamadım, aynı çatı altındaki haber kanalı gibi. Ben sokakta olup bitenleri gösterdim ve o günden sonra tehlikeli adam ilan edildim. O günden bugüne çarpışa çarpışa, direne direne 5 yıl daha yayın yapmaya devam edebildim. Doğru bildiğimi söylemekten de geri durmadım. Bunu övünerek her yerde söylüyorum. Ana akım medya ile ilgili ilerde başka nesillere anlatabileceğim tek şey bu. Zaman geldi, an geldi HAYIR demek gerekti, bedel de ödedik. İş mahkemelerinde davalarımız devam ediyor. Hiç önemli değil, kendimizi halka emanet ettik. Bir buçuk yıldır onurumuzla karnımızı doyurmaya devam ediyoruz.

"MECLİS’TE YERYÜZÜ SOFRASI KURACAKTIM"

- Meclis'e girseydiniz eğer, ilk ne yapmayı planlıyordunuz?

Meclis'e girince ilk yapacağım şey daha evvel de söz verdim, ben hep insanların kahvaltı sofrasına konuk oldum yıllarca. Kocaman bir yeryüzü sofrasında kahvaltı yapma gibi bir hayalim vardı bu ülkenin haksızlığa uğramış insanlarıyla. KHK mağdurlarıyla, yerinden yurdundan edilmiş insanlarla. Meclis'in bahçesinde yapmayı planlıyordum bu kahvaltıyı. Çok güzel resepsiyonlar yapılıyor da yeryüzü sofrası kurulmaz mı?  

 

Öne Çıkanlar