İstanbul'u sel aldı

Kimse kimseyi kandırmasın. Dünya bizi kıskanmıyor; sadece düşmanımız gülüyor, dostumuz üzülüyor, ayıplıyor.

Her büyük yağmurda kentleri sel götürüyor. Doğaya günah, tarihe saygısızlık, geleceğimize de yazık oluyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Dünya bizi kıskanmıyor; düşmanımız gülüyor, dostumuz üzülüyor, ayıplıyor.

Şiddetli yağmur İstanbul'da sele, sel felakete yol açtı. Birçok semtte ev ve işyerlerini su bastı; su çekilince ortada çamur ve kirlilik kaldı. Ulaşım aksadı, elektrik kesildi. Metro ve yeraltı geçitleri kayıkla ulaşılan kanallara dönüştü.

Su şebekesine kanalizasyon karışması olasılığı önümüzdeki günlerde İstanbul'da ciddi sağlık önlemleri alınmasını gerektirecek.

Sel sularının girdiği işyerlerinin, selin sürüklediği araçların, kullanılmaz hale gelen ev eşyalarının oluşturduğu maddi zararın boyutları bilinmiyor. Böyle bir felaketle yüzyüze kalan ve can korkusu yaşayan insanların, özellikle kadın, çocuk ve yaşlıların maruz kaldığı manevi zarar çok daha fazla.

Şu ana kadar hiçbir insanın canını kaybetmemesi, bütün bu felaket karşısında tek tesellimiz. İnsanların ölmemiş olması, can kaybı olmaması anlamına gelmiyor, doğal olarak. Ne kadar bitki ve hayvanın bu felaket ortamında yitip gittiğini elbette bilmiyoruz. Kaldı ki, 2009'da yine İstanbul'da yaşanan sel felaketinde 30'dan fazla yurttaşımızın canını yitirdiğini de unutmadık.

Bu tür felaketler karşısında genellikle  -bu kez de yapıldığı gibi- 'görülmemiş yağış', 'afet' falan gibi açıklamalar yapılır. Şimdi de öyle oldu; 'son otuz yılın en fazla yağışı' denildi.

Bu açıklama, yaşananlar karşısında haklı bir özür değil. Bir kez, otuz yıl önce böyle bir yağış olmuşsa, bu, önlem almak için önemli bir uyarı demektir. Ayrıca, daha 8 yıl önce yine böyle bir sel nedeniyle 30'dan fazla can kaybı olması, tehlikenin yakın ve büyük olduğunun açık işaretidir.

İstanbul, Türkiye'nin en büyük kenti. Ama sadece bundan ibaret değil, İstanbul bir dünya kenti. Tarihin en büyük iki imparatorluğuna 1500 yıl başkent olmuş; doğası ve tarihi ile eşsiz bir kent.

Ama üzülerek söylemek gerekir ki, bu müstesna kentin doğası ve tarihi

-özellikle son yıllarda- her metrekaresini büyük rantı olan arsa gibi gören bir fırsatçılığın ellerinde talan ve tahrip oluyor. Önce, siluetini bozan ve geleneksel mimarisiyle ilgisi olmayan dikey yapıların saldırısına uğradı. Sonra yeşil alanları imara açılıp, betonlaştırılmaya başlandı. Tarihi bir kentin altyapısının taşıyabileceğinden çok fazla insan, yapı ve araç yükü yüklendi, yüklenmeye de devam ediyor.

Coğrafyası her türlü tahribatı kaldırabilecek bir yerleşim yerinde kanal, tünel, köprü, gökdelen ve benzeri her türlü mimari hayalinizi deneyebilirsiniz.

Ama İstanbul böyle bir şehir değil, her kazma vurduğunuz yerden binlerce yıl öncesinin tarih izleri çıkıyor. Boğaz, Haliç gibi doğal dokusunu özenle korumanız gereken özel bir coğrafyada kurulmuş.

Böyle bir coğrafyada 'çılgın proje' denemeleri yapamazsınız.

Dünyanın hiçbir önemli kentinde doğal ve tarihi dokuyu bozan yapılaşmalar yapılmıyor. Tarihi kent dokusu korunuyor, çevrede yeni yerleşim

ve ulaşım ağları kuruluyor. Yeşil alanlar yok edilmiyor, tam tersine çoğaltılmaya çalışılıyor. İstanbul'da yaşananlar, uygar dünyanın uyguladığı bütün bu şehirleşme kurallarına aykırı.

Üstelik İstanbul'da gördüğümüz bu abartılı yapılaşma, betonlaşma, rant saldırısı ülkenin birçok kentini de sarmış durumda. Bursa'da tarihi kent merkezini perdeleyen bloklar, Van'da tarihi kümbetin önüne dikilen kamu binası, Anamur'da antik şehrin tepesine dikilen TOKİ yapıları, bu özensiz yapılaşmanın kamusal örnekleri.

Kamunun yanlışları özele de kötü örnek oluyor. Bütün kentlerde yükseklik ve abartılı emsaller, hayatı beton duvarlarla kuşatıyor. Karadeniz'den Akdeniz'e bütün kıyılar, şehirlerin hava almasını ve dağlardan gelen suların denize ulaşmasını engelleyen dikey yapılaşmalarla dolu.

Sonra her büyük yağmurda kentleri sel götürüyor.

Doğaya günah, tarihe saygısızlık, geleceğimize de yazık oluyor.

Kimse kimseyi kandırmasın.

Dünya bizi kıskanmıyor; sadece düşmanımız gülüyor, dostumuz üzülüyor, ayıplıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi