Kaybedilen çocukların akıbetini sordular

Kaybedilen çocukların akıbetini sordular
Galatasaray Lisesi önünde 682'nci, Diyarbakır'da ise 480'inci kez bir araya gelen Cumartesi Anneleri, İlyas ve Zeki Diril kardeşler ile 10 çocuk babası Fettah Erden'in akıbetini sordular.

GÜNCEL – Cumartesi Anneleri 23 Nisan Çocuk Bayramı nedeniyle gözaltında kaybedilen çocukların akıbetini sordu. 1994 yılında gözaltında kaybedilen 12 yaşındaki İlyas Diril ve 16 yaşındaki Zeki Diril’in akıbetini soran anneler, "Geleceğimiz dediğimiz çocukların ölümlerine tanıklık ediyoruz" dedi.

Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle 682’nci kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. Her hafta olduğu gibi bu haftadaki eylemde de üzerine barışı simgeleyen beyaz tülbent ile karanfiller bırakılan "Failler Belli, Kayıplar Nerede" pankartı açıldı. 23 Nisan Çocuk Bayramı dolayısıyla gözaltında kaybedilen çocukların akıbetinin sorulduğu eylemde, gözaltında öldürülen veya farklı tarihlerde devlet güçleri tarafından kaybedilen 16 çocuğun fotoğrafları pankartın üzerine bırakıldı. Eyleme katılanlar ise kaybedilenlerin fotoğraflarını taşıdı.

Bu haftaki eylemde kaybedilen çocuklara atfen 11 Mayıs 1994’te İstanbul’dan Şırnak’taki ailelerinin yanına giderken, kontrol noktasında gözaltına alınan ve kendilerinden bir daha haber alınamayan 12 yaşındaki İlyas Diril ve 16 yaşındaki Zeki Diril’in akıbeti soruldu.

‘KATİLLERİN YARGILANMASINI İSTİYORUZ’

Eylemde ilk olarak 1996 yılında Yüksekova’da gözaltına alındıktan sonra öldürülen Abdullah Canan’ın oğlu Tayip Canan konuştu. 27 Ekim 1995’te Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Ağaçlı köyüne yapılan baskında gözaltına alındıktan sonra kendilerinden bir daha haber alınamayan 13 yaşındaki Münür Sarıtaş’ın hikayesini anlatan Canan, "Münür’ün tek suçu gözaltında kaybedilen Abdullah Yurtsever olayının tanığı olmasıydı. Münür, Yüksekova Çetesi olarak bilinen çete tarafından kaybedildi. Yüksekova çetesinin kimler olduğunu biliyoruz. İsimlerinin başlarında yüzbaşı vs. gibi kavramlar olabilir ama bizim nazarımızda onlar katil. Annelerimizin ayaklarının altını öpeceklerini söylüyorlar. Biz annelerimizin ayaklarının altını öpmenizi istemiyoruz. Biz katillerin yargılanmasını istiyoruz" diye konuştu.

‘ÇOCUKLARIN ÖLÜMLERİNE TANIKLIK EDİYORUZ’

Ardından söz alan İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Avukat Gülseren Yoleri, "23 Nisan Çocuk Bayramı olarak sunuluyor ama çocuklar bu bayramı göremiyor. Çocukların başta yaşam hakkı olmak üzere birçok hakkının ihlal edildiği bir ülkede yaşıyoruz. ‘Çocuklar geleceğimiz’ deniliyor ama çocukların ölümlerine tanıklık ediyoruz" ifadesinde bulundu.

‘ZEKİ VE İLYAS HALA DÜĞÜNDELER!’

Cumartesi İnsanlarından Leman Yurtsever de Şırnak’ta yaşadığı için eyleme katılamayan Diril ailesinin adına konuştu. Yurtsever, Anne Meryem Diril ile yaşadığı bir anısını şu sözlerle anlattı: "İlk günden bu yana Diril ailesinin yanında olmaya çalıştım. Sürekli Şırnak’a gidiyordum, evlerine. Ama kimse İlyas ve Zeki’den söz etmiyordu. Çünkü anne bunu istemiyordu. Bir gün ben konuşmakta ısrar edeceğim diye gittim. Burada anne ilk defa benimle Zeki ve İlyas hakkında konuştu. Bana ilk olarak bir video izletti. Bu video bir düğün gününe aitti. Düğünün yapıldığı evin duvarlarında Zeki ve İlyas’ın fotoğrafları asılıydı. Onların ölmediğini ve hala düğünde olduğunu söyledi."

‘GÖZ ALTINA KAYBEDİLEN ÇOCUKLARI UNUTMA’

Yurtsever’in ardından Cumartesi İnsanlarından Mukaddes Şamiloğlu, bu haftaki basın açıklamasını yaptı. "Gözaltında kaybedilen çocukları unutma!" sözleri ile açıklamaya başlayan Şamiloğlu, "682’nci haftamıza 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı öncesinde giriyoruz. Dünyanın pek çok yerinden davetli olarak Türkiye’ye gelen çocukların katıldıkları kutlamalar başladı. Uluslararası sözleşmelerde ve yürürlükte olan iç hukukta çocuk, 18 yaşını bitirmemiş kişi olarak kabul edilir ve özel korumaya tabidir. Her çocuk yaşama, hayatta kalma ve gelişme hakkına sahiptir. Devletler bu hakkı güvence altına almakla yükümlüdür" diye konuştu.

"Türkiye’de devlet, bu sorumluluğunu yerine getirmedi. İnsan Hakları Derneği’nin ulaşabildiği verilere göre 27 çocuk, yaşam hakkına yönelmiş en gaddar, en vahşi saldırı olan gözaltında kaybetmenin hedefi oldular" diyen Şamiloğlu, "682’nci haftamızda 23 Nisan vesilesiyle, gözaltında kaybedilen çocuklar için adalet talebimizi ve çocukların hak ve özgürlüklerini en geniş biçimde kullanabileceği bir Türkiye dileğimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz. İnsanlığın vicdanına, 12 yaşındaki İlyas Diril ve 16 yaşındaki Zeki Diril şahsında ‘Gözaltında kaybedilen çocukları unutma!’ çağrısında bulunuyoruz" dedi.

İlyas Diril ve Zeki Diril’in kaybedilme hikayesini ise Şamiloğlu, şu sözlerle anlattı: "Şırnak’ın Keldani köyü olan Mehri’de (Kovankaya) yaşayan Diril ailesi köyleri askerler tarafından yakılınca 1990’lı yıllarda İstanbul’a göç ettiler. İstanbul’da büyük zorluklar yaşayan aile, 1993 yılında köylerine geri döndü ve yakılan evlerini yeniden yaptı. Bir kuyumcu imalathanesinde çalışan 16 yaşındaki Zeki Diril ve 12 yaşında olan kuzeni İlyas Diril İstanbul’da kaldı. Burada bir süre çalışarak para biriktirdiler. Biriktirdikleri paraları yanlarına alarak evlerine gitmek için Şırnak’a doğru yola çıktılar. 2 Mayıs 1994 tarihinde henüz evlerine ulaşamadan askeri kontrol noktasında gözaltına alınarak Uzungeçit Jandarma Karakolu’na götürüldüler. Ancak Karakolda Nezaret ve Emniyet odası defterine 11 Mayıs 1994 tarih ve 18-19 sıra numarası ile kaydedildiler.

14 Mayıs 1994 tarihinde Uludere Jandarma Karakolu’na sevk edilen iki çocuk, bir tutanakla Uludere İlçe Jandarma Komutanı Bülent Serdengeçti’ye teslim edildiler. Çocuklarının gözaltına alındığını öğrenen aileleri Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdular. Uludere Jandarma Komutanı Bülent Serdengeçti, İlyas’ın yaşı küçük olduğu için hemen serbest bırakıldığını, 193 sıra numarası ile gözaltı kaydı yapılan 16 yaşındaki Zeki’nin de ifadesi alındıktan sonra aynı gün akşama doğru serbest bırakıldığını iddia etti. 1995 yılında, Zeki ve İlyas’ı gözaltında gördüğünü söyleyen ve Uludere Cezaevi’nde tutuklu bulunan K.Y. isimli kişi, Zeki’nin babasına ‘çocuklarınızı bir sabah erkenden karakoldan çıkardılar. Çok ağır işkence görmüşlerdi. Sonra bir askerden onların helikoptere bindirilip, bir yerde atıldığını duyduk’ dedi.

Soruşturma başlatan Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı görevsizlik kararı vererek dosyayı Şırnak’a gönderdi. Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Ayhan Aygün girişimlerinden sonuç alamayınca 28 Temmuz 1998 tarihinde, Adalet Bakanlığı’ndan Uludere Jandarma Komutanı hakkında cezai soruşturma başlatma izni istedi. Adalet Bakanlığı soruşturma izni vermedi. Cumhuriyet Savcısı’nın talep etmesine rağmen İlyas ve Zeki Diril’ in kaybedilmesinden sorumlu olanların tespit edilebilmesi amacıyla hiçbir cezai dava başlatılmadı. Soruşturma takipsizlik kararı ile kapatıldı. İç hukuktan sonuç alınamayınca Zeki Diril’in babası AİHM’e başvurdu. AİHM, Türkiye’nin Zeki Diril’in gözaltına alınmasının ardından serbest bırakıldığını destekleyen hiçbir kanıt sunmadığı, Uludere’ye sevk edildikten sonra Zeki’nin başına neler geldiği ile ilgili olarak inandırıcı ve ayrıntılı hiçbir açıklamada bulunmadığı tespitini yaparak, Zeki Diril’in kaybolmasından devletin sorumlu olduğuna karar vererek Türkiye’yi oy birliği ile mahkum etti.

Bu davada da cezasızlık, yurttaşa karşı suç işleyen güvenlik güçlerinin korunması için bir zırh olarak kullanıldı. Henüz çocuk yaştaki Zeki Diril ve İlyas Diril’in gözaltında kaybedilmesinden sorumlu olanlar da bu zırhın güvencesiyle korunmaya devam ediliyor."

Açıklamanın ardından Cumartesi Anneleri eylemlerine sessiz bir şekilde son verdi.

DİYARBAKIR’DA 480’İNCİ BULUŞMA

Diyarbakır'daki kayıp eyleminde  ise1994 yılında Güçlükonak'taki köyüne yapılan baskında gözaltına alınan ve o günden sonra kendisinden haber alınamayan 10 çocuk babası Fettah Erden'in akıbeti soruldu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları, "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" sloganıyla her hafta düzenledikleri oturma eyleminin 480’incisini İHD binasında gerçekleştirdi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, İHD Diyarbakır Şubesi yönetici ve üyeleri, kayıp yakınları ve insan hakları aktivistleri katıldı. Eylemde, 1994 yılında Şırnak’ın Boyuncuk köyüne baskın yapan askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Fettah Erden’in akıbeti soruldu.

‘KAYIPLAR KÜRT SORUNUNUN BİR PARÇASIDIR’

Oturma eyleminde konuşan İHD Şube Başkanı Raci Bilici, 480 haftadır kayıpların bulunması ve faillerinin yargılanması için mücadele ettiklerini, ancak devletin bu konuda hala bir adım atmadığını söyledi. Bu günkü hükümetin ve siyasal mekanizmaların devletin bu politikasının sürdürücüsü olduğunu vurgulayan Bilici, kayıpların Kürt sorununun bir parçası olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekti. Bilici, "Kürt sorunu çözülecekse kayıpların bulunması ve faillerinin yargı önüne çıkartılması ile bu süreç başlar. Eğer samimiyseniz, eğer bu sürece inanıyorsanız, buradan başlayabilir. Ama maalesef devlet bildiği aklı ile ısrarlı bir şekilde bu politikasını sürdürüyor ve devamında da davalar bir bir zaman aşımına uğruyor" diye konuştu.

İHD Kayıp Komisyonu Yöneticisi Adnan Örhan ise Nisan 1994 tarihinde Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Boyuncuk köyünde askerler tarafından gözaltına alınan ve o günden sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Fettah Erden’in hikayesini paylaştı.

‘EN SON KARAKOLDA GÖRÜLDÜ’

Örhan, şunları söyledi: "Fettah Erden’in eşi Taybet Erden’in, zorla kaybedilmeyle ilgili, 24 Mart 2009’da Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçedeki ifadesine göre; Fettah Erden, evli ve 10 çocuk babasıydı, çiftçilikle uğraşıyordu. 1994 yılı Nisan ayında bir gün, ikamet etmekte olduğu Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Boyuncuk köyüne baskın düzenleyen Güçlükonak Jandarma Komutanlığına bağlı 50-60 asker tarafından gözaltına alındı. Daha sonra Erden ailesinden iki kişi, Fettah Erden’i sormak için gittikleri Jandarma Komutanlığında Fettah Erden’i Mehmet Karabela ve Ertaç Önadlı iki teğmenin yanında gördüler. O günden sonra Fettah Erden’den bir daha haber alamadılar."

‘AİLE ÖLÜMLE TEHDİT EDİLDİ’

Erden ailesinin 2009 yılına kadar söz konusu olaydan dolayı tehdit edildikleri için herhangi bir yasal takipte bulunmadıklarını belirten Örhan, "Karakolda bulunan Mehmet ve Ertaş isimli subayların aileyi ölümle tehdit etmesinin ardından Erden ailesi İdil’e taşınmak zorunda kaldı. Ailesi, olaydan 15 yıl sonra Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’na Erden’in akıbetinin araştırılması ve sorumluların yargılanması için başvurdu. Erden’i Güçlükonak Jandarma Komutanlığı’na bağlı askerlerin gözaltına aldığına dair tanıklar olduğunu, bu tanıklar esas alınarak soruşturmanın derinleştirilmesini ve suçluların tespit edilerek yargı süreci başlatılmasını isteyen Fettah Erden’in eşi Taybet Erden’in tüm girişimlerinden sonuçsuz kadı" ifadelerini kullandı.

Açıklama, 5 dakikalık oturma eyleminin ardından son buldu. (Mezopotamya Ajansı)

Öne Çıkanlar