Kimse meselenin özünü tartışmak istemiyor

Son günlerde yaşadığımız krizin özü batı değerlerinden koparak batı sisteminin içinde kalmayı ummak. ABD ile papaz olduk diye yeniden AB konuşulması tutarsızlıktır.

Saçmalığın başı 21. Yüzyılda iç politika tercihleri-dış politika tercihleri ayırımı yapmak.

İç politika tercihlerini yani aslında nasıl bir ülkenin vatandaşı olmak istediğinizi, nasıl bir ülkede yaşamayı hedeflediğinizi tartışmadan dış politika konuşmak gerçekten çok anlamsız.

İç politikaya yani nasıl bir ülkede yaşamak istediğinize yönelik tercihinizi netleştirdiğiniz anda zaten dış politika tercihiniz de büyük ölçüde kendiliğinden ortaya çıkıyor.

AB mi, ABD mi, Çin mi, Rusya mı sistem tartışması çok havada bir tartışma.

Önce nasıl bir ülkede yaşamak istediğinize karar vereceksiniz.

Ben kendi adıma bir şeyler söyleyebilirim.

Şiddet çağrısı dışında ifade özgürlüğünün mutlak olduğu, evrensel standartlarda tanımlandığı, yargıçların, savcıların bu standartları içselleştirdiği, hikmet-i hükümetin hukukun önüne asla geçemeyeceği, din ve vicdan özgürlüğünün, mülkiyet haklarının yine evrensel düzeyde belirlendiği, laikliğin devlete ilişkin bir tanım olduğunun bilindiği, dışa açık piyasa ekonomisinin ve beraberinde çok kapsamlı bir rekabet hukuku, sosyal haklar ve tüketici haklarının tanımlandığı bir ülkede yaşamak istiyorum ben.

Bu tercihler benim tercihlerim.

Ülkenin iç dengeleri açısından şayet tercihlerim bunlar ise dış politika tercihlerim de kanımca otomatik olarak belirleniyor, ben artık bir türev olarak batıcıyım, AB’den, ABD yüksek mahkemesinin içtihadından, rekabet hukukundan, eğitim anlayışından yanayım.

Hem ifade özgürlüğünden, mülkiyet haklarından, rekabet hukukundan yana olacaksınız hem de dış politikanızın Çin ya da Rusya paralelinde olmasını isteyeceksiniz.

İşte bu mümkün değil.

Tutarlı olmak lazım.

Aslında, Şanghay Beşlisi, Çin, Rusya falan diyenler de tutarlı zira onların Türkiye’ye yönelik ütopyalarında öyle evrensel standartlarda bir hukuk devleti falan yok, hikmet-i hükümet hukukun hep bir adım önünde.

Türkiye işte biraz bu tercih krizini yaşıyor.

Son günlerde yaşadığımız krizin özü batı değerlerinden koparak batı sisteminin içinde kalmayı ummak.

ABD ile papaz olduk diye yeniden AB konuşulması tutarsızlıktır çünkü AB bir "pantolon bulamadık, gömlek verelim" tercihi değildir.

AB, katılın ya da katılmayın, beğenin ya da beğenmeyin bir değerler sistemidir.

İçeride insanları yazdıkları, çizdikleri, söyledikleri için hapse atın, idam cezasını yeniden ihdas etmeyi tartışın, mülkiyet haklarını ayaklar altına alın, sonra da ABD ile papaz olunca (bu tabir burada çok denk düşüyor) AB’yi hatırlayın.

Batı değerler sistemi (AB artı ABD) içinden geçtiğimiz konjonktürde çok büyük hatalar yapıyor; Brexit, Trump’ın ABD’ye başkan seçilmesi, İtalya’da, Avusturya’da yaşananlar, Polonya ve Macaristan’ın durumu vs. bu değerler sistemine inananlar için kabul edilebilir şeyler değil.

Ancak, batıya inanan insanlar bu sistemin kendi hatalarını da düzeltebilecek dinamikleri yine kendi içinde taşıdığını düşünüyorlar, hataların, sapmaların konjonktürel olduğuna inanıyorlar, en azından inanmak istiyorlar.

Oysa, başka alternatiflerde, Çin gibi, Rusya gibi, evrensel hukuk devleti eksiklikleri konjonktürel bir sapma değil, tamamen yapısal, kalıcı meseleler, hatta tercihler.

Mesele bu kadar basittir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi