Kongre, HDP’yi magazinleştirerek tartışmak isteyenlere de yanıt olmalı

Unutmamak gerekir ki HDP kongresi açısından yakın dönemde yaşananlar, aslında tam bir laboratuvardır. Yeni yönetim bu laboratuvarın çıktılarına bakılarak seçilmeli. HDP'yi bu büyütür.

Selahattin Demirtaş’ın mektubu Diyarbakır’da okunduktan sonra, Demirtaş’sız HDP ne yapar, diyerek, 8 Ocak günü görüşlerimi kaleme almıştım. Salt bir gazeteci olarak değil, HDP üyesi olan, oyunu HDP’ye verdiğini açıkça yazan, HDP’nin başarısı için çalışan bir gazeteci olarak kongre öncesinde görüşlerimi yazmakla mükellef saydım, kendimi. Bu yazının devamını da getirmek istiyordum.

Doğrusu eski milletvekili Hasip Kaplan’ın twitleri, ardından HDP Genel Merkezi’nin twitterden verdiği yanıt, üstüne de Sırrı Süreyya Önder’in Oda TV’ye verdiği beyan şevkimi kırmadı, desem yalan olur. Onca sorumluluk gösteren, zindanda bile partinin bir adım da olsa ilerlemesi için fedakarlıktan kaçınmayan bir eşbaşkan, karşısında tartışmayı twitterden, şaibeli siteler üzerinden yürüten yılların deneyimli siyasetçileri, bir de bunlardan harıl harıl malzeme derleyip nemalanmaya çalışanlar…

Bu tartışmalardan sonra tek hayret ettiğim nokta varsa o da Erdoğan’ın bu konuyla ilgili bir açıklama yapmamış olması. Nasıl bu konuyla ilgili "Eyyyy!" diye başlayarak bir şeyler söylemedi, hala anlamış değilim.

Şu açık. Kaplan’ın üslubunu bilmeden bodoslama bir dalışla twittere atlaması işin başlangıcıdır. Sorumluluğun büyüğü de ona aittir. Amenna. Ancak HDP yönetiminin twitterden verdiği yanıt, şimdiye kadar partide ciddi görevler üstlenmiş Önder’in işin önünü ardını düşünmeden Oda Tv internet sitesine verdiği beyan, ne yazık ki kapıda bekleyen aç kurtlara yeterince malzeme verdi.

Şu da doğru. Kaplan’ın twiti, Genel Merkez ve Önder’in yanıtı olmasaydı da birileri Demirtaş’ın kararından sonra kendince olayı magazinleştirmeye çalışacak, klasik deyimle ‘öküzün altında buzağı arayacak’tı. Ancak böyle olsa bile HDP’liler bu tipler malzeme vermeme gibi bir sorumluluk ile karşı karşıyaydı.

Ne yazık ki bu yapılmadı.

Demirtaş’sız HDP ne yapar, derken fikrimi açıkça yazdım. Kararın, adaylık yönünde herhangi bir engeli olmadığı halde bizzat Demirtaş tarafından alındığını, belirttim. Bildiğimden değil, cümlelerindeki netlikten bu sonuca ulaştım. Cümleleri netti. "Koltuk ve makam için değil halk adına siyaset yapma bilincini geliştirmek ve yeni arkadaşlarla, yeni bir heyecanla yola devam etmek için bu kongrede Eş Genel Başkanlığa aday olmayacağım" diyen biri, kararının net olduğunu daha nasıl ve hangi cümlelerle söylesin?

Konuyu tartıştığım bir önceki yazımda, daha Kaplan’ın twiti yokken HDP yöneticilerinin süreci iyi yönetemediğini ifade etmiştim. İlk gözüme çarpan, Demirtaş’ın aday olmama kararına gerekçe üreten bir HDP yönetiminin olduğu yönündeydi. Ertuğrul Kürkçü’nün, meseleye teknik gerekçeler bulmaya çalışması, Genel Merkez’in ‘Biz de aday olmasını istiyoruz ama…’ sözcükleriyle işi normalleştirmeye kalkması, sürecin iyi yönetilemediğinin işaretleriydi.

Neyse ki partinin deneyimli siyasetçileri, özellikle de Demirtaş’ın kendisi, süreci toparladı, daha çok da haramzadelerin elindeki malzemeleri aldı.

Yıllarını Kürt halkının özgürlüğü için mücadele vererek geçirmiş Ahmet Türk, haklı ve doğru bir yaklaşımla HDP’de 'Türklük-Kürtlük' gibi bir tartışma olmadığını, asıl meselenin 'Kim daha iyi hizmet edecek, mücadele verecek' tartışması olduğunu belirtti.

Daha twitter merkezli tartışmalar başlamamışken Demirtaş, Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Kenan Kırkkaya’ya "Kimsenin beni tasfiye ettiği falan yok. Bu kararı bütün gelişme ve tartışmaları, olasılıkları değerlendirerek bizzat ben aldım. Benim aday olmama kararımdan sonra pusuda bekleyenler, HDP’nin içine oynayıp karıştırarak dizayn etmeye çalışanlar olacaktır. Fakat kimse HDP gibi bir halk hareketine dayalı partiye dışarıdan müdahaleyle sonuç alamaz" dedi. Kaplan’ın açıklamasından sonra ise işi Türklük-Kürtlük-ırkçılık bağlamından kopararak "Umarım Hasip Bey, kastını aştığını kabul edecektir; çünkü kendisi gerçekten de ne ırkçı ne de ayrımcı bir düşünceye sahiptir. Tam tersine, bunlara karşı mücadele etmiş bir siyasetçidir. HDP'de her türlü göreve talip olmanın yegâne koşulu, parti ilkelerine inanmak ve saygılı olmaktır. Bunun dışında bir kriter olmaz, olamaz" dedi.

Şimdi madem durum bu o zaman işi asıl mecrasına taşıyacak, mücadeleyi önümüzdeki süreçte büyüterek yürütecek noktalara dikkat çekmekte yarar var.

Yine Demirtaş’ın aday olmayacağını belirttiği ilk açıklamasına dönelim…

Şöyle diyor, Demirtaş: Partimizde siyaset yapmanız için paranızın, gücünüzün, aşiretinizin olmasına gerek yok. Yüreğinizde halk sevgisi ve cesaretin olması yeterlidir. Gerçek bir halk partisi olan HDP'nin her türlü saldırı karşısında dağılmadan, dimdik ayakta durması ve güçlenmesi HDP'nin yıkılmayacağının en iyi ispatıdır. HDP kişilerin, liderlerin değil, ilkelerin partisi oldu. Bundan sonra da yoluna bu şekilde devam edecektir.

İşin püf noktası da bu.

Demirtaş, bu düşünceleri savunduğu, partililerle, halkla arasına mesafe sokmadığı, para, güç, aşiretlere güvenmek yerine her türlü saldırıya karşı dimdik ayakta durarak mücadele vermeyi benimsediği için bugün bunca seviliyor, sembol olarak görülüyor.

Ancak şunu da görmekte yarar var. Çünkü Demirtaş’ın bu sözleri aynı zamanda bir eleştiridir de…

Kitlesel partilerin tümünde olur. HDP’nin bundan müstesna olduğunu söylemek mümkün değil. Kitle partisi iseniz birileri farklı ilişkiler üzerinden mevki, makam, güç peşinde dolaşacaktır. HDP’nin yaşadığı açmazların bir kısmını tam da bu tıynetteki insanlar nedeniyle yaşandığını söylersek abartmış olmayız. Rahat dönemlerin öne çıkan kahramanları, zor dönemlerin görünmezleri oldular. Zor dönemlerin bu ‘görünmezleri’ partinin yıkılmasını başaramadılar ama kabul etmek gerekir ki yalpalamasına neden oldular.

HDP bunca saldırıya rağmen hala ayakta ise demek ki bu türden ‘görünmezler’ çoğunluk değilmiş. Bu sevindirici. Ancak yeni dönemde bu ‘görünmezlerin’ partide olmasına karşı çıkılmadan sorumluluk almalarının önüne geçmek gerekir. Bunlara sorumluluk vermek açık söylemek gerekir ki partiyi zor duruma sokar, Demirtaş’ın dediği gibi "HDP’nin içine oynayıp karıştırarak dizayn etmeye çalışanlara" fırsat verir.

Bu fırsat artık verilmemeli.

Konferanslar, toplantılar, eğilim yoklamaları yapılıyor. Tamam. Ama unutmamak gerekir ki geçmiş dönem, önümüzdeki kongre açısından aslında tam bir laboratuardır. Hiç kuşku yok partinin tüm yönetimi, bu zor sürecin deneyimleri gözetilerek seçilmelidir. Büyük kongrede seçilecek eşbaşkanların ve merkez yöneticilerinin kim olduğu, ırkının nereye dayandığı, liberal, sosyalist, dindar olduğuna bakılmaksızın siyasal eğiliminin hangi yönde olduğu değil, zorlu ve bir o kadar ağır bir mücadele döneminde yürümek zorunda olduğu unutulmamalıdır.

HDP’de bu yönde mücadele veren, dolayısıyla partiyi ayakta tutan, hatta Erdoğan’ı en az Demirtaş kadar korkutan çokça insan var.

Bunları güçlendirmek, görünür kılmak mücadeleyi de güçlendirecektir…

HDP bunları yapsın.

Bu arada birileri de kendi işini yapacak; yapsın. Öküzün altında buzağı arayacak.

Hiç önemli değil.

Eşbaşkanından vekiline, yöneticisinden üyesine, oy vereninden gönüldaş olanına insanlar hala bedel ödemekten çekinmiyor, mücadeleyi inançla sürdürüyor ise kazanacak olan da onlardır.

Kazanacağımız günler çok uzak değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi