Kadınlar kül yutmaz!

Kadın cinayetlerini değil de boşanmayı engellemeye çalışan politikalardan beslenen Yeni Akit, kadına yönelik şiddet konusunda en köklü mücadele deneyimine sahip bir Mor Çatı'yı hedef alıyor.

Yeni yıla dair öğrenilmiş umudun bile kıt kanaat kullanıldığı memleket şartlarında 2018’e dair öngörüler "zor bir yıl olacak" vurgusunda buluşuyor. Niteliksel eksilmenin göbeğinde niceliksel çoğunluğun saldırıları, gelecek zamanda da sürecek gibi duruyor.

Pespaye ve gerçeklikten kopuk saldırıların hedefi sürekli olarak değişiyor. Ama değişmeyen şey, ısrar. Niteliksel olarak gazeteciliğin kadavra tezahürü Yeni Akit’in sistematik olarak yaptığı bazı "haber" başlıklarını alt alta sıralayacağım.

"Yuva Yıkan Yasa değişecek", "Yuva yıkan 6284, barışmak isteyene bile ceza yağdırıyor", "Çarpıcı yorum: AK Parti’yi feminist kadınlar bitirecek", "6284 çıktı, kadın cinayetleri patladı", "Yuva yıkan yasayı Hollanda Fonluyor", "Para Batı’dan, yıkım Çatı’dan"…

Maksadını gizleme zekâsı bile gütmeyen bu "haber"lerin kadın düşmanı olduğu aşikâr. Kadın cinayetlerini değil de boşanmayı engellemeye çalışan politikalardan beslenen Yeni Akit’in bu topraklarda kadına yönelik her türlü şiddet konusunda en köklü mücadele deneyimine sahip bir kurumu hedef seçmesine kadın gazetecilerin sessiz kalması beklenemezdi.

Daha yakın bir zamanda kızına şiddet uygulayan damadı tarafından genel yayın yönetmeni öldürülen Yeni Akit’i muhatap almak değil amacım. Ancak "kadınların yasal haklarının elinden alınmasına hazırlık" olarak yorumlanan Meclis Boşanma Komisyonu raporunu referans aldığı için, kadınları değil aileyi güçlendirmeyi hedefleyen politikalarla eş güdümlü olduğu için, en önemlisi de kadına yönelik şiddet yasası olarak bilinen 6284’ü şeytanlaştırmaya çalıştığı için dikkati çekmek istedim.

Kadınlar için hafızaları bir kez daha tazeleyelim. Bin bir yöntemle en yakınındaki erkekler tarafından şiddete uğrayan, hatta öldürülen binlerce kadın, "uzaklaştırma kararını düzenleyen" 4320 Sayılı Kanun nedeniyle aslında korunmadı. Hatta 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kadına yönelik şiddet konusunda devletin özel yükümlülüğüne vurgu yapan bir kararla Türkiye’yi mahkûm etti. Zira davaya konu olan Nahide Opuz, uzun yıllar kocasının şiddetine maruz kalmış, yargısal süreçler şiddet uygulayan kocayı korumuştu.

Kadına yönelik şiddet kavramsallaştırmasına sahip olmayan, koruma kararlarının uygulanmasında aciz kalan, bu nedenle kadınların öldürülmesine engel olmayan 4320 Sayılı Kanun, yine kadınların hukuki ve siyasal mücadelesi sonucu yerini dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in zamanında yasalaşan 6284’e bıraktı.

Şiddet gören binlerce kadını güçlendiren, kadın sığınakları konusunda model oluşturan Mor Çatı’yı hedef almak, 6284’e karşı çıkmakla eş değer. Zira 6284 yürürlükte olduğu için,  şiddet uygulayan erkekler hakkında  6 aya varan uzaklaştırma kararları hızla verilebiliyor.  6284 yürürlükte olduğu için, şiddet gören kadınlar arasında medeni hal, kan bağı, akrabalık ayrımcılığı yapılmıyor. Her kadının şiddete uğrayabileceği ve her erkeğin şiddet uygulayabileceği öngörülüyor.  "Kocasıdır, sever de döver de" denmiyor.  6284 yürürlükte olduğu için şiddet gören kadınlar, koruma ve destek hizmetlerinden ücretsiz yararlanabiliyor, kadın için hayati risk varsa kolluk kuvvetleri doğrudan tedbir alabiliyor.

Kadınlar için zorlu ve çetin bir sürecin adı olan boşanma döneminde de güç aldıkları 6284’e karşı çıkmak, boşanmaları da engellemek anlamına geliyor.  Kadınların, bir idam mahkûmu gibi aileye, evliliğe mahkûm edilmesinin teşviki anlamına geliyor. Yürürlükte olduğu halde bile kadın cinayetlerinde artışı engelleyemeyen 6284’ün kaldırılmasını istemek,  kadın cinayetlerini azmettirmekle eş değer değil mi?

Boşanmayı zorlaştırmak için meclis raporları hazırlayan, arabuluculuk sistemini getirmeye çalışan, diyanet kadrolarını seferber eden, Aile İrşad Büroları kuran AK Parti’nin, kendi çıkardığı 6284’e sahip çıkıp çıkmayacağını göreceğiz.  "Başkanlık anayasa referandumu" öncesi Hollanda’ya çıkarma yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’ndan şimdilik ses yok. Fatih Tezcan vakası umarım bir işaret değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi