Maraş katliamının görünen yüzü!

Maraş katliamının görünen yüzü!
Maraş katliamı 19.12.1978’de 'Çiçek Sineması’na bomba atıldı' yalanıyla başladı.

Erdal BOYOĞLU


Maraş katliamı öncesi bir kaç gelişme;

Maraş’ta barbarlık sergileyen ülkücü faşistler 15 Nisan 1978’de Ankara’da düzenlenen "Büyük Yürüyüş"te Alparslan Türkeş'ten "Artık bu iktidar gitmek zorundadır. Böyle bir iktidar güvensizlik ve savaş unsuru haline gelmiştir. CHP, barış ve huzur değil, savaş istiyor… Hiç şüpheniz olmasın iktidarımız şafağı sökmektedir" meajını aldılar.

Çok açıkça katliam çığırtkanlığı yapan Türkeş’in bu açıklamasının başlangıç yeri Maraş oldu. Çünkü Maraş’ta Kürdler/Aleviler  çoğunluktaydı ve bir çoğu iş yeri sahibiydiler. İnsan olmanın doğruluğu ve bilinciyle hareket ediyorlardı. Gelişen işçi sınıfı mücadelesiyle iç içeydiler. Faşizme karşı omuz omuza dayanışmanın içindeydiler. Onun için ülkücü faşistler ve dinciler tarafından bilinçli seçilmişti Maraş.

Amerikan konsolosluğunda sekreter olarak görev yapan CIA ajanı A. Haig’in Maraş’ta olması, Maraş’ta araştırma yapması ve tüm partilerin il başkanları ile görüşmesi nasıl açıklanabilir. Neden-Niçin Niye Görüşmüştür? (Bu görüşmenin detaylarını 1986 yılında Yeni Gündem ve Nokta dergileri yazdı) İşte bu görüşmeler sonucu Maraş’a kara bir sayfa,  kara bir leke düşmüştü. Maraş vahşeti dünyada gelmiş geçmiş en acımasız zulüm örneğidir. 

Maraş katliamı 19.12.1978’de "Çiçek Sineması’na bomba atıldı" yalanıyla başladı. Oysa bombayı sinemaya yerleştiren MHP’li Ökkeş Kenger ile Salman Ilıksoy Çicek sinemasına dinamit koymaktan dolayı daha sonra gözaltına alınıp tutuklandılar.

Ökkeş Kenger, 1991 seçimlerinde Refah Partisi ile seçim ittifakı yapan Milliyetçi Çalışma Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Bu dönemde Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliği yaptı. Ökkeş Şendiller (Kenger) Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkan yardımcısı oldu.

Sinemaya dinamit koyan, halkı kışkırtan, çoluk çocuk, yaşlı kadın öldüren kişiye, milletvekilliği ödülü verildi. Düşünsenize şöyle bir; halklar arasında düşmanlığı yaratan kışkırtıcı/provokatör birine İnsan hakları Komisyonu’nda yetki verilmesi nasıl bir hukuk olabilir?

Sinemada oynatılan film "Güneş Ne Zaman Doğacak" adlı antikomünist bir filmdi. Ülkücüler tarafından konulan dinamitin tahrip gücü çok azdı. Amaç panik ve kargaşa yaratmaktı. Dinamitin sesi yeterliydi. Çünkü zaten önceden her şey hazırlanmıştı. (Bombalama sözü ülkücülerin/dincilerin sözüdür.) Sinemayı solcuların ve Alevilerin bombaladığı görüntüsünü verenler de yörenin ileri gelen ırkçı ve dincileridir. Patlamadan sonra halkı kışkırtanlar, "Komünistler, Allahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar" yalanlarını yaymışlardı. Ülkücüler/dinciler "Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın", "Müslüman Türkiye" diye sloganlar atıyorlardı.

Ulu Cami ve Belediye hoparlöründen Kürdlerin/Alevilerin ve solcuların evlerine saldırı çağrıları  yapıldı. Önceden çarpı konulan evler ilk saldırıya uğrayan yerler oldu.

Maraş’a gelen 20-25 kişilik ülkücü faşist bir grup yol yapımcısı olarak sokaklarda dolaşıyorlardı. Maraş’a gelen ırkçıların bölgede yaptığı ilk iş Kürd/Alevi evlerini kırmızı boya ile çarpı koyarak işaretlemek oldu.

Katliam hazırlığından haberi olmayan Kürdler/Aleviler bu işaretleri sorduklarında ise yol yapımı için hazırlık cevabını aldılar.

21 Aralık günü TÖB-DER’li iki öğretmen ülkücüler tarafından öldürüldü. İlerici, solcu öğretmenlerden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu’nun cenaze törenine ülkücü faşistler ve dinciler saldırdı. Saldırıya karşı koyan kitle ülkücü faşistleri ve şeriatçıları püskürttü.

Bu saldırı sonrası sol/sosyalistleri, Kürdleri/Alevileri yan yana getirdiği gibi ülkücü faşistlerle/dincilerde ittifak içinde saldırı eylemlerini gerçekleştirdiler.

Maraş olayları tam 4 gün sürdü. Bu süre içinde 500’den fazla insan en vahşi ve en barbar yöntemlerle öldürüldü, binlercesi yaralandı, evler yakıldı, gözler oyuldu, kadınlara tecavüz edilip ağaca çivilendi, bebekler doğrandı, çocuklara tecavüz edildi. Kadınlar çırılçıplak soyulup en vahşi yöntemlerle işkence yapıldı. Bu vahşeti anlatmaya kimsenin dili varmaz. Öylesine korkunç, öylesine ağır bir vahşetti ki, bu vahşet Hitler faşizmini aratmıyordu.Hitler bile böylesi bir vahşeti gerçekleştiremedi.

Bu vahşet zamanında AP Genel Başkanı olan Süleyman Demirel soru soran gazetecilere bakın ne diyor; "Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz." Demirel bunu derken Tuğgeneral Yusuf Haznedaroğlu da "Göreceksiniz delilleriyle ortaya koyacağım ki Maraş olaylarını sağcılar değil solcular çıkarmıştır" diyordu. CHP’li İç İşleri Bakanı İrfan Özaydınlı da "Maraş hadisesinin sorumluları solculardır" diiyordu. Derin Devletin korosu böylelikle tamamlanmıştı. Suçlular solculardı!!!

Bu ifadelerin arkasında yatan bir gerçek daha var ki o da egemenlerin, emek düşmanlarının ittifaklarıyla birbirlerini aklamasıdır. Ama ne hikmetse Demirel’in, Tuğgeneral Yusuf Haznederoğlu’nun, İrfan Özaydınlı’nın bu sözleri yalan çıktı. 500’den fazla insanın katledildiği, 552 ev, 389 işyeri ve 8 arabanın tahrip edildiği, sinema’ya konulan dinamit sonucu gelişen olaylardan dolayı 835 sanıklı MHP davası görüldü. Bu davadan yargılananlardan 22 kişi idam cezası aldı.

1978’de, Maraş’ta görev yapan Vali, Emniyet Müdürü, Cumhuriyet savcısı ve Jandarma Alay Komutanın ifadeleri çok açık ve net. Derin devletin memurları mahkeme tutanaklarında 144 sayfalık raporlarında vahşetin tarifini gözler önüne serdiler. Planlanan bu raporlar birer ibret belgeleridir.

- "Kendilerini zor kullanarak dağıtmaya çalıştık. Ama elimizdeki kuvvet yetmedi. Aralarını açtık, ancak bir anda üzerlerine gittiler… Yani olaylar her tarafta birden başlatıldı… " Tahsin Soylu, Kahramanmaraş Valisi

- "Bize yaralı getiren araçlar da yaylım ateşine tutulduğundan, yaralılar zamanında bize yetişemiyor. Bu nedenle yollarda ölenler oluyor." Çetin Diker, Kahramanmaraş Devlet Hastanesi Başhekimi.

- "Ellerinde taş sopa ve şişeler vardı. Babama, anneme ve ağabeyime vurmaya başladılar. Ben yaralı olarak kaçarken annemin bizi öldürmeyin diye yalvarmalarını duyuyordum. Eve geri geldiğimde annemin, babamın ve ağabeyimin cesetleri kapının önünde duruyordu. Saldırganlar babamın parmaklarını keserek, kanını bir kazanın içine akıtmışlardı, annemin kafası briketle parçalandığından yüzü tanınmaz haldeydi." Katliamda ailesini kaybeden bir çocuk tanığın ifadesinden.

Gazeteci Ramazan Öztürk, Maraş katliamıyla ilgili şöyle diyor; "Öldürülen insanlar o kadar çoktu ki; Et Balık Kurumları dahi yetmedi, doldurdukları halde sığmıyordu. Dışarıda olay yerini gezerken koşarak yanımıza gelen bir çocuk "amca şu ileride de bir ölü var" dedi. Yanımdaki bir kişi ise savurduğu tekmeyle çocuğu yere düşürürken "onlara ölü demeyeceksin leş diyeceksin leş" diye haykırıyordu".

Bu anlatımlar sadece Maraş’da değil, aynı sözleri Dersim katliamında "Şaki, Leş, Çıban başları" gibi sözler o zaman çıkan gazetelerin sür manşet başlıklarıydı. Anadolu coğrafyasını ırkçı zihniyetleriyle kana bulayanlar Dersim’de, Maraş’da, Çorum’da ve Sivas’da hep aynı zihniyetteydi. Dersim ve Maraş katliamda iktidar olan CHP, 2 Temmuz Sivas katliamında ise SHP iktidar ortağı. Bu ne yaman bir çelişki? Tarihin tekerrürüne bakın ki İçişleri Bakanı olan CHP’li İrfan Özaydınlı, Maraş katliamının suçunu solculara yükledi. ‘’Maraş olaylarını solcular çıkardı’’ diyerek vahşetin sorumlularını gizleyecekti.

Dersim vahşeti sırasında İçişleri Bakanı CHP’li Mustafa Faik Öztrak’dı. Dersim raporlarını hazırlayan ve katliamın programlayıcısı İsmet İnönü’nün CHP’li torunu milletvekili Gülsün Bülgehan bakın 2011 yılında ne diyor; "Bence sonuca bakmak lazım… Sonuçta bugün Tunceli en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı."

Toplu katliamlar, Ermenilere, Kürdlere/Alevilere, sol/sosyalistlere karşı yapılan saldırılarda  yaşlı, çoluk çocuk demeden baltalarla silahlarla kıyıma uğratılmışlardır.

Irkçılar ve dinciler hep aynı yöntemlere, hep aynı yalanlara sığınarak Aleviler, Komünistler, solcular "camiye saldırdılar", "camiyi bombaladılar" diye yaygara kopartıyorlar. Bu yalanlarından bıkmayan ırkçılar ve dinciler tarihin sayfalarına çok kirliler. Bugüne kadar Aleviler ya da solcular tarafından bir caminin bombalandığını gösteren bir belge var mı? Peki bunca yalan kimin işidir dersiniz?

Bir ülke düşünün ki konsoloslukta görevli bir kişi olacak ve bu ülkenin çok hassas olduğu konuları ivedilikle, şehir şehir gezecek, araştıracak, bilgi toplayacak, parti il başkanlarına, belediye başkanlarına her türlü soruyu soracak ve sonucunda da bu gezdiği yerlerde olaylar tüm vahşetiyle baş gösterecek. Tüm bu gelişmelerin üstünden yıllar geçtikten sonra bir kısım insanlar tarafından bu görüşmeler kamuoyuna yansıtılacak.

Maraş olaylarını değerlendiren Radio France International’in haberi çok netti; "Türkiye’de meydana gelen olaylarda yabancı gizli servislerin, özellikle CIA’nın rolü var"..

Yüzlerce kişinin hunharca katledildiği, yüzlerce kişinin de yaralanarak sakat kaldığı bu kan, vahşet ve yangınlar ortasında, Alevilerin, Kürdlerin ve devrimcilerin sloganları dayanışma içindeydi. Derin Devletin temsilcisi Ecevit’in partisi, CHP hükümeti iktidardaydı.

Maraş olaylarıyla başlayan ve sıkıyönetimle birlikte 12 Eylül cuntasına kadar gelişen olaylarda ki amaç Maraş’taki Kürdleri/Alevileri Sol/sosyalistleri katletmektir. Milliyetçi ve dinci olmayanları sindirerek göçe zorlamaktır. Emekçilerin özgürlük ve eşitlik mücadelesinin önünü kesmek için önceden planlanan vahşetin adıdır Maraş.

Dünyanın her yerinde milliyetçiler, aşırı sağcılar, ırkçılar hep aynıdır. Atatürk’ün, Hitler’in, Mussoli’nin, Franko’nun, Salazar’ın izlediği ırkdaşlık soyu gibi.

Farklı kültürleri anlamak istemediklerinden dolayı okumayı, öğrenmeyi, sorgulamayı, bilmeyi ve  merak etmeyi insanlık ayıbı olarak görmeye devam ediyorlar. Kötülüklerini canice tahriklerle sürdürüp olayların arkasından sürükleniyorlar.

Irkçılık/dincilik sosyal, siyasal, kültür üretiminde, körleşmiş duygulara hitap etmektedir.  Sosyal gelişmelere gözlerini ve ağızlarını kapattıkları için toplumsal sorunlarda duyguları da körleşmiş oluyor.

Maraş’ı kana bulayan "Çiçek Sineması'na sol görüşlülerce bomba konuldu" yalanı sonucu "500’den fazla devrimci/sosyalist, Kürd/Alevi canice öldürüldü, yüzlerce yaralı, binlerce ev ve iş yeri yakılıp yıkıldı.

Katliam sonucunda 25 Aralık’ta Başbakan Bülent Ecevit, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’i çağırır. Maraş olayından dolayı, bazı illerde sıkıyönetim ilan edeceğini bildirir. Kenan Evren ise, bu görüşe içten katılarak kabul eder. İstanbul’dan sonra toplam 13 ilde Sıkıyönetim ilan edilir. Maraş katliamının dosyalarını  gizleyen Bülent Ecevit’tir. Devletin derin partisi CHP’nin başkanı olan Ecevit, üstüne üstlük, bu gizli belgeleri öldükten sonra açıklanmasını isteyen kişi aynı insandır.

Maraş Katliamından CHP’li İçişleri Bakanı olan Hasan Fehmi Güneş ve CHP milletvekilleriyle Avrupa’da Alevilerin derneklerinde paneller ne adına ,ne için yaptılar? Bu seri paneller kime hizmet etti? Aleviler bu panelleri düzenlerken neyi amaçladı?

Toplantıların sonucu Maraş’da ki vahşeti anlatmaktan öte, o dönemin iktidar partisi CHP’nin ve Ecevit’in masumluğunu anlatmayı görev bildi Hasan Fehmi Güneş.

Hala CHP ile yakın ilişkiler kurmak neyi ifade etmektedir. Maraş katliamında iktidar partisi olan bir parti hiç bir özeleştiri yapmadan, nasıl Alevilerin arasında olabilir. Maraş katliamında sessiz kalan CHP’li bakanı ve milletvekilini panellerine çağıranlar neyin hesabını yapmaktadır? Yarın Uludere, Cizre, Silopi, Sur, Cizre, Nusaybin katliamlarını yapan iktidar partisinin milletvekilleriyle de paneller düzenlemek çok mümkündür. Bu panelleri düzenleyenlere ne söylenebilinir? Söz söylemek mümkün mü?

Öne Çıkanlar