Mega projeler kötü, peki ya onları fonlayanlar?

Ekolojik, sosyal ve ekonomik etkileri ÇED raporlarıyla ortaya konmamış, tartışmalı, kamu yararı muğlak projelere Avrupalı bankaların finansman sağlaması söz konusu olmamalı ama oluyor.

İnsanlara ekonomik suçlar nelerdir diye sorsak, hiç şüphesiz ilk verilecek cevaplar, şirket hesaplarından, devlet kurumlarından kendi hesabına para aktarmak, rüşvet vermek, siyasi veya ticari konumunu yolsuzluk için kullanmak, kara para aklamak olacaktır.

Bunların hepsi fırsat suçudur. İnsanlar zayıflıkları kullanarak "fırsatları" çıkara çevirirler.

Peki ya paranın ve siyasi gücün bir araya geldiği durumlar? Abartılan bir kalkınma ve ekonomik getiri beklentisiyle paranın kurumsal kaynaklardan akıbeti belirsiz projelere akması? İşbirliği yaptığınız devletlerin, hükümetlerin insan hakları, hak, hukuk, adalet, temel özgürlükler ve demokrasi karnesindeki kırıkları?

Elbette paranın da kendi ahlakı vardır ama ya kurumların etik değerleri?

Malum, AKP'nin kentleri ve hatta ülkeyi 'dönüştürme' sürecinde mega projeler özel bir yer tutuyor. Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul, Avrasya Tüneli, Körfez Geçişi, TANAP, Türk Akım, Akkuyu bunlardan sadece birkaçı.

Bu projelerin ölçekleri farklı ancak iktidar açısından bazı ortak yönleri var. En önemli ortak özellikleri müzakere edilmeye gerek duyulmayan, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzak, kamu yararından çok kamu zararı yaratan, tepeden inmeci şekilde topluma dayatılan, halkın ihtiyaçları dikkate alınmadan ve halkın katılımı olmadan yapılan projeler olmaları...

Bu projeler, çevre etki analizlerinin yapılmadığı, dolayısıyla orta ve uzun vadede meydana getirecekleri sosyal, kültürel, ekonomik ve ekolojik olumsuzlukların hesaplanmadığı projeler olma ortak özelliğiyle toplumlar üzerinde büyük külfetler yaratıyor, bu gidişle yaratmaya da devam edecek.

Sivil toplum ve siyaset ilişkisi açısından bakıldığında bu projelerin karar alma ve uygulama süreçleriyle temel insan haklarıyla, demokrasi ve adalet duygusuyla bağdaşmadığını kolaylıkla söylemek mümkün. Özellikle halkın katılımı olmadan uygulanan bu projeler, ciddi bir demokrasi zaafı olarak da ortaya çıkıyor.

Örneğin, üçüncü havalimanı inşaatında bugüne kadar 400 işçinin iş cinayetlerine kurban gittiğinin gizlendiği, Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelen işçi ailelerinin bir miktar para verilerek susturulduğu ortaya çıktı.

Bu projeye destek verenler, fonlayanlar, projeden gelecek rantı bekleyenlerin vicdanı rahat mı? Aslına bakarsanız çoktan unutuldu bile...

İktidar mensuplarıyla ve onların etrafında saf tutan rant ve talan çemberlerini oluşturan kitlenin iştahlandığı projelerin hiçbir, ne insan, ne doğa, ne diğer canlılar, hiçbir değer tanımadan ilerlediğini artık bilmeyen, görmeyen yok. Tehlike her gün artarak büyüyor. Defalarca anlatılıp yazılıp çizilmesine rağmen bu projelerin geri dönülmez ekolojik tahribatlara yol açacak olmasının hiçbir anlamı yok. Yeter ki rant çarkı rahatlıkla dönebilsin...

Ekoloji tartışmaları epeydir bu mega projeler ekseninde ilerliyor. Bu projelere karar verenler, planlayanlar ve uygulayanlar hepimizin malumu, peki ya bu kadar kirli oldukları anlatıldığı halde bu projeleri fonlayanların hiç mi suç ortaklığı yok yani?

Bu mega projelerin nasıl finanse edildiğinin şeffaf şekilde ortaya konması yönünde çalışmalar yapan Bankwatch, projeleri sadece eleştirmenin yeterli olmadığını, bunların yerine ne istendiğini de anlatmak gerektiğini vurguluyor.

Son dönemde giderek hızlanan enerji projeleri dikkat çekiyor ve özellikle Avrupalı yatırım bankalarından buralara para akıyor.

Bunun da temel nedeni, Avrupa'nın Rusya'ya olan enerji bağımlılığından kurtulabilmek için Türkiye'yi enerji koridoru olarak kullanmak istemesi. Bu, Türkiye'deki pek çok tartışmalı mega projeyle ilgili Avrupa'nın yaklaşımını göstermesi açısından önemli. Enerji arzı güvenliğinin sağlanması, ulaşım ağının güçlendirilmesi ve bir anlamda Avrupa'nın enerjide geleceğinin garanti altına alınması için ne Türkiye'deki ekolojik yıkım göz önüne alınıyor ne de başka birşey...

Mesela, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Dünya Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası'ndan yaklaşık 2,5 milyar doların üzerinde kredinin onaylandığını ifade edilmişti.

Dünya Bankası, TANAP için BOTAŞ'a 400 milyon dolar, Azerbaycan'ın SGC şirketine de 400 milyon dolar olmak üzere toplamda 800 milyon dolar tutarındaki krediyi 2016 sonunda onaylamıştı.

AB hali hazırda Güney Gaz Koridoru çerçevesinde TANAP ve TAP projelerini destekliyor. Çünkü, AB üzerindeki Rusya doğalgazının hegemonyasını kırmak için Azerbaycan doğalgazının öneminin farkında...

Daha birkaç gün önce Avrupa Yatırım Bankası Türkiye Temsilcisi Massimo D'Eufemia, TANAP'ın Avrupa bölümünü oluşturacak Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) için 1,5 milyar euroluk kredinin onaylandığını söyledi.

Azerbaycan doğalgazını Avrupa'ya taşıyacak olan Güney Gaz Koridoru projesi Güney Kafkasya Boru Hattı, TANAP ve TAP projelerinden oluşuyor. İki kıta ve altı ülkeden geçen Güzey Gaz Koridoru ile Azerbaycan'da bulunan Şah Deniz II sahasında üretilen doğalgazın TANAP projesiyle Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştırılması planlanıyor.

Bu arada Rus doğalgazını, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye'ye taşıyan hattın yerine geçecek olan Türk Akım projesi de, Gazprom'un Hollanda merkezli South Stream Transport şirketi tarafından yönetiliyor. Projenin 7 milyar dolara mal olması bekleniyor. Gazprom, 2018 yılında Türk Akım için yaklaşık 3.2 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını açıkladı. Eh, Avrupa'nın merkezinde olmak projeye kaynak bulmak için gayet konforlu...

Normal şartlarda ekolojik, sosyal, toplumsal ve ekonomik etkileri ÇED raporlarıyla ortaya konmamış, tartışmalı, belirtilen kamu yararı son derece muğlak projelere Avrupalı bankaların finansman sağlaması söz konusu olmamalı ama oluyor.

Avrupa ile Rusya'nın transit enerji yolu olurken ekolojiymiş, insanlar yerinden yurdundan olurmuş, işçiler ölürmüş filan önemli değil. Küresel ekonomisinin önemli aktörleri, mantıklı mı değil mi diye üzerinde hiç düşünmeden mega projelere koşar adım atlıyor. Artık Avrupa'nın iyiden iyiye Türkiye'den demokrasi, ifade özgürlüğü, hukuk devleti olma gibi beklentisi olmadığından, bu projelerle Avrupalı şirketlere iş yaratma, yerli ortaklarla ihalelere girme, mevcut ortamdan nemalanma amacında.

Neoliberal ekonomilerin gidecek, genişleyecek yeri kalmayınca hem insanı hem doğayı öğütür. Öğütülüyoruz, içten içe çürüyoruz, yok oluyoruz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi