'Katalanlar sadece Kürtlerin değil azınlık hale getirilmiş tüm halkların ortak kaderini yaşıyor'

'Katalanlar sadece Kürtlerin değil azınlık hale getirilmiş tüm halkların ortak kaderini yaşıyor'
Podemos milletvekili Manolo Monereo, İspanya’nın, Katalonya’nın bağımsızlık referandumu ile başlayan siyasi krizden nasıl çıkabileceğini Artı Gerçek’e değerlendirdi.

Yavuz ÖZCAN


ARTI GERÇEK - Katalonya Parlamentosu'nun tek taraflı olarak bağımsızlık referandumunu 2017 Eylül ayının başında onaylamasından sonra İspanya anayasal bir kriz yaşamakta. İspanya hükümeti, İspanya mahkemelerinin yasadışı ilan ettiği 1 Ekim oylamasını yaptırmama konusunda oldukça kararlıydı. Çok sıkı ve sert önlemler aldı, Katalonya’nın özerk yönetimine karşı ağır uygulamalar başlattı.

Bu sert uygulamalar 14 üst düzey Katalan hükümeti yetkilisinin tutuklanmasıyla en üst seviyeye çıktı. Tutuklananlar arasında Ekonomi Bakanı Josep Maria Jove de vardı ve hakkında "kışkırtıcılık" suçlamasıyla soruşturma açıldı. Refarandumun arefesinde ise, polis gazetelere, matbaalara, dağıtım şirketlerine ve bölgesel hükümetin ofislerine yönelik bir dizi baskın yapmış, 1,5 milyon afiş ve broşüre ve 10 milyon oy pusulasına el koymuştu. Savcılar referandum hazırlıklarına katılan 700’den fazla belediye başkanı için de mahkeme celbi çıkardı ve oylamayla ilgili bütün siyasi etkinlikleri İspanya çapında birçok kentte yasaklamışlardı.

Yapılan tutuklamaları Barselona Belediye Başkanı Ada Colau  "demokratik skandal" olarak nitelendirmiş ve Katalonya’nın her yerinde kitlesel protestolar başlamıştı. Merkezi hükümette bulunan bağımsızlık yanlısı milletvekilleri İspanya parlamentosunu terketmiş, Podemos parlamento grubu da kongre binasının merdivenlerinde protesto gösterisi gerçekleştirmişti. Arkadaşım gazeteci Erice Gilmar’ın yardımlarıyla Podemos milletvekili Manolo Monereo’ya İspanyadaki bu krizin nasıl çözüleceğini ve İspanya sağ partilerinin sorun karşısındaki duruşlarını, İspanya'daki erken seçimde, Başbakan Pedro Sanchez'in lideri olduğu İspanya Sosyalist İşçi Partisi’nin yüzde 29 oy alarak birinci parti olmasını Artı Gerçek’e değerlendirdi.

Başbakan Pedro Sanchez'in lideri olduğu İspanya Sosyalist İşçi Partisi'nin yapılan seçimlerden yüzde 29 oy alarak birinci parti olarak çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu hemen belirtmeliyim ki sosyalistler büyük bir başarı sağladı.123 sandalye kazanan Sosyalistlerin, hükümeti kurmak için bir önceki hükümette ortaklarından biri olan ve bu seçimde 42 sandalye kazanan merkez sol partimiz Podemos’a ve özerk bölgelerden çıkan siyasi partilerin desteğine ihtiyacı olacak.

Sosyalist Parti ve bizim bir araya gelmesi halinde de, hükümet kurmak için gerekli olan 176 sandalyeye ulaşılamıyor. 11 milletvekilinin daha bizim bu koalisyona katılması gerekiyor.

Bu durumda Sanchez, Bask milliyetçileri ya da Katalonya'daki bağımsızlık yanlısı partilerin kapısını çalabilir. Ancak geçen ay hükümete verdikleri desteği çekip erken seçime giden yolu açan da Katalonya partileri olmuştu.

Peki neden desteklerini çektiler?

Katalan merkez sol partisi, bu seçimde de Katalonya'dan en fazla oyu alan parti oldu. 15 sandalye kazanan ERC'nin lideri Oriol Junqueras, Ekim 2017'de bağımsızlık ilan ettiği için şu an cezaevinde. Dava Madrid'de başladı Jonqueras ve diğer Katalan yöneticilerin yargılanması sürecinde Katalan bağımsızlık yanlısı partiler hükümetten çekildi ve böylece erken seçim kararı alınmak zorunda kalındı.

Sanchez, yaptığı zafer konuşmasında partisinin "eşitsizlikle ve yolsuzlukla mücadele ve bir arada yaşamayı güçlendirme" yolunda çalışacağını söyledi. "Geçmiş kaybetti, gelecek kazandı" dedi. Buda Katalonya için yeni adımlar atacağı anlamını çıkarmak zor değil.

'İKİ ULUSUN DA KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI VAR'

Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Carles Puigdemont’un referandum öncesi yaptığı "Direnişi Kürtlerden öğreniyoruz. İki ulusun da kendi kaderini tayin hakkı var" sözünün anlamı ve etkisi nedir ve iki halkın talebleri arasında sizce de benzerlikler var mı?

Kürtlerin üzerinde yaşadıkları ülkelerinin toprakları egemenliklerinde bulundukları ülkelerin siyasi ve toplumsal dinamikleri İspanya’dakinden çok daha ağır olsa da ulus devletlerin pek çoğu benzer yöntemlerle baskı ve şiddet uyguluyor. Katalanlar sadece Kürtlerle ortak kaderi paylaşmıyor, bir ulus devlet sınırları içinde yaşayan ve ulus devletin kimliğini siyasi olarak benimsemek istemeyen, her türlü azınlık hale getirilmiş halkların ortak kaderini yaşıyor. Buradaki tek fark, Avrupa kıtasının parçası olan bir siyasi coğrafyadan söz ediyor oluşumuzdur. Tüm toplumsal çatışmalar ortaya çıktıkları coğrafyanın özgün toplumsal siyasi karekterinde değerlendirmek doğru olur. Ortadoğu’daki siyasi bir çatışmanın aktörü olan Kürtlerin Türkiye,Suriye,İran ve Irak ile olan çatışmalarını ancak coğrafi ve sosyo-politik faktörleri dikkate alan tarihsel bir perspektifle doğru anlayabiliriz.

1 Ekim 2017 tarihindeki bağımsızlık referandumunda Katalunya’da seçmen sayısı 5 milyon 510 bin 713 iken seçmenin yarısından azı sandık başına gitti ve katılım oranı yüzde 43’te kaldı. Evet oyu verenlerin sayısı 2 milyon 44 bin 38 idi, katılımın düşük olmasının neye bağlıyorsunuz?

Katalonya nüfusu yaklaşık 7 buçuk milyon civarıdır. Seçmen sayısı 5.5 milyon ve yaklaşık 2.5 milyon seçmen oy kullandı ve bunların büyük çoğunluğu bağımsız, kendisini yöneten Katalan devletine evet dedi. Bu az bir oran değil. Halkın önemli bir bölümü zaten sandığa gitmedi diye düşünmek durumu basite indirgemek veya görmezden gelmek olur. Refarandum öncesi bir süreç var. 2014 yılında da Katalonya’da bir referandum yapıldı. Ancak orada doğrudan bağımsızlık sorusu sorulmadı. 2014’teki referandumda iki soru soruldu:

- Katalonya’nın bir devlete dönüşmesini ister misiniz?

- Katalonya’nın bağımsız bir devlet olmasını ister misiniz?

2014’teki referandumda her iki soruya da seçmenin yüzde 88.9’u evet demişti. Bu referandumla 1 Ekim 2017 referandumu arasındaki en önemli fark, son referandumda seçmen kütüğünün dikkate alınması oldu.

'DİYALOG ÇAĞRILARINA HEP OLUMSUZ YANIT GELDİ'

Katalonya en az 10 kez resmi olarak diyalog çağrısında bulundu İspanya’ya, çünkü ne Katalanların ne de Katalan hükümetinin herhangi bir şiddet mekanizmasıyla bağımsız bir Cumhuriyet kurmak gibi bir talepleri var. Halkın bir bölümü sürecin ancak masaya oturarak çözülebileceğini düşünüyordu. Ancak bu diyalog çağrılarına hep olumsuz yanıt geldi. Yeni bir talep olmamasına rağmen ortada bir sorun, bir tartışma yok gibi davranıldı. Haliyle İspanya devleti’nin bu tutumu seçime katılımı haliyle etkiledi.

Katalonya liderlerinin bağımsızlık için bu denli ısrarcı olmasının ardında ne yatıyor sizce?

Aslında doğru tanımlamak gerekirse 2008’den beri Franco sonrası geçiş döneminin temel anayasal ilkelerinin çökmesiyle tanımlanabilecek bir rejim kriziyle karşı karşıyayız. Bu rejim krizi birbiriyle yakından ilgili üç sorunla açıklanabilir: İlki, siyasal sistemi tamamen itibarsızlaştıran bir dizi skandalın yaşandığı yolsuzluk sorunu; ikincisi işsizlik, eşitsizlik ve esas olarak genç kuşağı etkileyecek istikrarsızlık gibi sosyal sorunlar ve üçüncüsü de ulusal kriz olarak tanımlayabiliriz.

Ulusal kriz sanırım en önemlisi...

Evet temel sorunların en önemlilerindendir elbette. Ulusal kriz 2010 yılında  Anayasa Mahkemesi’nin  Katalunya’nın yeni özerklik statüsü’nü iptal etmesiyle patlak verdi. Katalunya’nın yeni statüsü Madrid’deki Zapatero’nun merkez sol hükümetiyle Barselona’daki bölgesel hükümet arasındaki görüşmelerin sonucunda belirlenmişti. Katalunya’da tarihsel olarak bağımsızlığa destek hep düşük olmuştu, ancak Anayasa Mahkemesi’nin bu kararından sonra daha geniş özerklikten yana olanlar bu karara sert tepki göstererek bağımsızlık talep edenlerin saflarına geçtiler. Bu da İspanya siyaset arenasında yeni bir gelişmeyi tetikledi ve daha büyük bir sorunu ortaya çıkardı.

Yani alınan bu kararla Katalan halkını öfkelendirilmesine mi sebep oldu?

Etki-tepki olarak bakmak gerekiyor buna. Asıl zorluk, bu üç sorunun her zaman tek bir projede birleşememesinde yatıyor. Ulusal sorun sık sık sosyal sorunların karşısına konuyor ya da önüne geçiyor. Bu durum hükümetin elini güçlendirdiği gibi öncelikli sorunların bu şekilde öteleştirilmesi halkın da bütünleşmesini ve kenetlenmesini her zaman engelliyor.

'RAJOY YOLSUZLUK SKANDALININ ARDINDAN PARTİSİNE MERUİYET KAZANDIRMAK İÇİN KRİZİ KULLANDI'

Mariano Rajoy hükümetinin Katalonya sorununa ilişkin tutumunu ve aldığı sert önlemleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir kere hakkını teslim etmek lazım. Rajoy akıllı bir adam. İspanyol devletinin çıkarlarını kendi partisinin politik stratejisiyle birleştirmeyi denedi. Halk Partisi (PP) Katalonya’da hiç bir zaman büyük bir güç olamadı. Bu da politikasını kolaylaştıran bir faktör. Rajoy, yolsuzluk skandalının ardından yeniden partisine (PP) meşruiyet kazandırmak için krizi kullandı. Kendi çıkarına ve Ciudadanos Yurttaşlar Partisi, parlamentoda 25 sandalyesi vardı. Kendisini merkez sol olarak tanımlasa da genel olarak merkez sağ bir parti olarak bilinmekte. Katalan ulusalcılığının en sert muhaliflerinden biridiridir. Hizmet edecek anayasal milliyetçilik teorisini oluşturdu. Bu tutumuyla devletin güvenlik güçleriyle Katalan halkı arasındaki çatışmayı kaçınılmaz kıldı. Bu da İspanyol demokrasisini çok ilginç, çok istisnai bir noktaya getirdi haliyle.

Bağımsızlık oylama sırasında yaşanan polis şiddetini ve sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Herkesin gördüğü gibi Katalonya’da bir direniş başladı, Katalan şehirlerinin tüm şehir meydanları halk tarafından işgal edildi, genel greve gidildi. Bu eylemlere karşı muazzam bir polis gücü yığıldı. Halk tepkisini demokratik bir şekilde gösterdi. Bu yaklaşımla hükümet demokrasiyi tehlikeye attı. 

'AVRUPA HİÇBİR ADIM ATMADI'

Bu kriz, sonrasında Avrupa Birliği’nin İspanya hükümeti üzerine baskısına yol açmadı mı?

Hala devam eden sorunda, Avrupa’nın hiç bir adım atmadığı  görüldü. AB bana göre esas olarak halk kesimlerini yenilgiye uğratmak amacıyla tasarlanmış bir projedir. Ekonomik kriz sonrası Rajoy yapısal uyum bağlamında Avrupa kurumlarının istediği herşeyi yerine getirdi. Bu yüzden AB onu her şekliyle destekledi.

Daha önce buna benzer sorunlar yaşayan ülkelere müdahale edilmedi. Örneğin AB ne Polonya’ya ne de Macaristan’a müdahale etti. Neden İspanya’ya etsin ki? AB için önemli olan ekonomik ve siyasal reformların uygulanmasıdır. İnsan hakları, ifade özgürlüğü ve sosyal haklar her zaman geri planda kalıyor maalesef.

Partiniz Podemos, Halk Partisi ve diğer partiler arasında orta bir yol bulmak için hayli çaba sarfetti, sizce bu doğru bir çaba mıydı?

Kesinlikle doğru bir çabaydı. Çünkü biz bağımsızlık yerine federal bir devlet olması taraftarıyız. Yeni tip bir devletin gerekliliği üzerine bir tartışma başlatarak üçüncü bir yol belirlemeye çalıştık. Bu gönüllü birliğe dayanan federal ve çokuluslu bir devlet olmalı. Ancak böyle bir birliğin önkoşulu halkoylaması yoluyla karar verme hakkını tanımaktır. Biz her zaman Katalonya halkının kendi kaderine karar verebileceği tarafların mutabık olduğu bir referandumu savunduk.

Üzerinde durmamız gereken şey, bu krizin tarihsel kökleriyle yüzleşebilecek anayasal bir süreçle siyasal bir çözümün bulunmasının şart olduğudur. Asıl zorluk, Katalonya sorununu bu sorunu derinleştiren diğer sorunlarla yani yolsuzluk ve sosyal eşitsizlikle nasıl birleştireceğimiz noktasıdır.

'ULUSAL SORUNLA SOSYAL SORUNLARI İLİŞKİLENDİREREK MİLLİYETÇİLİĞİN HEGOMANYASINI ZAYIFLATABİLİRİZ'

Katalan liderler ve bağımsızlık yanlısı halk hem hükümetin hem de İspanyol milliyetçiliğinin gücünü hafife mi aldı sizce?

Bağımsızlık yanlısı güçler devletin ne yapabileceğinin yanı sıra milliyetçi duygunun gücünü kesinlikle bence hafife aldılar. Öncelikle İspanya’nın geri kalan büyük bölümü kabul etmedikçe bağımsızlığın mümkün olamayacağı bilinmeliydi. Bir referandum yapmak için yasal bir yol ve İspanyol milliyetçiliğinin hegemonyasını tartışabilecek ülkenin diğer kesimlerinde yeterli siyasal güçler yoksa, hedefe ulaşmak oldukça zordur. Bunu yalnızca gündemi değiştirerek yani ulusal sorunu, sosyal sorunlarla ilişkilendirerek ancak bunu yapabilirsiniz.

Yeniden iktidara gelen İspanya Sosyalist İşçi Partisi'nin (PSOE) lideri Pedro Sanchez’in Katalonya sorununa yaklaşımı nasıl olacağını düşünüyorsunuz?

Bence o da bir ikilem içinde. Partisinin önemli bir kesimi bu sorunda Halk Partisi’nin (PP) çizgisine çok yakın ve bu nedenle bir iç kopuştan korkuyor. Aynı zamanda federal bir devletten söz ettiğinde de asla ne önerdiği bilinmiyor ve kendisininde ne düşündüğünü açıklamıyor. Eğer Rajoy’un politikasına son verirse saflar yeniden şekillenir bence.

'ANAYASADA DEĞİŞİKLİK YAPABİLECEK YETERLİ ÇOĞUNLUĞA ULAŞAMADIK'

Sanchez’in kendisi sol bir çizgide, yeniden seçilmesi Podemos’un PSOE konusundaki tutumunda veya düşüncesinde bir değişikliğe yol açtı mı?

Biz bir uzlaşma yolu arıyoruz ama bu da pek kolay olmayacak. Yalnızca ideolojik nedenlerle değil, aynı zamanda siyasal nedenlerle de çok karışık bir mesele. Sosyalist Parti içindeki bir kesim katı biçimde her hangi bir adımın atılmasına karşı.

Pedro Sanchez seçimlerde PSOE ve Unidos Podemos  Kongre’nin iki kanadında da mutlak çoğunluğa ulaşabileceğimiz bir seçim ittifakına sıcak bakmasıydı.  Ancak anayasada değişiklik yapabilecek yeterli çoğunluğa ulaşamadık.

Öne Çıkanlar