O ‘kahraman’ askerler iç savaşı da önler mi?

Peki, darbeyi önleyen bu demokrat askerler; dışarıda içeride sıkça dillendirilmeye başlanan; bırakın sağı-solu, ülkücünün ülkücüyle çatıştığı bir iç savaşı da önler mi?

Bazı ‘solcu’ gruplar, 15 Temmuz’daki şaibeli olayları Ergenekoncu askerlerin önlediğinde, Türkiye’yi FETÖ darbesinden bu emekli askerlerle ordu içindeki Atatürkçülerin kurtardığında ısrarlılar.

Devletin tüm önemli kurumlarının 2010 yılından bu yana AKP eliyle FETÖ’cü kadrolarla doldurulduğuna ve bu kadroların bir darbe girişiminde bulunabileceğine dair kimsenin şüphesi yok.

Ancak 15 Temmuz girişiminde şaibeli çok önemli noktalar var. Darbe meraklısı kesimlerin hangi odaklarca provoke edilerek harekete geçirildiği, kimler  tarafından organize edildiği, zamanının ve hareket noktalarının kimlerce belirlendiği ve ‘koşulların olgunlaştığına’ kimlerin ikna ettiği hâlâ çok karanlık.

Hele ifadelerin basına yansıyan kısımlarına bakınca, insanın ister istemez aklına eski MİT’çi Mahir Kaynak’ın anlattığı deneyimler geliyor. Kaynak, sol örgütlere sızışlarını, onları tuzağa düşürmek üzere bazı eylemlere kışkırtmalarını falan gayet ayrıntılı anlatırdı.

15 Temmuz’a bu deneyimler ışığında bakınca, yalnızca iki olgu net olarak ortada duruyor. Bir, FETÖ’cülerin varlığı, iki bu girişimin daha başından her koşulda başarısızlığa mahkum olduğu ya da edildiği.

Dolayısıyla darbeyi durdurmakla övünebilecek bir emekli asker grubu olmadığı gibi, bu ‘kahraman’ askerlerin ‘kurtardıkları’ ülkeyi FETÖ’nün karbon kopyasıyla el ele, gerçek bir darbeyle enkaz haline getirişlerine tanık oluyoruz.

Mehmet Ağar, Sedat Peker gibi, insanlık suçlarının uzun sabıka zincirinde simge olmuş isimler bir yana Boğaz Köprüsü’nde sergiledikleri vahşetle hafızalara kazınan radikal dinci milislerin görünür olmaktan kaçınmadığı bu dönemde çıkarılan ‘iç savaş’ KHK’larının elbette özel bir anlamı ve önemi var.

Gel gör ki, bu ‘darbe’ kurtarıcısı askerlerin ağzından bugüne kadar demokrasiye, insan haklarına, hukuka dair tek cümle duymadık ama şunu duyduk mesela:

Özellikle AK medyanın ve de ulusalcı ‘muhalif’ yayınların pek muteber yüzü olan emekli askeri savcının çok güvenilir kaynaklardan aldığı bilgiye göre, darbenin içerisinde olan bazı kişiler Makedonya ve Kosava'da uluslararası istihbarat örgütleriyle yeni bir örgütlenme içindeymiş. Amaçları darbenin etkilerini sürdürmekmiş.

Yurt dışından istihbarat alabilecek kadar geniş çevresi olan bu sayın savcı kendi ülkesindeki paramiliter yapılanmalar içinse tek bir tepki göstermiyor.

Sanırsınız SADAT’ı hiç duymamış. 15 Temmuz gecesi "silahlarınızı alın sokağa çıkın" diyen ‘derin’ yapı SADAT’ın ‘derin’ gazetesinin ‘derin’ ismi Abdurrahman Dilipak’ın mesajlarını da fark etmemiş.

Diyelim öyle, ya son çıkan KHK?

"İç savaş çıkarsa çıksın, ezer geçeriz" diyecek kadar ülkesinden vaz geçmiş birinin yönetiminde, eski komando kampları benzeri eğitim merkezlerinde milislere silahlı eğitim verildiği dillerde dolanırken çıkarılan paramiliter gruplara cezasızlık kararnamesi hiç mi rahatsız etmedi bu vatansever kahramanları? 

Ki; sadece son 23 ayda 1 milyon 629 bin kişi yivsiz tüfek ve 704 bin 111 kişi tabanca ruhsatı almış. Yani son 23 ayda 2 milyon 333 bin 698 kişi silahlanmışken.

Bu rakamlar İçişleri Bakanlığı’na ait ve kayda girmiş veriler. Gayri resmi yollarla edinilmiş silahları ve diğer öldürücü aletleri bulunduranların sayısını varın siz hesaplayın.

Ve darbe karşıtı demokrat askerleri hiç ürkütmemiş bu tablo.

Atatürkçü, laik, darbe karşıtı askerlerin hiç birinin Meclis’in askıya alınması, muhalif milletvekillerinin cezaevine atılması ya da fezlekelerle susturulmaya çalışılması, Cumhuriyet’in kurucu partisi CHP’nin Genel Başkanı’nın -cezaevine atılmayı da geçtik - alenen mafya ağzıyla fiziken ortadan kaldırılmakla tehdit edilmesi karşısında bir açıklamaları oldu mu?

Olmadı.

Radikal İslamcı ideoloji doğrultusunda yapılan toplum mühendisliği, tarikatlara teslim edilen eğitim sistemi, yargının ve özellikle de YSK’nın tam bağımlı hale getirilmesi gibi konulardan rahatsız olduklarına dair bir işaret gören oldu mu?

Olmadı.

Şaibeli referandum sonrası emrivakiyle başkanlık ilan edilmesine, seçim güvenliğinin kalmamasına dair ses eden oldu mu?

Olmadı.

Peki, darbeyi önleyen bu demokrat askerler; dışarıda içeride sıkça dillendirilmeye başlanan; bırakın sağı-solu, ülkücünün ülkücüyle çatıştığı bir iç savaşı da önler mi?

Bu çizdikleri tabloya bakınca belki asıl soru bir iç savaşta kimden yana tavır koyacakları…

Sözün özü, temel sorun bir kısım solun saplanıp kaldıkları devletçi damarla en az AKP ve işbirlikçisi askerler kadar ülkeye zarar vermesi, muhalefeti bölücü, parçalayıcı işlev görmesi.

Ne yaparsın ki; ideolojik körlük en iyi insanı bile zalimin suç ortağı yapabiliyor hatta celladına aşık hale getirebiliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi