Onlar zengin güçlü ve mutlular, biz ise kalabalık mutsuz ve öfkeliyiz

Onlar zengin güçlü ve mutlular, biz ise kalabalık mutsuz ve öfkeliyiz
Türkiye'de de 2000'li yılların başında intihar sonucu ölüm vakaları 2 binlerde iken 2012 yılından itibaren bu sayı 3 bini geçti.

Ali ŞER


Son günlerde yaşanan intihar vakaları ile beraber, antidepresanlarla tebessüm etmeye çalışan bir toplumun üzerine ölümün soğuk yüzü çöktü. Yapay mutluluklar yerini başta acıma duygusuna, intihar sebeplerinin ortaya çıkmasıyla beraber kızgınlığa, en sonunda ise korkuya bıraktı. Çünkü yaşamlarına son veren insanlarla aynı coğrafyayı ve kaderi paylaşıyoruz.

80 milyonluk koca bir ülkeydik. Uzun zamandır ekonomik kriz içerisindeydik. Devlet-i Aliyemiz Kuzey Suriye'de savaş ilan etmiş, Suriye Milli Ordusu adını verdiği Radikal İslamcı gruplarla "geleceğimizi kurtarıyordu". Biz de az değildik hani, yine tüm dertleri unuttuk, "din, vatan, millet, bayrak" diyerek "devletimizin" arkasına dizildik. Cepheden "zafer" haberleri geldikçe tüm dertleri unutuyor, gözlerimiz parlayarak "kahraman gazetecilerimizin" savaş şovlarını izliyorduk. Ama bir gerçek vardı. 2019'un ilk çeyreğinde 31.5 milyonumuz bankalara borçlu, 3 milyon 451 bin kişi de icralıktı. Çoğumuz işsizdik ve açlık sınırının altında yaşıyorduk. Savaşın yoğunluğu azalıp kahramanlık hülyası geçince, yeniden hakikatle yüzleştik. Geçim sıkıntısı nedeniyle yaşanan intiharlar birbiri ardına geliyordu. İnsanlar siyanür içerek yaşamlarına son veriyordu. Korkuyorduk! Neler oluyordu?

Kapitalizmin tüm dünyaya tırnaklarını geçirmesiyle beraber intiharlar artıyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, son 45 yılda tüm dünyada intihar oranları % 60 yükseldi. Ortalama olarak her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunmakta ve her 40 saniyede 1 kişi intihar sonucu yaşamını yitirmekte. 

Türkiye'de de 2000'li yılların başında intihar sonucu ölüm vakaları 2 binlerde iken, 2012 yılından itibaren bu sayı 3 bini geçti. TÜİK verilerine göre geçtiğimiz yıl 3 bin 161 kişi yaşamına son verdi. Bu, günde ortalama 8 kişinin hayatına son verdiği anlamına geliyor. AKP iktidarıyla beraber günden güne muhafazakarlaşan Türkiye'de, intihar oranlarının giderek artması da dikkat çeken başka bir nokta. Zira İslamiyet'te intihar etmek günah ve işin sonunda sonsuza dek cehennem azabı var. 

İntihar nedenleri arasında hastalık birinci, geçim zorluğu ikinci sırada. Peki hem bizi hem iktidarı korkutan neydi? İntiharlar mı? 

Hiç şüphesiz insanın kendi yaşamına son vermesi kişisel olduğu kadar sosyolojik de bir durum. Sosyal Bilimci Emile Durkheim (1858-1917)  intiharların Ekonomik Kriz zamanlarında arttığını söylüyor ve intiharları:

  • Egoist (Bencil)
  • Altruist (Elcil)
  • Anomik (Kuralsızlık)
  • *Fatalist (Kaderci)

başlıkları altında inceliyor. 

Son dönemdeki intihar vakalarına bakıldığında, Anomik (Kuralsızlık) İntiharı ortak nokta olarak değerlendirmek mümkün.Çünkü Anomik İntihar, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde ortaya çıkıyor. Bu süreçte toplumsal normlar çözülür. İnsanlara geleceğe yönelik bir plan yapamaz. Bir nevi hayal kurma becerileri ellerinden alınır.

Gelelim korkulara... İktidarı korkutan aynı kaderi paylaşan milyonların içine düştüğü durum ve yapabilecekleri. Milyonlarca insan aç ve işsiz. İnsanların yarına dair bir umudu yok. Gelir eşitsizliği her geçen gün artıyor. İktidar farklılıklara yaşam hakkı tanımıyor.Özgürlük sadece onlara ait. Onlar zengin güçlü ve mutlular. Biz ise kalabalık, mutsuz ve öfkeliyiz.

Onlar dünyadaki tüm diktatörlerle aynı sonu paylaşmaktan korkuyorlar. Spartaküsten, 1917 Ekim Devrimi'nden, Rojava Devrimi'nden, şu sıralar tanık olduğumuz Lübnan Şili ve Irak'taki halk hareketlerinden korkuyorlar. Bu nedenle üstünü kapatmaya çalışıyorlar. Kendi yayın organlarıyla canhıraş bir manipülasyonla, intiharları kitaplara bağlıyorlar. (Akit Fatih'teki toplu intihar vakasının ardında, Dawkins'in Tanrı Yanılgısı kitabını bulmuştu.)

Peki bizim korkumuz ne?

Evlenip bir ömür boyu bankalara borç ödemekten mi? 65 yaşında emekli olup televizyon karşısında çürüyerek ölmekten mi? İstanbul'da yıllarca yaşayıp denizi görememekten mi ? Sahi neden korkuyoruz?

Anti depresanların dozunu arttırmak faydasız. Her geçen gün daha kötü bir dünyaya gözlerimizi açıyoruz. Kendimizi kandırmak için sebeplerimiz birer birer tükeniyor. Aynı 'kaderi' yaşamaktan korkuyoruz. Aynaya bakınca kesilmiş bileğimizi, ipe takılmış boynumuzu, zehirlenmiş bedenimizi, kafamıza sıktığımız kurşunu görüyoruz. Sayımız o kadar fazla ki aynı anda bileklerimizi kessek bu ülke kanında boğulur. Tabi aynı anda yumruk sallarsak bu düzen de yıkılır. Tarih yaratmaktan ("Yıkmak yaratmaktır." Bakunin) yana. Peki biz neredeyiz?

Öne Çıkanlar