Özel okulculuk, vakıf üniversiteleri

Bizim ülkemizde özel okulculuk, vakıf üniversitesi kuruculuğu ve yönetimi sadece ve sadece mülkiyet düzeyindedir, 'özel' kelimesinin düşündürebileceği özelliklerin hiçbirini taşımamaktadır.

ESER KARAKAŞ / EĞİTİM


Türkiye’de, ülkemizde devletin eğitime bakışı çarpıktır.

Küresel rekabete hazır, donanımlı, özgür bireyler yetiştirmek yerine devletin eğitime bakışı şartlama eksenlidir, ne demekse, "iyi vatandaş" yetiştirmek donanımlı vatandaş yetiştirmenin hep önüne geçmiştir.

"İyi vatandaş" demek her şeyden önce vergisini ödeyen vatandaş demektir aslında; şekilden de, vergi ödeme istatistiklerinden de anlaşılacağı gibi demek devletin eğitime bakışı bile başarısız olmuştur çünkü Türkiye’de en yaygın alışkanlık vergi ödememektir.

Özel okulculuk, buna vakıf üniversiteleri de dahil, toplam öğrenci sayısının yaklaşık yüzde onunu kapsayabilmektedir.

Üstelik, üniversite öncesinde MEB’in, Talim Terbiye’nin ağır baskısı ve denetimi, yükseköğretim aşamasında da YÖK’ün kabul edilemez müdahaleleri zaten Türkiye’de özel okulculuğun mevcudiyeti konusunda zihinlere güçlü şüpheler düşürmektedir, özel okul ancak mülkiyet temelinde vardır ama bu özel okul ya da vakıf üniversiteleri sahipleri, yönetimleri, mütevelli heyetleri eğitim politikasına ancak yüksekler izin verdiği ölçüde, marjda, göstermelik düzeyde, dostlar alış-verişte görsün kabilinde müdahil olabiliyorlar, üniversite düzeyinde hala özel üniversite bile açılamıyor, açılsa da zaten pratikte bir anlamı yok.

Oysa, teorik olarak, eğitim aşamalarının çok ağırlıklı bölümünün tipik bir kamu hizmeti olmadığı da bilinir, bu nedenle de özel okulculuğun her aşamada daha yaygın olması gerekebilir.

Ben böyle düşünüyorum, daha doğrusu düşünüyordum.

İnsan galiba her yaşta yeni şeyler öğreniyor, görüyor, algılıyor.

Özel okulculuk, hele vakıf ya da özel üniversite kaynak isteyen bir şey.

Bizde ise yaklaşık tüm kaynak dağılım süreçleri, başta piyasa süreci, yaklaşık tüm finansal akımlar kahredici bir biçimde devletin mutlak kontrolü altında olduğu için özel okullar, vakıf üniversiteleri devlet aparatının sadece bir uzantısı maalesef.

Bir telefonla vakıf üniversitelerinden hocalar atılıyor, devlet müfredata karışıyor, hoca alımına müdahale ediyor, kontenjanları tamamen kendisi belirleyerek bir vakıf üniversitesini isterse çok zor durumlara sokabiliyor.

Devletten beklentisi, kamu bankalarından kredi talebi, arazi tahsis talebi, teşvik talebi olmayan işveren (!) de bizde pek olamadığı için vakıf üniversiteleri açılırken bu kurumlardan beklenen alternatif odaklar oluşturabilme beklentisi aslında yoktur.

Hele, bu günlerde içinden geçtiğimiz aşırı baskıcı siyasal ortamlarda özel okulculuğun ve vakıf üniversitesi mantığının, evrensel eğitim-öğretim gereklerinin esamesi bile okunmamaktadır.

KHK süreçlerinde gördüğümüz gibi devlet üniversiteleri de siyasal pespayelikte vakıf üniversiteleri ile yarışabilmektedirler, bir emir ile YÖK yasasının en olumlu maddesi olan yardımcı doçentlik apar topar sistem dışına atılabilmekte, AKP’li belediye başkanlarının çocukları kadrolara atanabilmektedir, temel amaç da, fırsat eşitliği yalanı kılıfına sokulan insanların içine işlemiş kalite kıskançlığı ve düşmanlığıdır.

Vakıf üniversitelerindeki olumsuzlukları gözlemlediğimiz zaman, kurumun daha çok yeni olduğunu, ABD gibi bir ülkede bu kurumların dört asırlık geçmişleri olduğunu söyler, kendimizi avutur, zaman içinde sorunların çözüleceğini, kurumun iyileşeceğini düşünürdük.

Son gelişmeler bana gözlemlediğimiz sıkıntıların öyle pek konjonktürel ya da geçici olduğu izlenimini vermiyor, tam aksine bu sorunların devletin ve sermayenin yapısına bağlı olarak yapısal/kalıcı olduğunu düşündürtüyor artık çünkü ülkemizde olumsuzlukların ilginç bir sürekliliği ve istikrarı var.

Özetlersek; Bizim ülkemizde özel okulculuk, vakıf üniversitesi kuruculuğu ve yönetimi sadece ve sadece mülkiyet düzeyindedir, 'özel' kelimesinin düşündürebileceği özelliklerin hiçbirini taşımamaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi