Rusya ve Türkiye ilişkileri: Bundan sonra ne olacak?

Şu anda Erdoğan’ın mecburen Moskova’nın çıkarlarına göre ve kendi stratejik planların tersine hareket etmesi yakın zamanda çok ciddi çatışmalara da dönüşebilir.

Son dönemde Rusya vatandaşları Ankara’ya karşı nasıl "doğru" davranacakları konusunda büyük zorluklar yaşıyorlar.

Uzun yılardan beri Türkiye’yi yakın dost ve müttefik olarak biliyorlardı, bir de Rusya’nın tatil köyü olarak. Ve sonra, aniden, savaş eşiğine kadar gelmiş dayanmış düşman oluverdiler. 8 ay geçtikten sonra 180 derecelik dönüş sağlandı, Rusya ve Türkiye tekrar dost ve müttefik oldular. Şimdi bu yeni dostluk henüz sürmekte, ama Türkiye Kırım’dan gelen gemilere yasak koydu ve Rusya buğdayının ithalatını zorlayacak tedbirler getirdi. Belirtmek gerekir ki Türkiye en büyük alıcı idi ve bundan dolayı da bu Rusya için çok ciddi bir darbe oldu.

Moskova da şimdiye kadar Türkiye’nin sebzelerinin alımına başlamamış durumda. Ki bu alımı ilişkilerin bozulduğu günden itibaren durdurdu. Ondan dolayı da şu an bir nevi "ne dost, ne de düşman", öylesine bir durum söz konusudur.

Türkiye giderek İslamileşiyor. Ordu komutası ki Atatürk ilkelerinin garantisi sayılmakta idi tümden dağıtılmış ve bastırılmış durumunda. Erdoğan giderek daha fazla otoriterleşen bir yöneticiye dönüşüyor, onun politikasının temelinde Atatürk’ün mücadele ettiği ve ülkeyi temizlediği Osmanlı’yı tekrar şahlandırmak yatıyor. Bu da otomatikman Ankara’yı Moskova’nın jeopolitik karşıtı yapıyor. Ve bu da gaz, buğday ve domatesle telafi edilemez çünkü politika her zaman ekonomiden daha önemliydi, daha önemlidir ve daha da önemli olacak.

"Arap baharı", Irak ve Suriye’deki ulusal felaketler Erdoğan için Osmanlı’yı canlandırmanın bulunmaz bir fırsatına dönüştü ki bu ülkeler 100 yıl öncesine kadar Osmanlı İmparatorluğu’na aitlerdi. Ankara’nın Şam ve Bağdat kuklalarının çözülüşünden sonra, fiili olarak 1920 yılında, bu imparatorluğunun büyük kısmının ölümü gerçekleşmiş oldu. Daha da ötesi bu kuklalar kendi topraklarının bazı kasımını Ankara’ya verebilirlerdi ve böylelikle Erdoğan’ının engelsiz bir biçimde Kürtleri yok ederek Kürt sorunun çözümüne gidilebilmesine göz yumarlardı.

Irak’a gelince bu planın gerçekleştirilmesi zorlaşıyordu, bir taraftan Washington, diğer taraftan Tahran Bağdat’ın üzerinde çok etkililer. Suriye ise böyle bir konumda değildi ve Erdoğan’ın kendi planlarını gerçekleştirme çabaları için daha elverişli idi. Esad’a karşı savaşan tüm güçler silaha, finansal ve insani yardım aldılar, bu yardım Türkiye’den olduğu kadar Arap krallıklardan ve batılı ülkelerden de Türkiye üzeri yapıldı.

Ama Temmuz 2016’da Türkiye’de askeri darbe girişimi gerçekleşti. Belki de bu Türk askerlerin Atatürk’ün inkılaplarını hatırlamalarından dolayı oldu, ama Erdoğan bunu kendi eski ortağı olan Gülen’in Washington’un desteğiyle yapmaya çalıştığı sonucuna vardı. Erdoğan’ın bu sonuca varmasının nedenleri ne olursa olsun, net olan şudur ki Moskova bu durumu çok güzel bir biçimde kullandı ve Ankara’yı "yönünü değiştirmeye" zorladı.

Türkiye mecburen Cebhet El Nusra’ya (El Kaide’nin Suriye kolu) sırt döndü ve İslam Devletiyle de savaşmaya başladı ki bundan dolayı da Türkiye’yenin Suriye’ye girmesine izin verildi. Türkiye ordusunun Suriye’nin Kuzeyine müdahalesinde Özgür Suriye Ordusu ki bu da -Suriye Müslüman Kardeşlerinin versiyonudur- işbirliği yapan tek güç oldu. Bunlar da AKP’nin öz kardeşidir halbuki bunlar da baş kesen çetelerdir tek farkları global hedeflerinin olmamasıdır. Bunlara karşı ise IŞİD ve Kürtler karşı koydu.

Sonunda El Babı İslam Devletinden almayı başardılar ki bundan sonrasına Türklerin ilerlemelerine izin verilmedi. El Bab’a güney-batıdan ilerleyen Suriye devlet ordusu ve güney-doğu tarafından ilerleyen Kürtler şehrin güney tarafındaki cephesini kapattılar. Böylelikle Türkiye ve OSÖ’nın da önünü kapattılar. Erdoğan’ın daha da ilerleme isteğinin oluşmaması için Suriye Devlet Ordusunun içinde Rusya özel kuvvetleri ve Kürt güçlerinin içerisinde ise Amerikan deniz piyadesi boy gösterdi.

Amerikan Genel Karargahlar Komutanı Joseph Dunford ve Rusya Genel Karargah Komutanı Valeri Gerasimov İstanbul’daki üçlü toplantıda Türk meslektaşları Hulusi Akara askeri isteklerini sınırlandırma konusunda uyardılar (resmi açıklamada tarafların "Suriye’deki operasyonlarda karşı karşıya gelmemek için işbirliği tartışıldığı") söylendi. Şimdi paralel bir biçimde Suriye ordusu Rusya hava desteğiyle ve Kürtler ise Amerikan desteğiyle güneyden İslam Devletine karşı saldırıyorlar. Türkler ve ÖSO’ya ise çok sınırlı bir Suriye topraklarını bırakmışlar. Böyle hırslı bir Türkiye cumhurbaşkanının bunun gibi rezil bir yenilgiyi kabullenmesi mümkün gözükmemekte. Kırım’dan gelen gemilere yasak koyulması ve Rusya buğdayının ithalatına yönelik zorlamalar sadece sebze ambargosuna karşı bir tepki olarak anlaşılmamalı. Tabi ki ayrıca bir de El Bab meselesi var.

Şimdi ise Erdoğan ABD kozunu oynamak istiyor. Bu durumda Rus-Türk ilişkilerinin tekrar ters dönme ihtimali yüksek yani suni bir dostluktan gerçek çatışmaya.

Eğer Obama için Suriye’deki en önemli hedef Esad’ın devrilmesi idi ise, Trump için en önemli olan ise  -en azından şimdilik bile olsa- IŞİD’nin yok edilmesidir. Bunun ispatlayan unsurlardan bir tanesi de Washington’un Kürtlerle olan işbirliğidir. Elbette ki Kürtler Esad’la ortak değiller ama düşman da değiller. Savaşın sürdüğü beş yıl içerisinde Suriye ordusu ve Kürtler arasında sadece bazı kısmi çatışmalar yaşandı. Diğerleri ise ortak düşmanlarıdır (suni gruplar, ÖSO’dan İŞİD’e kadar).

Kürtler, Rusların karşıtları değil çünkü birincisi onlar keskin bir biçimde radikal islam’a karşılar, ikincisi, Esad’ı mutlaka devirmenin derdinde değiller ve tüm Suriye’ye göz koymamışlar. Tabi ki Suriye’deki Kürt otonomisinin hangi sınırlar ve hangi yetkiler çerçevesinde olacağı da Rusya sorunu olamaz, ama, Moskova Kürtler ve Esad arasında arabuluculuk yapabilir.

Şu anda Erdoğan’ın mecburen Moskova’nın çıkarlarına göre ve kendi stratejik planların tersine hareket etmesi yakın zamanda çok ciddi çatışmalara da  dönüşebilir. Erdoğan bu planlarına dönebileceğini hissettiği an hemen tersine dönecektir. Tabi ki Ortadoğu’daki durumunu devlet basınından değil de, farklı kaynaklardan bilenler için bu bir sürpriz olmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi