Rüzgar eken fırtına biçer

Rüzgar eken fırtına biçer
Avrupa ve genel olarak Batı, yaratılmasından sorumlu olduğu uluslararası cihadçı terörü işlerine geldiği gibi kullanmayı biliyor ama...

ANALİZ


İngiltere’nin kuzeyindeki Manchester’de dün gece bir konser salonunda meydana gelen terör saldırısında  çoğu çocuk ve genç 22 kişi yaşamını yitirdi. İlk belirlemelere göre 59’da yaralı vardı.
Polis, terör saldırısı olarak nitelendirdiği olayda bir canlı bombanın 21 bin kişinin bulunduğu salonun hemen dışında kendisini patlattığını açıkladı. İŞİD de yayınladığı bir video ile olayı üstlendi.

Bu, son iki ayda İngiltere’de cereyan eden ikinci terör saldırısı. 22 Mart’ta Jamaika kökenli bir İngiliz vatandaşı Parlamentoya saldırı girişiminde bulunmuş, olayda saldırganla birlikte 5 kişi ölmüş 40 kişi de yaralanmıştı.

Manchester saldırısı 7 Temmuz 2005’de Londra’da metrolara ve bir otobüse yönelik saldırıdan sonra son yıllarda cereyan eden en kanlı terör olayı olarak kayıtlara geçti. 7/7 saldırısı diye anılan 2005’deki olayda 52 kişi yaşamını yitirmişti. 
Bu olayların üçü de İslami cihadçı gruplara bağlı, bu gruplara uzaktan ilişkili olan ya da kendini bağlı hisseden teröristler tarafından gerçekleştirildi ve bu üç olayda da saldırganlar Britanya vatandaşı.

Bu olayın zamanlaması da oldukça ilginç.
İngiltere 8 Haziran’da erken genel seçime gidiyor. Başbakan Terasa May seçimin açık ara favorisi gösterilirken geçtiğimiz hafta partisinin seçim bildirgesinin tam tersi açıklamaları ile adeta kendini ateşe attı. En büyük destekçisi gazeteler ve TV’lerin ağır eleştirilerine maruz kaldı.  

May’in İngiliz İşçi Partisi’nin emekçilerden ve orta sınıftan yana sosyal ve ekonomik paketi ile getirilen önerilerden panikleyerek kendi başına  bu tutarsız önerileri getirdiği düşünülüyor.

Manchester saldırısı sonrasında bütün partiler seçim kampanyalarını askıya aldılar. Hem saldırının gündeme oturması hem de kampanyanın bu nedenle başka bir boyuta kayma olasılığı Terase May’i bir başarısızlıktan kurtaracak gibi görünüyor.
Perşembe ve Cuma günleri Brüksel’de NATO zirvesi toplanıyor. 29 ülkenin katılacağı zirve ile ABD Başkanı Trump da ilk defa Avrupa’da bir toplantıya katılmış ve Avrupa liderleri ile biraraya gelmiş olacak.

NATO Zirvesi’nin ağırlıklı konusu ise terörizm.
Söz konusu terörizm olunca ve bu konu NATO zirvesinde ele alınınca ister istemez NATO’nun dünyada hengi rolü üslendiği ve silahlı bir örgüt olarak kimleri ve hangi çıkarları temsil ettiği konusu da gündeme geliyor.

Terörizmin nedenleri ve niçin geriletilemediğine ilişkin tartışmalar devam ediyor.
Bunlara girmeden hemen ABD  Başkanı Trump’un ilk dış gezisini yaptığı Suudi Arabistan’la imzaladığı 380 milyar dolarlık silah, uçak ve petrol anlaşmasına bakalım.

Suudi Arabitan’ın dünyadaki Sunni cihadçı örgütlerin hamisi olduğu ve Suudi Kraliyet ailesinden değişik kimselerin El Kaide’den, İŞİD’e, El Nüsra’ya kadar birçok terör örgütüne finansörlük yaptığı yazılıp çizilen bir gerçek.

Suudi rejiminin dünyanın en kanlı ve en zalim rejimlerinden biri olduğunu ise bilmeyen yok. Bu rejimin Yemen’e yönelik saldırıları ve özellikle de sivillerin maruz kaldığı katliamlar Batı medyasına fazla yansımasa da duyuluyor, görülüyor.

Buna rağmen sadece ABD değil, İngiltere de Suudi Arabistanla son derece yakın ve sıcak ilişkiler içinde. Başbakan Terasa May çeşitli ziyaretlerinde Suudilerle 3.3 milyar poundluk anlaşmalar imzaladı. Yemen’de İngiliz yapımı yasaklanmış bombaların kullanımına ilişkin BM kararları ve uyarılarını ise dikkate bile aldığı yok.

Mısır’ın, Türkiye’nin ve başta birçok Batılı ülkenin de Suudilerle yakın ilişkileri var. Petrol alıyorlar, silah satıyorlar. Sonra da bu kanlı rejimi destekliyorlar.
Suriye’deki kanlı cihadçı örgütlerin finansörlerinden biri de Suudi Arabistan...

Örnekleri çoğalmak ve birçok nedeni sıralamak mümkün.
Rüzgar eken fırtına biçiyor.
Sadece silah satarak değil. Filistin topraklarının adım adım ilhak edilişine göz yumarak ve İsrail’in Filistinliler’e kendi topraklarında esir muamelesi yapmasını görmezden gelerek rüzgar ekiyorlar.

Son olarak iki olaya daha değinerek terörizm meselesinin ne kadar farklı boyutları olduğunu belirtmeliyiz.
Avrupa ve genel olarak Batı, yaratılmasından sorumlu olduğu uluslararası cihadçı terörü işlerine geldiği gibi kullanmayı biliyor.

Bunu yaparken terörün kendi sınırları dışında olmasını istiyor. Tabii bu, yukardaki oportünist ve çıkarcı anlayışla mümkün değil. Sınırlarını ne kadar koruma altına alırsa alsın bu sefer de İngiltere örneğinde olduğu gibi, kendi vatandaşı cihadçılar devreye giriyor.

İşte Erdoğan, Avrupa’nın bu zaafından yararlanıp sürekli olarak cihadçı terörü bir şantaj malzemesi olarak kullanıyor. Son zamanlarda Suriye’de savaşan Avrupa vatandaşı cihadçıların Türkiye sınırına yığıldığı ve Türkiye’nin de bu cihadçıları kabul ettiğine ilişkin Avrupa gazetelerinin uyarıcı manşetlerini okuduk.
Uzak değil, çok yakın bir geçmişte  İngiltere’deki saldırının hemen öncesinde 20 Mart’ta Erdoğan açıkça Avrupa’yı terör konusunda tehdit etmiş ve "Kendi şehirlerinizde sokakağa çıkamaz hale geleceksiniz" demişti.

Son olarak da referandumun hileli ve gayrımeşru olduğu ortaya çıktıktan sonra ve Avrupalı gözlemciler bile bu konuda raporlar hazırladıkları halde Avrupa Birliği Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Türkiye’den cihadçılarla ilgili bir tehdit almış olmalı ki hemen sonra, suratı dağılmış vaziyette, "Referandumu tanıyoruz" demek zorunda kalmıştı.

Anlaşılan Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ona, "Bu sefer mültecileri değil, sınırlarımıza gelen cihadçıları size gördeririz" demiş olmalıydı.
Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Mayıs’taki NATO zirvesine katıldıktan sonra Avrupa Birliği’nin tepesindeki yetkililerle de biraraya gelecek.
Böylece meşruiyet konusunda onların da desteğini almış olarak ülkeye dönecek.

Avrupa ise Erdoğan diktatörlüğüne ve Türkiye’de insani bütün değerlerin yerle bir edilmesine göz yummaya devam edecek.
Tabii terörizm konusunda sızlanmayı da sürdürecek.

İngiltere’de çocukların ve gençlerin katledilmesi korkunç bir olay. Ama sadece İngiltere’de değil. Türkiye’de de, Kürdistan’da da, Yemen’de de, Filistin’de de, dünyanın herhangi bir yerinde de çocuklar, gençler öldürülmemeli.

Terör saldırıları karşısında sahte gözyaşı dökenlere bir kere daha sesleniyoruz:
Rüzgar eken fırtına biçer...

Öne Çıkanlar