Saray’ın tarih takıntısı neye işaret?

Saray’ın tarih takıntısı neye işaret?
TRT’nin yüksek bütçeli tarih dizileri iki şirket tarafından yazılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmalarında dizilere referans veriyor. Yeni ve popüler bir tarih yazma ihtiyacının kaynağı ne?

Ayşe ÇAVDAR


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada "neydik ne olduk, bunu bilmek için Payitaht Abdülhamid" izleyin sözleri sosyal medyada büyük bir yankı uyandırmıştı. Önceki gün de, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye’de yüzyıldan fazla süredir tarihin Avrupa merkezci okutulduğunu ifade ederek, "bunun tortularından kurtulmamız gerekir" dedi. (kaynak: http://www.dunyabizim.com/dergi/27721/ibrahim-kalin-avrupa-merkezci-tarih-ve-kultur-anlayisi-sorgulanmali) TRT’nin son yıllarda en çok bütçe ayırdığı yapımların başında tarih temalı diziler bulunuyor. Öyle ki bu bütçeler sık sık, muhalefet partileri tarafından TBMM gündemine taşınıyor. Peki Erdoğan ve danışmanları tarih meselesine neden bu kadar takılmış durumda?

Son günlerde sık sık gündeme gelen tarih yazımı, kamu yayıncılığı yapan, dolayısıyla bütçesi vergilerle oluşturulan TRT’nin en büyük harcama kalemlerinden birini oluşturuyor. TRT’nin bugüne kadar yayınladığı en yüksek bütçeli diziler, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve çöküş yıllarını konu alıyor. TRT’nin yüksek bütçeli tarih dizilerinin yapımcılığını ise yalnızca iki şirket üstleniyor. Diriliş Ertuğrul ve Mehmetçik Kut’ül Amare’nin yapımcısı Tekden Film, senaristi ise Mehmet Bozdağ. 2016’da sona eren Filinta’nın ve devamı niteliğindeki Payitaht Abdülhamid’in yapımcısı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın eski iş ortağı olduğu iddia edilen Yusuf Esenkal’ın Es Film adlı şirketi.

MUHAFAZAKARLAR DA ELEŞTİRİYOR

Erdoğan’ın desteği nedeniyle genellikle susmayı tercih etseler de, muhafazakâr yazarlar da Osmanlı’yı anlatma iddiasındaki dizilerin içeriği konusunda zaman zaman isyan ediyorlar. Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı’nın kurucularından D. Mehmet Doğan, dizinin yayına başladığı günlerde kaleme aldığı "Ahmakların Abdülhamid’i" başlıklı bir yazıda, dizideki çeşitli tutarsızlıklara dikkat çekmişti:

"Bu dizinin Sultan Abdülhamidi’nin hakikatle alakası yoktur. Hakikat dışı bir Abdülhamid’dir ve ancak ahmakların Abdülhamid’i olabilir. Bize hakiki Abdülhamid’i, aklın, zekânın Abdülhamid’ini bilmek, tanımak ve tanıtmak düşer. …Aptalca övüngenliklere yol açacak ifadelere yer verilen bu dizi aslında Abdülhamid’i büyütmüyor, ahmakların idrak seviyesine düşürerek alçaltıyor."

Dizinin fon müziği olarak kullanılan "Abdülhamid Han Marşı"ının Onuncu Yıl Marşı’nın çok kötü bir taklidi olduğunu da kaydeden Doğan dizinin yapımcılarına şöyle çıkışmıştı:

"Beyler siz Abdülhamid’i ne sanıyorsunuz? Mahalle kabadayısı mı? O bir Osmanlı sultanı. Diplomasi onun en önemli araçlarından. …Abdülhamid gerçekten büyük bir devlet adamı, fakat bu dizide çok küçük kafalıların elinde kalmış. Bunlar bu kafayla giderse Abdülhamid efsanesini bitirecekler." (kaynak: http://www.tyb.org.tr/d-mehmet-dogan-ahmaklarin-abdulhamidi-28952h.htm)

Dizi, muhafazakâr kesimlerin ilgiyle takip ettiği dunyabizim.com adlı kültür-sanat sitesinde de eleştirildi. Yazar Kâmil Yeşil, diziyi neden "tutmadığını" şöyle açıkladı: "Padişah, marangozhaneden çıkmıyor. Saray’daki konuşmalar, davranışlar sun’i ve de anakronik. Filmin mesajından söz edeceksek eğer, bu konuda kısmi bir başarısından söz edebiliriz. Çünkü film, II. Abdülhamid üzerinden günümüz Türkiye’sini, hatta Cumhurbaşkanımız’ın verdiği mücadeleyi anlatıyor." (kaynak: http://www.dunyabizim.com/payitaht-abdulhamid/26476/sultan-abdulhamid-hakkinda-filmi-yat-hissiyat-kitabiyat-ve-fikriyat)

PROF. DR. BÜŞRA ERSANLI: TARİHÇİ BUGÜNDEN KURTULAMAZ

AKP yönetiminin tarih meselesini neden bu denli ön plana çıkardığını sorduğumuz Prof. Dr. Büşra Ersanlı, tarih anlatılarının bir tür antiemperyalizm olarak popülerleştiriliyor olabileceğini söyledi. Tarihin çok geniş bir alan ve disiplinlerarası bir akademik disiplin olduğunu hatırlatan Ersanlı, tarihle ilgili asıl meselenin yöntem olduğuna dikkat çekti. Ersanlı şunları söyledi:

"Tarih, insanların geçmişini inceleyen bir alan olduğu için çoğul gerçek üzerine dayalı bir disiplin. Eğer tarih sadece siyasi iktidar tarihi olarak algılanırsa, ki Türkiye’de genellikle öyle algılanıyor, alanı çok daralıyor. Bu bakış açısıyla tarihin yalnızca minnacık bir parçası anlatılabilir. Bir de tarihin sadece geçmişe ait bir bilgi olduğu düşünülüyor. Halbuki tarih zaman içinde zenginleşen bir yöntem alanıdır. Tarihçilik her şeyden çok yöntemle ilgilidir. Tarihi sadece siyasi iktidarın ve bir tek siyasi iktidarın olarak düşündüğümüz zaman bir çok çoğul gerçeği dışarda bırakmış oluyoruz. Böyle bir bakış açısının mevcut herhangi bir iktidarı güçlendiren bir etkisi olabilir, ama genç insanlar üzerinde çok kalıcı bir bilgisizlik etkisi de yaratıyor."

Ersanlı, tarihle ilgili akılda tutulması gereken ilk konunun, tarihçinin geçmişe bugünden baktığı gerçeği olduğuna da dikkat çekti. İster bir oligarşi, ister akademik tarihçi, ister resmi ya da gayrıresmi olsun, tarihi yazan geçmişe yaşadığı dönemden bakar. Bundan kurtuluş yok. Bu nedenle yöntem önemli. Hiçbir iktidar tarihe bakarak bugünden kurtulmaya çalışamaz. Çünkü zaten bugündeki bir iktidar kaygısıyla bakar geçmişe. Bu bakış içinde iktidarı kaybetme korkusu barındırabilir, kahramanlıkları ve kahramanlıkların çöküşünü ön plana çıkarmak isteyebilir. Ama tarih geçmişe ait resmi bilgi üretme değil, yöntem meselesidir."

DR. ALP EREN TOPAL: NOSTALJİ, GELECEK KAVRAMI OLMAYAN SİYASET VE MAZERET

Doktora tezini Osmanlı İmparatorluğu’nda "reform" kavramının soykütüğü üzerine yapan ve halen Binghampton Üniversitesi’nde konuk araştırmacı olarak bulunan Dr. Alp Eren Topal ise özellikle muhafazakâr siyasetçilerin tarihe ilgi duymalarının başlıca iki sebebi olduğunu söyledi:

"Bunlardan ilki nostalji hissi. Çünkü geçmiş, güzel bir geçmiş. Şimdiyle karşılaştırıldığı zaman tercih edilebilecek bir içeriği var. Osmanlı’nın dünyaya nizam verdiği zamanlardan bahsediyoruz. Oysa şimdi iktidarsız, eli-kolu budanmış bir ulus-devletçiksin. Bu açıdan bakıldığında tarihe yönelik nostalji hissi bize ait değil. Başka ülkelerde de var. Güçten düşmüş, kaybetmiş milletlerin daha şanlı zamanlara dönme ihtiyacı. Tarihe döngüsel bir düzen olarak gören bakış. Geçmişe döneceğiz, tarihi ihya edeceğiz bakışı. Siyasetin gelecek odaklı olmamasını da açıklayan bir eğilim bu. İkinci sebep ise gerek kopuşlardan gerekse redd-i mirasçılıktan dolayı tarihle hiçbir zaman sağlıklı bir şekilde yüzleşilememiş olması. Bu durumda bir grup, tarihsel akışı kesintiye uğratır, bir başka grup yüzleşmeye çağırır. Ancak sonunda yüzleşme ve barışma gerçekleşmez ve bunun yerini yine nostalji alır. Süreklilik ve gelenek arayışı. Bir yere ayak basma ihtiyacı. Örneğin, ne kadar Batı’yla barışık olsalar da Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar, kendilerini evlerinde hissedecekleri bir yer ararlar. Kendini yabancı hissettiği Batılılaşmış düzene bir türlü ısınamadıkları için tarihe sığınırlar. Arafta kalmış gibidirler."

Topal, tarihin kimi siyasi başarısızlıklara mazeret üreten bir anlatı türü olarak da işlev gördüğünü söyledi. Mevcut muhafazakâr siyasetin ciddi bir iktidar söylemine, hatta cihan hakimiyetine vurgu yaptığına dikkat çeken Topal, tarihin uygulamadaki başarısızlıkları geçmişten tevarüs eden düşmanlıklara dayanarak açıklamak gibi bir işlevi olduğunu kaydetti. Topal şunları söyledi: "Söylemle gerçek arasındaki boşluğu kapatabilmek için dış mihraklara başvuruyorsun: Kuşatılmış durumdayız, herkes bize karşı, yedi düvel. Aslına bakılırsa Osmanlı yazarlarının çoğunun ciddi bir özeleştiri geleneği var. İmparatorluğun, bürokratların ahlaksızlığı, nizamın bozukluğu, üç kâğıtçılık, rüşvet gibi nedenlerle yıkılmakta olduğunun farkındalar. Ama bir noktadan sonra mağduriyet söylemi başlıyor. Bu ilginç. Örneğin Namık Kemal’in adalet çağrısına karşı çıkanlar, ‘Bunlar boş laf, kuşatılmış durumdayız. Bize lazım olan güçlü bir kurtarıcı’ diyorlar. Aslında bir istisna hali arzu ediyorlar. Aynı şeyi tekrar tekrar yaşıyoruz. Abdülhamid’de, Atatürk’te ve Erdoğan’da gördüğümüz hal bu. Her şeyi askıya alıp bir tür istisna hali kurguluyarak iktidarını sürdürme çabası."

İZLEYİCİ SÖZÜNÜ ESİRGEMİYOR

Diriliş Ertuğrul dizisinin senaristi Mehmet Bozdağ, Mehmetçik Kut’ül Amare dizisinin de senaryosunu üstlenmesinin ardından izleyicilerden ciddi eleştiriler almaya başladı. Diriliş Ertuğrul dizisinin facebook sayfasındaki Mehmetçik Kut’ül Amare paylaşımlarının altında eleştirilerini dile getiren izleyiciler, Diriliş Ertuğrul’un senaryosunda artan hataların ve yavaşlayan ritmin sorumlusu olarak Mehmetçik Kut’ül Amare’yi görüyorlar.

İzleyicilerden Mutlu Kaya tepkisini, "Bu dizi için mi Diriliş’te bu kadar saçmaladınız. Gerek yok, bırakın ya."

Murat Özdemir: "Senin yaptığın dizi seyredilir mi Mehmet Bozdağ? Kimbilir Türkleri nasıl göstereceksin? Alavereci, dalavereci mi? Lawrens’la işbirlikçi mi? İngilizleri mert, korkusuz yaparsın. 3.5 kuruş reklam parası için dizinin de tarihin de içine edersin. Diriliş’te yaptığın gibi."

Mehmet Taşdemir: "Diriliş Ertuğrul’u hakkını vererek çekemez iken, ikinci dizi sizin neyinize? Başkası yapsa daha güzel olmaz mı? Bu aç gözlülük neden? Güzel diziler ama sıkıyorsunuz. Bir süre sonra heyecan olsun ama akıcı da olsun."

Oğuz Han: "Geçmişle yaşayana kadar, geçmişe özlem duyana kadar geleceğimizi en iyi şekilde inşa etsek ya. İnsanları dizilerle uyuşturup duruyorlar."

Mustafa Hayrullah Gören: "Allah aşkına final yap artık final. Bu filmlerin parasını ödeyen biziz biz. Bıktırdın milleti iyice. Samsa’yı öldürdün. Bizans’ın ayağına attın. Yap kafana göre. Cumhurbaşkanı’nın size bir ayar vermesi gerek. İlle de gerek. İlelebet gerek. İzlemedim. Sadece millet o kısmına yorum yapmış baktım. Yazıklar olsun sana ve ekibine. Zerre samimi değilsiniz. Milleti ters yüz edip amacınız filme bağlamak. Sizin tarihle falan alakanız olamaz. Bu arada mesajlarımı silmeye devam edin siz."

İzleyiciler arasında dizinin tekrar eden öykülerini çeşitlendirmek üzere öneriler getirenler de var:

Hüseyin Torlak: "Mehmet Bey dünkü bölüm harikaydı. Öncelikle bu hakkı teslim edelim. Elinize sağlık, ancak belli ki konu sıkıntısı çekiyorsunuz. Hep aksiyon olmuyor. Bunu anlıyorum. Size tavsiyem şu; iç hainleri işlemek daha çok seyircinin hoşuna gidiyor. Dış düşmandansa iç düşman, iç karışıklıklar, hainler, bunları işleyin. Mesela Bahadır Bey, mesela Ural Bey gibi hain yaratın. Sonra Ertuğrul Bey onların kellesini alsın. En güzel böyle oluyor. İki üç bölümde bir hain yaratın. Başka obalardan o hainlerin kellesi alınsın ve böylece rekor kırılsın. Arada bir de dış düşman ayarlayın Ares gibi, yeter."

Öne Çıkanlar