Suruç devlet, siyaset ve para gücünün suç ortaklığıdır

Suruç'ta ne kadar pervasızlaştığına bir kez daha şahit olduğumuz iktidarın 24 Haziran’dan istediğini elde ederek çıkmasının nelere mal olacağını, Türkiye’nin seçmenleri iyi bilmeli.

Suruç’ta baba Esvet Şenyaşar ile iki oğlu Celal ve Adil Şenyaşar, ailenin verdiği bilgilere, kentten gelen haberlere, tanıkların anlatımlarına bakılırsa korkunç bir biçimde katledildiler. İçişleri Bakanı, bu ölümün müsebbiplerinin açığa çıkmasını önlemek için alelacele Muharrem İnce’yi, CHP Suruç İlçe Başkanı’nı, HDP Urfa adayını ve HDP’nin kentteki diğer yöneticilerini suçladı. Bakan’ın asıl derdi, tek suçları ‘AKP’ye oy vermiyoruz’ demek olan bir aileyi yok eden saldırganlığın üstünü örtmek, asıl müsebbibin kendileri olduğunu gizlemek.

Durumu anlamak için Yıldız ailesinin, AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın şimdiye kadar yaptıklarına bakmak yeter.

Öyle bilinen bir aileden söz etmiyoruz. Özal döneminde zenginliğine zenginlik katan, toprak sahibi bir aileden söz ediyoruz. Çoğunlukla tefecilik yaparak para kazanıyorlar. 90’lı yıllarda Suruç’ta barınamadıkları için bir dönem Mersin’e yerleşiyorlar. Şimdilerde vekil olan Yıldız, paranın gücüyle okuyarak avukat oluyor. Aile tekrar Suruç’a dönüp yerleşiyor. Bu arada aile, oğullarının siyasete katılması kararını alıyor ve oğul İbrahim Halil Yıldız AKP’den milletvekili yapılıyor.

Para ile siyasi gücün birleşmesi hakimiyeti artırıyor. Suruçlular aileye teslim olmasa bile devlet gücünü de arkasına alan Yıldız ailesi, baskı ve zorla sindirdiklerine istediklerini yaptırabilecek olanakları elde ediyor. Etraflarında aileden silahlı insanlar, devletin polis, jandarma ve zırhlı araçları ile siyaseti zorbalıkla yönetip ‘astığım astık, kestiğim kestik’ davranmaya başlıyorlar.

Bu tabloyu AKP de görüyor. Ancak bırakın önlem almayı, aksine teşvik ediyor. Demokratik teamüllerin zerresine uyum sağladığında kentten tek oy alamayacağını, hakimiyet kuramayacağını bilen AKP, zorbalıkla kazanılan oydan, tefeciler üzerinden kurulan hâkimiyetten memnun. Ayrıca ailenin hadsiz hesapsız parası da siyasetin, AKP’nin lehine kullanılıyor.

Urfa’nın, Suruç’un mülki idaresi de en az AKP kadar durumdan hoşnut. Ne de olsa devlete ‘yürekten bağlı’ -siz bunu ‘çıkardan bağlı’ anlayın- bir kesim var ve bu, demokratik siyasetin önünü kesip AKP’ye yerel güç olarak dönmesini sağlıyor. Kentteki mülki ve idari amirlerin tüm devlet olanaklarını bu aileye bahşetmesinin bir nedeni de budur.

Paranın, siyasetin, devletin gücü seçim dönemlerinde nasıl çalışır, bölgeyi yakından izleyenler bilirler. Bu tür yolsuzlukların ispatı zor olmasına rağmen bizzat AKP’li vekil İbrahim Halil Yıldız’ın oy hırsızlığını nasıl yaptığını, geçtiğimiz yıl yapılan Anayasa Referandumu’nda tüm Türkiye gördü. Birçok okulda sandık kurulu üyelerini dışarı çıkartıp adamlarına sahte oy kullandırtan Yıldız, bir sandıkta işi abartıyor, 240 seçmenin kayıtlı olduğu sandıkta 400 oy kullandırtıyor. Sandıktan çıkan oy ve zarf sayısı da birbirini tutmuyor. Yani seçmen zarfsız oy kullanmış, görünüyor.

Abartılan sandık da dahil birçok sandıktaki yolsuzluklarla ilgili tutanak tutulmuş. Sahte oy kullanılan sandıklarda evet lehine çıkan oy oranı yüzde 95. Oyunu mevsimlik işçi olduğu için kullanamayan 200 seçmenin itirazı da var. Yani Suruç’ta olmayan 200 seçmenin yerine sahte oy kullanılmış. Tüm bunları yaptıran da AKP’li vekil İbrahim Halil Yıldız...

Referandum döneminde silahlı insanlarla propaganda yapan, HDP’lilere baskı kuran Yıldız’ı, Suruç’ta bilmeyen yok. Bir tek devlet yapılanları görmezden geldi, gelmeye devam etti.

Devlet, 24 Haziran seçimlerinde de Yıldız’ın yaptıklarına göz yumdu. Bırakın göz yummayı destek verdi.

24 Haziran seçim çalışmaları başladığı günden beri İbrahim Halil Yıldız, en az 3 zırhlı araç eşliğinde, 20’nin üstünde polis, bir o kadar jandarma ve çok sayıda silahlı aile üyeleri ve yakınları eşliğinde ağırlıkla Suruç’ta olmak üzere Urfa’nın ilçelerinde seçim çalışması yapıyor. Bu seçim çalışmaları esnasında halka baskı kurma, tehdit etme de işin cabası.

Şenyaşar ailesinin işyerini, bayramdan bir gün önce, Arife günü ziyaret ediyor. Tepkinin bir nedeni bu. Esnaf Ramazan ayı boyunca kan ağlamış, tek iş yapacağı gün de etraflarını saran silahlı adamlar var ve hakarete uğruyorlar. Bu ilk kez de olmuyor.

İbrahim Halil Yıldız ve silahlı adamlarının devlet güçleri eşliğinde propaganda çalışması yaparken kendilerine oy vermeyeceğini, işlerine engel olmamasını isteyen Celal Şenyaşar’a hakaret etmesi, fitili ateşleyen spontane gelişmedir. Sözlü tepki, AKP’lilerin hakaretine neden oluyor, bu hakaretlere karşılık verilince de AKP’li Yıldız’ın kardeşinin fiziki müdahalesi başlıyor. Celal Şenyaşar’ın işyerinde vurulması bu arada gerçekleşiyor. Civar esnaf ve Şenyaşarların diğer ferdlerinin AKP’li saldırganlara ellerine geçirdikleri bıçak ve sopalarla cevap vermesi sonrasında kitle taranıyor ve AKP’li vekilin kardeşi de kurşunlara hedef oluyor. Henüz otopsi raporları ortada yok ama bir iddia, AKP’li vekilin kardeşinin yine AKP’liler ile polislerin kullandığı silahlardan çıkan kurşunlarla yaşamını yitirdiği şeklinde.

Tüm bu bilgilere en vakıf olan kişi bizzat İçişleri Bakanı’nın kendisi. Bölgede mobese kameraları var ve emin olun, hükümetin kendi lehine kullanacağı görüntüler bu mobese kameralarında kayıtlı olsaydı, havuz medya şimdiye kadar bu görüntüleri onlarca kez servis etmişti. Hala gizlenen mobese kameraları görüntülerinden, açıklanmayan otopsi raporlarından anlaşılıyor ki AKP suçüstü yakalanmıştır.

AKP’nin, İçişleri Bakanı’nın suçüstü yakalandığına işaret eden hastanedeki katliama dönük işaretler de var. Baba Esvet Şenyaşar, olay esnasında dükkanda değil. HDP seçim bürosunda oturuyor. Olayı duyunca koşarak hastaneye gidiyor. Hastanede AKP’li Yıldız’ın yakınları, çocuklarının durumunu öğrenmeye giden babanın yanı sıra yaralı çocukları Celal ile Adil’i de linç ederek öldürüyorlar. Başlarına oksijen tüpleri ile vurulduğunu, serum şişeleri ile boğazlarının kesildiğini, yaralı insanların kafalarına kurşun sıkıldığını görgü tanıkları net ifadelerle söylüyor.

Peki, tüm suçlar bu kadar açık iken AKP ve onun İçişleri Bakanı ne yapıyor?

Delileri gizliyor, otopsi raporlarını açıklamıyor, mobese kameralarının görüntülerini saklıyor, babasını ve iki kardeşini kaybetmiş Şenyaşar ailesinin taburcu edilen oğlunu tutuklayarak cezaevine koyuyor, ailenin diğer yaralı fertleri ile görüşülmesini engelliyor. Bu da yetmez, Şenyaşar ailesini PKK’li ilan edip AKP’nin seçim çalışmasına saldırdıklarını iddia ediyor.

Külliyen yalan…

Her yönüyle yalan…

Talimat kapalı toplantıda "HDP’yi markaja alın" diyen Erdoğan’ın bizzat kendisi tarafından verilmiştir. İçişleri Bakanı bu talimatın yürütücüsüdür. Yalnız Suruç değil, onlarca kirli işe koşulduğu için geri dönüş şansı olmayan Soylu, her denileni yapmayı ve ne yapıp edip iktidarda kalmayı kendi bekası için de istemektedir.

Diğer muhalefet partileri, Kandil’den nemalanmak isteyen Erdoğan’ın önünü tutumları ile kestiler. En azından 'Kandil’e yönelik müdahale bir seçim yatırımıdır' diyerek bundan nemalanmak istenenleri ‘heyecansız’ bıraktılar. Şimdi aynı tutumu Suruç’ta yaşananlara ilişkin de sergilemeli, AKP’nin suçüstü yakalanmasının hesabını Muharrem İnce’yi suçlayan İçişleri Bakanı ile AKP’den ve onun lideri Erdoğan’dan, yüksek sesle sormalı.

En önemlisi de bu kadar pervasızlaşan bir iktidarın 24 Haziran’dan istediğini elde ederek çıkmasının nelere mal olacağını, Türkiye’nin tüm seçmenleri bilmeli...

Unutmamak gerekir ki bu kadar pervasızlaşan bir iktidara verilen her oy yeni ölümlere fırsat vermektir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fehim Işık Arşivi